Kurban Bayramı denilince akla artık çoğu zaman trafik, tatil planları ve sosyal medya geliyor. Oysa bir zamanlar bu özel gün, sadece dini bir vecibe değil toplumu kaynaştıran, nesilleri buluşturan bir Kültür Bayramı gibiydi. İşte detaylar…
Modernleşen hayatla birlikte bayramların anlamı ve yaşanış biçimi de dönüşüm geçiriyor. Ancak geçmişin bayramları, sadece ibadet ve tatil günlerinden ibaret değildi. Bir kültürün, bir toplumsal dokunun aynasıydı. Özellikle Kurban Bayramı, kimi zaman adeta bir Kültür Bayramı havasında yaşanırdı.
Eskiden bayram sabahı, mahallenin küçük büyük demeden tüm fertleri için heyecanla başlardı. Henüz güneş doğmadan camilerde yankılanan bayram tekbirleriyle birlikte, çocuklar ellerinde poşetlerle kapı kapı dolaşmak için hazırlanırdı. Herkesin birbirini tanıdığı mahalle kültürü, bayramın temel taşıydı. Her evden mis gibi gelen kavurma kokuları, bir davetiyeden farksızdı.
Bayram, aynı zamanda bir iletişim ve barışma zamanıydı. Akrabalar, komşular ve hatta küsler, bu özel gün vesilesiyle bir araya gelir; “bayramda küs durulmaz” denilerek eller sıkılır, gönüller alınırdı. Büyüklerin elleri öpülür, çocuklara harçlıklar ve şekerler dağıtılırdı. Tüm bu gelenekler, bireysel değil toplumsal bir aidiyet duygusunu beslerdi.
Kurban ibadetinin yanında, etin pay edilmesi, ihtiyaç sahiplerine ulaşması, adeta bir sosyal dayanışma festivali niteliğindeydi. Kurban eti yalnızca dini vecibe değil, aynı zamanda paylaşmanın sembolüydü. Komşuya, akrabaya, hatta hiç tanınmayanlara bile bir parça ayrılırdı. Bu paylaşım, aynı zamanda toplumsal sınıflar arası görünmeyen duvarları da eritir, herkesin aynı sofrada buluşmasına vesile olurdu.
Günümüzde bayramlar çoğu kişi için uzun bir tatil fırsatı olarak değerlendiriliyor. Ancak eski bayramlarda tatilden çok, kültürel bir buluşma, bir “yeniden hatırlama” hali hakimdi. Geleneksel kıyafetler giyilir, en iyi yemekler hazırlanır, geçmiş anlatılar yeniden gündeme getirilirdi. Bu da her bayramı, nesiller arası bir kültür aktarımına dönüştürürdü.
Bugünün hızlı ve bireysel dünyasında, eski bayramların sıcaklığını birebir yaşamak belki zor. Ancak o ruhu oluşturmak imkânsız değil. Bayramı bir tatilden çok, toplumsal bir bağ kurma vesilesi olarak görmek, birkaç telefonla ya da ziyaretle büyükleri ve komşuları hatırlamak, çocuklara yalnızca harçlık değil, bayramın anlamını da aktarmak hâlâ elimizde.