Osmanlı sarayına adım attığınızda güçlü bir ihtişam kadar huzuru çağrıştıran kokular da etrafı sarardı. Bu kokular sadece hoş koku vermekle kalmaz, aynı zamanda sinirleri sakinleştiren etkileriyle bilinirlerdi. Padişahların sohbetlerinde, ibadetlerinde ve dinlenme alanlarında sıkça tercih ettiği o eşsiz kokunun adı nerolî esansı.
Nerolî, portakal ağacının çiçeklerinden elde edilen, hafif ama kalıcı narenciye çiçeği kokusudur . Osmanlı dönemi belgelerinde, özellikle Sultan II. Abdülhamid’in bu kokuyu en çok kullanan padişahlardan biri olduğu aktarılır . Hatta nerolî, saraydaki “bodur salon” adı verilen dinlenme bölümlerinde sık sık buhurlanır; saray mensuplarının ruh halini dengelemesi için özenle tercih edilirdi.
Nerolî sadece güzel bir koku değil; aromaterapi açısından da sinir sistemi üzerinde sakinleştirici bir etkiye sahiptir. Portakal çiçeği yağı olarak bilinen bu esans, stres ve kaygıyı azaltarak huzur hissini artırır. Saraydaki görevli kadrolar bile cuma namazından önce bu kokuyu vücutlarına sürerek iç huzuru sağlamayı amaçlardı .
Gerçek kokular sarayda salt bireysel kullanım dışında törenlerde de kullanılırdı. Bayram sabahları, saray avlularında gül suyu ve nerolî buhurları eşliğinde misafir karşılanırdı. Ayrıca nerolîyle yapılan “gülabdan”lar; el yüz temizliği, tazelenme ve ritual hazırlık görüntüsündeydi. Bütün bu ritüeller, kokunun hem huzur verici hem de sembolik gücünü temsil ediyordu .
Günümüzde aromaterapide kullanılan nerolî yağı, o dönemin saray huzurunu yeniden çağrıştırıyor. Sinirleri yatıştıran etkisi bilimsel olarak da destekleniyor: kaygıyı azalttığı, rahatlamaya yardımcı olduğu kanıtlandı. Eski padişahların gönülle seçtiği bu doğal kokular, günümüzde stresten uzaklaşmak isteyenlere şifa sunuyor.
Osmanlı sultanları günlük hayatlarında huzur ararken nerolî esansını bir şifa aracı olarak kullanmış. Bu mistik portakal çiçeği kokusu sadece sarayda değil, bugün de sinirleri sakinleştiren doğal bir alternatif olarak aromaterapi dünyasında yerini koruyor.