Son yılların en kapsamlı yasaklı madde operasyonunda birçok ünlü ve fenomen isim ifade vermek üzere gözaltına alındı. Olay, toplumda ve özellikle gençler arasında büyük yankı uyandırdı. Peki uzmanlar, bu olayların gençlerin ve toplumun madde algısı ile ilgili nasıl etkilendiği ile ilgili neler düşünüyorlar. Mavi Kadın Özel Haber ekibinden içerik editörü Melisa Aslı Bekerenli, konuyu Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a sordu.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, geçtiğimiz hafta düzenlediği uyuşturucu operasyonunda birçok ünlü ismi sabahın erken saatlerinde evlerinden aldı. Kaçakçılık, Narkotik ve Ekonomik Suçlar Soruşturma Bürosu tarafından “uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmak” suçundan aralarında tanınmış isimlerin de bulunduğu şüpheliler hakkında soruşturma başlatıldı. Soruşturma kapsamında İstanbul İl Jandarma Komutanlığı’na götürülen isimler arasında şu ünlüler yer aldı:
İrem Derici, Kubilay Aka, Kaan Yıldırım, Hadise Açıkgöz, Berrak Tüzünataç, Duygu Özaslan, Demet Evgar, Meriç Aral, Özge Özpirinçci, Mert Yazıcıoğlu, Feyza Altun, Derin Talu, Deren Talu, Ziynet Sali, Birce Akalay, Dilan Polat, Engin Polat, Metin Akdülger ve Ceren Moray. Bu isimlerin ifadeleri alındıktan sonra Adli Tıp Kurumu’nda kan, idrar ve saç örneği testine tabi tutuldukları, 19 kişinin ise akşam saatlerinde serbest bırakıldığı öğrenilmişti.
Mavi Kadın Özel Haber ekibinden içerik editörü Melisa Aslı Bekerenli, ünlülerin yasaklı maddeyle anılmasının gençlerin normal algısını değiştirip değiştirmediğini etkilerini Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a sordu. Prof. Dr. Tarhan, ünlülerin yasaklı maddeyle anılmasının toplum ve gençler üzerindeki etkilerini değerlendirerek, özellikle gençler üzerinde tehlikeli bir “normalleşme” süreci oluşturduğunu vurguladı.
“Yasaklı maddelerin konuşulmasının toplum üzerindeki etkileri çok derin. Birinci etkisi, normalleşme ve merak duygusu uyandırır. Özellikle sosyal medya içerisinde madde kullanan karakterlerin karizmatik, asi, özgür olarak gösterilmesi gençlerin bu kişileri ilginç veya normal olarak algılamasına yol açar.
Bu da sosyal medya fenomenlerinin maddeyi ‘deneyim’, ‘rahatlama’ veya ‘yaratıcılığı artırma’ gibi ifadelerle anlatmasına neden olur. Böylece madde, riskli değil denemeye değer bir şey gibi gösterilir. Bu, tehlikeli bir normalleştirmedir.”
Prof. Dr. Tarhan, beynin gelişiminin 13-21 yaş arasında sürdüğünü hatırlatarak bu dönemde risk algısı zayıflandığı an maddeye olan ilgi ve bu nedenle gençlerin maddeye yönelme ihtimalinin daha yüksek olduğunu ifade etti.
“Bu normalleşme etkisi, kimlik arayışı ve özdeşleşmeye de sebep oluyor. Sosyal medyada ‘acı çeken sanatçı’ profilleri varsa ve bu kişiler yasaklı maddeyle özdeşleşmişse, genç bireyler de duygusal boşluklarını doldurmak için onları taklit ediyor, rol model olarak alıyorlar.
Travma, depresyon veya kaygı yaşayan gençler için bu bir kaçış yolu oluyor. ‘Benim model aldığım kişiler de bunu yapıyor’ düşüncesiyle deneme eşiği düşüyor. Buna ‘görücü bulaşma fenomeni’ diyorum.”
Tarhan, ayrıca medya ve sosyal medya içeriklerinin, özellikle shorts ve reels gibi kısa videoların alışkanlık oluşturma hızını artırdığını da ekledi: “Medya aracılığıyla gençlerin yasaklı maddeyle ilgili deneme eşiğini düşürüyorlar. ‘Bir kez almakta bir şey olmaz’ düşüncesiyle davranışsal olarak modelleme yapıyorlar. Özellikle kısa içerikli videolar, alışkanlık oluşturma hızını artırıyor. Artık ergenlerde bağımlılıkla ilgili klinik vakalara çok sık rastlıyoruz.”
Ünlülerin yasaklı maddeyle gündeme gelmesi sadece magazin boyutunda gündemde bir haber olarak kalmıyor; gençlerin risk algısını, rol model seçimlerini ve kimlik gelişim hal hareket ve kararlarının süreçlerini doğrudan etkileyebiliyor.
Toplumda bu tür olayların “normalleşme” riskine karşı sosyal medya ve ebeveynlerin bilinçli olması, gençlerin sağlıklı bilinçli kimlik gelişimi açısından büyük önem taşıyabiliyor.