Anadolu mutfağı, sadece lezzetleriyle değil, yüzyıllar boyu süregelen kültürüyle de başlı başına bir miras. Bu mirasın en sıcak, en kokusu burnunda hissedilen parçalarından biri de hiç şüphesiz “kete ekmeği”. Bugün hâlâ birçok evde sabah kahvaltılarına, çay saatlerine konuk olan bu özel lezzet, köklerini Selçuklu dönemine kadar uzatıyor.
Kete ekmeği, aslında sadece bir ekmek değil. O, bir geleneğin, bir yaşanmışlığın hamura işlenmiş hali. Kat kat açılan hamurun içine tereyağ ya da sade yağ sürülerek yapılan bu ekmek, bazen iç harcıyla da zenginleştirilir. Kimi bölgede kavrulmuş unla hazırlanan iç, kimi yerde peynir ya da patatesle tatlandırılır. Ama hangi haliyle olursa olsun, o ilk ısırıkta insanı çocukluğuna, anneanne mutfağına ya da köy fırınına götüren bir etkisi vardır.
Bugün Anadolu’nun birçok yerinde kete hâlâ yapılmaya devam ediyor. Erzurum, Kars, Sivas ve Bayburt gibi iller bu konuda adeta yarış halinde. Her biri kendi yöresel dokunuşunu katıyor. Erzurum ketesi sade olurken, Kars ketesi daha dolgun ve yağlı yapılır. Hatta bazı köylerde taş fırında odun ateşinde pişirilir, bu da keteye bambaşka bir aroma kazandırır.
KETE EKMEĞİ TARİFİ
Hamuru için:
İç harcı için:
Hazırlanışı:
Son yıllarda geleneksel lezzetlere olan ilginin artmasıyla birlikte, kete ekmeği de yeniden hak ettiği değeri bulmaya başladı. Şehirlerdeki yöresel fırınlar, doğal ürünler satan dükkanlar ve hatta bazı kafe menülerinde bile kete görmek artık mümkün. Selçuklu döneminden beri yapılan bu ekmek, özellikle kahvaltı sofralarının yıldızı hâline gelen kete, her yaştan insanın ilgisini çekiyor.
Kete ekmeği, Anadolu’nun sıcaklığını, geçmişin izlerini ve sofraların samimiyetini taşıyan bir kültür parçası. Belki de bu yüzden hâlâ sofralarımızda, hâlâ kalbimizde yer buluyor.