Sofralarımızı süsleyen meyveler hala parlak, çekici ve bol gibi görünse de, işin perde arkasında sessiz bir tehlike büyüyor. Son yıllarda yapılan araştırmalar, doğada kendiliğinden yetişen ya da geleneksel yöntemlerle üretilen meyve türlerinin sayısında dramatik bir azalma olduğunu ortaya koyuyor. Bilim insanları, bu kaybın sadece tarımı değil, gezegenin biyolojik çeşitliliğini ve insan sağlığını da tehdit ettiğini söylüyor. Bu sessiz çöküş öyle sinsi ilerliyor ki çoğumuz farkında bile değiliz. Ancak market raflarındaki renk cümbüşüne aldanmamak gerek. Çünkü asıl mesele görsellik değil, doğallığın kaybı. Peki nelere dikkat etmeliyiz? İşte cevabı…
Uzmanlara göre, son yüzyılda tarım politikalarında verimlilik ve dış görünüş öncelikli hale geldi. Meyvelerin daha uzun süre dayanması, taşıma sırasında bozulmaması ve albenili görünmesi için yapılan ıslah çalışmaları, doğal çeşitlerin sessizce ortadan kaybolmasına yol açtı. Artık pazarda elma adıyla gördüğümüz meyve, belki de geleneksel elmalardan tamamen farklı genetik bir yapıya sahip.Bir başka deyişle, meyve isimleri aynı kalsa da içerikleri değişti.
Bu kayıp sadece biyolojik değil, aynı zamanda kültürel bir yok oluş anlamına geliyor. Anadolu’nun dört bir yanındaki köylerde yetişen, nesilden nesle aktarılan yerli meyve tohumları giderek azalıyor. Eskiden sadece bir bölgede yetişen bir armut türü ya da sadece bir yaylada olgunlaşan özel bir kiraz, artık ya hiç yok ya da bilinmiyor. Bu da aslında toprağın hafızasının silinmesiyle eşdeğer. Bilim insanları, sadece birkaç türün endüstriyel olarak çoğaltılmasının, doğal adaptasyonu ve hastalıklara karşı direnci de zayıflattığını belirtiyor.
İklim değişikliği de bu durumu körüklüyor. Aşırı sıcaklar, ani don olayları ve dengesiz yağışlar, hassas yapılı yerli meyve türlerini doğrudan etkiliyor. Küresel ısınmayla mücadele eden tarım arazilerinde çoğu zaman endüstriyel hibrit türlere yöneliniyor çünkü onlar daha dayanıklı ve hızlı yetişiyor. Ancak bu türlerin toprakla kurduğu ilişki, doğal dengeyi sağlayacak kadar güçlü değil. Dolayısıyla, sadece biyoçeşitlilik değil, ekosistem bütünlüğü de kırılganlaşıyor.
Uzmanlar, bu trendin geri çevrilebilmesi için toplumsal farkındalık gerektiğini vurguluyor. Mevsiminde ve yerel ürün tüketmek, ata tohumu kullanan çiftçileri desteklemek ve süpermarket yerine doğrudan üreticiden alışveriş yapmak bu süreci tersine çevirebilir. Ayrıca kamu politikalarının da sadece miktara değil, kaliteye ve doğallığa odaklanması gerektiği savunuluyor.
Her geçen yıl biraz daha sessizleşen bu kayıp, gelecekte sadece tabaklarımızı değil, sağlığımızı da doğrudan etkileyecek. Bugün hala doğallığını koruyan meyve türlerine sahip çıkmak, yarının çocuklarına anlatacak hikayeler bırakmak demek. Çünkü bir meyvenin kaybı, sadece bir tat değil, aynı zamanda doğaya dair bir hatıranın da silinmesidir.