Bir çocuğun gözyaşını sadece ailesi değil, öğretmeni, sınıf arkadaşı ve bazen de yanında oturan bir yabancı silebilir. Ancak ya o gözyaşının sebebi yine o sınıf arkadaşlarıysa? Sessizce yayılan ve fark edilmediğinde büyüyen bir tehlike: akran zorbalığı. Üstelik sadece bugünün değil, yarının yetişkinlerinde de iz bırakıyor. Peki gelecek nesillerin en ağır travması olarak gösterilen akran zorbalığı nedir, nasıl fark edilir? İşte detaylar…
Bir bakış, bir alaycı söz ya da dışlayıcı bir hareket… Çocukların okul yıllarında maruz kaldığı bu görünmez şiddet, zamanla benlik algılarını sarsabiliyor. Araştırmalar, akran zorbalığına maruz kalan çocukların özgüven sorunları, anksiyete ve sosyal fobi gibi kalıcı etkilerle mücadele ettiğini gösteriyor. Peki bu durum nasıl önlenebilir?
Akran zorbalığı; bir çocuğun, yaşıtları tarafından sürekli olarak psikolojik, fiziksel veya sosyal baskıya maruz bırakılması anlamına gelir. Küçümseyici sözler, dışlanma, alay edilme, hatta fiziksel müdahaleler bu zorbalığın başlıca örneklerindendir. Ne yazık ki bu durum çoğu zaman ‘çocuklar arasında olur’ diyerek geçiştiriliyor.
Zorbalık yaşayan çocuklar genellikle içine kapanır, okuldan uzaklaşmak ister ve kendini değersiz hissetmeye başlar. Bu ruhsal darbe, ileriki yaşlarda depresyon, güvensizlik ve sosyal ilişkilerde sorunlarla kendini gösterir. Yani bugün susan çocuk, yarın konuşamayan bir yetişkine dönüşebilir.
Çocuklardaki ani davranış değişikliklerini görmezden gelmemek çok önemli. Aileler çocuklarını yargılamadan dinlemeli, öğretmenler ise sınıf içinde oluşan dinamikleri dikkatle izlemeli. Empati kültürünü erken yaşta çocuklara kazandırmak, akran zorbalığını önlemenin en etkili yollarından biri olarak öne çıkıyor. Gelecek nesillerin ruh sağlığı bugünkü küçük adımlara bağlı. Sessiz kalan bir çocuk sesi duyulana kadar, bu konu herkesin sorumluluğu olmalı.
Bu sorunun cevabı, yalnızca davranışta değil, davranışın oluştuğu zeminde gizlidir. Akran zorbalığı, çoğu zaman sadece bir ‘sorunlu çocuk’ meselesi değildir, çoğu zaman görünmeyen bir çağrıdır. Çocukların bu tür davranışlara yönelmesinin arkasında, aile içi iletişim eksikliği, duygusal ihmaller, güç kazanma arzusu veya sosyal çevrede kabul görme isteği gibi birçok katmanlı neden bulunabilir.
Bazı çocuklar evde sevgi görmediğinde, kontrol duygusunu dış dünyada kurmak ister. Başkalarını ezerek güçlü hissetmeye çalışabilir. Kimi zaman ise çevresindeki yetişkinler, bilinçli olmasa da agresif davranışları ödüllendirir ya da görmezden gelir. Bu da çocukta ‘sözünü ancak zorbalıkla geçirebilir’ algısı oluşturur. Öte yandan, dijital çağda sosyal medyada maruz kalınan içerikler, şiddeti normalleştirebilir ve rol model davranışları yanlış şekillendirebilir. Unutmamak gerekir ki, zorbalık yapan çocuk da aslında bir mesaj verir: ‘Beni fark edin, beni anlayın.’ Dolayısıyla çözüm yalnızca zorbalığı durdurmakta değil, bu davranışı doğuran sesi duymakta yatar.