Neredeyse bir kuşak boyunca sessizliğe gömülen şap hastalığı, 35 yıl sonra beklenmedik bir biçimde yeniden sahneye çıkarak küresel çapta endişe oluşturmaya başladı. Başta hayvancılıkla geçinen bölgeler olmak üzere pek çok ülkede alarma geçilmesine neden olan bu hastalık, büyükbaş ve küçükbaş hayvanları etkileyen son derece bulaşıcı bir viral enfeksiyon olarak biliniyor. Bu defa mesele yalnızca hayvanlarla sınırlı değil, olası bir insan bulaşı riski, endişenin dozunu katbekat artırmış durumda. Acaba şap hastalığı insanlara da zarar verebilir mi? İşte merak edilen sorunun detaylı cevabı…
Şap virüsü aslında insanları doğrudan hedef almıyor. Ancak nadir de olsa insanlara bulaşabildiğine dair kayıtlar mevcut. Özellikle enfekte hayvanlarla yakın temas halinde bulunan kasaplar, veterinerler ya da çiftçiler, risk grubuna giriyor. Şap virüsü insanlarda genellikle hafif grip benzeri belirtilerle kendini gösterebilir: Ateş, baş ağrısı, halsizlik ve ağız içinde küçük yaralar.
35 yıl aradan sonra hastalığın yeniden gündeme gelmesi, özellikle 1980’li yılların sonlarında yaşanan büyük salgınları hatırlattı. O dönemde, yüz binlerce hayvan itlaf edilmiş, bazı ülkelerde ekonomik dengeler altüst olmuştu. Bu nedenle hastalığın yeniden yayılma ihtimali, sadece hayvancılık sektörü için değil, gıda güvenliği ve halk sağlığı açısından da ciddi bir tehdit olarak değerlendiriliyor.
Şu an için insanlara bulaşma riski düşük olsa da, uzmanlar hijyen kurallarına sıkı sıkıya uyulması gerektiğini vurguluyor. Ayrıca, hastalığın erken teşhis edilmesi ve hızla izole edilmesi, hem hayvanlar hem de insanlar açısından kritik önem taşıyor.
Şap hastalığı, esasen hayvanlar arasında yayılan bir enfeksiyon olarak bilinse de, nadir durumlarda insanlara da bulaşabilir. İnsanlarda şap hastalığına rastlanma oranı oldukça düşüktür. Ancak virüs, genellikle hastalıklı hayvanlarla birebir temas kuran kişilerde kendini gösterebilir. Bu durum çoğunlukla hayvan bakımı, kesimi ya da tedavisiyle yakından ilgilenen veteriner hekimler, çiftlik çalışanları ve mezbaha personeli gibi meslek gruplarında ortaya çıkmaktadır.
İnsandaki ilk belirtiler genellikle grip benzeri hafif semptomlarla başlar. Kişide ani başlayan ateş, baş ağrısı, titreme ve genel bir kırgınlık hali oluşabilir. Bu dönemin ardından, ağız içi mukozasında küçük, ağrılı yaralar meydana gelebilir. Bazı bireylerde el ve ayaklarda hassasiyet ya da kızarıklık, nadiren de döküntü gözlenmiştir.
Hastalık genellikle hafif seyreder ve birkaç gün içinde kendiliğinden geçer. Ancak bağışıklık sistemi zayıf bireylerde daha uzun sürebilir. Şap virüsünün insandan insana bulaştığına dair kesin bir bulgu yoktur, bu nedenle panik yapılmasına gerek yoktur. Yine de korunma için hijyen kurallarına uymak ve hayvanlarla temasta dikkatli olmak önemlidir.
Şap hastalığı, insanlık tarihinin çok eski dönemlerinden beri hayvanlarla iç içe yaşayan toplumların karşılaştığı en bulaşıcı hastalıklardan biri olarak kabul edilir. Kesin çıkış tarihi net olmamakla birlikte, hastalığın izlerine ilk olarak 16. yüzyılda Avrupa’da rastlandığı bilinmektedir. Ancak bazı tarihçiler, bu virüsün çok daha eski çağlarda da var olduğunu, sadece tanısının konulamadığını öne sürmektedir.
Bilimsel olarak belgelenmiş ilk büyük şap salgını 1514 yılında İtalya’da kaydedilmiştir. Bu dönemde Avrupa genelinde büyükbaş hayvanların toplu ölümleriyle sonuçlanan salgınlar, hastalığın yayılma hızını ortaya çıkarmıştır. 19. yüzyıla gelindiğinde, şap hastalığı artık sadece Avrupa’yı değil, Asya ve Afrika’daki hayvan popülasyonlarını da etkisi altına almıştır.
Virüsün yapısı 20. yüzyılın başlarında daha iyi anlaşılmış, 1930’larda ise ilk aşı çalışmaları başlatılmıştır. Bu gelişmelere rağmen, şap hastalığı günümüzde hâlâ zaman zaman ortaya çıkarak ciddi ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Salgınlar, özellikle hayvancılıkla geçinen toplumlar üzerinde büyük etkiler bırakmaktadır.