Kilo vermeye çalışıyor ama bir türlü sonuç alamıyor musunuz? Diyetinize sadıksınız, düzenli egzersiz yapıyorsunuz ama tartıdaki rakamlar yerinden oynamıyor mu? Belki de sorun düşündüğünüz yerde değil… Pek çok kişinin farkında bile olmadan karşılaştığı gizli bir düşman, kilo verme sürecinizi sessizce sabote ediyor olabilir. Bu nedir derseniz, tabi ki kronik stres. Gündelik hayatın koşturmacası içinde vücudumuzun maruz kaldığı stres, sanılandan çok daha büyük bir etkiye sebep oluyor. Özellikle zayıflamaya çalışan bireyler için stres, sadece ruh halini değil, metabolizmanın işleyişini de derinden etkiliyor. Üstelik bu etki, çoğu zaman gözle görülür bir belirti vermeden ilerliyor. İşte detaylar…
Vücut strese girdiğinde, kortizol adı verilen hormon devreye giriyor. Bu hormonun görevi, vücudu ‘savaş ya da kaç’ durumuna hazırlamak. Ancak uzun süreli stres durumlarında kortizol düzeyi sürekli yüksek kalıyor ve bu da metabolizmanın doğal dengesini bozuyor. Özellikle karın bölgesinde yağ depolanmasını artıran kortizol, aynı zamanda iştah kontrolünü zorlaştırarak sağlıksız besinlere yönelimi de artırıyor.
Gizli düşmanla savaşmak için dev adımlar atmanıza gerek yok. Günlük yaşantınıza ekleyeceğiniz basit ama etkili alışkanlıklar, stresin olumsuz etkilerini azaltabilir. Derin nefes egzersizleri, kısa yürüyüşler, yeterli uyku ve sosyal destek, kortizol seviyesini dengelemek için etkili yöntemler arasında yer alıyor. Ayrıca kafein ve şeker tüketimini azaltmak da bu süreçte fayda sağlayabilir.
Unutmayın, sadece fiziksel değil zihinsel denge de sağlıklı bir vücut için vazgeçilmezdir. Diyet ve sporla desteklenen bir yaşam tarzı, stresle baş etme becerileriyle tamamlandığında gerçek anlamda dönüşüm sağlanabilir. Aksi takdirde tüm çaba, bu görünmeyen ama etkili düşmanın gölgesinde kalabilir. Kilo verme yolculuğunuzda ilerlerken tartıya değil, aynı zamanda ruh halinize de kulak verin. Çünkü bazen zayıflamanın önündeki en büyük engel, dışarıdan değil içeriden geliyor olabilir.
Kilo verme süreci başta hızlı ilerlerken, bir noktada yavaşlaması hatta tamamen durması oldukça yaygın bir durumdur. Bu duruma ‘plato dönemi’ adı verilir ve çoğu zaman motivasyonu düşüren en büyük engellerden biri haline gelir. Ancak bu sürecin temelinde, vücudun kendi savunma sistemi yatar.
Kalori alımındaki azalma uzun vadede vücut tarafından bir tehdit olarak algılanır. Metabolizma, açlık sinyallerini kontrol eden leptin ve ghrelin hormonlarının düzeyini değiştirerek buna karşılık verir. Leptin düşerken ghrelin yükselir; yani tokluk hissi azalır, açlık hissi artar. Bu hormonal değişim, enerji harcamasının da azalmasına yol açar. Vücut daha az enerji yakarak, mevcut kiloyu koruma eğilimine girer.
Kısacası vücut, daha az yediğinizde sizi korumaya çalışır ama bu durum kilo kaybını engeller. Sürecin yavaşlaması, vücudun ‘hayatta kalma’ refleksinden ibarettir. Bu dönemi aşmak için beslenme düzenini gözden geçirmek, egzersiz türlerini değiştirmek ve sabırlı olmak hayati önem taşır.