Sosyal medyada sıkça karşılaşılan “mükemmel anne” profilleri, annelerde fark edilmeden yetersizlik, suçluluk, kaygı ve tükenmişlik duygularını artırabiliyor. Uzman Psikolog Dilara Çalışkan Karadeve, idealize edilen annelik sunumlarının kadın psikolojisi üzerindeki etkilerini ve annelerin bu baskıdan kendilerini ve çocuklarını nasıl koruyabileceklerini değerlendirdi. Uzman Psikolog Dilara Çalışkan Karadeve, Mavi Kadın Özel Haber ve İçerik Editörü Melisa Aslı Bekerenli’ye konuştu.
Sosyal medyada gördüğümüz şey çoğu zaman, Gerçek annelik değil, seçilmiş anların vitrinidir. Sosyal medyada sıkça karşılaştığımız “mükemmel anne” profilleri, birçok kadının, annenin psikolojisini fark etmeden ama çok derinden etkileyebiliyor.

Bu etki çoğunlukla idealizasyon ve karşılaştırma üzerinden ne yazık ki ilerliyor. Oysa ki mükemmel anne yoktur çünkü mükemmel insan yoktur. Gerçekçi olmayan karşılaştırmalarla kişi kendinde yetersizlik duygusunu tetikliyor. Sosyal medya, anneliğin en düzenli, en sakin, en estetik anlarını gösteriyor. Kadınlar bu kesitleri kendi günlük gerçeklikleriyle kıyasladığında:

düşüncelerini güçlendiriyorlar. Bu durum beraberinde suçluluk ve yetersizlik duygularını arttırıyor. Her an sabırlı, üretken, mutlu görünen anne imgeleri, öfke, yorulma, tükenme gibi insani duyguların bastırılmasına yol açar. Bu da annelerin yoğun suçluluk hissi hissetmesine neden olur. Anneliğin performansa dönüşmesi sorunu: Annelik derin duygusal bir ilişki ve bağlanma sürecidir. Çok büyük emek, sabır, fedakarlık, bazen yorulmuş, bazen yeterince iyi anne olmak gibi derin süreçleri içerir. Ancak sosyal medya zaman içerisinde anneliği bir başarı alanına dönüştürdü. Her şeyin en doğrusunu, en iyisini yapmak zorunluluğu ve esneme şansının olmayışı annelerin ben kötü bir anne miyim düşüncesinin artmasına neden oldu. Sürekli yetersiz bir anne gibi hissetmek, annelerde kaygı ve tükenmişlik duygularının artmasına neden olur. Unutulmaması gereken, iyi bir anne olmak, her şeyi doğru yapmak değil, çocuğun duygusal ihtiyaçlarına yeterince cevap verebilmektir.

Sosyal medyada sıkça karşılaşılan “mükemmel anne–mükemmel çocuk” profilleri, anneler üzerinde fark edilmeden ciddi bir baskı yaratabilmektedir. Bu baskıdan korunmak, sosyal medyadan tamamen uzaklaşmakla değil; içeriklerle bilinçli ve seçici bir ilişki kurmakla mümkün olabilir.

Sosyal medyada gördüklerimiz çoğu zaman hayatın gerçeklerini yansıtmaz. Paylaşılanlar genellikle seçilmiş, düzenlenmiş ve idealize edilmiş anlardır. Bu nedenle bu içerikleri kendi günlük gerçekliğimizle kıyaslamak, annelerde yetersizlik ve suçluluk duygularını artırabilir.

Bu noktada “mükemmel anne” beklentisi yerine, “yeterince iyi anne” kavramını benimsemek koruyucu bir çerçeve sunar. Çocukların temel ihtiyacı kusursuzluk değil; duygusal olarak erişilebilir, tutarlı ebeveyndir.