Günümüz dünyasında modern tıbbın gölgesinde kalan bazı doğal etkenler, aslında geçmiş kuşakların yüzyıllardır şifa için başvurduğu kadim sırları barındırıyor. Özellikle ninelerimizin hafızasında saklı kalan, zamanla unutulmaya yüz tutmuş şifalı bitkiler, bugün yeniden keşfedilmeyi bekliyor.
Geçmişin sade ama etkili çözümleri, doğanın bize sunduğu bitkilerle anlam kazanıyordu. Ne antibiyotik vardı ne de ağrı kesici, ama her derde deva bir ot mutlaka bulunuyordu. İşte geçmişte evlerin başköşesinde yer alan, ama günümüzde adını bile hatırlamakta zorlandığımız beş şifalı bitki…
Eskilerin deyimiyle ‘dokunursan yakar ama faydasından kaçamazsın’ denen ısırgan otu, aslında vücutta biriken toksinleri atmakta oldukça etkilidir. Kanı temizlemesi, iltihap sökücü özelliği ve demir bakımından zengin oluşuyla özellikle kansızlıkla mücadelede sıkça kullanılırdı.
Çay olarak demlendiğinde sindirim sistemine de destek olur. Eklem ağrılarını hafiflettiği, iltihap giderdiği ve böbrekleri çalıştırdığı da bilinen diğer faydaları arasında. Unutulmaya yüz tutsa da, ısırgan otu doğanın sunduğu güçlü bir iyileştiricidir.
Özellikle köylerde boğaz ağrısı, kuru öksürük ve ses kısıklığı gibi şikayetlerde ilk akla gelen çözümlerden biri hatmi çiçeğiydi. Sıcak suyla yumuşatılıp çay gibi içilir, hatta buharı solunurdu. Boğazı yumuşatmasıyla bilinen bu bitki, bugün bile doğal tedavi yöntemleri arasında saygıyla anılıyor. Hatmi çiçeğinin çiçekleri kadar kökü de şifalıdır; buharda solunarak balgam söktürücü etki sağlar. Yumuşak yapısıyla vücudu zorlamadan etki gösteren bu bitki, unutulmuş doğal ilaçlardan biridir.
İsmini halk arasında biraz da şekli dolayısıyla alan bu bitki, kadınların adet düzensizliklerinde ya da aşırı kanamalarda kullandığı geleneksel bir yardımcıydı. Damar büzücü etkisiyle bilinen çoban çantası, aynı zamanda tansiyon dengeleyici özelliğe de sahiptir. Tansiyonu dengelemesiyle de bilinen çoban çantası, geçmişte köy evlerinin vazgeçilmez şifa kaynakları arasındaydı. Günümüzde yeniden ilgi görmeye başlayan bu bitki, doğanın sessiz ama etkili armağanlarındandır.
Sarı çiçekleriyle dikkat çeken kantaron otu, genellikle zeytinyağıyla harmanlanarak bekletilir ve yaraların üzerine sürülürdü. Mikrop kırıcı özelliği sayesinde ciltteki kesikler, yanıklar ve iltihaplı bölgeler için doğal bir merhem işlevi görürdü. Bugün de kantaron yağı hala birçok evde yerini koruyor.
Antiseptik etkisi sayesinde mikrop kırar, dokuların onarılmasına yardımcı olur. Sinir sistemine olumlu etkileriyle de bilinen kantaron otu, çay şeklinde tüketildiğinde stres, uykusuzluk ve depresyon belirtilerine karşı rahatlatıcı bir etki sunar. Doğal anti-depresan olarak anılan bu bitki, hem bedensel hem ruhsal şifada önemli bir yere sahiptir.
Bugün mutfakta aromasıyla tanıdığımız reyhan, geçmişte daha çok ‘ferahlık veren ot’ olarak bilinirdi. Sinirleri yatıştırıcı etkisiyle çay olarak demlenir, baş ağrısı ya da gerginlik hissedildiğinde hemen başvurulurdu. Ayrıca mideyi rahatlatıcı etkisi de yaygın olarak bilinir. Geçmişin bilgeliğini taşıyan bu bitkiler, yalnızca birer şifa kaynağı değil, aynı zamanda doğayla kurulan içten bağın birer hatırlatıcısı. Belki de ninelerimizin dolabında kalan bu kokulara yeniden kulak vermenin zamanı gelmiştir.