Tgrt Haber

Yazarlar

Tümü
Türkiye'nin Türkmen stratejisi önemli

Türkiye’mizin güney hattında Irak, Suriye çok ciddi Türkmen nüfus bulunuyor. Suriye Türkmenlerinin büyük kısmı 2011 sonrası iç savaş şartlarından Türkiye’ye sığınmış durumdalar. Yine Irak’ta başta Kerkük olmak üzere 3 milyon civarında Türk varlığı var. En son Kerkük’te 18 yıl aradan sonra yapılan meclis  seçimleri sonrası  Türkiye’nin diplomatik girişimleri, belirsizliğin çözüme kavuşmasına yardımcı oldu. Varılan  ön mutabakata göre Türkmenler, Kürtler ve Araplar valilik görevini dönüşümlü olarak üstlenebilecek. Böylece 100 yıl sonra Türkiye’nin girişimleriyle Kerkük’te bir Türkmen vali göreve başlayabilir. Ama bu net karara bağlanmış değil. Kerkük İl Meclisi biri azınlıklara verilen kota olmak üzere 16 sandalyeye sahip. Irak'ta 18 Aralık 2023 tarihinde yapılan yerel seçimlerde Kerkük İl Meclisinde Türkmenler 2, Araplar 6,  Yurtseverler Birliği Partisi (KYB) 5,  Demokrat Partisi (KDP) 2 ve Hristiyanlar da kotayla 1 sandalye elde etmişti.

DÖNÜŞÜMLÜ VALİLİK UYGULANABİLİR Mİ?

Edinilen bilgilere göre Türkmenler 2, Araplar 6, Demokrat Partisi (KDP) 2 toplamda 10 üyeye oluşarak dönüşümlü vali seçilerek bir Kerkük dengesi kurulmaya çalışılacak. Sorun olarak ise kaynaklarımız Yurtseverler Birliği Partisi (KYB) 5, üye ile birinci parti olduğu Kerkük İl Meclisinde uzlaşma içinde olunamaması. (KYB) nin bunu Kerkük’ün istikrarsızlığı için kullanabileceği yönünde görüşler var.Burada gözler Bağdat ve Ankara’ya çevriliyor.

BAĞDAT’IN RAHATSIZLIKLARI

Türkiye başta terör örgütleri olmak üzere Irak ile yeni bir güvenlik mimarisi oluşturuyor. Bunun yanında Kalkınma Yolu’nun ilk toplantısı gerçekleştirildi. Görüştüğümüz Bağdat’daki diplomatik kaynaklarımız gelişmelerde kullanılan ‘’ Türkiye'nin diplomatik çabaları sonucu’’ ibaresinden rahatsızlıklarını dile getirdiler. Bağdatlı yetkililer ‘’Türkiye’nin Türkmen hassasiyetinin farkındayız ama Kerkük bizim iç meselemiz’’ cümlesini 2 kez tekrarladılar. Elbette burada Türkiye tarafından bölgede KYB ve PKK arasında olan ilintilere olan güvenlik kaygılarını hatırlatmak lazım. Yine 2003 sonrası Kerkük’ü işgal eden KYB peşmergelerinin yaptıkları ve 2017 yılında KDP ve KYB ‘nin gayrimeşru referandum denemesi hala hafızalarda.

YA SURİYE TÜRKMENLERİ?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin en son Suriye Türkmenlerini makamında kabulünün ardından gündeme gelen Suriye’deki Türkmen varlığı ayrı bir değerlendirmeye ihtiyaç duyuyor. Suriye Türkmenleri saha ve siyasi durumlarını ve gelecekleri ile ilgili kaygılarını MHP Liderine ilettiler. Suriye’nin geleceğinin kocaman bir soru işareti olduğu bu dönemde saha da uygulanabilir bir Türkmen stratejisi güney sınırımızın gelecek on yıllarca güvenliği için olmazsa olmaz.

BİRAZDA LÜBNAN TÜRKMENLERİ

Lübnan'da yaşayan Türkmenler pek Türkiye’de gündeme gelmiyor. Türküleri ve Türkçe masalları, manileri nesilden nesile aktarılan Türkmen boyları , asırlardır kültürlerine sahip çıkıyorlar. Köylerine 'oba' ismini veriyorlar. konuştukları Türkçeyi ise 'obaçi' olarak adlandırıyorlar. Biraz Türkiye’de ve Türk Dünyasından anlatılmalı ve tanıtılmalıdır.

ŞİMDİ NE OLACAK?

Son söz olarak bizde Türkmen sihirli kelimedir. Çıkar birileri orada Türkmenler var diyerek mehter edasıyla söylemler ortaya koyabilir. Ama saha çok sıcak ve dinamik …

26 Temmuz 2024
Ben aslında yoğuuum!

Son yıllarda dilimize pelesenk olmuş bir deyim var: Kutunun dışında düşünmek.

Bu cümleyi duyduğumuzda, zihinlerimizde hemen bir görüntü belirir: Sınırlı bir alanın dışına çıkmak, sınırları zorlamak, yenilikçi ve yaratıcı çözümler aramak. Ancak bu deyimi o kadar sık kullanıyoruz ki, anlamını yitirmeye başladı.

Peki ya kutunun kendisi hiç var olmadıysa? Ya tüm bu sınırlar ve kalıplar, sadece zihnimizde canlandırdığımız bir illüzyon ise?

Kutunun dışında düşünmek kavramına yeni ve daha radikal bir bakış açısı getirerek, belki de hiç var olmamış bir kutunun dışında düşünmenin önemini vurgulamak istiyorum. Çünkü belki de asıl mesele, kutunun dışında düşünmek değil, kutunun var olmadığını kabul ederek sınırsız bir zihin özgürlüğüne ulaşmaktır.

Kutunun dışında düşünmek denildiğinde genellikle mevcut durumu sorgulayan, farklı ve yenilikçi çözümler üreten bireyler akla gelir. Bu bireyler, belirli bir kalıbın dışına çıkmayı başarır ve alışılmışın dışında düşünerek farklı perspektifler sunar. Ancak, bu bile aslında kutunun varlığını kabul eder.Çünkü başlangıç noktası hâlâ kutunun içidir.

Bu deyimi duyduğunuzda aklınızda canlanan kutu genellikle karedir. Bize resmedilen şey budur. Ya kutu üçgen ise, ya da "bilmem kaçgen" bir kutu ise, dışında düşünmemiz istenen, söylenen.

Peki ya kutunun kendisi hiç yoksa? O zaman başlangıç noktamız da, sınırlarımız da tamamen değişir.Bu durum, kutunun içindekiler ve dışındakiler sorusunu bana her zaman sordurmuştur.

Kutunun var olmadığını düşünen bireyler, belki de en radikal yenilikçilerdir. Çünkü onlar için sınırlar ve kısıtlamalar yoktur. Bu bireyler, sadece mevcut durumu sorgulamakla kalmaz, tamamen yeni bir düşünce sistemi oluştururlar. Onlar için imkansız diye bir şey yoktur, her şey mümkündür; yeter ki hayal edebilsinler.

Bir kutunun olmadığı dünyayı hayal edin. Bu dünya, insanların özgürce düşünebildiği, yenilikçiliğin ve inovasyonun sınır tanımadığı bir yerdir. Böyle bir dünya, sadece bilim ve teknoloji alanında değil, sanat, kültür, eğitim ve sosyal yaşamda da devrim niteliğinde değişiklikler getirir.

Eğitim sistemini ele alalım. Mevcut sistem, öğrencileri belirli kalıplara sokar, belirli konuları belirli şekilde öğrenmelerini ister. Ancak, kutusuz bir dünyada eğitim, bireylerin kendi ilgi alanlarına ve yeteneklerine göre şekillenir. Bu, sadece bilgi aktaran bir sistemden, bireyleri gerçekten geliştiren ve potansiyellerini ortaya çıkaran bir sisteme dönüşümü sağlar.

Aynı şekilde, iş dünyasında da kutusuz bir yaklaşım devrim niteliğinde değişiklikler getirebilir. Şirketler, çalışanlarını belirli görev tanımları ve iş süreçleri ile sınırlamak yerine, onların vizyonlarını ve inovasyon yeteneklerini ortaya çıkaracak esneklikler sunabilir. Bu, hem çalışanların motivasyonunu hem de şirketlerin rekabet gücünü artırır. Biz de kendi ekibimizle zaman zaman rutine yakalanmayalım diye, multidisipliner bir yapıda çalışıyoruz.

Kutusuz bir dünya, cesur ve kreatif bireyler gerektirir. Bu bireyler, sınırları zorlamak yerine, sınırların varlığını reddederler. Onlar için imkansız diye bir şey yoktur. Her şey mümkündür, yeter ki hayal edebilsinler.

Bu noktada, toplumsal normlar ve alışkanlıklar devreye girer. Toplum, genellikle radikal fikirleri ve değişimi reddeder. Ancak, kutusuz düşünen bireyler, bu normları sorgulayan ve değiştiren kişilerdir. Onlar, yeni bir dünyanın kapılarını aralarlar.

Cesaret ve güçlü hayaller, kutusuz düşünmenin temel taşlarıdır. Bu iki özellik, bireylerin sınırları aşmasını ve yenilikçi çözümler üretmesini sağlar. Ancak bunlar, sadece bireysel çabalarla sınırlı kalmamalıdır. Toplumun genelinde de bu özelliklerin teşvik edilmesi ve desteklenmesi gerekir.

Kutusuz düşünme, bireysel düzeyde olduğu kadar toplumsal düzeyde de büyük bir dönüşüm gerektirir. Toplum, yenilikçi ve hayal edebilen bireyleri desteklemeli, onların fikirlerini ve projelerini hayata geçirebilmeleri için gerekli ortamı sağlamalıdır. Bu, sadece bireylerin değil, toplumun genelinin de yararına olacaktır.

Toplumsal dönüşüm, sadece bireysel çabalarla sınırlı kalmamalıdır. Devletler, eğitim kurumları, şirketler ve sivil toplum kuruluşları, yenilikçiliıi teşvik eden politikalar ve programlar geliştirmelidir. Bu, sadece ekonomik büyümeyi değil, aynı zamanda toplumsal refahı da artıracaktır.

Geleceğin dünyası, kutusuz düşünme üzerine kurulacaktır. Bu dünya, sınırların ve kısıtlamaların olmadığı, gelişitimcilik ve inovasyonun sınır tanımadığı bir yer olacaktır. Böyle bir dünyada, bireyler kendi potansiyellerini en üst düzeye çıkaracak, toplumlar ise bu potansiyeli en iyi şekilde kullanacaklardır.

Geleceğin dünyasında, eğitim sistemleri, iş dünyası, bilim ve teknoloji, sanat ve kültür gibi birçok alanda köklü değişiklikler olacaktır. Bu değişiklikler, bireylerin ve toplumların daha özgür, yenilikçi olmasını sağlayacaktır. Böyle bir dünyada, herkesin potansiyeli en üst düzeye çıkacak, toplumlar ise bu potansiyeli en iyi şekilde kullanacaklardır.

Kutunun dışında düşünmek yerine, kutunun varlığını tamamen reddeden, sınırları ve kısıtlamaları aşan bir düşünce sistemine geçiş yapmalıyız.

Bu, sadece bireysel değil, toplumsal düzeyde de büyük bir dönüşümü gerektirir.

Kutusuz bir dünya mümkün. Yeter ki, hayal edebilelim ve cesaretle bu hayalin peşinden gidebilelim.

Peki sizce; dünya, insanlar! Ya da çok uzağa gitmeyin; aileniz, arkadaşlarınız, en yakınlarınız buna ne kadar hazırlar.

Ezbere, marjinal görünmek için kutunun dışında düşün diyenlere inat, benim cevabım:

Ben Aslında Yoğuuum!

25 Temmuz 2024
Transferler gecikti mi?

Beşiktaş, ara transfer dönemi tahtasının kapanmasına saatler kala tarihinin en yüksek bonservis bedellerini ödeyerek Ernest Muçi ve Al Musrati transferlerini gerçekleştirdi. Belki de bu son günde yapılan transferler, Beşiktaş’a Türkiye Kupası’nı kazandırdı.
 
A’dan Z’ye tüm Beşiktaşlılar şunu biliyor ki; geçen sezon kurulan kadro felaket derecede kötü. Bunu da ligde ve Avrupa’da almış olduğu başarısız sonuçlarla görüyoruz. Ayrıca tarihinde çok nadir rastlanacak şekilde derbi maçlarında sıfır çekti. Biraz daha ileri gidecek olursak, geçtiğimiz sezonun en önemli maçı olan Türkiye Kupası finalinde Trabzonspor karşısında, ilk 11’de geçen sezon yaz transfer döneminde yapılan transferlerden tek bir oyuncu bile yoktu. Düşünebiliyor musunuz? Maaş, bonservis ve imza paraları ile Beşiktaş’a maliyeti yaklaşık 50 milyon euroluk translerler yapıyorsunuz ve karşılığı kocaman bir sıfır ve enkaz.
 
Bu bilinçle transfer sezonuna giren Beşiktaş 33 yaşındaki Paulista transferi ile transfer sezonunu açtı. Rafa Silva gibi önemli bir oyuncuyu kadrosuna katmayı başardı ve Ciro Immobile gibi dünya çapında gol krallıkları olan bir santraforu kadrosuna kattı. Son olarak da yerli transferi Can Keleş’i hatırı sayılır bir bonservis ücreti ile transfer etti ama Beşiktaş hala geri dörtlü de sıkıntılar yaşıyor.
 
Beşiktaş şampiyon olmak istiyorsa, şampiyonluğa aday olmak istiyorsa mutlak bir şekilde en az bir stoper transfer etmeli. Bunun yanı sıra sağ bek ve sol bekte transfer etmeli yani Beşiktaş’ın geri dörtlüsü mükemmel olmak zorunda. Bunu çok önceden bilmesine rağmen yönetim bu bölgelere hamle yapmaması veya yapamaması şaşırtıcı. Evet yabancı sınırlaması var. Kadroda 19 yabancı var, oyuncuları gönderemeden nasıl oyuncu alacağız eleştirilerini duyar gibiyim. O zaman Brad Friedel neden getirildi? Tam olarak ne iş yapıyor? Geldiğinden bu yana tek bir icraatı var.  O da Valantin Rosier’i bedelsiz göndermek oldu.
 
Beşiktaş ön bölgede fırsat transfer, yapmak için ekstra zaman kazandı. Mustafa Erhan Hekimoğlu‘nun performansı ve hakkında konuşulanlar gerçekten heyecan verici. Semih Kılıçsoy‘dan sonra belki de çok çok daha büyük bir yıldız doğuyor. Daha 17 yaşındaki çocuktan bahsediyoruz ve Giovanni’nin en çok heyecanlandığı futbolcudan. Bu yüzden 3 Ağustos Süper kupa finalinden önce Beşiktaş’ın mutlak bir şekilde stoper transfer etmesi gerekiyor. O maça hazır bir oyuncuyla çıkması gerekiyor, en azından stoper tandemi sağlam olmalı. Sağ bek, sol bek ve ön bölgeye transferlerinde de zaman kazanmış olur ama 3 Ağustos Süper kupa finaline Gabriel Paulistan’ın Omar Colley veya Necip uysal‘la çıkılması ve alınabilecek kötü bir sonuç gerçekten de sayın Hasan Arat ve yönetimini zor duruma sokar. Lige de kötü yansır.
 
Okyanusu geçip gölde boğulmayalım. Enkaz bir kadro devralındı, bunu herkes kabul ediyor ama bir stoper transfer etmek bu kadar zor olmasa gerek. Umarız transferde geç kalınmanın bedeli pahalıya patlamaz.

24 Temmuz 2024
Bayramların Gizli Yükü

Bayramlar, aile bağlarının pekiştiği, büyüklerin ziyaret edildiği ve çocukların bayramlıklarını giyerek sevindikleri özel günlerdir. Ancak, bu sıcak atmosferin yanında, birçok insan için stres ve kaygı da beraberinde gelir. Özellikle bekar, evli veya çocuk sahibi olan kişiler, ziyaretlerde karşılaştıkları yoğun ve bazen sınır aşan sorularla başa çıkmakta zorlanabilirler.

Bayramlar, toplumun değer verdiği geleneklerin yaşatıldığı, ailelerin bir araya geldiği önemli zaman dilimleridir. Ancak, bu dönemlerde özellikle aile büyükleri ve akranlar tarafından yöneltilen sorular, kişilerin özel hayatlarına dair sınırlarını zorlayabilir. Bu sorular genellikle iyi niyetli olsa da, bireylerin kişisel yaşamlarına müdahale olarak algılanabilir ve bu da stres ve kaygıya neden olabilir.

Bekar olan bireyler, "Ne zaman evleneceksin?" veya "Hayatında biri var mı?" gibi sorularla sıkça karşılaşırken, evli çiftler ise "Çocuk yapmayı düşünüyor musunuz?" veya "İkinci çocuk ne zaman?" gibi sorulara maruz kalabilirler. Çocuk sahibi olan ebeveynler ise çocuklarının eğitimi, başarıları ve geleceği ile ilgili sürekli bir sorgulama altında kalabilirler. Bu tür sorular, kişilerin kendilerini baskı altında hissetmelerine ve bayram ziyaretlerinden kaçınma eğilimi göstermelerine neden olabilir.

Ne yazık ki, bu tür sorular ve müdahaleler sadece aile büyüklerinden gelmez. Akranlar arasında da benzer sorular ve baskılar yaşanabilir. Arkadaşlar arasında yapılan yorumlar ve sorular da bazen zorbalık seviyesine ulaşarak kişilerin stres ve kaygı seviyesini artırabilir. Bu durum, bireylerin sosyal ortamlardan uzaklaşmasına ve bayram gibi özel günlerde bile sevdikleriyle görüşmekten çekinmelerine yol açabilir.

Toplum olarak, insanların kişisel sınırlarına daha fazla saygı göstermeli ve herkesin rahat hissettiği bir ortam yaratmak için empati kurmalıyız. Bayramlar, sadece gelenekleri yaşatmak için değil, aynı zamanda birbirimize destek olmak ve anlayış göstermek için de önemli bir fırsattır. Herkesin kendi hayatı ve kişisel sınırları olduğu bilinciyle hareket etmek, bayramların daha huzurlu ve keyifli geçmesini sağlayacaktır.

Bu bayram, sevdiklerinizle keyifli vakit geçirirken, birbirinize karşı anlayışlı ve saygılı olmayı unutmayın. Hem büyükler hem de akranlar olarak, insanların sınırlarına saygı göstermenin önemini kavrayalım. Kendi sınırlarımıza saygı gösterilmesini beklerken, başkalarının sınırlarını da gözetmek önemlidir. Empati kurarak ve kişisel sınırları tanıyarak, bayramların herkes için daha keyifli geçmesini sağlayabiliriz. Bu bayram, kendimize ve sevdiklerimize bu anlamda daha duyarlı olmayı hatırlatalım. Şimdiden herkese huzurlu ve mutlu bayramlar dilerim.

Pelin Öztaş

11 Haziran 2024
Fenerbahçe sadece bir maçı kazanmadı

Fenerbahçe kazandı…
Sadece bir maçı kazanmadı…
Sezon başında hocasını aşağılayan, küçümseyenlere karşı kazandı…
Galatasaray’a yapılan kollamaları legalleştiren medyaya karşı kazandı…
Fenerbahçe’nin önüne her türlü engeli çekenlere karşı kazandı. 
Fenerbahçe’nin hocası derbiye çıkacakken başka hoca ile anlaştığını söylenlere karşı kazandı…
Fenerbahçe’yi dün sahada skandal bir kararla 10 kişi bırakan Arda Kardeşlere karşı kazandı.
Fenerbahçe’yi tek başına sistemle savaştıran kendi camiasının dinamiklerine karşı kazandı.
Fenerbahçe’yi 96 puan toplamasına karşılık Galatasaray’dan çok aşağıda görenlere karşı kazandı.
Fenerbahçe’nin oyuncularının emeklerini yok sayanlara karşı kazandı. 
Fenerbahçe dün kaybederse diye hazırlık yapan, koreografi hazırlayanlara karşı kazandı.
Fenerbahçe futbolcularının sahada sevinmesine bile tahammül edemeyenlere karşı kazandı.
Fenerbahçe Mehmet Büyükekşi’ye karşı kazandı.
Fenerbahçe TFF’ye karşı kazandı…

Fenerbahçe kazandı…Bu yılın legal şampiyonu Fenerbahçedir…
Konya ve Sivas maçlarında çalınan 4 puan olmasa bugün şampiyonluk kutlayacak olan Fenerbahçe hem de 10 kişiyle hem de rakibine şut bile çektirmeden kazandı…
Fenerbahçe başarısızlığı için sistem oluşturanlara karşı kazandı.

Rakibini futbol olarak ezen, hakemin aleyhine tüm kararlarına karşı 10 kişi ile bir onur mücadelesi veren bu takım tarihe çoktan geçti bile. 

İsmail Kartal’ın onur mücadelesi, Mert Hakan’ın formasına sahip çıkışı, maç sonunda Fenerbahçe bayrağını yöneticilerin elinden almayan çalışan stad müdürüne ders verilmesi, Ali Koç’un bir filmin final sahnesi gibi kahramanca oraya gelmesi dünkü maçın tarihe geçen anlarıydı. 

Fenerbahçe Başkanı ne zaman nerede olması gerektiğini bilir. Ali Koç dün olması gereken zamanda olması gereken yerdeydi. Takımını ve camiasını sahipsiz bırakmadı ve Fenerbahçe kazandı.

Mehmet Büyükekşi uykusuz geçen dün geceden sonra bugün yeni numaraları ile ortaya çıkacaktır.  Türk futbol tarihinde olmadığı kadar bir takımın şampiyonluğunu isteyen bu TFF 2 ay sonra belki gidecek ama yaptıkları tarihin en karanlık sayfalarında yer alacak. Asla unutulmayacak.
Dün gece oynanan maç da unutulmayacak. Sahada çaresiz kalan Galatasaray, 10 kişi ile destansı bir mücadele veren Fenerbahçe asla unutulmayacak. 2200 kişi ile 50 bin Galatasaraylıyı susturan Fenerbahçeli taraftarlar asla unutulmayacak. Bu maçı tek başıma kazanacağım diyen Mert Hakan unutulmayacak. Fenerbahçeli unutmayacak…Bu takımı şampiyon olsa da olmasa da tarihin en güzel yerine yazacak. Bu takımı kalbine kazıyacak. Bu destansı geceyi çocuklarına anlatacak. 
Onlara diyecekler ki siyasiler, TFF, medya, kendi camiamızdaki bazı kişiler istememesine rağmen 10 kişi ile direndik. 2200 kişi ile susturduk…Gittik, yendik, döndük…

Bugün okullara Fenerbahçe forması ile giden çocuklar. Sizin mutluluğunuzu çalanlarla tarih hesaplaşacak…Sizin gülümsemenizi çalanlara dersini tarih verecek…

20 Mayıs 2024
Ekonomide umutlar yeşeriyor

Son dönemde ekonomide gözle görülür bazı olumlu gelişmeler yaşanıyor. Piyasaların köpüğünün yavaş yavaş kaybolmaya başladığı ve enflasyondaki yükselme hızının düşüş eğilimine girdiği bir dönemdeyiz. Ev, araba gibi ürünlerin fiyatlarındaki düşüş artık daha net bir şekilde hissediliyor. Bu gelişmeler, mevcut ekonomi politikalarının enflasyonu dizginlemede ve vatandaşların satın alma gücünü artırmada doğru yolda ilerlediğini gösteriyor. Bunun yani ekonomi politikalarının işe yaradığının bir diğer göstergesi ise geçtiğimiz günlerde Moody's'in Türkiye'nin kredi notunu B3'ten B1'e çekerek 2 derece birden yükseltmesi olarak alabiliriz.

Ekonomi yönetiminin attığı adımlar, enflasyonun kontrol altına alınmasında etkili olmuş görünüyor. Piyasadaki fiyat hareketliliğinin azalması ve belirli ürünlerde gözle görülür fiyat düşüşleri, vatandaşların alım gücünün artmasını sağlıyor. Bu olumlu tablo, gelecek adına daha da iyi sonuçlar görebileceğimizin bir işareti olarak değerlendirilmeli. Ancak, sürdürülebilir ekonomik istikrar için daha fazla çaba sarf edilmesi gerektiği de unutulmamalıdır.

Öte yandan, hükümetin seçim öncesi verdiği bazı önemli sözler var. Memurlara hac izni ve disiplin affı, emeklilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi, deprem bölgesindeki istihdam ve konut destekleri gibi taahhütlerin hızlı bir şekilde yerine getirilmesi, toplumun hükümete olan güvenini pekiştirecektir. Bu adımlar, sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal anlamda da önemli faydalar sağlayacaktır.

Satın alma gücünü yükseltmek için daha fazla çaba sarf edilmesi gerektiği açık. Ekonomik politikaların yanında, kurumlardaki liyakat sorunlarının çözülmesi, toplumda oluşan olumsuz havanın dağıtılmasında büyük önem taşıyor. Kamu kurumlarındaki yönetim ve işe alım süreçlerinde liyakatın esas alınması, hem kamu hizmetlerinin kalitesini artıracak hem de vatandaşların devlete olan güvenini güçlendirecektir.

Fakat bu saydığım eksikliklere rağmen ekonomide yaşanan olumlu gelişmeler umut verici. Ancak, sürdürülebilir bir ekonomik istikrar için hükümetin verdiği sözleri yerine getirmesi ve liyakat sorunlarını çözmesi gerekiyor. Bu adımlar, hem ekonomideki iyileşmeyi kalıcı kılacak hem de toplumun genel refahını artıracaktır. Gelecek adına umut dolu adımlar atılması temennisi ile.

22 Temmuz 2024
Ben aslında yoğuuum!

Son yıllarda dilimize pelesenk olmuş bir deyim var: Kutunun dışında düşünmek.

Bu cümleyi duyduğumuzda, zihinlerimizde hemen bir görüntü belirir: Sınırlı bir alanın dışına çıkmak, sınırları zorlamak, yenilikçi ve yaratıcı çözümler aramak. Ancak bu deyimi o kadar sık kullanıyoruz ki, anlamını yitirmeye başladı.

Peki ya kutunun kendisi hiç var olmadıysa? Ya tüm bu sınırlar ve kalıplar, sadece zihnimizde canlandırdığımız bir illüzyon ise?

Kutunun dışında düşünmek kavramına yeni ve daha radikal bir bakış açısı getirerek, belki de hiç var olmamış bir kutunun dışında düşünmenin önemini vurgulamak istiyorum. Çünkü belki de asıl mesele, kutunun dışında düşünmek değil, kutunun var olmadığını kabul ederek sınırsız bir zihin özgürlüğüne ulaşmaktır.

Kutunun dışında düşünmek denildiğinde genellikle mevcut durumu sorgulayan, farklı ve yenilikçi çözümler üreten bireyler akla gelir. Bu bireyler, belirli bir kalıbın dışına çıkmayı başarır ve alışılmışın dışında düşünerek farklı perspektifler sunar. Ancak, bu bile aslında kutunun varlığını kabul eder.Çünkü başlangıç noktası hâlâ kutunun içidir.

Bu deyimi duyduğunuzda aklınızda canlanan kutu genellikle karedir. Bize resmedilen şey budur. Ya kutu üçgen ise, ya da "bilmem kaçgen" bir kutu ise, dışında düşünmemiz istenen, söylenen.

Peki ya kutunun kendisi hiç yoksa? O zaman başlangıç noktamız da, sınırlarımız da tamamen değişir.Bu durum, kutunun içindekiler ve dışındakiler sorusunu bana her zaman sordurmuştur.

Kutunun var olmadığını düşünen bireyler, belki de en radikal yenilikçilerdir. Çünkü onlar için sınırlar ve kısıtlamalar yoktur. Bu bireyler, sadece mevcut durumu sorgulamakla kalmaz, tamamen yeni bir düşünce sistemi oluştururlar. Onlar için imkansız diye bir şey yoktur, her şey mümkündür; yeter ki hayal edebilsinler.

Bir kutunun olmadığı dünyayı hayal edin. Bu dünya, insanların özgürce düşünebildiği, yenilikçiliğin ve inovasyonun sınır tanımadığı bir yerdir. Böyle bir dünya, sadece bilim ve teknoloji alanında değil, sanat, kültür, eğitim ve sosyal yaşamda da devrim niteliğinde değişiklikler getirir.

Eğitim sistemini ele alalım. Mevcut sistem, öğrencileri belirli kalıplara sokar, belirli konuları belirli şekilde öğrenmelerini ister. Ancak, kutusuz bir dünyada eğitim, bireylerin kendi ilgi alanlarına ve yeteneklerine göre şekillenir. Bu, sadece bilgi aktaran bir sistemden, bireyleri gerçekten geliştiren ve potansiyellerini ortaya çıkaran bir sisteme dönüşümü sağlar.

Aynı şekilde, iş dünyasında da kutusuz bir yaklaşım devrim niteliğinde değişiklikler getirebilir. Şirketler, çalışanlarını belirli görev tanımları ve iş süreçleri ile sınırlamak yerine, onların vizyonlarını ve inovasyon yeteneklerini ortaya çıkaracak esneklikler sunabilir. Bu, hem çalışanların motivasyonunu hem de şirketlerin rekabet gücünü artırır. Biz de kendi ekibimizle zaman zaman rutine yakalanmayalım diye, multidisipliner bir yapıda çalışıyoruz.

Kutusuz bir dünya, cesur ve kreatif bireyler gerektirir. Bu bireyler, sınırları zorlamak yerine, sınırların varlığını reddederler. Onlar için imkansız diye bir şey yoktur. Her şey mümkündür, yeter ki hayal edebilsinler.

Bu noktada, toplumsal normlar ve alışkanlıklar devreye girer. Toplum, genellikle radikal fikirleri ve değişimi reddeder. Ancak, kutusuz düşünen bireyler, bu normları sorgulayan ve değiştiren kişilerdir. Onlar, yeni bir dünyanın kapılarını aralarlar.

Cesaret ve güçlü hayaller, kutusuz düşünmenin temel taşlarıdır. Bu iki özellik, bireylerin sınırları aşmasını ve yenilikçi çözümler üretmesini sağlar. Ancak bunlar, sadece bireysel çabalarla sınırlı kalmamalıdır. Toplumun genelinde de bu özelliklerin teşvik edilmesi ve desteklenmesi gerekir.

Kutusuz düşünme, bireysel düzeyde olduğu kadar toplumsal düzeyde de büyük bir dönüşüm gerektirir. Toplum, yenilikçi ve hayal edebilen bireyleri desteklemeli, onların fikirlerini ve projelerini hayata geçirebilmeleri için gerekli ortamı sağlamalıdır. Bu, sadece bireylerin değil, toplumun genelinin de yararına olacaktır.

Toplumsal dönüşüm, sadece bireysel çabalarla sınırlı kalmamalıdır. Devletler, eğitim kurumları, şirketler ve sivil toplum kuruluşları, yenilikçiliıi teşvik eden politikalar ve programlar geliştirmelidir. Bu, sadece ekonomik büyümeyi değil, aynı zamanda toplumsal refahı da artıracaktır.

Geleceğin dünyası, kutusuz düşünme üzerine kurulacaktır. Bu dünya, sınırların ve kısıtlamaların olmadığı, gelişitimcilik ve inovasyonun sınır tanımadığı bir yer olacaktır. Böyle bir dünyada, bireyler kendi potansiyellerini en üst düzeye çıkaracak, toplumlar ise bu potansiyeli en iyi şekilde kullanacaklardır.

Geleceğin dünyasında, eğitim sistemleri, iş dünyası, bilim ve teknoloji, sanat ve kültür gibi birçok alanda köklü değişiklikler olacaktır. Bu değişiklikler, bireylerin ve toplumların daha özgür, yenilikçi olmasını sağlayacaktır. Böyle bir dünyada, herkesin potansiyeli en üst düzeye çıkacak, toplumlar ise bu potansiyeli en iyi şekilde kullanacaklardır.

Kutunun dışında düşünmek yerine, kutunun varlığını tamamen reddeden, sınırları ve kısıtlamaları aşan bir düşünce sistemine geçiş yapmalıyız.

Bu, sadece bireysel değil, toplumsal düzeyde de büyük bir dönüşümü gerektirir.

Kutusuz bir dünya mümkün. Yeter ki, hayal edebilelim ve cesaretle bu hayalin peşinden gidebilelim.

Peki sizce; dünya, insanlar! Ya da çok uzağa gitmeyin; aileniz, arkadaşlarınız, en yakınlarınız buna ne kadar hazırlar.

Ezbere, marjinal görünmek için kutunun dışında düşün diyenlere inat, benim cevabım:

Ben Aslında Yoğuuum!

25 Temmuz 2024
Türkiye'nin Türkmen stratejisi önemli

Türkiye’mizin güney hattında Irak, Suriye çok ciddi Türkmen nüfus bulunuyor. Suriye Türkmenlerinin büyük kısmı 2011 sonrası iç savaş şartlarından Türkiye’ye sığınmış durumdalar. Yine Irak’ta başta Kerkük olmak üzere 3 milyon civarında Türk varlığı var. En son Kerkük’te 18 yıl aradan sonra yapılan meclis  seçimleri sonrası  Türkiye’nin diplomatik girişimleri, belirsizliğin çözüme kavuşmasına yardımcı oldu. Varılan  ön mutabakata göre Türkmenler, Kürtler ve Araplar valilik görevini dönüşümlü olarak üstlenebilecek. Böylece 100 yıl sonra Türkiye’nin girişimleriyle Kerkük’te bir Türkmen vali göreve başlayabilir. Ama bu net karara bağlanmış değil. Kerkük İl Meclisi biri azınlıklara verilen kota olmak üzere 16 sandalyeye sahip. Irak'ta 18 Aralık 2023 tarihinde yapılan yerel seçimlerde Kerkük İl Meclisinde Türkmenler 2, Araplar 6,  Yurtseverler Birliği Partisi (KYB) 5,  Demokrat Partisi (KDP) 2 ve Hristiyanlar da kotayla 1 sandalye elde etmişti.

DÖNÜŞÜMLÜ VALİLİK UYGULANABİLİR Mİ?

Edinilen bilgilere göre Türkmenler 2, Araplar 6, Demokrat Partisi (KDP) 2 toplamda 10 üyeye oluşarak dönüşümlü vali seçilerek bir Kerkük dengesi kurulmaya çalışılacak. Sorun olarak ise kaynaklarımız Yurtseverler Birliği Partisi (KYB) 5, üye ile birinci parti olduğu Kerkük İl Meclisinde uzlaşma içinde olunamaması. (KYB) nin bunu Kerkük’ün istikrarsızlığı için kullanabileceği yönünde görüşler var.Burada gözler Bağdat ve Ankara’ya çevriliyor.

BAĞDAT’IN RAHATSIZLIKLARI

Türkiye başta terör örgütleri olmak üzere Irak ile yeni bir güvenlik mimarisi oluşturuyor. Bunun yanında Kalkınma Yolu’nun ilk toplantısı gerçekleştirildi. Görüştüğümüz Bağdat’daki diplomatik kaynaklarımız gelişmelerde kullanılan ‘’ Türkiye'nin diplomatik çabaları sonucu’’ ibaresinden rahatsızlıklarını dile getirdiler. Bağdatlı yetkililer ‘’Türkiye’nin Türkmen hassasiyetinin farkındayız ama Kerkük bizim iç meselemiz’’ cümlesini 2 kez tekrarladılar. Elbette burada Türkiye tarafından bölgede KYB ve PKK arasında olan ilintilere olan güvenlik kaygılarını hatırlatmak lazım. Yine 2003 sonrası Kerkük’ü işgal eden KYB peşmergelerinin yaptıkları ve 2017 yılında KDP ve KYB ‘nin gayrimeşru referandum denemesi hala hafızalarda.

YA SURİYE TÜRKMENLERİ?

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin en son Suriye Türkmenlerini makamında kabulünün ardından gündeme gelen Suriye’deki Türkmen varlığı ayrı bir değerlendirmeye ihtiyaç duyuyor. Suriye Türkmenleri saha ve siyasi durumlarını ve gelecekleri ile ilgili kaygılarını MHP Liderine ilettiler. Suriye’nin geleceğinin kocaman bir soru işareti olduğu bu dönemde saha da uygulanabilir bir Türkmen stratejisi güney sınırımızın gelecek on yıllarca güvenliği için olmazsa olmaz.

BİRAZDA LÜBNAN TÜRKMENLERİ

Lübnan'da yaşayan Türkmenler pek Türkiye’de gündeme gelmiyor. Türküleri ve Türkçe masalları, manileri nesilden nesile aktarılan Türkmen boyları , asırlardır kültürlerine sahip çıkıyorlar. Köylerine 'oba' ismini veriyorlar. konuştukları Türkçeyi ise 'obaçi' olarak adlandırıyorlar. Biraz Türkiye’de ve Türk Dünyasından anlatılmalı ve tanıtılmalıdır.

ŞİMDİ NE OLACAK?

Son söz olarak bizde Türkmen sihirli kelimedir. Çıkar birileri orada Türkmenler var diyerek mehter edasıyla söylemler ortaya koyabilir. Ama saha çok sıcak ve dinamik …

26 Temmuz 2024
Kıdem tazminatı ne zaman ödenir

Kıdem tazminatının işçiye işten çıktığı tarihte Fesih sebebine bağlı olarak ödenmesi gerekmektedir. İşçi işveren tarafından haksız nedenlerle işten çıkartılmış ise işçiye işten çıkartıldığı tarihte kıdem tazminatının ödenmesi gerekmektedir. Aynı şekilde işçi haklı nedenlerle işten ayrılmış ise yine işçiye işten ayrıldığı tarihte kıdem tazminatının ödenmesi gerekmektedir.

Çok kere işçinin haksız sebeplerle işten çıkartıldığı veya iş sözleşmesini haklı nedenlerle feshederek işten ayrıldığı tarihte işçiye kıdem tazminatının ödemesinin yapılmadığı ve ödemenin ne zaman yapılacağına dair de somut bir açıklamanın yapılmadığı görülmektedir. İşçi, işveren tarafından haksız olarak işten çıkartılmış veya işçi tarafından yapılan haklı fesih işveren tarafından da kabul edilmiş ise işçiye iş çıkış tarihinde ne kadar kıdem ödemesi ve diğer işçilik alacaklarının olduğunu gösterir çıkış bordrosunun hazırlanarak verilmesi ve imzasının alınması gerekmektedir. Böylece işçi işten ayrıldığı tarihte kendisine ne kadar kıdem tazminatı ve başkaca işçilik alacaklarının ödeneceğini bilecek ve işveren ile bu konuda mutabık olacaktır. İşverenin, çıkış bordrosunu işçiye imzalattıktan sonra ödemenin en geç ne zaman yapılacağını da somut olarak işçiye bildirmesi gerekmektedir. Hmm bu noktada dikkat edilecek en uzun en önemli husus ise işçinin iş çıkış tarihinde kendisine imzalı atılmak istenen çıkış bordrosunu ve ibraname iyi mutlaka rakam ödenecek olan rakamları kontrol ederek imzalaması gerekmektedir. İşçi hak ettiğinden daha az tutarların yer aldığı bir çıkış bordrosunu imzalanmalı ve işvereni de ibra etmemelidir. Zira bu halde işçi hak ettiğinden daha düşük bir ödeme alacak ve sonrasında işçinin yapılan ödemeden memnun kalmaması halinde açacak olduğu davada zorluklarla karşılaşması muhtemel olacaktır.

İŞÇİNİN KIDEM ALACAĞI İŞTEN ÇIKIŞ TARİHİNDE MUACCEL OLACAKTIR

Yani kıdem tazminatı işçinin iş çıkış tarihinde, işçi tarafından talep edilebilir hale gelmiş olacaktır. Bu sebeplerle işçiye kural kıdem tazminatının işten ayrıldığı tarihte ödenmesidir. Bunun yanı sıra işverene kıdem tazminatını ödeme konusunda makul bir süre verilecek ise de bu serenin en geç en yakın maaş ödeme günü olarak somutlaştırılabileceği söylenebilir. Kıdem tazminatı ödemesi konusunda işçinin mağdur edilmemesi önemli olup kıdem tazminatının iş çıkış tarihinde ödenmesi mevzuat gereğidir. İşçiye iş çıkış tarihinde kıdem tazminatı ödenmez ise bu tarihten itibaren kıdem tazminatına bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi işleyecektir. Yani işçinin kıdem tazminatının ödenmediği her gün için işverenden bankalarca uygulanan en yüksek mevduat faizi talep etme hakkı vardır.

 

KIDEM TAZMİNATI ÖDENMEYEN İŞÇİ NE YAPMALIDIR

İşçi işveren uyuşmazlıklarında arabuluculuk zorunlu hale getirilmiş olup bu sebeplerle kıdem tazminatı ödenmeyen işçinin ilk yapacağı iş zorunlu arabulucuya başvuru yapmak olmalıdır. Zorunlu arabulucuya başvuru yapacak olan işçinin bu hususta öncelikle iş hukukunda uzman bir avukattan yardım alması en doğrusu olacaktır. Bunun yanı sıra işçinin adliyelerde bulunan arabuluculuk bürolarından da zorunlu arabulucuya başvurma şansı bulunmaktadır. Fakat arabuluculuk sürecinde işveren karşısında daha zayıf konumda olan işçinin kendisini iş hukukunda uzman bir avukat aracılığıyla temsil ettirmesi, işçinin hak kaybına uğramasının önüne geçilmesi açısından en uygunudur. Zira işçi işverenden almayı hak ettiği kıdem tazminatının hesaplanmasını tam olarak yapamayabileceği gibi işveren tarafından daha az ödemeye ikna edilmeye de çalışılabilecektir. Bu hususta işçinin arabuluculuk süreçlerini iyi bilmesi ve arabuluculuk sonucunda bir anlaşmaya varılması halinde dava yolunun kapanacağını bilmesi önemlidir. Bu süreçte arabulucu da işçiyi ve işvereni yönlendirme konusunda veya bilgi verme konusunda arabuluculuk kanunu ve etik kurallarıyla bağlı olup işçinin bu süreçte kendini güçsüz hissetmemesi için kendisini bir avukat ile temsil ettirmesi önemlidir.

ARABULUCULUK SÜRECİ SONUNDA KIDEM TAZMİNATI ÖDENMEYEN İŞÇİ NE YAPMALIDIR

Arabuluculuk sürecinde işveren ile anlaşma sağlayamayan işçi yani arabuluculuk sürecinde de kıdem tazminatı ve diğer işçilik alacaklarını işverenden alamayan işçi arabuluculuk süreci sonunda düzenlenmiş olan anlaşmama tutanağı ile artık işverene karşı dava açabilir hale gelecektir. İş çıkışında kıdem tazminatı ödenmeyen ve bu sebeplerle zorunlu arabulucuya başvurmak zorunda kalan işçinin arabuluculuk süreci sonunda da kıdem tazminatı ödenmemiş ise artık Yapılması gereken işverene karşı dava açmak olmalıdır. Tazminatı ödenmeyen ve arabuluculuk sürecinde de işveren ile anlaşma sağlayamayan işçinin artık kıdem tazminatının ödemesini alabilmesi için işverene karşı dava açmaktan başka yolu bulunmamaktadır.   İşçinin dava açmadan işvereni ödemeye zorlayabilmesinin başkaca imkanı yoktur. Arabuluculuk sürecinde olduğu gibi işçinin dava sürecinde de kendisini iş hukukunda uzman bir avukat ile temsil ettirmesi çok önemlidir. Zira açılacak olan davada ispat şartları, hangi delillerin öne sürüleceği, nelerin talep edilebileceği, delillerin mahkemeye sunulma süresi, nelerin mahkemede delil olarak kullanılabileceği, tanık dinletilmesi, kimlerin tanık olarak dinletilebileceği, kaç tanık dinletilmesi gerektiği gibi yargılama safhalarına bağlı birçok ayrıntı iş hukukunda uzman bir avukat tarafından bilineceğinden kişinin avukatsız olarak bir davayı açması ve devam etmesi çok zor olacak ve dava sürecinde usul kurallarına bağlı hatalar yapılmasına sebebiyet verebilecektir.

12 Temmuz 2024
Transferler gecikti mi?

Beşiktaş, ara transfer dönemi tahtasının kapanmasına saatler kala tarihinin en yüksek bonservis bedellerini ödeyerek Ernest Muçi ve Al Musrati transferlerini gerçekleştirdi. Belki de bu son günde yapılan transferler, Beşiktaş’a Türkiye Kupası’nı kazandırdı.
 
A’dan Z’ye tüm Beşiktaşlılar şunu biliyor ki; geçen sezon kurulan kadro felaket derecede kötü. Bunu da ligde ve Avrupa’da almış olduğu başarısız sonuçlarla görüyoruz. Ayrıca tarihinde çok nadir rastlanacak şekilde derbi maçlarında sıfır çekti. Biraz daha ileri gidecek olursak, geçtiğimiz sezonun en önemli maçı olan Türkiye Kupası finalinde Trabzonspor karşısında, ilk 11’de geçen sezon yaz transfer döneminde yapılan transferlerden tek bir oyuncu bile yoktu. Düşünebiliyor musunuz? Maaş, bonservis ve imza paraları ile Beşiktaş’a maliyeti yaklaşık 50 milyon euroluk translerler yapıyorsunuz ve karşılığı kocaman bir sıfır ve enkaz.
 
Bu bilinçle transfer sezonuna giren Beşiktaş 33 yaşındaki Paulista transferi ile transfer sezonunu açtı. Rafa Silva gibi önemli bir oyuncuyu kadrosuna katmayı başardı ve Ciro Immobile gibi dünya çapında gol krallıkları olan bir santraforu kadrosuna kattı. Son olarak da yerli transferi Can Keleş’i hatırı sayılır bir bonservis ücreti ile transfer etti ama Beşiktaş hala geri dörtlü de sıkıntılar yaşıyor.
 
Beşiktaş şampiyon olmak istiyorsa, şampiyonluğa aday olmak istiyorsa mutlak bir şekilde en az bir stoper transfer etmeli. Bunun yanı sıra sağ bek ve sol bekte transfer etmeli yani Beşiktaş’ın geri dörtlüsü mükemmel olmak zorunda. Bunu çok önceden bilmesine rağmen yönetim bu bölgelere hamle yapmaması veya yapamaması şaşırtıcı. Evet yabancı sınırlaması var. Kadroda 19 yabancı var, oyuncuları gönderemeden nasıl oyuncu alacağız eleştirilerini duyar gibiyim. O zaman Brad Friedel neden getirildi? Tam olarak ne iş yapıyor? Geldiğinden bu yana tek bir icraatı var.  O da Valantin Rosier’i bedelsiz göndermek oldu.
 
Beşiktaş ön bölgede fırsat transfer, yapmak için ekstra zaman kazandı. Mustafa Erhan Hekimoğlu‘nun performansı ve hakkında konuşulanlar gerçekten heyecan verici. Semih Kılıçsoy‘dan sonra belki de çok çok daha büyük bir yıldız doğuyor. Daha 17 yaşındaki çocuktan bahsediyoruz ve Giovanni’nin en çok heyecanlandığı futbolcudan. Bu yüzden 3 Ağustos Süper kupa finalinden önce Beşiktaş’ın mutlak bir şekilde stoper transfer etmesi gerekiyor. O maça hazır bir oyuncuyla çıkması gerekiyor, en azından stoper tandemi sağlam olmalı. Sağ bek, sol bek ve ön bölgeye transferlerinde de zaman kazanmış olur ama 3 Ağustos Süper kupa finaline Gabriel Paulistan’ın Omar Colley veya Necip uysal‘la çıkılması ve alınabilecek kötü bir sonuç gerçekten de sayın Hasan Arat ve yönetimini zor duruma sokar. Lige de kötü yansır.
 
Okyanusu geçip gölde boğulmayalım. Enkaz bir kadro devralındı, bunu herkes kabul ediyor ama bir stoper transfer etmek bu kadar zor olmasa gerek. Umarız transferde geç kalınmanın bedeli pahalıya patlamaz.

24 Temmuz 2024
Kazanmak için...

Çözen Kazanır bilgi yarışmasında canlı yayında ödüllerin büyüyeceğini söylemiştim. Mesela bugün en yüksek puanı alana iPhone 15 vereceğiz. Önümüzdeki günlerde, haftalarda, aylarda, arsa, araba hatta belki de ev bile hediye edersek şaşırmayın. Benden şimdiden söylemesi. 

O yüzden yarışmacı olmanız önemli. Dijitalden, reklama, televizyondan, yazılıma tüm birimlerimiz ve ekiplerimiz bu büyük ödüller için şartlar ve kuralları belirliyorlar. Belki de büyük ödüller için şartlardan biri Çözen Kazanır’a şu kadar kez (sayı henüz belli değil) yarışmacı olarak katılmış olanlar şeklinde düzenlenebilir. O yüzden bizi ne kadar yakından takip eder, ne kadar çok yarışmamıza katılırsanız kazanmak için şansınız da o kadar yüksek olacaktır.

 Bu arada her gün düzenli olarak dağıttığımız 5000 liralık hediyemiz de artabilir. Tüm bunlar yarışmacılarımızın ve izleyicilerimizin sayısının şu ana kadar katlanarak artmasının devam etmesiyle bağlantılı. 

Takip edenler biliyordur. Bu yazıda yeni format ve ödüllerle ilgili yeni gelişmeleri duyurmak istedim. Ödüllere biraz değindim. Formata gelince…

 Zaman zaman yarışmayı renklendirmek için ünlü simaları da yarışmaya dahil edebiliriz. Canlı yayın esnasında stüdyoda yanımda sevdiğiniz isimler olabilir. Bugün bunun ilkini gerçekleştireceğiz. Malumunuz bugünlerde futbol çok konuşuluyor. Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş’tan 3 spor yazarı bugün konuğum olacak. Birer soru da onlar soracak. İsimleri merak ediyorsanız Çözen Kazanır’ı X’ten (twitter), Instagram’dan ve Facebook’tan henüz takip etmemişsiniz demektir. 

Yeri gelmişken takip etmenizi tavsiye edeyim. Çünkü her gün bir soruyu da yarışma öncesi sosyal medya hesaplarımızdan paylaşıyoruz ve siz de takip etmeyenlere göre yarışmaya avantajlı başlamış oluyorsunuz. 


“Çözen Kazanır” Bilgi Yarışmamız öncelikle 3 hafta önce TGRT EU’dan yayınlanmaya başladı. 
Geçen hafta itibarıyla da TGRT Haber’de Prime Time saat diliminde saat 21:00’de yayınlanmaya başladı. 
Duymamış olanlar için söyleyeyim, izlerken dahi keyif aldığınız bilgi  yarışması programlarına bu formatla yeni bir soluk getirdik. TGRT Haber’de yayınlanmaya başlamasıyla birlikte şu an için onbinlerce kişi bizimle o saatte yarışmacı oluyor. 

“Çözen Kazanır” 15 sorudan oluşan bir bilgi yarışması. İlk 13 soru aklınıza gelen, gelmeyen pek çok kategoriden bilgiye dayalı sorular.

Coğrafya, Felsefe, Psikoloji, Tıp, Tarih, Matematik, Kimya, Fizik, Müzik, Sinema, Futbol, Mutfak bunlardan sadece bir kaçı.

Her sorunun 30 saniye süresi var. Sorular için TGRT Haber ya da TGRT EU televizyon kanallarınızın açık olması önemli.

Soruları da internetteki bir takım platformlardan takip etmeye kalkarsanız TV yayını gecikmeli olarak yansıdığı için her soruya ayrılan zamanı geriden takip etmiş olursunuz. Sistemde sizi zamanında cevap verememiş olarak algılayıp puan vermeyebilir. Bu yüzden soruların televizyondan takip etmeniz önemli. 

Son iki soru ise final sorusu ve 250’şer puanlık sorular. Son iki final sorusuna gelene kadar çok yanlış yapsanız dahi yine de birinci olma ihtimaliniz var. 

Programı ilk kez duyduysanız ve siz de oturduğunuz yerden, evinizin konforunda yarışmamızı izlerken, ben de yarışmak ve ödülü kazanmak istiyorum diyenlerdenseniz kısaca nasıl yarışmacı olacağınızı da söyleyeyim.

Yarışma başladığında TV ekranındaki QR kodu telefon ya da tabletinizle okutarak ya da son dakikaya bırakmak istemiyorum şimdiden kaydımı yaptırayım diyorsanız; Çözen Kazanır sosyal medya hesaplarımızdan, bir de TGRTHaber.com haber sitemizde ana sayfada bulunan yarışma bağlantı linkimizden kayıt olabilir ve yarışmacılarımız arasına dahil olabilirsiniz.  

Hafta içi her akşam özellikle bugün büyük ödül için saat 21:00’de birlikteyiz.

10 Haziran 2024
Erdoğan’ın bayramda aldığı iki bomba karar!

Merhaba değerli okuyucum. Öncelikle Ramazan Bayramınızı kutluyorum. 

31 Mart seçimlerinin üzerinden henüz iki hafta bile geçmedi, ama sonuçları itibarıyla bazı partilerde beklenen revizyonlar için ilk adımlar atılmaya başlandı. Yerel seçimlerden ciddi bir yara alarak çıkan İYİ Parti’de, olağanüstü kongre kararı alındı. Meral Akşener’in de genel başkanlığa aday olmayacağı açıklandı. Türk siyaset tarihinde yeni bir sayfanın açılcağı bu karar konuşulurken, dün gece bomba bir kulis bilgisi aldım.

Evet Önümüzdeki günlerde siyaset sahnesinde bizleri yeni bir sayfa bekliyor…

Kulisimi köşemde sizinle paylaşmak için bugün de gün boyu bilgiyi teyid için uğraştım. Ve artık gönül rahatlığıyla sizinle paylaşabilirim.

Cumhurbaşkanı Erdoğan,  31 Mart yerel seçimlerinde alınan kötü sonuç sonrası harekete geçme kararı aldı. 

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN BAYRAMDA ÇALIŞTI

AK Parti kaynaklarından edindiğim bilgiye göre Cumhurbaşkanı Erdoğan, bayramda parti ile ilgili önemli konuları çalıştı ve kararını verdi. Erdoğan, önümüzdeki günlerde AK Parti’yi olağanüstü kurultaya götürecek. Evet Mayıs ayının sonuna doğru AK Parti’de olağanüstü kurultay yapılması bekleniyor. Kurultayda ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tek başına aday olması bekleniyor. Kurultay kararı ile yeniden parti genel başkanı seçilmesi beklenen Erdoğan, bir nevi güvenoyu almayı hedefliyor. 

KABİNEDE REVİZYON

Kaynağımdan aldığım bir diğer kulis bilgisi ise kabinede ciddi değişiklikler olacağı yönünde. Geçtiğimiz günlerde basına da benzer iddiaların yansıdığını, hatta isimlerin bile zikredildiğini görmüştük. Bu konuda isim vermeden şunu söyleyebilirim ki; kabinede de değişikliğe gidileceği kesinleşmiş görünüyor. Kabinedeki değişiklikler de partideki olağanüstü kurultaydan hemen sonra gelebilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu hamleleri ile hem partide yenilenme mesajı verecek hem de seçmene, 31 Mart seçimlerinde kendisine verilen mesajın alındığının geri bildirimini yapmış olacak.

İKİ HAMLE İLE ERKEN SEÇİM BEKLENTİLERİNİ SÖNDÜRECEK

31 Mart seçimleri sonrası AK Parti’de alınan beklenmedik sonuç sonrası, bir yandan da muhalefetin erken seçim çağrısında bulunabileceği konuşuluyordu. Bence Cumhurbaşkanı Erdoğan, yine bir taşla iki kuş vuracak. Partisini olağanüstü kongreye götürerek yeniden genel başkan seçilecek olan Erdoğan, kabinede yapacağı revizyon ile de muhalefete erken seçim kapılarını da tamamen kapatmış olacak. 

Kalın sağlıcakla…

 

12 Nisan 2024
Kamp günlüğü-1 

Galatasaray, Avusturya’nın Geinberg bölgesinde yeni sezon hazırlıklarına devam ediyor. Galatasaray, kampın 5. Gününü akşam antrenmanıyla sürdürecek. İlk hazırlık maçından Lask Linz’e 3-2 mağlup olan sarı-kırmızılılar, yarın Fortuna Düsseldorf ile karşılaşacak. Lask mücadelesinde daha çok genç oyuncular ön plana çıktı. Özellikle, Yusuf Demir’in kampa hazır gelmesi Okan Hoca’nın da beğenisini topladı. Metehan Baltacı da stoper olmasına rağmen attığı gollerle kendini ispatladı. Zaman zaman savunmada aksamalar yaşandığınında altını çizmekte fayda var.  Efe Akman ve Eren Aydın gibi isimlerde yaklaşık 30 dakika süre alabildi. Bu kısa sürede gençler, son düdüğe kadar mücadele etti. Hazırlık maçları bu tür oyuncular için çok önemli. Yarınki mücadelede de aynı performansı göreceğimizden eminim. Sizlere birazda Avusturya’dan bahsetmek istiyorum. Takımlar Avusturya’yı serin hava şartlarından dolayı tercih ederler. Fakat burası öyle bir yerki sıcaklık 32-33 dereceyken bir anda güneşli hava yerini yağmura ve rüzgara bırakıyor. Galatasaray, buradaki 3. Gününde dolu yağışından dolayı antrenmanı iptal etmişti…

Transfer bekleniyor 

Avusturya kampında diğer yanda da transferler bekleniyor. Galatasaray’da futbolun yeni patronu İbrahim Hatipoğlu ve Cenk Ergün dün İngiltere’ye uçtular. Transfer görüşmelerinden bulunan ikili bugün tekrar Avusturya kampına dönecek. Kısa sürede Galatasaray kampa transferleri yetişecektir. Kampın ilk ayağı 18 Temmuz’da sona erecek. İkinci kamp tarihi ise 22-27 Temmuz tarihleri arasından gerçekleşecek. Sarı-kırmızılılar 2. Kampa bütün transferi bitirmeyi çalışacak…

13 Temmuz 2024
Hayati öneme sahip “TİGEM”

Geçen hafta Bursa Karacabey TİGEM Tesislerindeydim. Kurumun YKB ve Genel Müdürü Dr. Hasan Gezginç biz gazetecilere çok güzel bir sunum yaptı. Baştan söyleyeyim bu yazım bir haber niteliği taşımıyor, kurumun tesislerinde görüp hissettiğim ve ülkem için bir gurur kaynağı olduğuna inandığım bu değerli kurumu kendimce anlatmak istedim.

Tohumun, Toprağın ve Hayvanın yurdu

Toprağın bereketiyle yoğrulmuş ve at gibi asil hayvanların sıcaklığını hissettiren bir işletme: TİGEM. Türkiye'nin tarım ve hayvancılık alanındaki yüz akı, sadece bir kurum değil, aynı zamanda umut dolu bir geleceğin mimarı ve bereketli bir tesis. 2023 yılında 1,5 milyar civarında kredi borcunu kapatarak ve bu yıl da 1,6 milyar kâr hedefleyerek, Türk tarımına güvenin ve azmin simgesi haline gelmiş bir değer.

TİGEM, toprağın derinliklerinden fışkıran yaşamı, modern teknolojiyle harmanlayarak, çiftçilerimize ve ülkemize ışık tutmaktadır. Bu sadece rakamlarla gelen bir başarı değil, aynı zamanda toprağa ekilen her bir tohumun, bakılan her bir hayvanın ve ter döken her bir çiftçinin emeğiyle olduğuna inanılan bir hikaye.

Ülkemdeki her bir çiftçi, TİGEM'in desteğiyle büyüyen genç misali bir gelecektir. Tohumlar, onların ellerinde filizlenir, hayvanlar onların sıcaklığıyla beslenir. Kurum, bu gençlerin evi gibidir; sevgiyle, bilgiyle ve azimle büyütür onları. Her hasat zamanı, alın teriyle sulanan toprak, TİGEM'in rehberliğinde bereketle dolup taşar.

Modern dünyanın getirdiği zorluklara karşı dimdik ayakta duran TİGEM, geçmişin bilgeliğiyle geleceğin yeniliklerini harmanlayarak, sürdürülebilir bir tarım ve hayvancılık modeli sunar. Bu model, sadece bugünün değil, yarının da ihtiyaçlarını karşılamak için tasarlanmıştır. Her bir teknoloji, her bir yenilik, çiftçilerin hayatını kolaylaştırmak, toprağı ve hayvanları korumak için kullanılır.

TİGEM'in başarısı, sadece ekonomik bir zafer değil, aynı zamanda toplumsal bir kalkınma öyküsüdür. Her bir başarı, her bir hedef, ülkemizin geleceğine atılan sağlam adımlardır. Bu adımlar, ekonomik refahın yansıra aynı zamanda sosyal ve çevresel sürdürülebilirliği de hedefler.  

Burası bir kurumdan öte, adeta toprağın ve hayvanların asli vatanı gibidir. Her bir ekin, her bir hayvan, bu vatanın ayrılmaz bir parçası ve geleceğe dair umutların, sevginin ve azmin somut bir temsilidir.

TİGEM'in hikayesi, toprağın derinliklerinden gökyüzüne uzanan bir destandır. Bu destan, tarım ve hayvancılık alanındaki başarılarının yanında aynı zamanda bu alandaki özveriyi, emeği ve fedakarlığı da anlatır. Bu çalışmalar sayesinde ülkemiz tarım ve hayvancılıkta önemli bir yere gelmiş ve bu alanda gurur kaynağımız olmuştur. Bu kurum, yenilikçi çalışmaları ve projeleri ile ülkemizin tarım ve hayvancılığını daha da ileriye taşımaya devam edecektir.

Bereketin toprağa kök saldığı yer

Anadolu'nun bereketli topraklarında, tarımsal kalkınmanın tohumları filizleniyorsa orada TİGEM'in izleri vardır. Bir çiftçi emeğinin karşılığını alıyorsa, kurum modern tarım tekniklerini ve bilgeliğini sunmuştur. Bir toprak verimsizliğe yenik düşmek üzereyse, ona can suyu olur ve toparlanmasını sağlar.    

TİGEM, sadece bir kuruluş değil, tarımsal üretimin kalbinin attığı yerdir. Bu topraklarda yetişen her ürün, buranın emeğini, bilgisini ve tutkusunu taşır. Kurum çalışanları, tarlaların koruyucuları, bereketin bekçileri gibidir.

TİGEM'in faaliyetleri sadece tarlalarla sınırlı değil elbette, hayvancılıktan gıda işlemeciliğine, tohum ıslahından araştırmalara kadar uzanan geniş bir yelpazede çalışmalar yürütür. Her alanda mükemmeliyeti hedefler, tarımsal kalkınmanın öncüsü olmaya gayret gösterir.

Yani TİGEM'in hikayesi, sadece bir kuruluşun değil, bir milletin kalkınma mücadelesinin hikayesidir. Bu hikayede emek, bilgi ve tutku bir araya gelerek, bereketin tohumları filizlenir ve Anadolu'nun sofraları bollukla dolar.

Özetle, TİGEM, sadece geçmişin bir mirası değil, geleceğe dair bir umuttur. Bu umut ışığıyla, tarımsal üretimin her geçen gün daha da gelişmesi, Türkiye'nin daha müreffeh bir ülke olması için çalışmalara devam edecektir.

22 Temmuz 2024
2. el otomobilde fiyatlar neden düşüyor?

7 Temmuz'dan itibaren devreye girmesi beklenen "Genel Güvenlik Yönetmeliği" nedeniyle sıfır araçlarda kampanyalar yoğunlaştı. Piyasayı yakından takip edenler araç fiyatlarındaki avantajın sadece sıfır araçlarda yaşanmadığını ikinci el araç fiyatlarında da düşüş olduğunu farketmişlerdir. 

Fiyatlardaki düşüşün en önemli nedeni Ticaret Bakanlığının aldığı tedbiler neticesinde arz-talep dengesindeki bozulmaların artık geride kalması.

Ayrıca son aylara baktığımızda döviz kurlarında önemli bir hareketliliğin olmaması da fiyatlardaki dengelenmenin bir diğer sebebi olarak sayılabilir.

Ama bence en önemli sebep; 7 Temmuz'da uygulanmaya başlanacak 'Genel Güvenlik Yönetmeliği'. Çünkü artık Kilitlenme Karşıtı Frenleme Sistemi, Anti Patinaj Sistemi, Şerit Takip Sistemi, Kör Nokta Uyarı Sistemi gibi ekstra paket kapsamında alınan özellikler zorunlu olacak. Burada amaç tabii ki kazaları minimize etmek.

Evet fiyatlar uzun bir aranın ardından yavaş yavaş denglenmeye başladı. Fakat sektör temsilcilerinin otomobil almak isteyen vatandaşlara özellikle de yaklaşan Kurban öncesinde bazı tavsiyeleri var. Yeri gelmişken bunları da dile getirmenin faydası olacağını düşünüyorum. Uzmanlar özellikle 2. el araç alımlarında kurumsal firmaların tercih edilmesi gerektiğini söylüyor. Bayi ya da aracı alacakları kurumun, şirketin yetki belgesine sahip olup olmadığına dikkat etmek gerektiğinin de altını çiziyorlar.

Dahası, satın alacakları aracın mevcut durumu, geçmişi ve muhtemel sorunlarıyla ilgili 'gerçek' bilgi sahibi olabilmek için titizlikle yapılmış bir ekspertiz çalışması talep etmek de önemli. Böylelikle satış sonrasında yaşanabilecek sürpriz aksiliklerin de önüne geçmiş olacaksınız.

Peki fiyatlar düşmeye devam edecek mi? Bu konuda kesin bir yorum yapmak tabii ki mümkün değil ancak yıl sonuna kadar fiyatların, döviz kuru hareketi ve enflasyona bağlı olarak kademeli bir şekilde artacağı da şimdiden konuşulmaya başlandı bile. Bizden söylemesi...

10 Haziran 2024
İstanbul’da 79 yıl süren Bizans izleri de silindi!

Fatih Sultan Mehmet Han İstanbul’un fethinden sonra Bizans izlerinin yer aldığı birçok kiliseyi uygunluk halinde camiye çevirerek “Kılıç Hakkını” kullandı. Ancak nadir olan yapılardan biri Kariye’ye dokunmadı. Fatih Sultan’ın buradaki asıl amacı aynı zamanda farklı dinlerin odak noktası olan İstanbul’daki çeşitli yapıları korumaktı. Savaş teknik ustası olan Sultan Mehmet’in aynı zamanda ticari ve manevi yönü de çok güçlüdür.

Stratejisinde de haklı çıktı. Kariye’yi özgün hali ile bırakan Sultan Mehmet, bu sayede İstanbul’a gelen ziyaretçi sayısını arttırmıştı. Osmanlı tüm görkemi ve gücüyle gövde gösterisi yaptığı yıllarda Bizans taraftarı olan bazı isimler sıklıkla suikast girişimlerinde bulundu. Bunu yapabilmelerindeki en kritik nokta ise ziyaret amaçlı geldikleri mabetler oldu.

Fetihten 58 yıl sonra tarihler II. Bayezid dönemini gösterirken sadrazam Atik Ali Paşa, bu durumu önlemek için Kariye’yi camiye dönüştürdü. Özgünlüğünü çok bozmadan çan kulesi yerine tek minare yaparak camiye çevrilen Kariye’den ezan sesleri yükseldi. Depremlerden hasar aldıkça onarılan Kariye’nin özgünlüğünün bozulmaması dikkatlerden kaçmadı. II. Abdülhamid’in titizlikle onarımını yaptırdığı Kariye Camii, 29 Ağustos 1945 yılına geldiğimizde ise o zamanki Bakanlar kurulu tarafından müzeye çevrildi.

Mozaikler ve kaplamalardan temizlenen Kariye 79 yıl boyunca Bizans ruhunu yansıttı. Peki onca yapı varken neden KARİYE Bizans ruhunu yansıtıyor? Çünkü yapı Hazreti İsa’dan sonra yapılan ilk mabetlerden biridir. Hasar alsa bile yeniden inşa edilen Kariye Camii, Bizans döneminde Ayasofya’dan sonra en çok ibadet yapılan mekan olarak tarih kitaplarında geçti. Bu da Kariye’nin üzerindeki Bizans algısını artırdı. Yeniden camiye çevrilmesi ise tam siyasi dönüşüm oldu.

Bunun kanıtı ise Kariye Camii’ye dönüştürülür dönüştürmez Yunanistan’dan gelen tepki ile kanıtlandı. Ayasofya’dan sonra Kariye’nin de Camii yapılması üstelik turistlere sınırlandırma getirilmesi bazılarının yarasını kanattı.

Gel gelelim camiye… Muhteşem bir din buluşmasını yansıtan figürlerle dolu Kariye Cami, İstanbul’un gözde semti Fatih’te yükseliyor. İçindeki alanlar sınırlandırılmadan ziyaretçilerine sunuluyor. Açıldığı ilk günden beri ziyaretçi akımı 3 katına çıkan Kariye Camii’ye özellikle semtte yaşayan vatandaşlar daha fazla ilgi gösterdi. 
Yolu Fatih’e düşen her vatandaşın görmesi gereken yapıtlardan biri olan Kariye Cami’nin manzarası ise Aziz İstanbul’la çerçeveleniyor.

11 Mayıs 2024