Tgrt Haber

Klinik Psikolog Pelin Öztaş Yazıları

Klinik Psikolog Pelin Öztaş

Klinik Psikolog Pelin Öztaş

psypelin@gmail.com
Zamana yetişemiyor musunuz? Hadi, yeni bir pencereden bakalım

Huzurlu ve dengeli bir yaşamın peşinde olanlar için çıkan yeni kitabıma dair bilgileri sizlerle kısaca paylaşmak istiyorum.

Bu kitap haftanızı 8 güne, gününüzü 48 saate çıkarmayacak ama var olan zamanınızı hayatınızın bütününü daha verimli, anlamlı, keyifli değerlendirebilmeniz için alan oluşturmanıza dair şeyler öğretecek ve düşündürecek.

Zamanı Yönetme Becerisi

isimli kitabımı niye yazdım?

Hiçbir şeye yetişemiyorum’

’Kendime ayıracak vaktim yok’

‘İş ve ev arasında hayatım sıkışıp kaldı’

 ‘Zaman geçiyor ama isteklerimi gerçekleştiremiyorum

"

Bu şikayetler size tanıdık geliyor mu?

GERÇEK SORUN NEDİR?

Günümüz dünyasında çoğumuz benzer şikayetlerde bulunuyoruz: Zaman yetmiyor! İş, aile, sosyal hayat derken kendimize vakit ayıramadığımızı fark ediyoruz.

Peki, gerçekten sorun zamanın yetersizliği mi?

 Yoksa zamanı, hayatımızdaki diğer önemli kişileri ve isteklerimizi, kendimizi de dahil ederek yönetebilseydik, yine aynı şikayetlerde bulunur muyduk?

Hayatımızı nasıl daha anlamlı ve verimli hale getirebiliriz?

HAYATIN ALTIN KURALI

Eğer siz de bu sorulara yanıt arıyorsanız, hadi, birlikte yol haritası çıkaralım…
Amacım,

‘zamanım yok

’ engeline takılmadan arzu ettiğimiz hayatın gerçekleştirebileceğimiz kısımlarını yaşayabilmek.

‘HAYIR’ DEMEYİ BİLMEK

Zaman yönetimi tüm becerileri öğrenme sürecinde olduğu gibi önce bilinçli bir çaba gerektirir, sonrasında doğal bir beceri haline gelir

.  İstemek ve istediklerimizi hayatımıza entegre etmek altın kural!

 Kitapta, zaman yönetimi için taktik, teknik ve stratejiler sunuyorum. Ancak bunların tek başına yeterli olmadığını özellikle vurguluyor ve örneklendiriyorum. Zamanı nasıl yöneteceğinizi bilseniz de mutlu hissetmeyebilirsiniz. Tüm stratejilere hakim olsanız bile,

‘hayır’

demekte zorlanıyorsanız zaman yine kontrolünüzden çıkar.

HAYATI BÜTÜN OLARAK GÖREBİLME

Bu kitap, zamanı sadece işlerinizi halletmek için değil, hayatınızı bir bütün olarak görebilmeniz için yazıldı.

Zaman, terazi gibidir.

Hayatı o teraziye yerleştirirseniz ve istikrarlı şekilde bu yolda ilerlerseniz hayatın tadını çıkarmamak için hiçbir sebep yok.

ÜRETKENLİK İÇİN STRATEJİLER

Zamanı Yönetme Becerisi kitabım 10 bölümden oluşuyor.

Zamanın ne anlama geldiği, boş zamanın ruh sağlığımıza etkisi, zamanı yönetmenin psikolojik engelleri, ek beceriler (hayır diyebilme, hedef belirleme, erteleme), zaman tuzakları ve hırsızları, verimlilik ve üretkenlik için zaman yönetimi stratejileri gibi konuları ele alıyor

. Zaman yönetimi, sadece stratejileri ve teknikleri bilmekle sahip olabileceğimiz bir beceri değil bunu da vurguluyor.

HERKES İÇİN BİR REHBER

Zamanı Yönetme Becerisi kitabım herkes için yazıldı. Rolümüz her ne olursa olsun çocuk, anne/baba, öğrenci, eş, arkadaş vs… iş hayatında, aile içinde veya kişisel gelişim yolculuğunda zamanı daha iyi yöneterek hayatının akışını daha iyi hale getirmek isteyen herkesin bu kitaptan esinleneceği bilgiler var.

Bunun yanı sıra danışanlarıyla beceri çalışması yapmak isteyen meslektaşlarım da faydalanabilir.

Evli ve iki çocuklu bir kadın olarak, kendi hayatımda deneyip uyguladığım ve klinik psikolog olarak danışanlarımla üzerinde

çalıştığım zaman yönetimi becerisi, sadece bir beceri değil, aynı zamanda hayatın tadını daha fazla çıkartmak için bir vesiledir.

Benim zamanı yönetmekle ilgili

motivasyonum, işleri bitirmek değil, hayal ettiğim günlük akışı yaşayabilmek

. Bu perspektifle düşündüğünüzde, zaman yönetimi keyifle sahip olunan bir beceri haline geliyor

. Daha az stres, daha fazla sakinlik, üretkenlik ve verimlilik, daha anlamlı bir yaşam

. Eğer siz de bu yolculuğa çıkmak istiyorsanız, 

Zamanı Yönetme Becerisi

kitabımın size eşlik etmesini isterim.

KİTAP SADECE ARAÇTIR

Her beceri gibi, zaman yönetimi de üzerine çalışıldığında etkili olur.

Ancak nihai hedef, sürekli olarak zamanı ya da bir şeyleri yönetmek değil, bu beceriyi doğal bir yaşam tarzına dönüştürmektir

Bir bakmışsınız, zamanı yönetiyorsunuz ve hayatınızda boşluklar oluşuyor. Unutmayın, kitap sadece bir araçtır. Asıl iş sizde…

 

19 Eylül 2024
Bayramların Gizli Yükü

Bayramlar, aile bağlarının pekiştiği, büyüklerin ziyaret edildiği ve çocukların bayramlıklarını giyerek sevindikleri özel günlerdir. Ancak, bu sıcak atmosferin yanında, birçok insan için stres ve kaygı da beraberinde gelir. Özellikle bekar, evli veya çocuk sahibi olan kişiler, ziyaretlerde karşılaştıkları yoğun ve bazen sınır aşan sorularla başa çıkmakta zorlanabilirler.

Bayramlar, toplumun değer verdiği geleneklerin yaşatıldığı, ailelerin bir araya geldiği önemli zaman dilimleridir. Ancak, bu dönemlerde özellikle aile büyükleri ve akranlar tarafından yöneltilen sorular, kişilerin özel hayatlarına dair sınırlarını zorlayabilir. Bu sorular genellikle iyi niyetli olsa da, bireylerin kişisel yaşamlarına müdahale olarak algılanabilir ve bu da stres ve kaygıya neden olabilir.

Bekar olan bireyler, "Ne zaman evleneceksin?" veya "Hayatında biri var mı?" gibi sorularla sıkça karşılaşırken, evli çiftler ise "Çocuk yapmayı düşünüyor musunuz?" veya "İkinci çocuk ne zaman?" gibi sorulara maruz kalabilirler. Çocuk sahibi olan ebeveynler ise çocuklarının eğitimi, başarıları ve geleceği ile ilgili sürekli bir sorgulama altında kalabilirler. Bu tür sorular, kişilerin kendilerini baskı altında hissetmelerine ve bayram ziyaretlerinden kaçınma eğilimi göstermelerine neden olabilir.

Ne yazık ki, bu tür sorular ve müdahaleler sadece aile büyüklerinden gelmez. Akranlar arasında da benzer sorular ve baskılar yaşanabilir. Arkadaşlar arasında yapılan yorumlar ve sorular da bazen zorbalık seviyesine ulaşarak kişilerin stres ve kaygı seviyesini artırabilir. Bu durum, bireylerin sosyal ortamlardan uzaklaşmasına ve bayram gibi özel günlerde bile sevdikleriyle görüşmekten çekinmelerine yol açabilir.

Toplum olarak, insanların kişisel sınırlarına daha fazla saygı göstermeli ve herkesin rahat hissettiği bir ortam yaratmak için empati kurmalıyız. Bayramlar, sadece gelenekleri yaşatmak için değil, aynı zamanda birbirimize destek olmak ve anlayış göstermek için de önemli bir fırsattır. Herkesin kendi hayatı ve kişisel sınırları olduğu bilinciyle hareket etmek, bayramların daha huzurlu ve keyifli geçmesini sağlayacaktır.

Bu bayram, sevdiklerinizle keyifli vakit geçirirken, birbirinize karşı anlayışlı ve saygılı olmayı unutmayın. Hem büyükler hem de akranlar olarak, insanların sınırlarına saygı göstermenin önemini kavrayalım. Kendi sınırlarımıza saygı gösterilmesini beklerken, başkalarının sınırlarını da gözetmek önemlidir. Empati kurarak ve kişisel sınırları tanıyarak, bayramların herkes için daha keyifli geçmesini sağlayabiliriz. Bu bayram, kendimize ve sevdiklerimize bu anlamda daha duyarlı olmayı hatırlatalım. Şimdiden herkese huzurlu ve mutlu bayramlar dilerim.

Pelin Öztaş

11 Haziran 2024
Meşgul olmanın yüceliği yanılgısı

Günümüzün hızlı tempolu dünyasında, meşgul olmak adeta bir başarı simgesi haline gelmiş durumda. Çoğumuz, günün her saatini bir şeylerle doldurmanın, sürekli olarak üretken olmanın ve durmaksızın çalışmanın övüldüğü bir kültürde yaşıyoruz. Ancak bu "MEŞGULİYET YÜCELTMESİ” hem fiziksel ve zihinsel sağlığımızı olumsuz etkiliyor hem de yaşamın gerçek anlamını göz ardı etmemize neden oluyor.

Meşgul olmanın yüceltilmesi, verimlilik ve başarı ile özdeşleştiriliyor. Sosyal medya platformlarında, sürekli olarak dolu ajandalar ve uzun yapılacaklar listeleri paylaşan insanları görmek olağan hale geldi. Ancak bu sürekli meşgul olma hali, aslında derin bir huzursuzluk ve tatminsizlik kaynağı olabilir. Zira sürekli bir şeylerle meşgul olmak, anı yaşamayı ve gerçekten önemli olan şeylere odaklanmayı engeller.

Meşguliyetin övüldüğü bu kültürel bakış açısı, çocukların hayatına da yansıyor ve onların da sürekli meşgul tutulması gerektiği düşünülüyor. Ebeveynler ve eğitimciler, çocukları her anını planlanan aktivitelerle doldurarak onların daima üretken olmasını teşvik ediyor. Ancak, çocukların da dinlenmeye, oyun oynamaya ve hayal güçlerini serbest bırakmaya ihtiyacı vardır. Oysa aşırı programlanmış yaşam tarzı, çocukların stres seviyelerini artırabilir ve doğal gelişim süreçlerini olumsuz etkileyebilir. Çocuklara da sakinleşmeyi ve anı yaşamayı öğretmek, onların sağlıklı ve mutlu bireyler olarak büyümelerine katkı sağlar.

Meşgul olmanın parlatıldığı bu dönemde sakinleşmek ve anı yaşamak, modern hayatın karmaşasında kaybolan değerler haline geldi. Oysa ki, sakinleşmek, stres düzeylerini azaltmanın ve genel iyilik halini artırmanın anahtarıdır. Zihni ve bedeni dinlendirmek, oluşturuculuğu artırır ve karar verme yetisini güçlendirir. Meşguliyetin sürekli olarak yüceltilmesi ise zamanla tükenmişlik, enerji kaybı, umutsuzluk ve motivasyon eksikliği şikayetlerine yol açar. Bu duruma düşmemek için, kendimize dinlenme ve yenilenme zamanı ayırmak esastır. Zaman yönetimi stratejilerini kullanarak, iş ve kişisel yaşam arasındaki dengeyi sağlamak mümkündür. Özellikle "hayır" demeyi öğrenmek, gereksiz yükümlülüklerden kaçınarak daha anlamlı işlere odaklanmamıza yardımcı olur.

Sakinleşmek ve hayatın tadını çıkarmak, sadece bireysel düzeyde değil, toplumsal düzeyde de faydalıdır. Gerçek başarı, meşguliyetin miktarıyla değil, yaşanan anların kalitesiyle ölçülür. Hayatın hızına kapılmak yerine, durup nefes almak, kendimizi dinlemek ve gerçekten önemli olan şeylere odaklanmak, huzurlu ve dengeli bir yaşamın anahtarıdır.

Pelin Öztaş

16 Mayıs 2024
Esnek veya evden çalışmanın psikolojik boyutu: Görünmeyen zorluklar!

Günümüz iş dünyasında esnek çalışma saatleri veya evden çalışma, birçok profesyonelin tercih ettiği bir çalışma biçimi haline geldi. Bu çalışma şekli iş ve özel hayat dengesini sağlama konusunda büyük bir özgürlük sunuyor gibi görünse de, aslında psikolojik açıdan bazı önemli zorlukları da beraberinde getiriyor.

Bir psikolog olarak bu zorlukları ve bireylerin bu zorluklarla nasıl başa çıkabileceğini ele almak istiyorum.

Esnek çalışma saatleri, iş yükünü yönetme ve işin zamanlaması konusunda özgürlük sunar. Ancak bu durum sürekli bir "açık" modunda olmayı gerektirebilir. "Ne zaman istersen çalış" yaklaşımı, iş ve özel hayat arasındaki sınırların belirsizleşmesine yol açar. Özellikle işten tamamen kopamayan ve sürekli mesai halinde olan bireyler için stres, tükenmişlik ve huzursuzluk hissi yaratabilir.

Ayrıca, esnek çalışma saatleri sosyal izolasyona da neden olabilmektedir. Ofis ortamında doğal olarak gelişen sosyal etkileşimler, esnek saatlerde evden veya uzaktan çalışanlar için daha nadir hale gelir. Bu da bireylerin sosyal destek sistemlerinden uzaklaşmasına ve zamanla yalnızlık hissine kapılmasına neden olabilir.

Esnek çalışma saatlerine sahip kişilerin karşılaştığı bir diğer önemli zorluk ise yakın çevreleri ve aileleri tarafından sürekli erişilebilir olarak görülmeleridir. "Her zaman müsait" algısı, bireylerin sürekli yeni tekliflere ve beklentilere maruz kalmasına neden olur. Bireylerin kendilerine ve işlerine odaklanmalarını zorlaşır.

Aile üyeleri veya arkadaşlar, esnek çalışma saatlerinin, kişinin her istenildiğinde mevcut olabileceği anlamına geldiğini düşünebilir. Bu yanılgı, sıklıkla "hayır" deme gerekliliğini beraberinde getirir. Ancak sürekli "hayır" demek zorunda kalmak, kişisel ilişkilerde gerilime ve suçluluk duygusuna yol açabilir. Eğer kişi bu sınırları çizmekte başarısız olursa, işleri aksayabilir ve bu da stres ve iş yükü artışına neden olur.

Esnek çalışma saatleriyle başa çıkabilmek için bireylerin belirli rutinler geliştirmesi ve net çalışma sınırları koyması önemlidir. İşverenler ve çalışanlar, bu yeni çalışma düzeninin sağlık üzerindeki etkilerini en aza indirmek ve sürdürülebilir bir profesyonel yaşam sağlamak için bilinçli stratejiler geliştirmelidir.

Evden çalışma, esnek çalışma düzenlerine benzer zorlukları barındırırken, özellikle ev ortamının getirdiği sürekli kesintiler dikkat dağınıklığına yol açar ve zamanla iş verimliliğini ciddi şekilde olumsuz etkileyebilir. İş ile özel hayat arasındaki sınırların giderek belirsizleşmesi, bireylerin kendilerini sürekli çalışma modunda bulmalarına ve tükenmişlik sendromu riskinin artmasına sebep olur.

Bu nedenle, evden çalışma düzeni, disiplinli zaman yönetimi ve kesin sınırların belirlenmesini gerektirir. Sınırların belirlenmesi, iş ve özel yaşam arasında sağlıklı bir denge kurulmasını sağlar, böylece bireylerin genel sağlığı ve yaşam kalitesi üzerinde olumlu etkiler yaratır.

18 Nisan 2024
Sürdürülebilir yaşama psikolojik bakış

Yaşamı sürdürmek ve gelecek kuşaklara daha iyi bir dünya bırakmak için ne yapabiliriz? Bu soru üzerine düşünmek, bazen eyleme geçmeye teşvik ederken bazen de sadece konuşmakla yetinmemize neden olabilir. Peki, bu farklılıklar neden kaynaklanır? İşte, sürdürülebilirliğin psikolojik kısmıyla ilgili kısa bir bakış açısı paylaşmak istiyorum.

Sürdürülebilirlik artık yalnızca çevreyi korumak değil, aynı zamanda içsel bir değişimi ifade ediyor. Sürdürülebilirlik psikolojisi, insanların iç dünyalarını ve çevreleriyle olan ilişkilerini bu ilkelerle uyumlu hale getirme yolunda bize yol gösteriyor. Bu nasıl oluyor derseniz, işte birkaç örnek...

İnsan davranışlarının temelinde yatan değerleri, inançları ve motivasyonları anlamak için psikolojik teorilere başvurabiliriz. Bu bizlerin sürdürülebilirlik ilkelerine uygun bir yaşam tarzı benimsememize ve gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmamıza katkıda bulunur.

Genellikle anlık ihtiyaçlarımıza odaklanırız ve uzun vadeli sonuçları göz ardı ederiz. Ancak, bilinçlendirme, eğitim ve toplumsal farkındalık gibi unsurlar, uzun vadeli düşünmemize ve sürdürülebilirlikle ilgili kararlar almamıza yardımcı olabilir.

Toplumsal bağlar ve empati de bu süreçte önemli rol oynar. İnsanların birbirleriyle ve doğayla olan ilişkilerini güçlendiren toplumsal bağlar, sürdürülebilirlik bilincini artırırken, empati ise diğerlerinin duygularını anlamamızı ve onlara saygı gösterme yeteneğimizi geliştirir.

Gelecek nesillere mirasımızı şekillendirme konusunda bir sorumluluğumuz var ve bu sorumluluğumuzu hatırlamak da önemlidir. Bu sorumluluk duygusu, sadece kendi çıkarlarımızı değil, gelecek nesillerin de çıkarlarını gözetmemize yol açar. Her birimizin günlük yaşamlarında daha fazla sürdürülebilirlik bilinci oluşturması ve bu doğrultuda hareket etmesi önemlidir.

Ancak bazen psikolojik engellerle karşılaşabiliriz. Bu nedenle, empati, farkındalık, esneklik ve karar alma becerilerini geliştirmek de önemlidir. Bu beceriler, sürdürülebilirlik yolculuğunda rehberlik eder ve içsel dönüşümümüze katkı sağlar.

Sonuç olarak, sürdürülebilirlik için içsel değişim önemlidir. Daha iyi bir dünyada yaşamak ve geleceğe daha iyi bir dünya bırakmak için kendi düşünce ve davranışlarımızda değişim sağlamanın önemli bir rolü vardır. 

3 Nisan 2024
Seçim Stresi

Merhaba,

Ülkemiz için yeni bir seçim döneminin yaklaştığı bu günlerde bugünkü yazımda seçim öncesi kaygısı ve seçim sonrası muhtemel değişimler, belirsizlikler, stres ve kaygı ile nasıl başa çıkabileceğimiz hakkında konuşmak istiyorum.

Seçim dönemleri, toplumda büyük belirsizlikler ve değişimlerin yaşandığı zamanlardır. Bu dönemlerde, seçim sonuçlarının istenilen gibi olmaması durumunda umutsuzluğa kapılmak yerine, demokrasinin değerini hatırlamak önemlidir. Seçimler, toplumumuzun demokratik sürecinin temel taşlarından biridir. Ancak, seçim süreci sadece politik tercihlerimizi belirlemekle kalmaz, aynı zamanda duygusal ve zihinsel sağlığımızı da etkiler. Özellikle seçim sonuçlarının istenilen gibi gitmemesi durumunda, içsel dengeyi korumak ve toplumsal dayanışmayı güçlendirmek önemlidir. Seçim stresiyle başa çıkmanın yollarını ele alalım.

İlk olarak, demokrasinin değerleri üzerine düşünmekten bahsedebiliriz. Seçim sonuçları umulduğunuz gibi çıkmadığında, demokrasinin temel değerlerini hatırlamak önemlidir. Demokrasi, farklı görüşlerin barışçıl bir şekilde ifade edilmesine olanak tanıyan ve herkesin katılımını cesaretlendiren bir sistemdir. Bu nedenle, seçim sonuçları ne olursa olsun, demokratik sürecin önemini ve değerini unutmamak gerekir. Buna benzer olarak, değişimin doğası üzerine düşünmekte etkili yöntemlerden biridir. Seçim sonuçları istenilen gibi gitmediğinde bile, değişim kaçınılmazdır. Zor zamanlar, dönüşümün ve yeniden yapılanmanın tohumlarını atar. Bireyler olarak, değişimi kucaklamalı ve toplum olarak daha iyi bir gelecek için çalışmalıyız. Bu süreçte seçim sonuçlarıyla başa çıkmak için toplumsal dayanışmayı ve birlik duygularını güçlendirmek önem arz etmektedir.

"BİRLİKTE HAREKET ETMELİYİZ"

Farklı görüşlere sahip insanlar ortak hedefler etrafında bir araya gelmeli ve birlikte hareket etmeliyiz. Bu, toplumsal dokuyu güçlendirir ve bizi birbirimize bağlar. Geçmişimiz bizlere birer öğreti niteliğindedir bu sebeple geçmişten öğrenecek şeylerimizin olduğunu göz önünde bulundurmamızda ve bunu gelecek için kullanmamızda fayda vardır. Geçmişteki zor zamanlardan çıkışları hatırlamak, umudu taze tutmanın ve geleceğe dair inancı korumanın bir yoludur. Ülkemiz, tarih boyunca birçok zorluğun üstesinden gelmiş ve güçlenmiştir. Bu geçmiş başarıları hatırlamak, bugünkü zorlukları aşma motivasyonumuzu artırabilir.

"TEMEL İNSANLIK GÖREVİMİZ"

Hayatımızın her anında karşılaştığımız fikir farklılıkları, zaman zaman gerilimleri beraberinde getirebilir. Ancak, unutmamız gereken bir gerçek var ki, her bireyin farklı bir yaşam tecrübesi ve bakış açısı vardır. Bu sebeple, farklı düşüncelere sahip insanlara saygı duymak, onları insan oldukları için nazikçe karşılamak, temel bir insanlık görevidir.

Kontrolümüz dışındaki durumlar ve gelecek kaygıları, zaman zaman stres seviyemizi artırabilir. Bu stresin etkisi altında, sözlerimiz ve davranışlarımızı kontrol etmekte zorlanabiliriz. Ancak, içimizdeki sakinliği koruyabilmek adına, farklı fikirlerle karşılaştığımızda, öncelikle kendimize mesafe almayı veya kontrollü bir iletişim kurmayı denemeliyiz.

Zor zamanlar, aslında içimizdeki gücü ve dayanışmayı ortaya çıkarma fırsatı sunar. İnsan olmaktan ve insani değerlerimizi korumaktan daha kıymetli hiçbir şey yoktur. Bu nedenle, karşılaştığımız her zorlukta, birbirimize daha fazla destek olmalı, insani değerlerimizi her zaman ön planda tutmalıyız.

Unutmayalım ki, bu dünya, birlikte var olduğumuz ve birbirimize destek olduğumuz sürece daha yaşanabilir bir yer haline gelir.

 

 

26 Mart 2024
Dijital Dünyada Zihinsel Sağlık: Dengeli Bir İlişki Kurmanın Yolları

Merhaba,

Hepimizin bildiği üzere digital dünyanın bize sunduğu birçok avantaj var. Digital dünyanın bilgiye hızlı ve kolay erişim, iletişim kolaylığı, uygulamalar ve hizmet çeşitliliği, iş verimliliğini arttıran birçok olanak sağlaması, eğlence ve eğitim anlamında bize sunduğu materyaller ve imkanlar gibi hayatımızın her alanını kolaylaştıran, daha verimli ve bağlantılı bir dünya yaratmamıza imkan sağlayan pozitif etkilerini yaşıyoruz.

DİGİTAL DÖNÜŞÜMÜN ZİHİN SAĞLIĞIMIZ ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİ

Digital dünyanın bize sunduğu avantajların yanı sıra dijital dönüşümün zihinsel sağlığımız üzerinde olumsuz etkileri de oluşmaya başladı: Dikkat dağınıklığı, sosyal izolasyon ve beraberinde getirdiği yalnızlık hissi, kendimizle baş başa kalamama, iletişimimize yansıyan etkileri, digital ortamın hızlı akışının bizde bıraktığı zihinsel yorgunluk, sosyal medyadan başkalarının görünen hayatlarından etkilenilmesiyle tetiklenen ve oluşan özgüven sorunları ve digital bağımlılık en çok karşılaştığımız sorunlar arasında diyebiliriz. Hal böyle olunca dijital dünyada zihinsel sağlığımızı korumanın yollarını sizlerle detaylandırmak istedim.

BİLİNÇLİ KULLANIM

Dijital dünyada zihinsel sağlığımızı korumanın ilk ipuçlarından birisi bilinçli kullanımdır. İnternet ve sosyal medya platformları günlük yaşamımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Bu platformları bilinçli bir şekilde kullanmak önemlidir. Belirli zaman dilimleri belirleyerek, ekran süresini kontrol altında tutmak ve gereksiz içerik tüketiminden kaçınmak, zihinsel sağlığımızı korumak için önemli adımlardır. Bir diğer ipucu çokça duyduğumuz dijital detoks yapmaktır. Dijital detoks, belirli bir süre boyunca bilgisayarlar, akıllı telefonlar, tabletler ve diğer dijital cihazlardan uzaklaşmayı ve teknoloji kullanımını minimum seviyeye indirmeyi ifade eder. Bu süreçte, dijital içeriklere erişimi sınırlamak ve teknolojiden kendi zamanımızı geri almak amaçlanır. Böylelikle teknoloji bağımlılığını azaltmış, zihinsel ve duygusal rahatlama sağlamış, sosyal bağlantılarımızı güçlendirmek için alan ve zaman yaratmış, teknolojiyi bilinçli kullanmış oluruz. İşimiz ve hayatımızın akışı için çok büyük problem yaratmayacaksa haftada birkaç saat veya bir gün boyunca telefonu kapatmak, bilgisayardan uzaklaşmak ve gerçek dünyaya odaklanmak, doğada olanları görmek için vakit ayırmak ruh sağlığımızı daha iyi halde tutmaya yardımcı olur. Bir diğer ipucu ise dijital detoks ile benzerlik gösteren dijital sınırları belirlemektir. Kendimize dijital sınırlar koymak önemlidir. Sürekli olarak e-posta kontrol etmek, bildirimlere anında yanıt vermek gibi alışkanlıklar, stres seviyemizi artırabilir. Belirli zaman dilimlerinde cihazları sessize almak veya bildirimleri kapatmak, zihinsel olarak daha huzurlu bir ortam sağlamaktadır. Bahsedebileceğim son ve en önemli ipucu içsel dengeyi bulmaktır. Bu konuda en önemli nokta dijital dünya ile aramızda sağlıklı bir denge kurmaktır. Teknolojiyi verimli bir şekilde kullanırken, kendimize zaman ayırmak, hobilerle uğraşmak ve ruhsal olarak beslenmek, zihinsel sağlığımızı korumak için oldukça önemlidir.

Unutmayalım ki, dijital dünyada zihinsel sağlığımızı korumak bizim elimizdedir, bunu yönetebilme becerisini kendimize kazandırmalıyız. Tüm diğer beceriler gibi bu beceri de kazanılabilir beceridir ve dünyamızın şu anki zamanında elzem bir beceridir.

Umarım güzel bir başlangıç olmuştur. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere.

20 Mart 2024