Bir zamanlar tarihin sayfaları kanla yazılırdı. Kılıçlar şakırdar, şehirler kuşatılır, imparatorluklar çökerdi. 21. yüzyılın şafağında ise bu kaba kuvvet hikayesi yerini sessiz, yapay zeka destekli, stratejik bir güç gösterisine bıraktı. Artık tanklar değil teknoloji devleti kuruyor, askerler yerine vizyoner milyarderler konuşlandırılıyor. Ve bombalar patlamıyor, anlaşmalar imzalanıyor.
Hoş şu sıralar İsrail ve İran arasında dönen olaylar tersini hala gösterse de, onda bile Trump'ın aslında teknolojik güç gösterisi ( B2 leri kastediyorum) sonrası işler yavaşladı yada bir nevi ayar verildi diyebiliriz.
Donald Trump, Elon Musk ve Sam Altman’ın Suudi Arabistan’daki “sessiz fetih” turunu duymuş , görmüşsünüzdür.
Suudi Arabistan, petrolün logosuydu. Deri ceketli vizyonerler gaza gelip “dünya petrol bitiyor” dedikçe, Riyad’ın kasasına usd akardı. Fakat petrol çağı yavaşça kapanırken, Arap krallığı kendini hızla “teknoloji, sürdürülebilirlik, uzay” üçgenine yönlendirdi. İşte tam bu noktada Trump, Musk ve Altman’la birlikte milyar dolarlık anlaşmalara imzalar atıldı. Bu anlaşmalar sadece ticari değil, stratejik; “Biz sizi daha zengin, refah içindeki Suudi Arabistan yapacağız. Peki ya siz bize devrimsel pazarlar verir misiniz?”
Global ekonomide dijital ekonomi payı son dönemde %25’e yaklaştı. Yapay zeka pazarının 2030’da 1,8 trilyon dolar olması bekleniyor. Sürdürülebilir enerjiye 2024'ün ilk çeyreğinde dünya genelinde 400 milyar dolardan fazla bir kaynak aktı. Yani artık güç, petrol değil, kod üretmek için kapasiteye, yeşil enerjiye, yapay zekaya sahip olmakta.
Bu üçlü, aslında Suudileri fethetmiyor; geleceği fethediyor. Suudi Arabistan’ın “Vizyon 2030”u ters dönmüş bir ekonomi modeli değil. İçinde:
Kendi uzay ajansı ve Ay & Mars projeleri,
Sanal şehirler, dijital sağlık sistemleri,
Hidrojen, nükleer elektrik santralleri,
Genetik tıp altyapısı… Bla bla bla...
Sabah kalktığında bir avatarın sana “Bugün ruh halini optimize edelim” diye seslenebildiği bir ülke. İşte bu Fetih: Bir ülkenin sistemlerine, kültürüne, geleceğine nüfuz etme.
Elon Musk, “Mars’ta kahvaltı yapacağız” diyor. Trump, “Ben anlaşma uzmanıyım, dünya beni biliyor” pozuyla jet sosyetesini mest ediyor. Sam Altman desen, AI dünyasının kralı; minimum bütçe, maksimum sonuçla insanlığın dijital omurgasını şekillendiriyor.
Bu üçlüyle Riyad’da yapılan dansın ritmik ama bir o kadar da stratejik hamleleri şöyle ki;
Tesla & SpaceX’e yıllar sürecek Suudi finansmanı,
OpenAI ile yapay zeka uygulamalarına “krallık düzeyde” yatırım,
Politik mecralarda “Gücümüz yetiyorsa Arap ülkelerinde kodla yönlendirelim” sinyali.
Tarih Kitabı Kodlarla Yazılıyor
Eskiden fatihler sınır değiştirirdi; şimdi sınırları dijitalleşme, sürdürülebilir enerji, uzay projeleri çiziyor. Örneğin birkaç yıl içinde Suudi üniversiteler:
“Metaverse Mescidi” açabilir, ki benim de benzer projelerim var :)
Suudi kripto para ya da yeni nesil dijital ödeme şekilleri gündeme gelebilir,
Sağlık sistemlerinin yapay zekayla yönlendirildiği “kişiselleştirilmiş tıp devrimi” yapılabilir.
Bunlar; toprak fethetmek değil ama insan zihinlerini, teknolojiyle, kültürle ve ekonomiyle fethetmek demek.
Tabii, bu durumun bir gölgesi de var:
Bir ülke teknolojik altyapısını dışa ne kadar açabilir?
Özerkliği derinlemesine mi kaybeder?
AI sistemlerine bağımlı oldukça, verisi üzerinden dışarıya karşı ne kadar kırılgan hale gelir?
Yani bir yandan “gelecek parlak”, diğer yandan “bağımsızlık bu kadar mı ucuzdur?” deniyor.
Eski fatihler atla gelir, kılıç sallardı. Yeni fatihler ise özel jetle iniyor, burun kıvırmadan belki gülen bir tweet atıyor. Şakacı adamlar olmuş insanlar artık:
Artık yeni bir cüzdan, yeni bir enerji türü, AI destekli bir sağlık sistemi fethediyor ülkeleri. Ve bunu biz “ülke fethediyor” diye algılamıyoruz bile. Sadece “Kim kimi daha çok zengin etti” diye konuşuyoruz.
Yeni dünya, yeni fatihler…
Eskiden imparatorluklar kılıçla, bugün teknoloji ile fethediliyor.
Ülkelerin kaderi artık teknoloji mimarlarının elinde.
Kontrol mü? Bağımlılık mı?
Yoksa dijital egemenlik mi?
Çünkü modern fetih, ne kadar zengin ettiğinle değil, ne kadar özgün kalabildiğinle ölçülüyor artık.
3 kişinin özel jetle bir ülkeye ayak basıp, el üstünde ağırlanıp, gümüş tepsiyle sunulduğu günleri de gördük çok şükür!