Amore Mio: Yapay zeka ile olan toksik İlişkimiz

GİRİŞ:
2025-12-29
saat ikonu 09:01
|
GÜNCELLEME:
2025-12-29
saat ikonu 09:01

İtalyanca aşkım anlamına geliyor. Ama sıradan bir sevgi değil bu. Sahiplenen, bağlanan, hatta biraz da teslim olan bir ifade.
Felsefede aşk, çoğu zaman bir yönelme haliymiş okuduklarıma göre. Platon’a göre insan, eksik olduğunu sezdiği şeye aşkla yönelirmiş mesela.
Yani aşk, tamamlanma arzusuymuş. Bu beni çok etkiledi. Eksik olduğunun farkına varan insanın hareketi olarak yorumlamak çok da yersiz olmasa gerek.

Bugünlerde, teknolojinin bu denli hızlı olduğu dönemde biz neye aşığız?
Cevap rahatsız edici olabilir ama korkarım ki; kontrole.
Belirsizliği sevmiyoruz. Bilmeyi seviyoruz. Önceden görmeyi, ölçmeyi, tahmin etmeyi seviyoruz.

Bu durumda teknolojiyle kurduğumuz ilişki bir aşk ilişkisine dönüşüyor.
Ve biz fark etmeden amore mio diye algoritmalara fısıldıyoruz.

Sahi, insan neden teknolojiye bağlanır? Yoksa bağımlı mı olur demeliydim? Heidegger, modern insanın dünyayla ilişkisini araçsal olarak tanımlar.
Yani biz artık dünyayı anlamıyoruz, kullanıyoruz. Dağı, ormanı, zamanı, insanı… Hepsi birer araç.
Doğal olarak yeni nesil insan için teknoloji bu bakışın zirvesinde. Çünkü teknoloji bize kontrol vaat ediyor.

Yapay zeka bu vaadin en güncel biçimi. Sorularımıza cevap veriyor. Belirsizliği azaltıyor. Karar yorgunluğunu alıyor.
Ve insan, belirsizlikten korkan bir varlık olduğu için, bu vaade aşık oluyor. Beynimizin hayatta kalma çabasının en nesnel tavrı gibi. Yani sorun varsa uzaklaşmak ya da en kolay yoldan çözme çabası.

Düşünsenize bir anda Amore mioooo diye bağıran zihninizi tercüme etsek muhtemelen bilinç altından; beni yorma. Benim yerime düşün çıkardı.
Ama aşkın karanlık bir tarafı vardır bilirsiniz! Felsefede aşk sadece bir bağlanma değildir, aynı zamanda körleşme riskidir. Ya tabi anladınız hemen.

Spinoza bu durum için; bir şeyi sevdiğimizde, onu olduğundan daha kusursuz görmeye meyilliyiz diyor. Sanki kendi yaşadığınız aşklarınızda hiç farketmediniz mi? Hatta aklınız başınıza geldiğinde kendinize körlüğünüz yüzünden kızmadınız mı? Nasıl da körmüşüm demediniz mi?

Bu aralar teknoloji ile ilişkimiz tam olarak böyle. Onu tarafsız, nesnel ve en önemlisi hatasız sanıyoruz.
Oysa teknoloji, insanın niyetini taşır. Algoritma dediğin şey, bir değer yargısının matematiğe dökülmüş halidir.
Yani biz teknolojiye bakarken, aslında kendimize bakıyoruz. Ama bunu kabul etmek zor geliyor.

Yeni nesil teknolojilerin en büyük iddiası; seni anlayacağım demesidir.
Bu cümle felsefi olarak çok tehlikelidir. Zira anlamak, sadece veri toplamak değildir. Anlamak, bağlam gerektirir. Hikaye gerektirir.
Sessizlik gerektirir.

İnsan kendini bile tam anlayamazken, bir sistemin bizi bizden iyi anlayacağı fikri fazlasıyla iddialı değil mi?
İşte biz bu iddiaya sarılıyoruz. Çünkü anlaşılma arzusu, insanın en derin ihtiyaçlarından birisi olmaya devam edecek insani bir durum.

Yapay zeka bizi anlıyor mu, yoksa anlaşıldığımız hissini mi veriyor? İşte bu soru, çağımızın en felsefi sorularından biri.
İnovasyon burada kırılıyor. İnovasyonun özü yeni bir şey yapmak değildir. İnovasyon, insanın dünyayla kurduğu ilişkiyi yeniden düşünmesidir.

Ama biz inovasyonu hızla eşitledik. Daha hızlı, verimli, otomatik olarak tanımladık.
Oysa felsefe bize şunu söyler: Hız, her zaman derinlik getirmez. Bazen yüzeyselleştirir.
Teknolojiyle aşkımız derinleşirken, dünyayla temasımız azalıyor mu? İnsanla temasımız zayıflıyor mu? Kendimizle temasımız kopuyor mu?
Bunlar sorulmadan yapılan her inovasyon, ilerleme değil, kaçıştır.

Gelecek bir aşk testi olacak. Gelecek, teknolojik bir yarıştan çok etik bir sınav olacak gibi görünüyor.
Ne kadarını devredeceğiz? Nerede dur diyeceğiz? Hangi kararı insana bırakacağız? Çünkü aşk sınır tanımazsa, bağımlılığa dönüşür.
Teknolojiyle ilişkimizi de buradan okumak zorundayız. Sev ama mesafeni koru. Kullan ama teslim olma. Hayran ol ama sorgulamayı bırakma.
Biz girişimcilikte de projeni sev ama aşık olma deriz mesela. Bu körlük yaşanmaması için dikkati burada öneririz.
Amore mio demek kolay. Ama gerçek aşk, kör teslimiyet olmamalı, öyle tanımlanmamalı. Gerçek aşk, karşısındakini olduğu gibi görmeyi gerektirir.

Teknoloji ne melektir ne şeytan. O, insanın yansımasıdır.
Ve belki de bu çağın en büyük felsefi görevi; teknolojiye bakarken, insanı unutmamaktır.

Ama bil ki, ben hala düşünen, yanılan, sorgulayan bir insanım. Ve gücüm tam da buradan geliyor.
Yani özetle: Amore Miooooooo