Tgrt Haber

Talip Bayram Yazıları

Hayati öneme sahip “TİGEM”

Geçen hafta Bursa Karacabey TİGEM Tesislerindeydim. Kurumun YKB ve Genel Müdürü Dr. Hasan Gezginç biz gazetecilere çok güzel bir sunum yaptı. Baştan söyleyeyim bu yazım bir haber niteliği taşımıyor, kurumun tesislerinde görüp hissettiğim ve ülkem için bir gurur kaynağı olduğuna inandığım bu değerli kurumu kendimce anlatmak istedim.

Tohumun, Toprağın ve Hayvanın yurdu

Toprağın bereketiyle yoğrulmuş ve at gibi asil hayvanların sıcaklığını hissettiren bir işletme: TİGEM. Türkiye'nin tarım ve hayvancılık alanındaki yüz akı, sadece bir kurum değil, aynı zamanda umut dolu bir geleceğin mimarı ve bereketli bir tesis. 2023 yılında 1,5 milyar civarında kredi borcunu kapatarak ve bu yıl da 1,6 milyar kâr hedefleyerek, Türk tarımına güvenin ve azmin simgesi haline gelmiş bir değer.

TİGEM, toprağın derinliklerinden fışkıran yaşamı, modern teknolojiyle harmanlayarak, çiftçilerimize ve ülkemize ışık tutmaktadır. Bu sadece rakamlarla gelen bir başarı değil, aynı zamanda toprağa ekilen her bir tohumun, bakılan her bir hayvanın ve ter döken her bir çiftçinin emeğiyle olduğuna inanılan bir hikaye.

Ülkemdeki her bir çiftçi, TİGEM'in desteğiyle büyüyen genç misali bir gelecektir. Tohumlar, onların ellerinde filizlenir, hayvanlar onların sıcaklığıyla beslenir. Kurum, bu gençlerin evi gibidir; sevgiyle, bilgiyle ve azimle büyütür onları. Her hasat zamanı, alın teriyle sulanan toprak, TİGEM'in rehberliğinde bereketle dolup taşar.

Modern dünyanın getirdiği zorluklara karşı dimdik ayakta duran TİGEM, geçmişin bilgeliğiyle geleceğin yeniliklerini harmanlayarak, sürdürülebilir bir tarım ve hayvancılık modeli sunar. Bu model, sadece bugünün değil, yarının da ihtiyaçlarını karşılamak için tasarlanmıştır. Her bir teknoloji, her bir yenilik, çiftçilerin hayatını kolaylaştırmak, toprağı ve hayvanları korumak için kullanılır.

TİGEM'in başarısı, sadece ekonomik bir zafer değil, aynı zamanda toplumsal bir kalkınma öyküsüdür. Her bir başarı, her bir hedef, ülkemizin geleceğine atılan sağlam adımlardır. Bu adımlar, ekonomik refahın yansıra aynı zamanda sosyal ve çevresel sürdürülebilirliği de hedefler.  

Burası bir kurumdan öte, adeta toprağın ve hayvanların asli vatanı gibidir. Her bir ekin, her bir hayvan, bu vatanın ayrılmaz bir parçası ve geleceğe dair umutların, sevginin ve azmin somut bir temsilidir.

TİGEM'in hikayesi, toprağın derinliklerinden gökyüzüne uzanan bir destandır. Bu destan, tarım ve hayvancılık alanındaki başarılarının yanında aynı zamanda bu alandaki özveriyi, emeği ve fedakarlığı da anlatır. Bu çalışmalar sayesinde ülkemiz tarım ve hayvancılıkta önemli bir yere gelmiş ve bu alanda gurur kaynağımız olmuştur. Bu kurum, yenilikçi çalışmaları ve projeleri ile ülkemizin tarım ve hayvancılığını daha da ileriye taşımaya devam edecektir.

Bereketin toprağa kök saldığı yer

Anadolu'nun bereketli topraklarında, tarımsal kalkınmanın tohumları filizleniyorsa orada TİGEM'in izleri vardır. Bir çiftçi emeğinin karşılığını alıyorsa, kurum modern tarım tekniklerini ve bilgeliğini sunmuştur. Bir toprak verimsizliğe yenik düşmek üzereyse, ona can suyu olur ve toparlanmasını sağlar.    

TİGEM, sadece bir kuruluş değil, tarımsal üretimin kalbinin attığı yerdir. Bu topraklarda yetişen her ürün, buranın emeğini, bilgisini ve tutkusunu taşır. Kurum çalışanları, tarlaların koruyucuları, bereketin bekçileri gibidir.

TİGEM'in faaliyetleri sadece tarlalarla sınırlı değil elbette, hayvancılıktan gıda işlemeciliğine, tohum ıslahından araştırmalara kadar uzanan geniş bir yelpazede çalışmalar yürütür. Her alanda mükemmeliyeti hedefler, tarımsal kalkınmanın öncüsü olmaya gayret gösterir.

Yani TİGEM'in hikayesi, sadece bir kuruluşun değil, bir milletin kalkınma mücadelesinin hikayesidir. Bu hikayede emek, bilgi ve tutku bir araya gelerek, bereketin tohumları filizlenir ve Anadolu'nun sofraları bollukla dolar.

Özetle, TİGEM, sadece geçmişin bir mirası değil, geleceğe dair bir umuttur. Bu umut ışığıyla, tarımsal üretimin her geçen gün daha da gelişmesi, Türkiye'nin daha müreffeh bir ülke olması için çalışmalara devam edecektir.

22 Temmuz 2024
Gastronomide sosyal medyanın rolü

Günümüzün dijital çağında, markaların varoluş hikayesi, onlarca, yüzlerce kitabın sayfalarına sığmayacak kadar derin ve karmaşık hale gelmiştir. Bir zamanlar mağazaların vitrinlerini süsleyen ürünler veya restoran tezgâhlarında öne çıkan yemekler şimdi ışıldayan ekranlarda kendilerini ifade etme çabasındalar.

Dolayısıyla dijital çağın karmaşık dünyasında, markaların başarı hikayesi yazabilmesi için sosyal medyanın büyülü gücüne ihtiyacı bulunuyor. Bu güç, markaların dijital dünyada parlayan bir yıldız haline gelmesini sağlayan bence yegâne anahtardır. Markalaşmada yol almak, ancak bu türden pazarlamanın sihirli değnekleriyle mümkündür. Her markanın, bu bilişim çağında kendi yolunu bulabilmesi için, dijitalde doğru rotayı çizmesi gerekiyor.

Yani yeni dünyanın ticaret arenasında, markaların kalbinde atan en güçlü damarın dijital pazarlama olduğunu söylemek pekala mümkün.

Son yıllarda sosyal medya, gastronomi dünyasında devrim yapan bir araç haline gelmiştir.

Düşünün ki uçsuz bucaksız bir okyanusta yol alan bir gemisiniz. Bu geminin rotasını belirlemek ve salimen kıyıya ulaştırmak tamamen sizin elinizde.  Okyanusta boğulmamak için, yolunuzu aydınlatan sosyal medya gibi bir fenere ihtiyacınız var ve ona sıkı sıkıya tutunmanız gerekir.

Dijital pazarlamanın çeşitli taktikleri ve sosyal medya, markaların dijital denizdeki görünürlüğünü artıran sihirli bir değnek misali yol göstericileridir. Doğru kullanıldığında, bir markayı zirveye taşıyan bir merdiven, yanlış kullanıldığında ise derin sulara çeken bir girdap olabilir. Her bir sosyal medya mecrası markanın hikayesini anlatmak için kullanılan farklı renklerdeki boyaları, anlık etkileşimlerin ve hızlı geri dönüşlerin pınarıdır.

Facebook’ta paylaşılan bir gönderi, Instagram’da yayılan bir hikaye, Twitter’da atılan bir tweet; hepsi markanın dijital ayak izini belirler.

Sosyal mecralarda yayınlanan mesaj niteliğindeki postlar, markanın sadık takipçilerine yazdığı özel mektuplar gibidir. Sunulan içerikler ise, markanın kendini ifade etme biçimidir. Dijital pazarlama, markaların bu dünyada hayatta kalmalarını sağlayan bir ritimdir. Bu ritim, doğru adımlar atıldığında, markayı zirveye taşıyan bir melodiye dönüşür. Yanlış adımlar ise, markanın dijital dünyada kaybolmasına neden olabilir. 

SOSYAL MEDYA PLATFORMLARI, YEMEK KÜLTÜRÜNÜ GENİŞ KİTLELERE TANITMA ARACIDIR

Sosyal medya, restoranlar için güçlü bir pazarlama aracı olarak öne çıkmakta ve özellikle Instagram, restoranların görsel içeriklerle potansiyel müşterilerine ulaşmasını kolaylaştırmaktadır. Örneğin, Nusr-Et restoranları, sahibi Nusret Gökçe'nin "Salt Bae" hareketi dünya çapında ün kazanmıştır. Gökçe'nin Instagram'da paylaştığı videolar, kısa sürede viral hale gelmiş ve restoranlarına büyük bir müşteri akını sağlamıştır. Bu örnek, sosyal medyanın restoranların marka bilinirliğini artırmada ne kadar etkili olabileceğini göstermektedir.

ŞEFLERİN KİŞİSEL MARKALARINI OLUŞTURMASI

Sosyal medya, şeflerin yeteneklerini ve kişiliklerini sergilemeleri için bir platform sunar. Yurtdışından Jamie Oliver ve Gordon Ramsay gibi ünlü şefler, ülkemizden MasterChef’ten Somer Sivrioğlu, Mahsun Usta’dan Mahsun Gökçur, Öz ikizler Künefeden Hasan Durmaz, Hacı Başar Kebap’tan Muhammed Başar gibi isimler sosyal medya hesapları aracılığıyla milyonları aşan takipçiye ulaşmaktalar. Bu şefler, yemek tarifleri, pişirme teknikleri ve kişisel yaşamlarına dair paylaşımlar yaparak sadık bir takipçi kitlesi oluşturmuştur. Bu da şeflerin kişisel markalarını güçlendirmelerine ve çeşitli ticari fırsatlar yakalamalarına imkan tanımaktadır.

YEMEK BLOGGERLARI VE INFLUENCER'LARIN ETKİSİ

Yemek bloggerları ve sosyal medya influencer'ları da gastronomi dünyasında önemli bir rol oynamaktadır. Bu kişiler, yeni restoranları keşfederek, menüleri inceleyerek ve yemek fotoğrafları paylaşarak takipçilerini bilgilendirmektedir. Örneğin, Türkiye'de @milliyiyici @gurmegörelim @keşefedenlerklubü @endermutfakta @ayhanmortepe gibi yüksek takipçili Instagram hesabı olan kişiler, çeşitli restoranları ve yemekleri tanıtarak geniş bir takipçi kitlesine ulaşmıştır. Bu tür hesaplar, restoranların müşteri çekmesine yardımcı olmanın yanı sıra, takipçilerine yeni lezzetler keşfetme imkanı da sunar.

KULLANICILARIN İÇERİK ÜRETİMİ

Sosyal medya, kullanıcıların gastronomi deneyimlerini paylaşmaları için de ideal bir platformdur. Google ve TripAdvisor gibi platformlar, kullanıcıların restoranlar hakkında yorum yapmalarını ve puan vermelerini sağlar. Bu yorumlar, diğer potansiyel müşteriler için değerli bilgiler sunar ve restoranların kalitesini değerlendirmelerine yardımcı olur. Ayrıca, Instagram'da yemek fotoğrafları paylaşmak, kullanıcıların restoranlara olan ilgisini artırır ve gastronomi turizmini teşvik eder.

SONUÇ OLARAK 

Sosyal medya, gastronomi dünyasında devrim niteliğinde değişiklikler yaşatmaya başlamıştır. Restoranlar, şefler, yemek bloggerları ve kullanıcılar, sosyal medya aracılığıyla gastronomi deneyimlerini geniş kitlelere ulaştırma imkanı bulduğundan bu kültürün daha geniş bir alana yayılmasını, tanınmasını ve sevilmesini sağlamıştır. Sosyal medyanın gücü, gastronomi dünyasının geleceğinde de önemli bir rol oynamaya devam edecektir.

15 Temmuz 2024
Bahşişin zarafeti

Gastronominin büyülü dünyasında, her lezzet, sanatsal bir yolculuğa benzer. Şeflerin elinden çıkan incelikle işlenmiş o tabaklar, misafirlere sunulan birer şiirdir adeta. Bu şiirin son mısrası ve belki de en önemli ödülü bahşiştir.

Bahşiş, yemeğin sonunda sunulan sessiz bir teşekkürü, görünmez bir takdiri ifade eder. Bir garsonun nazikçe doldurduğu içecek, şefin özenle hazırladığı bir tabak çok daha fazlasını barındırır içinde. O an, bir damla minnettarlık denizine bırakılan ufak bir çakıl taşı gibidir; yankısı, mekânın ruhunu minnet dolu bir hisle doldurur.

Gastronominin büyüsü, sadece yemeklerde değil, aynı zamanda sunumun zarafetinde ve misafirin hissettiği samimi sıcaklıkta yatar. Bahşiş, bu büyünün bir parçasıdır. Yemeklerin tatları zamanla unutulabilir, fakat gösterilen incelik ve bırakılan bahşişin ardındaki niyet hep hatırlanır.

Bir restoranın kalbinde, servis ekibi ve mutfak çalışanları arasında akan görünmez bir bağ vardır. Misafirlerin mutluluğu için gösterilen çaba, sahnenin ardında sessizce devam eden bir tiyatro sahnesi gibidir. Bahşiş, bu sahnenin sonunda perde kapanırken verilen bir alkış gibi gelir. Küçük bir jest gibi görünse de, aslında büyük bir takdirin sembolüdür.

Zarif bir şekilde sunulan yemeğin ardından, misafirin cebinden çıkıp masanın üzerine bıraktığı birkaç bozuk para veya bir kâğıt banknot, sadece maddi bir değer taşımaz. Bu hareket, hizmetin kalitesine duyulan saygının, memnuniyetin ve minnettarlığın birer nişanesidir. Bahşiş, restoranın ruhuna yapılan bir yatırımdır; çalışanların yüzünde bir tebessüm, yüreklerinde bir mutluluk oluşturur.

Sonuç olarak, bahşiş vermek sadece bir gelenek değildir. Bu, misafir ile ev sahibi arasında kurulan sessiz bir diyalogdur; gastronomi dünyasının zarif bir ritüelidir. Her bahşiş, gastronomi sahnesinde yazılmış bir teşekkür mektubu, bir sanat eserinin bitiminde sanatçıya verilen bir övgüdür. Bu övgü, yemeklerin tadını daha da güzelleştirir, hizmetin anlamını derinleştirir.

Ekonomik sıkıntılar bahşişi etkileşmiş midir?

Bence her ticari faaliyet gibi bahşiş de bu sıkıntılı ortamlardan olumsuz etkileniyor. Yemek fiyatlarının son zamanlarda ciddi bir artış seyrine girmesi de pek cebinde nakit taşımayan müşterinin kendi inisiyatifiyle verdiği bahşiş oranını elbette ki düşürüyor.

Ekonomik dalgalanmalar sonucu restoranlardaki bahşişler de adeta incecik bir yaprak misali rüzgarın insafına kalıyor. Enflasyonun amansız pençesi, insanların günlük harcamalarını kısmaya zorladıkça, bir zamanlar cömertçe bırakılan bahşişler de bu yüzden azalmaya başlıyor.

Eskiden yemek sonrası masada bırakılan bahşişler, garsonların yüzlerinde bir gülümseme, kalplerinde bir umut bırakırdı. Ancak ekonomik sıkıntılar kapıyı çaldıkça, bu gülümseme yerini endişeli bakışlara, bu umut ise belirsizliğe bırakır oldu. Restoranların şık atmosferlerinde dolaşan bu görünmez rüzgar, müşterilerin cüzdanlarına ürkütücü bir soğukluk getirerek bahşişleri bütçelerde ilk kesilen harcamalardan biri haline getirdi.

Müşterilerin yemek sonunda hesap geldiğinde daha dikkatli düşünmeye, her kuruşun hesabını yapar hale gelmeye başlayınca da garsonların elleri artık daha boş, kalpleri biraz daha kırık oluyor. Onlar, bu fırtınalı denizde bir yandan hayatta kalmaya çalışırken, diğer yandan hizmet kalitesini düşürmemek için insanüstü bir çaba sarf etmeye, her adımda, her servis anında, her gülümsemede ekonomik sıkıntıların gölgesini hissederek hizmetlerine devam etmeye çalışıyorlar.

Bahşişin azalması, sadece bir gelir kaybı değil, aynı zamanda çalışanlar için bir moral yıkımıdır. Cömertçe bırakılan bir bahşişin ardında, hizmetin takdir edilmesi, emeğin karşılığının verilmesi yatar. Bu küçülen cömertlik, garsonların işlerine olan bağlılıklarını ve motivasyonlarını da zedeler.

Ancak, her zorluğun ardında bir umut ışığı saklıdır. Ekonomik sıkıntılar geçici, fakat insan ilişkileri kalıcıdır. Bu zorlu dönemler, müşteriler ve çalışanlar arasında daha güçlü bir bağın oluşmasına da vesile olabilir. Empati ve anlayış, bu karanlık günlerin en parlak ışığı olabilir.

Ekonomik dalgalanmalar dinerken, bahşişler yeniden artacak, yüzlerdeki gülümsemeler geri dönecek. Çünkü her fırtınanın ardından gelen sakinlik, umutların yeniden filizlenmesine vesile olur. Garsonlar, müşteriler ve restoranlar, bu zorlu sürecin ardından daha güçlü ve daha dayanıklı bir şekilde yeniden doğacaklardır.

Geçen gün Point Hotel Barbaros’ta TURYİD ve TÜRES öncülüğünde gastronomi sektöründen çalışanların da olduğu bahşiş konulu bir toplantı düzenlendi. Benim de katıldım toplantı da bahşiş konusunda TURYİD Başkanı Kaya Demirer Ve TÜRES başkanı Ramazan Bingöl, kredi kartı ile bahşiş ödenmesine yönelik konuşmalarında bir yasal düzenlemenin gerekliliğini belirttiler.

Genel olarak azalan nakit bahşiş gelirlerine çözüm olacak bu düzenlemenin, çalışanların gelirini artıracağını ve kayıtlı ekonomiye katkı sağlayacağı vurgulandı. Yeni sistemle bahşişler, kredi kartı ile ödenerek şeffaf bir şekilde takip edilebilecek ve gider olarak kaydedilebilecek.

Temennim bu teklifin yasalaşması.

8 Temmuz 2024
En güvenilir zirve!

Güvenilir ürünler, hayatın narin dokusunu koruyan birer emanet gibidir. Her biri, doğanın bağrından koparılıp bizlere sunulmuş bir mücevher gibi parıldar. Bu ürünler, tüketicilerin sağlığını ve refahını gözeten bir özenle üretilir. Gıda güvenliği, zararlı kimyasallardan arındırılmış topraklarda yetişen bitkilerle başlar ve sofralarımıza dek titizlikle ulaşır.

Güvenilirliğin hikayesi

Zamanın akışında geriye doğru sekiz, dokuz sene öncesine gidelim. Duayen gazeteci Celal Toprak, her zamanki gibi dopdolu bir programın içindeydi. İstanbul Sanayi Odası'nın Taksim'deki Odakule'de yer alan merkezinde, Elif Aşlamacı Attepe ve beni yanına çağırdı. Heyecanlı bir ses tonuyla Güvenilir Ürün Platformu'nun kuruluşundan bahsetti ve bu platformda benim de yer almamı istediğini dile getirdi. Ben de, "memnuniyetle başkanım!" diyerek bu anlamlı işe ortak olmaya karar verdim.

O günden bu güne Güvenilir Ürün Platformu, adeta bir çınar gibi büyüyerek dallarını her yere saldı. Türkiye'nin gündemine "güvenilir" kavramını kazandırmayı başardı. Deprem bölgesine ilk koşan sivil toplum kuruluşlarından biri oldu ve bürokrasiyle el ele vererek projeler geliştirdi, eğitimler düzenledi. Son üç yıldır ise "En Güvenilir Zirve" diyebileceğimiz muhteşem bir etkinliğe imza atıyor.

Bu platformun bir parçası olmak, sadece bir görev değil, aynı zamanda bir onur ve gurur kaynağı. Güvenilir Ürün Platformu'nun hikayesi, sadece bir platformun değil, aynı zamanda bir idealin, bir tutkunun ve bir inancın hikayesidir. Bu hikayenin kahramanları ise başta Celal Toprak, Elif Aşlamacı Attepe olmak üzere bu platform için emek veren tüm değerli insanlardır. Güvenilir Ürün Platformu'nun geleceği ise umut dolu. Bu platform, gıda güvenliği ve ürün güvenliği konusunda farkındalık oluşturmaya devam edecek, tüketicileri bilinçlendirecek ve daha güvenli bir dünya için mücadele edecek. 

"Güvenilir Ürün Zirvesi"

Güvenilir Ürün Zirvesi, bir bahar festivali gibi, başarılı projelerin ve ürünlerin kutlandığı bir platformdur. "Feed the Future" ödülleri ise geleceğin yiyeceklerini şekillendiren kahramanları onurlandırır. Bu ödüller, üreticilere, yaptıkları işin değerini hatırlatır ve onları daha büyük başarılara teşvik eder.

2024 yılında üçüncü kez düzenlenecek olan bu zirve, gıda ve tarım sektörünün güvenilir ürünlerinin tanıtılması ve ödüllendirilmesi amacıyla gerçekleştiriliyor. Zirve, 8 Ekim'de İstanbul'da Crowne Plaza'da yapılacak ve çeşitli etkinlikler, paneller, atölye çalışmaları ile birlikte "Feed the Future" ödül törenini de kapsayacak.

Zirvenin bu yılki teması "Türkiye’nin Kahramanları" olarak belirlendi ve özellikle deprem bölgelerindeki üreticilere destek olma amacı vurgulanıyor. Etkinlikte, alanında uzman konuşmacılar tarafından verilen paneller, israfı önleme temalı atölyeler ve uluslararası katılımcılarla yapılan ülke masası toplantıları yer alacak

Zirve kapsamında düzenlenen "Feed the Future" ödülleri ise gıda ve tarım sektörüne katkıda bulunan, inovatif ve sürdürülebilir projeleri ödüllendirmeyi hedefliyor. Bu ödüller, 34 farklı kategoride verilecek ve alanında uzman benim de olduğum 108 jüri üyesi tarafından değerlendirilecek

Ayrıca, kariyerine yön vermek isteyenler için özel toplantılar düzenlenecek ve bu toplantılara sektörün önde gelen isimleri katılacak. Zirve, geniş bir katılımcı kitlesine hitap ederek, hem yerel hem de uluslararası düzeyde farkındalık yaratmayı amaçlıyor.

“Güvenilir ürün” neden önemli?

Güvenilir ürün, tüketicilerin sağlık, güvenlik ve memnuniyetini sağlamak için kritik bir öneme sahiptir. Güvenilir ürünlerin bu önemi, hem tüketicilerin hem de üreticilerin bilinçli tercih ve uygulamalarını destekler ve genel olarak toplumun refahını artırır.

  • Güvenilir ürünler, tüketicilerin sağlığını korur ve güvenli kullanım sağlar. Özellikle gıda ve ilaç gibi doğrudan insan sağlığını etkileyen ürünlerde güvenilirlik, sağlık risklerini minimize eder.
  • Bu anlayış markalara ve üreticilere olan güveni artırır. Tüketiciler, güvenilir markaları tercih eder ve bu markalara sadık kalır. Bu da uzun vadeli müşteri ilişkileri ve marka sadakati getirir.
  • Ürünlerin güvenilirliği, yasal düzenlemelere uyumu gerektirir. Güvenilir ürünler, ilgili yasalara ve standartlara uygun olarak üretilir, bu da hukuki sorunları ve cezaları önler.
  • Bu ürünler, rekabet avantajı sağlar. Piyasada güvenilirliğiyle tanınan ürünler, rakiplerine göre öne çıkar ve tüketici tercihlerinde ilk sırada yer alır. Ayrıca, marka itibarı korunur ve geliştirilir.
  • Güvenilir ürünler, çevresel etkileri minimize eden sürdürülebilir üretim yöntemleriyle üretilir. Bu, hem çevrenin korunmasına katkı sağlar hem de çevre bilincine sahip tüketicilerin tercihlerini etkiler.
  • Güvenilir ürünlerin uzun ömürlü ve dayanıklı olması, tüketicilerin daha az sıklıkla ürün değiştirmesini sağlar. Bu da uzun vadede maliyet tasarrufu sağlar ve israfı azaltır.
  • Üreticiler, güvenilir ürünler sunarak topluma karşı olan sorumluluklarını yerine getirir. Bu, toplumsal güveni artırır ve toplum sağlığına katkıda bulunur.

İşte bu yüzden, güvenilir ürünlerin hikayesi, doğanın ve insanın uyum içinde yaşama arzusunun bir yansımasıdır. Onlar, yaşamın kalitesini artıran, doğaya ve insana saygı duyan sessiz kahramanlardır.

1 Temmuz 2024
Sunum mu Lezzet mi?

Bir yemekte hem sunum hem de lezzet çok önemli olmakla birlikte, bence öncelik kişilerin tercihine bağlıdır.

Lezzet

: Yemek yemenin temel amacı beslenmek ve tat almaktır. Bu yüzden lezzet genellikle daha öncelikli görülür. Bir yemeğin tadı güzel değilse, sunumu ne kadar çekici olursa olsun, insanlar o yemeği tekrar yemek istemeyebilir.

Sunum

: Yemeğin görsel çekiciliği artırılarak yemek deneyimi daha keyifli bir hale getirebilir. Estetik bir sunum, yemeğe olan iştahı artırabilir ve yemek daha özel kılınabilir.

Bana kalırsa da yemek yemenin en temel amacı beslenmektir. Bir yemeğin lezzeti, onun yenilebilirliğini ve besin değerini doğrudan etkiler. İnsanlar, temel olarak lezzetli ve doyurucu bir yemek isterler. Lezzetin öncelikli olduğunu savunanlar, yemeğin esas maksadının yeterli bir tat deneyimi olduğunu, yemeğin sunumu önemli olsa da lezzetin, yemeğin değerini belirleyen en temel unsur olduğuna inanırlar.

Kalıcı Etki:

  1. Tat Hatırlanır:

    Yemeklerin tadı, genellikle insanların zihninde en kalıcı olan unsurdur. İlk izlenim olarak sunum önemli olabilir, ancak uzun vadede lezzet, yemeğin hatırlanmasını sağlar.
  2. Tekrar Tercih Edilme:

    Eğer bir yemeğin lezzeti kötüyse, sunumu ne kadar güzel olursa olsun, insanlar o yemeği tekrar yemek istemeyebilir. Lezzet, müşteri sadakatini doğrudan etkiler.

Temel Değer ve Beklentiler:

  1. Yemeğin Esas Değeri

    : Yemeğin lezzeti, onun gerçek değerini ve kalitesini belirler. Bu, hem ev yemeklerinde hem de restoran yemeklerinde de geçerlidir. Lezzetli bir yemek, temel olarak iyi malzemelerin ve doğru pişirme tekniklerinin bir sonucudur.
  2. Beklentilerin Karşılanması

    : İnsanlar yemek yerken, öncelikli olarak iyi bir tat deneyimi bekler. Lezzet, yemeğin en temel beklenen bir özelliğidir.

Pratik ve Evrensel Geçerlilik:

  1. Geniş Kitlelere Hitap Etme:

    Lezzet, kültürel ve kişisel farklılıklara rağmen geniş kitlelere hitap edebilir. Güzel bir sunum kültürel olarak değişiklik gösterebilirken, iyi bir tat evrensel olarak takdir görür.
  2. Yemeklerin Temel Bileşeni:

    Yemek tarifleri ve pişirme teknikleri, öncelikli olarak lezzet odaklıdır. Şefler ve aşçılar, lezzeti artırmak için malzemeleri ve teknikleri özenle seçerler.

Tatmin ve Memnuniyet:

  1. Doyurucu ve Mutlu Eden Deneyim:

    Lezzetli bir yemek, damakları daha bir mutlu eder. Bu da yemeğin duygusal ve fiziksel olarak tatmin edici olmasını sağlar.
  2. Duyusal Zevk:

    Lezzet, insanların duyusal zevklerini doğrudan etkiler. Yemek yerken, tat alma duyusunun memnun edilmesi en temel ve doğrudan bir mutluluk kaynağıdır.

Sunumun öncelikli olduğunu savunanlar ise yemeğin sadece besin değil, aynı zamanda bir sanat formu ve duyusal bir deneyim olduğunu vurgularlar. Bu açıdan bakıldığında, sunumun yemeğin genel değerini ve deneyimini artırdığına inanırlar.

İlk İzlenim ve Psikolojik Etki:

  1. Görsellik ve İştah Açma

    : Yemeklerin görsel çekiciliği, insanların iştahını artırabilir. Renkler, düzenleme ve estetik detaylar, yemeğe olan ilgiyi artırabilir.
  2. Algı ve Tat Beklentisi:

    Güzel sunulmuş bir yemek, insanların yemeğin lezzeti hakkında daha olumlu bir beklenti içine girmesine neden olabilir. İlk izlenim genellikle yemeğin tadını bile etkileyebilir.

Gastronomik Deneyim:

  1. Duyusal Deneyim

    : Yemek yemek sadece tat alma duyusuyla sınırlı değildir; görme, koku alma ve hatta dokunma gibi duyular da bu deneyime dahil olur. Estetik bir sunum, bu duyusal deneyimi zenginleştirir.
  2. Özel ve Hatırlanabilir Anlar:

    Özellikle gurme restoranlarda veya özel yemeklerde, yemeğin sunumu, deneyimi daha unutulmaz ve özel kılabilir. Misafirlerin bu deneyimi hatırlaması ve paylaşması daha bir mümkündür.

Profesyonel ve Ticari Başarı:

  1. Restoranların Rekabet Avantajı

    : Estetik sunum, restoranların kendilerini rakiplerinden ayırmasına yardımcı olabilir. Çekici sunumlar, sosyal medyada paylaşılma olasılığını artırır, bu da işletmeye tanıtım ve müşteri kazandırır.
  2. Marka İmajı ve Prestij

    : Üst düzey restoranlar ve şefler, yemek sunumuna verdikleri önemle tanınırlar. Bu, onların markalarının prestijini ve algısını güçlendirebilir.

Eğitim ve Kültürel Etkenler:

  1. Kültürel Normlar ve Gelenekler:

    Bazı kültürlerde, yemeğin sunumu en az lezzeti kadar önemlidir. Yemeklerin nasıl sunulduğu, kültürel kimliğin ve geleneklerin bir parçası olabilir.
  2. Gastronomi Eğitimi:

    Şef okullarında ve gastronomi eğitiminde, yemek sunumu önemli bir yer tutar. Bu da profesyonellerin, sunumun yemek deneyimindeki önemine inanmalarına neden olur.

Özetle, İdeal olanı her iki unsuru da dengeli bir şekilde sunmaktır. Ancak lezzet bana göre genellikle ilk sırada yer alır, çünkü bir yemeğin esas değerini belirleyen temel unsur tadıdır. Sunum ise bu deneyimi tamamlayıcı ve artırıcı bir role sahiptir.

24 Haziran 2024
Psikolojik Açıdan Kurban

Kurban kesmek, dini bir ritüelden öte çok daha fazlasını anlatan ve insan psikolojisi açısından da derin anlamlar ihtiva eden bir eylemdir. İlk bakıldığında bıçağın soğukluğu ile hayvanın canını alan gibi duran bu gelenek, aynı zamanda içinde merhamet, paylaşma ve fedakarlık gibi yüce duyguları da barındırır. 
Kurban, kolektif bilinçaltımızda derinlere işlemiş bir kavramdır. Tarih boyunca mitolojiden edebiyata kadar birçok farklı alanda karşımıza çıkar ve ilahi bir güce teslimiyeti, günahlardan arınmayı, fedakârlığı ve ölümü sembolize eder. Bu anlamlar, ibadetin psikolojisi üzerinde önemli bir etkiye sahiptir.

Kurban kesmenin bela ve musibetlere karşı bir paratoner görevi gördüğü, kötülüklere karşı koruduğu da İslam toplumunda yaygın bir kanaattir. Allah'ın rızasını kazanmak amacıyla kesilen hayvanın insanın üzerindeki sıkıntıları gidereceğine inanılır. Hatta kesilen kurbanın akan kanı ile birlikte sahibinin dertlerinin de su gibi akıp gideceği ve psikolojisinin rahatlayacağı vurgulanır. 

Kurban, kadim ritüellerle olan bağını gözler önüne sererken, insan ruhunun derinliklerinde saklı kalan duygularını da ortaya çıkarır. Bir yandan adanmışlığın ve fedakârlığın sembolü olurken, diğer yandan insanın derin psikolojik ihtiyaçlarına da cevap verir. Hayvanı keserken birey, içsel bir temizlenme yaşar; kanın toprağa karışmasıyla birlikte, kendi korkularını ve günahlarını da serbest bırakır. Bu eylem, hem bireysel hem de toplumsal bir yenilenme süreci olarak tezahür eder. Kurbanın son nefesi, insan ruhunda bir huzur ve kabulleniş hissi uyandırır.

Fransız ünlü Antropolog Rene Girard, “Kurban, şahıs için değil toplum içindir. İçindeki şiddeti gidermek isteyen Toplum, kendi dışında bir şeye şiddetini yönlendirmek ister.” Yani bir anlamda Girard’a göre Kurban, iç çatışmaları yatıştırma ve şiddetin yönünü başka yere çevirmektir ve hatta kurban geleneğinin devam etmesini toplum menfaati için zaruri görür. İlahi kitaplarda anlatılan Habil Kabil olayında Kabil’in katil olmasını da kansız kurban sunmasına bağlar. 

Marmara Üniversitesinden Hocam Prof. Dr. Ali Murat Daryal’da ”Kurban Kesmenin Psikolojik Temelleri” adlı kitabında saldırganlığın doğuştan gelen biyolojik bir olay olduğunu ve bunun tedavisi için de kişinin kan görmesi gerektiğini savunur. Sonrasında da psikolojik açıdan kurbanın gerekli olduğunu ayetlerden örnek vererek anlatan Daryal Hocamız, insanda kan görerek tatmin olma dürtüsü konusunda Türkiye’den ve Batı’dan örnekler verir. Kurban kesen toplumlarla kesmeyenlerin yaşantılarının farklı olduğunu ve kurban kesmeyenlerin daha çok kan ve şiddet içerdiğini belirtir. 

Kurban, hem bireysel hem de toplumsal bir boyut taşır. Bireysel olarak, kişisel günahlardan arınma ve Allaha yakınlaşma arzusunu temsil ederken toplumsal olarak ise dayanışmayı, paylaşmayı ve yoksullara yardım etmeyi simgeler. 

Eğer gerçek anlamda kurban eti, ihtiyaç sahiplerine dağıtılabilse idi, toplumsal birlik ve beraberlik duygusunun pekiştirilmesine çok önemli bir katkı sağlayabilirdi. 

Neredeyse bütün dinlerde ve kültürlerde yer alan kurban, ilk çağlardan günümüze kadar kesintisiz devam eden, en belirgin ibadetlerden biridir. Bu gelenek, Allaha şükran sunmak, günahlardan temizlenmek ve ilahi bağışlanma dilemek için bir araç olarak görülür. Kuran'da da kurban kesmenin önemi vurgulanır ve belirli kurallara uyularak gerçekleştirilmesi istenir. Bu kurallara uymamak, kurbanı anlamsız hale getirebilir ve hatta günah olarak da değerlendirilebilir. 

Dinde hayvanlara eziyet etmemek ve kurbanı saygılı bir şekilde kesmek esastır.

Sonuç olarak, 
Kurban geleneği, İslam dini açısından bir gerekliliktir. Nefsimizi terbiye etme ve kontrol altına alma imkanı sunar. Değer verdiğimiz varlıklardan biri olan hayvanı, Allah rızası için kesmek suretiyle, bencil duygularımızdan ve hesapsız isteklerinden vazgeçmeyi öğreniriz. Toplumda empati ve merhamet duyguları artar. Bu durum, daha adil ve şefkatli bir toplum inşa edilmesine de aracılık eder. Ancak Kurban keserken hayvanlara eziyet etmekten kesinlikle kaçınılmalıdır. Aslında din de kurban kesmenin önemini vurgularken, hayvanlara eziyet etmemek ve kurbanı saygılı bir şekilde kesmek gibi etik kurallara da uyulmasını emrediyor. 

17 Haziran 2024
Bir yaşam felsefesi “Sosyal Gastronomi” 

Sofraların fısıldadığı şarkıları duyar mısınız? 

Bence her lezzetin bir armonisi ve her kültürün de bir senfonisi vardır. 

Sofralar, sadece yemeklerin sergilendiği masalar değil, aynı zamanda hikayelerin anlatıldığı, kimliklerin paylaşıldığı ve bağların kurulduğu alanlardır. Sosyal gastronomi ise bu sofraları, değişimin ve iyileşmenin katalizörü haline getiren bir felsefedir.

Sosyal gastronomi, Türkiye'de giderek daha fazla ilgi gören bir alan haline geliyor. Bu felsefenin yaygınlaşmasıyla birlikte, daha adil ve sürdürülebilir bir gıda sistemi oluşturmak ve toplumsal refahı artırmak mümkün olacak. Temelde "farklı sosyal sınıfların aynı masada birlikte yemek yemesi fikrine" dayanan sosyal gastronomi, günümüzde Türkiye'nin dört bir yanındaki farklı sosyal ve ekonomik sınıflara mensup insanları bir araya getiriyor. 

Hz. İbrahim’in herkese açık sofrası da bu değil miydi? Allah dostu peygamberin misafir olmadan sofraya oturmadığı rivayet ediliyor. Bundan dolayı da bu tür sofralara Halil İbrahim Sofrası denmiyor muydu? Bu gelenek sadece dini bir ritüelden öte, sosyal gastronomi açısından da önemli anlamlar taşır. Bu gelenek, paylaşım, cömertlik, misafirperverlik ve bereket gibi değerleri ön plana çıkararak, toplumda dayanışma ve kaynaşma ruhunu pekiştirmeye katkıda bulunuyor.

Sosyal gastronomi, üretici ve tüketiciyi aynı sofrada buluşturarak ve gıdayı bir aracı olarak kullanarak bireye, çevreye ve kültüre saygıyı temel alıyor. Özellikle kadınların mutfaklarında yüzlerce yerel üreticinin ürünü sofralara taşınıyor. Bu felsefe sadece lezzetli yemekler sunmakla kalmıyor, aynı zamanda üreticinin elde ettiği gelirle ekonomik ve sosyal kalkınmaya da katkıda bulunmayı hedefliyor. Bu sayede farklı sosyal sınıflardan insanlar birbirleriyle tanışıyor, önyargılar yıkılıyor ve toplumsal dayanışma artıyor. 
Sosyal gastronominin en önemli faydalarından biri de gıda israfının azaltılmasına katkıda bulunmasıdır. Projeler aracılığıyla üreticilerin ürünleri doğrudan tüketiciye ulaştırıldığında, aracıların ve gıda kayıplarının ortadan kalkması sağlanıyor.

Bir “Sosyal Gastronomi” destanı

Bu felsefede, yemek sadece beslenme ihtiyacını karşılamaktan öte anlamlar taşır. Gıdanın üretiminden sofraya uzanan yolculuğu, o yoldaki emek ve hikâyeler, sofrada buluşan insanlar ve paylaşılan kültürel değerler... Hepsi bir araya gelerek, gastronomiyi bir sanat eserine dönüştürüyor. 
Sosyal gastronomi, bu sanat eserini toplumun faydasına kullanmayı amaçlar. Yemeğin gücüyle, eşitsizlikleri ortadan kaldırmak, yoksullukla mücadele etmek, sürdürülebilir bir gıda sistemi oluşturmak ve toplumu bir araya getirmek gibi hedeflere ulaşmaya çalışır.

Bu hedeflere ulaşmak için farklı araçlar kullanılır. Topluluk mutfakları kurularak, dezavantajlı gruplara mutfak eğitimi verilir ve iş imkânı sağlanır. Yerel gıda üreticileri desteklenir, sürdürülebilir tarım uygulamaları teşvik edilir. Atık gıdalar değerlendirilir, gıda israfı ile mücadele edilir.
Sosyal gastronomi projeleri, dünyanın her yerinde farklı şekillerde karşımıza çıkar. Brezilya'da Gastromotiva, dezavantajlı gençlere aşçılık eğitimi vererek onları hayata kazandırıyor. Hindistan'da Akshaya Patra, milyonlarca çocuğa ücretsiz öğle yemeği sunuyor. Türkiye'de ise Lezzet Yolculuğu, deprem geçirmiş ailelere ve kadınlara mutfak eğitimi vererek yeni bir başlangıç yapmalarına yardımcı oluyor.
Bu projelerin ortak noktası, yemeğin birleştirici gücüne inanmalarıdır. Farklı geçmişlerden gelen insanlar, bir sofrada buluşarak önyargıları yıkabilir, birbirlerini tanıyabilir ve ortak bir dil oluşturabilirler. Yemek paylaşımı, sadece karın doyurmanın ötesinde, kalpleri de doyuran bir deneyimdir. 

Gastronominin Nobel'ini Türkiye'ye Getirdi

Sosyal gastronomi, bir ütopya değil, somut bir gerçekliktir. Dünyanın birçok yerinde, değişimin öncüsü olan ve daha iyi bir gelecek inşa eden insanlar var. Bu insanların hikayeleri, bize umut veriyor ve ilham kaynağı oluyor. Misal Mardinli ünlü Şef Ebru Baybara Demir, sosyal gastronomi alanında yaptığı çalışmalarla Türk gastronomi dünyasının gurur kaynağı oldu.  Ebru Hanım, "Gastronominin Nobel'i" olarak bilinen Basque Culinary World Prize 2023'ü Türkiye'ye taşıyan ilk şef oldu. 20 yılı aşkın süredir sosyal gastronomi alanındaki çalışmalarıyla göç, iklim değişikliği ve yerel kalkınma gibi konularda yenilikçi çözümler üreten Demir, bu ödülle uluslararası alanda da takdir topladı. 

Eğer siz de bu değişimin bir parçası olmak istiyorsanız, yapabileceğiniz çok şey var. Yerel gıda üreticilerini destekleyebilir, atık gıdaları değerlendirebilir, sosyal gastronomi projelerine gönüllü olabilirsiniz. En önemlisi ise, sofranızda farklı kültürlere yer verebilir ve sevdiklerinizle paylaşmanın keyfini çıkarabilirsiniz.
Unutmayalım ki her sofra, bir değişimin başlangıcı olabilir. Lezzetlerin armonisi ve kültürlerin senfonisi ile daha adil ve daha güzel bir dünya inşa edebiliriz.

 

10 Haziran 2024
Şanlıurfa lezzetlerinin izini sürdüm

Şanlıurfa, Mezopotamya'nın kadim topraklarında tarih ve lezzetin kucaklaştığı bir destan gibidir. Bu büyülü şehirde, güneşin ilk ışıklarıyla uyanan sokaklar, gün boyunca taş fırınlardan yükselen ekmek kokusuyla buram buram bereketlenir. Yüzyılların süzgecinden geçmiş tarifler, her lokmada anlatılan hikayelere dönüşür. 

Güneydoğu Anadolu'nun incisi Şanlıurfa, Göbeklitepe ve sair yeni keşfedilen taş tepeleriyle tarih ve yaşanmışlıklarla dopdolu adeta bir müze kenttir. Aynı zamanda lezzetli mutfağıyla da dikkat çeken bir şehirdir Urfa.

Bu topraklarda yüzyıllar boyunca farklı medeniyetlerin izleri bir araya gelmiş ve bu da kendine özgü bir gastronomi geleneği oluşturmuştur.

Urfa kebabı, bu toprakların ateşle dans eden bir ruhu gibidir. Zırhla çekilen kuzu etinin közde pişerken çıkardığı o tılsımlı hışırtı, kulaklara bir melodinin nağmeleri gibi çalınır.

Nar gibi kızarmış etler, her bir parçasında Eyyubîler’den Osmanlı’ya uzanan bir serüveni anlatır. İsot (pul biber) ise bu anlatının en baharatlı satırlarıdır; acısıyla kalbinizi ısıtırken, aromasının derinliğiyle aklınızda iz bırakır.

Ciğer kebabı, sabahın erken saatlerinde başlayan bir lezzet şölenidir. Her bir şiş, güneşin doğuşuyla birlikte hazırlanan taze kuzu ciğerinin, közde pişirilip sofralara taşınmasıyla tamamlanır. Yanında sunulan sumaklı soğan ve lavaş, bu efsanevi lezzetin mütevazı ama vazgeçilmez yoldaşlarıdır.

Şanlıurfa'nın tatlıları da en az kebapları kadar dillere destandır. Şıllık tatlısı; incecik hamurun içine serpiştirilen cevizlerle hazırlanır ve şerbetin içinde dinlenirken, tatlı bir düş gibi sizi bekler. Kadayıf ise altın sarısı renginde, çıtır çıtır bir şölen sunar damaklara.

Her köşe başında, her sofrada, her yudumda Şanlıurfa’nın kendine has lezzetleri, binlerce yıllık bir kültürün sessiz ama güçlü yankılarıdır.

Şanlıurfa, sadece bir şehir değil, her lokmada yeniden keşfedilen bir masaldır. Bu masalı yaşamak, tarihin ve lezzetin iç içe geçtiği bir rüyaya dalmaktır.

Kültür Yolu Festivallerinin farkı

Kültür Ve Turizm Bakanlığı tarafından düzenlenen Şanlıurfa Kültür Yolu Festivali çeşitli etkinliklerle dolu bir şekilde görevini tamamladı. Kentte gerçekleştirilen festival çerçevesinde ‘Lezzet Durakları’ olarak belirlenen noktalarda Şanlıurfa’ya özgü yöresel lezzetler tanıtılmaya çalışıldı. 

Bu lezzet duraklarını ben de gezme şansı yakaladım ve bu yılki uygulamanın diğer festivallerden ne kadar farklı olduğuna şahit oldum. Şehrin 19 farklı noktasında bulunan restoranların ürettiği lezzetlere göre belirlenen lezzet durakları, festivali şehrin kalbiyle buluşturmuş ve hem katılımcılara hem de işletmelere yepyeni bir deneyim sunmuş.

Birçok festival, belirli bir alanda sınırlandırılmış şekilde gerçekleşir ve şehrin geri kalanıyla pek entegre olmaz. Bu durum, festivale katılmak isteyen işletmeleri, kendi dükkanlarını ihmal etme korkusuyla geri adım atmaya itebilir. Kültür Yolu Festivallerinde ise bu sorunun önüne geçilmiş durumda. Lezzet durakları sayesinde, restoranlar ve tezgahlar festivalin bir parçası haline gelerek hem kendi işlerini aksatmadan hem de festival coşkusuna ortak olabiliyorlar.

Benim gibi festivalleri takip eden ve bölgeyi keşfetmeyi seven biri için bu uygulama oldukça cazip. Zaten illere gittiğimde yerel lezzetleri denemeden dönmem ve bu lezzetleri yazıya dökmeden olmaz derim hep. Kültür Yolu Festivalleri sayesinde festival keyfi ile lezzet turu bir araya gelmiş ve ben de hem şehrin en güzel mekanlarını keşfetme hem de festivalin tadını çıkarma şansı yakalamış oldum.

Bazı Şanlıurfa lezzet noktaları ve yöresel yemekleri

  1. İlki, Haliliye’de bulunan Taş Saray Restaurant, yetkilisi Hüseyin Yavuz 
    Sunduğu Yöresel Lezzetleri, Döğmeç (Pendir Döğmeci), Kazan Kebabı, Firik Pilavı
  2. 2. İkincisi, Eyyübiye’de bulunan Paflar Ciger, yetkilisi Mustafa Paf
    Sunduğu Yöresel Lezzetleri, Ciğer Kebabı, Frenk Kebabı, Patlıcanlı Kebap
  3. 3. Üçüncüsü, Haliliye’de bulunan My Göbeklitepe Ocakbaşı, Yetkilisi, Abdülkadir Atakan
    Sunduğu Yöresel Lezzetleri, Küncülü Akıt, Zeytun Bostanası, Soğanlı Tepsi Kebabı
  4. 4. Dördüncüsü,  Haliliye’de bulunan Tatvera Kahvaltı & Künefe & Kebap Yetkilisi Ramazan Kızılelma
    Sunduğu Yöresel Lezzetleri, Yöresel Kahvaltı Menüsü
  5. 5. Beşincisi Sarayönü caddesinde bulunan Sembol Ocakbaşı, yetkilisi Mehmet Sembol
    Sunduğu Yöresel Lezzetleri Ciğer Kebabı, Kemeli Kebap, Ağzı Yumuk, Fıstıklı Kebap,
  6. 6. Altıncısı Haliliye’de bulunan Çulcuoğlu Restaurant, Yetkilisi Şerif Çulcu
    Sunduğu Yöresel Lezzetleri, Şıllık Tatlısı, Kuzu Tandır İç Pilavı, Peynirli Urfa Katmeri
  7. 7. Yedincisi Haliliye’de bulunan Göbeklitepe Gastronomi Merkezi, Yetkilisi Zafer Kulak
    Sunduğu Yöresel Lezzetleri Bademli Pilav, Masluka, Yürek Kebabı

Özetle,  Kültür Yolu Festivallerinin lezzet durakları uygulaması, hem festivale katılımı artırıyor hem de şehrin yerel işletmelerini destekliyor. Bu sayede festival, şehrin kültürel ve gastronomik zenginliklerini ön plana çıkararak turizme de katkıda bulunuyor. Bu uygulamanın diğer festivallere de ilham kaynağı olmasını ve lezzetin izinde yeni keşiflere kapı açmasını diliyorum.

 

2 Haziran 2024
Anadolu'nun yöresel lezzet hazinesi

Anadolu'nun her bir köşesi, özgün lezzetlerle donatılmış bir hazine gibidir. Doğal kaynaklarının bereketi ve tarihin derin izleriyle yoğrulmuş yöresel lezzetler, sadece mutfak zenginliğini değil, aynı zamanda binlerce yıllık kültürel bir mirası da temsil eder. Bu lezzetler Anadolu'nun tarihini, kültürünü ve insanların yaşam tarzını da yansıtır. Her bir lokmada geçmişin tatlı anıları ve coğrafyanın kokusu hissedilir. İşte bu yöresel lezzetler, derin mi derin zengin bir hikâyeyi anlatır onu dinleyen herkese.

Bu renkli lezzet haritasındaki

Anadolu toprakları, gurme damaklara hitap eden yöresel lezzetlerle göz kamaştırır. Bölgeye has bu lezzetler adeta birer açık hava müzesidir. Bu toprakların her köşesinde farklı bir lezzet ve farklı bir hikaye gizlidir.

Anadolu'nun bu renkli lezzet haritasında bir yolculuk yapmaya ne dersiniz?

Marmara'nın tarihi dokusunda lezzet izleri

Marmara mutfağı, Osmanlı sarayının izlerini taşıyan ve farklı yöresel lezzetlerin harmanlandığı bir yemek kültürüdür. Hacıbekir'in akide şekeri, Bursa'nın İskender’i, İnegöl köftesi, Yalova'nın sütlüsü, Ortaköy'ün kumpiri, Eminönü'nün balık ekmeği, Sarıyer'in böreği, Vefa'nın bozası, Edirne’nin ciğer tavası, Tekirdağ'ın köftesi bu bölgenin öne çıkan lezzetleridir. Marmara mutfağı, tarihi dokusuyla harmanlanan lezzetleriyle, her damak tadına hitap eden bir zenginlik sunar.

İç Anadolu'nun bereketli topraklarında lezzet hasadı

İç Anadolu mutfağı, yöresel hamur işleri, et yemekleri ve bakliyat çorbalarıyla öne çıkar. Bu mutfak bereketli topraklarından gelen ürünlerin lezzetli bir şekilde işlendiği, doyurucu ve geleneksel lezzetler sunar. Konya'nın meşhur etli ekmeği, Kayseri'nin mantısı, Yozgat'ın çanak peyniri ve Kırıkkale’nin un tarhanası gibi. Bu yemekler, İç Anadolu'nun misafirperver ve sıcakkanlı insanlarının özgün yansımasıdır. Geniş bozkırlarından ilham alan sade ama etkileyici lezzetleri, sanat eseri gibi özenle hazırlanır.

Doğu Anadolu’nun çetin coğrafyası ve güçlü tatları

Doğu Anadolu'nun sıcaklığında lezzet buluşmaları saklıdır. Doğu Anadolu mutfağı, soğuk iklimin oluşturduğu sıcak sofralarda, yöresel ürünlerin lezzetli bir şekilde işlendiği, doyurucu ve misafirperver bir mutfak kültürünü anlatır. Bu coğrafyanın mutfağı, et yemekleri, bulgur pilavı ve yöresel peynirleriyle öne çıkar. Erzurum’un meşhur cağ kebabı, dayanışmanın ve hayatta kalmanın bir sembolüdür sanki. Kars’ın gravyer peyniri, Van'ın kahvaltısı, Kars'ın kaz eti ve Ağrı'nın Abdigör köftesi de hep aynı şekildedir.

Karadeniz’in yeşili ve deniz kokusu

Karadeniz mutfağı, yeşilin her tonunu yansıtan doğasıyla uyumlu, lezzetli ve doyurucu tarifleriyle öne çıkar. Mısır, hamsi ve fındık gibi ürünlerin öne çıktığı, yöresel lezzetlerin bol olduğu bir mutfak kültürüdür. Rize'nin meşhur kavurması, Trabzon'un hamsili pilavı, Artvin'in Kayganası ve Giresun'un fındık ezmeli kadayıf tatlısı ve Sinop’un mantısı şahane lezzetleridir. Hamsi, Karadeniz mutfağının baş tacıdır. Kuymak Karadeniz’in zengin doğasından ilham alır. Karadeniz’in meşhur mısır ekmeği ise bölgenin vazgeçilmezidir.  

Ege’nin zeytinyağlı rüyası

Ege Bölgesi, zeytin ağaçlarının gölgesinde yetişen sebzelerden kaynaklı hafif ve sağlıklı mutfağı ile tanınır. Zeytinler, bu verimli toprakların en kıymetli mirasıdır. Zeytinyağıyla yapılan yaprak sarması gibi yemekler, bölgenin nefis mutfak kültürünü oluşturur. Bamya ve börülce gibi sebzelerle hazırlananlar ise, sağlıklı sofraların bir anahtarı sayılır. Ege insanının doğaya olan sevgisini, enginar ve kabak çiçeği dolması gibi lezzetlerle anlarız. Ege'nin denizleri, birbirinden lezzetli balıklara ev sahipliği yapar. Ege mutfağı aynı zamanda otların da ön planda olduğu değerli bir yemek kültürüdür.

Akdeniz’in güneşi

Akdeniz mutfağı, zeytinyağlılar, taze sebzeler ve deniz ürünlerinin hakim olduğu bir lezzet şöleni sunar. Antalya'nın meşhur tahinli piyazı, Hatay'ın efsanevi künefe ve kabak tatlısı, Mersin'in iştah açıcı tantunisi ve Adana'nın kebapları, bu bölgenin lezzetleridir. Her bir tabak, Akdeniz'in sıcak güneşini ve bereketli topraklarını yansıtır. Bölge, güneşin bolca ısıttığı toprakları ve zengin baharatları ile öne çıkar. Özellikle Adana kebabı, etin mükemmel bir sunumuna bizi şahit tutar. Özetle Akdeniz mutfağı, canlı ve enerjik yapısıyla, bu bölgenin sıcak iklimini ve coşkulu insanlarını tarif eder.

Güneydoğu’nun zengin mirası

Tarihi ve kültürel zenginlikleri kadar lezzetleriyle de dikkat çeken Güneyin mutfağında baharat rüzgarları eser. Gaziantep’in baklavası, Şanlıurfa’nın çiğ köftesi ve Mardin’in kaburga dolması, bu mutfağın tezahürüdür. UNESCO gastronomi şehirlerinin bu bölgede olması, mutfak kültürünün dünya çapında tanındığını gösterir. Gaziantep, bölgenin gastronomik başkentidir. İnce ince dilimlenmiş etlerin baharatlarla harmanlanıp közde pişirilmesiyle elde edilen lezzetler, damakları şenlendiren bir festivaldir adeta. Antep'in tatlıları ise tüm özellikleriyle dillere destandır.

Özetle,

Anadolu'nun yöresel tatları, sadece birer yemekten ibaret değil, aynı zamanda bu toprakların kültürel ve tarihi mirasının birer parçasıdır. Her bir lezzet, farklı bir hikaye anlatır. Yöresel tatlar, geçmişle bugünü, kültürle doğayı, emekle sanatı birleştirir ve sofralarımızda bir araya getirir. Bu kültür, insanların doğayla ve birbirleriyle olan ilişkilerini, hayatta kalma mücadelelerini ve birlikte başardıkları güzellikleri yansıtır. Anadolu’nun mutfak kültürünü keşfetmek, bu toprakların ruhunu anlamak için bir anahtardır.

27 Mayıs 2024
Lezzetin Gücü

Lezzet, sadece damağımızı tatmin eden bir deneyim değil, aynı zamanda ekonomik bir güçtür. Gastronomi, ülkelerin ve şehirlerin kalkınmasında önemli bir rol oynayarak, yeni iş imkanları oluşturmakta, turizmi geliştirmekte ve yerel ekonomiyi de canlandırmaktadır.

Türk Lezzetinin dünyayla buluşması

"Global GastroEkonomi Zirvesi"

Dört yıl önce "GastroEkonomi" adı altında ekonomi ile ilk kez buluşan gastronomi, kalkınmanın kaldıraçlarından biri olma yolunda emin adımlarla ilerliyor. Bu yıl 23 Mayıs 2024 Perşembe günü dördüncüsü düzenlenecek olan “Global GastroEkonomi Zirvesi”, Türkiye'yi ve tüm dünyayı merakla bekleyen gastronomi severlerini bir araya getirmeye hazırlanıyor.

Gastronominin iyileştirici gücüne inananlar zirvede buluşuyor.

(TURYİD) Turizm Restoran Yatırımcıları ve Gastronomi İşletmeleri Derneği'nin öncülüğünde, sektör ve kamuoyunun büyük ilgiyle takip ettiği bu zirve, yatırım ve ekonominin gastronominin kalbine yerleştiği bir platform haline geliyor. Başarı hikayeleriyle ilham verenler, bu buluşmada yeni ufuklar açıyor ve gastronominin geleceğine ışık tutuyor.

Zirve bu yıl ilk kez (AKM) Atatürk Kültür Merkezi'nde düzenleniyor.

Lezzetin sadece damak tadına değil, ekonomiye ve kültüre de uzanan etkisini ele alan Global GastroEkonomi Zirvesi, bu yıl da unutulmaz bir deneyim sunmaya hazırlanıyor. Zirveye katılanlar, dünyaca ünlü şeflerin sunumlarına tanıklık ederken, gastronominin geleceğini şekillendirecek önemli tartışmalara da kulak verecekler. AKM’de sanat ve kültürel mirasın da zirveye katılmasıyla, fuaye alanlarından Kültür Sokağı'na, Yeşilçam Sineması'ndan zirvenin gerçekleşeceği 2000 kişilik Türk Telekom Opera Salonu'na kadar farklı sanat disiplinleri gastronominin renkli dünyasına dahil oluyor.

Dünyanın en büyük sosyal ağı gastronominin, tüm bileşenleri zirvede

Gastronominin sadece lezzetli yemekler sunmak değil, aynı zamanda ülkelerin ve şehirlerin kalkınmasında da önemli rol oynadığı bir gerçek. “Global GastroEkonomi Zirvesi”, bu gerçeğin altını çizerek gastronominin değer zincirine global bir bakış açısı getiriyor. Bu zirve, lezzetin ve ekonominin dünyayla buluştuğu bir platform olarak gastronominin geleceğini aydınlatmaya devam edecek.

Gastronomi 4 açıdan ekonomik olarak büyük bir güçtür

  1. Lezzet durakları

    : Dünyanın her yerinde, lezzet arayanların buluşma noktası haline gelen gastronomi merkezleri, adeta birer ekonomik lokomotif görevi görmektedir. Bu merkezlerde yer alan restoranlar, kafeler, gurme marketler, sadece lezzetli yemekler sunmakla kalmaz, aynı zamanda yeni iş imkanları da açar. Aşçılar, garsonlar, mutfak ekibi gibi birçok insan, gastronomi sektöründe istihdam bulmaktadır.
  2. Turizmin yeni yıldızı

    : Lezzet, turistleri cezbetmenin en güçlü araçlarından biridir. Bir şehrin veya ülkenin özgün mutfağı, turistleri keşfetmeye ve deneyimlemeye teşvik eder. Gastronomi turları, yemek kursları, yerel lezzetlerin tadına bakma imkanları gibi aktiviteler, turizmi canlandırmakta ve bölge ekonomisine önemli katkıda bulunmaktadır.
  3. Yerel ekonomiye canlılık

    : Gastronomi, sadece büyük şehirlerde değil, küçük kasabalarda ve köylerde de ekonomiyi canlandırma potansiyeline sahiptir. Yerel ürünlerin kullanımı, geleneksel lezzetlerin korunması ve geliştirilmesi, bölgeye özgü bir kimlik kazandırmakta ve turizm potansiyelini artırmaktadır. Ayrıca, küçük işletmelerin gelişmesine ve yerel halka gelir sağlanmasına katkıda bulunmaktadır.
  4. Sürdürülebilir kalkınma ve lezzetin geleceği

    : Gastronomi, sürdürülebilir kalkınma için de önemli bir araçtır. Yerel ürünlerin kullanımı, atık yönetimi gibi konularda bilinçlendirme çalışmaları, gastronomi sektörünün sürdürülebilir bir şekilde gelişmesine katkıda bulunur. Ayrıca, adil ticaret ve etik üretim gibi kavramlar da gastronomi sektöründe öne çıkan konular arasında yer almaktadır. Gastronomi, sürekli gelişen ve değişen bir sektördür. Yeni mutfak trendleri, inovatif fikirler ve sürdürülebilirlik ilkeleri, gastronominin geleceğini şekillendirmektedir. 

Sonuç olarak;

Gastronomi, sadece lezzetli yemekler sunmakla kalmaz, aynı zamanda ekonomiye de bir dinamizm kazandırır. Ülkelerin ve şehirlerin kalkınmasında önemli bir rol oynar. Yeni iş imkanları oluşturur,  turizmi gelişmesine destek verir ve yerel ekonomiyi de katkı sağlar. Gastronominin tüm katmanlarıyla lezzetin gücü, daha iyi bir dünya için desteğe devam etmektedir. Lezzetin gücü, ekonomik kalkınma ve sürdürülebilirlik için önemli bir araç olarak önümüzdeki yıllarda da önemini korumaya devam edecektir.

Zirveye Katılanlar

•    Aylin Öney Tan / Köşe Yazarı, Yemek Kültürü Araştırmacısı

•    Ayşin Işık Gence / Tanışık Danışmanlık Şirket Sahibi & 27. Dönem Tarım Bakan Yardımcısı

•    Bekir Ağırdır / Araştırmacı & Yazar

•    Birol Güven / T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Sinema Genel Müdürü

•    Cem Mansur / Orkestra Şefi

•    Charles Spence / Deneysel Psikolog/ University Of Oxford

•    Dr. Elif Balcı Fisunoğlu (Ph.D) / Turizm Operasyon ve Geliştirme Genel Müdür Yardımcısı, TGA

•    Ece Sükan / Kreatif Direktör, Moda Yazarı, Oyuncu

•    Eliott Kalensky / Yiyecek ve İçecek Master Panlama, Stratejiler ve Deneyimler Geliştirme

•    Emrah Bilge / Çöpüne Sahip Çık Genel Müdürü

•    Emrah İnce / End. Müh.(MBA) Yeni Çiftçi Platformu Kurucu Başkanı

•    Erdal Büyüktaş / İstanbul Senin Direktörü, Platform İstanbul

•    Frederique Desbuissons / Sanat Tarihçisi/ Universite De Reims Champahne-Ardenne

•    Gizem Oral Kutman / Gastropay & Gastroclub Kurucu Ortak

•    Gloria Rodriguez / Eat Spain Up Projesi Eş Başkanı

•    Gözdem Gürbüzatik / Türkiye’nin Miras Bağları Kurucu Üye

•    İrfan Donat / Bloomberg HT Tarım Editörü

•    Leyla Aslan / Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Başkanı

•    Luis Miguel / Eat Spain Up Projesi Eş Başkanı

•    Mansut Aşkar / Orkestra Şefi

•    Murat Güllü / Karaköy Güllüoğlu Genel Müdürü

•    Murat Tabanlıoğlu / Mimar, Ortak Akıl Antakya

•    Nedim Gürsel / Yazar

•    Prof. Tarihçi İlber Ortaylı / Tarihçi

•    Sabiha Apaydın Gönenli / Türkiye’nin Miras Bağları Kurucu Üye

•    Sahir Erozan / Maça Kızı Hotel Kurucu Ortak

•    Sibel Kutlusoy / Endüstriyel Tasarımcı Gıda Tasarımcısı

•    Timur Savcı / Yapımcı, TİMS Grou

•    Tina Blackmon / İş Geliştirme Direktörü

•    Tuba Şatana / Sapor İstanbul Kurucu

•    Tunca / Sanatçı & Şef

•    Ülkü Yüksel / Visa Türkiye Pazarlama Direktörü

•    Yüksel Aksu / Senarist & Yönetmen

•    Zafer Kızılkaya / Akdeniz Koruma Derneği Kurucusu

20 Mayıs 2024
Lezzet üreten ev aletleri

“Akıllı Mutfak robotları ile daha önce hiç yemek pişirmeyenler bile harika lezzetlere imza atan bir şefe dönüşecek” sözü kulağıma çalındığında, epey bir meraklandım.

Bu robotlar nasıl cihazlardı? Sıradan mutfak aletleri miydi, yoksa lezzetlerin gizemini çözmek için tasarlanmış bir sihirli değnek mi? 
 
Lezzetlerin gizemi, mutfağa devrim getiriyor

Hemen Michelin yıldızlı Neolokal ‘in şefi Maksut Aşkar'ın lezzetli yemekler hazırlayarak tanıttığı bu çok fonksiyonlu akıllı mutfak robotunu inceledim. İlk gözlemim, tek tuşla pişirme özelliği sunan bu cihaz, adeta mutfakta devrim yapacak bir potansiyele sahipti.

Ancak aklımda bir soru vardı: Artık evlerde lezzetli yemekler hazırlayan annelerimiz, eşlerimiz ve restoranlarda muhteşem tabaklara imza atan şefler bu akıllı cihazlar karşısında nasıl bir davranış sergileyecekti? 

Lezzetin ruhunu ve hayal gücünü bir makineye devretmek mümkün müydü?

Bu soruların cevabını bulmak için, işin uzmanıyla, ürünlerden birini geliştiren markanın ticaretten sorumlu Genel Müdürü Serhan Giray ile konuştum. 

Serhan Bey, sadece bir iş adamı değil, aynı zamanda Cunda adasında geçirdiği çocukluk yıllarından gelen lezzet deneyimi ve gençliğinden beri mutfakta gösterdiği ustalıkla tam bir gastronomi düşkünüydü. Uzun yıllar global bir firmada çalıştıktan sonra 2017 yılında bu markaya katılan Serhan Bey, şu an yönetimin ilk 3 kişisinden biriydi. Aynı zamanda şirketin halka arzı sırasında da aktif rol almıştı.

Serhan Bey, elektrikli ev aletleri pazarının hızla büyüdüğünü, 2023 yılında bir önceki yıla göre TL bazında %120'nin üzerinde, dolar bazında da %60'ın üzerinde bir büyüme gösterdiğini belirterek sektör hakkında kısa da bir bilgi verdi.Bu büyümenin arkasında ise, modern yaşam tarzının getirdiği zaman kısıtlılığı ve pratik çözümlere olan talep yattığını da belirtti.
 
Mutfakta öncü olan marka 

işte bu talebe cevap veren, evde lezzetli ve pratik yemekler hazırlamak isteyenler için ideal bir çözüm sunuyor. Akıllı Mutfak robotu ile farklı lezzetleri kusursuz bir şekilde pişirmek mümkün oluyordu.
Serhan Bey, ürünün sadece bir mutfak aleti olmadığını, aynı zamanda bir lezzet rehberi olduğunun da altını çiziyor. Cihazla birlikte verilen tarifler ve pişirme programları, kullanıcıların farklı mutfak kültürlerini keşfetmelerine ve yeni lezzetler denemelerine imkan tanıyordu.

Peki, bu akıllı mutfak robotları lezzetlerin ruhunu mu öldürüyordu? Serhan Bey'e göre hayır. Ürün, mutfakta hayal gücüne de yer bırakıyordu. Kullanıcılar, cihazın sunduğu temel pişirme programlarını kullanarak kendi lezzetlerini oluşturabilir, farklı baharatlar ve malzemelerle denemeler yapabilirlerdi. 

Aslında akıllı mutfak robotları ile mutfakta yeni bir çağ başlıyordu. Bu çağda, lezzetlerin gizemi bir makineye hapsedilmiyor, aksine kullanıcıların keşfetmesi ve yorumlaması için sunuluyordu. Serhan Bey'in de dediği gibi, "bu ürün ile mutfakta eğlenmek ve yeni lezzetler keşfetmek artık çok daha kolay."

Bu tür ürünler lezzetlerin gizemini çözmek ve mutfakta yeni ufuklar keşfetmek için bir anahtar niteliğindeydi. Bu anahtarın yardımıyla, herkes kendi damak tadına uygun, lezzetli ve pratik yemekleri rahatlıkla hazırlayabilirdi.
 
Lezzetin sihirli dokunuşu

Mutfakta inovasyona imza atan markalar, lezzetin sihirli dokunuşuyla evleri dönüştürüyor. Mutfak robotları, kahve makineleri ile başlayan bu yolculuk, Airfryer ile devam ederek geliştirilen bu yeni ürünlerle bambaşka bir boyuta erişiyor. 200'den fazla tarifle yemek pişirmeye imkan veren akıllı mutfak robotları, lezzetlerin kapılarını ardına kadar açan bir sihirli değnek gibi.

Mutfak robotu üretimi yapan markanın Genel Müdürü Serhan Bey'le sohbetimiz, bu sihirli değneğin gizemlerini keşfetmek üzerine kurulu., firmanın ürettiği cihazlara "akıllı cihazlar" diyor ve ekliyor: "Biz bu cihazlara yemek yapmayı öğretiyoruz."

Düşünün bir an, yeni evli bir genç kızın heyecanını. Evine bu çok fonksiyonlu akıllı mutfak robotunu aldığında, eşinin akşama biber dolması isteğine "Ben annemin evinde öğrenemedim" diye yanıt vermek zorunda kalmayacak. Ya da bir restoranda patron "ustam işi bıraktı" diye sızlanmayacak. Bu cihaz sayesinde herkes, usta bir şef gibi lezzetli yemekler hazırlayabilecek.

Serhan Bey, ürünün deneme aşamasında kendisi de biber dolması yapmış ve cihazdaki yönlendirmeleri takip ederek kusursuz bir sonuç elde etmiş. Bu da gösteriyor ki, mutfakta tecrübesi bir şef kadar olmayan bu ev aleti ile rahatlıkla lezzetli yemekler hazırlayabilir.

Mutfaktaki bir diğer yıldız ise kahve makineleri. Türk kahvesi tutkunlarının vazgeçilmezi olan bu makineler, evlere lezzetin ve keyfin tadını taşıyor. Artık canınız Türk kahvesi çektiğinde, kimseden yardım istemeye gerek kalmıyor. Kahve makinesi ile kendi lezzetinizi, kendi ellerinizle oluşturabiliyorsunuz. 

Serhan Bey, Türk kahvesinin kahve yapma makineleri sayesinde dünyadaki tercih edilme oranının arttığını da vurguluyor. Bu da gösteriyor ki, kahve makineleri sadece lezzet katmakla kalmıyor, aynı zamanda kahve kültürümüzü de dünyaya taşıyor.

Sohbetimiz boyunca Serhan Bey ile mutfak aletlerinin gastronomiye katkıları üzerine konuştuk. Mutfakta inovatif ürünler, evlerde lezzetin ve keyfin sınırlarını zorluyor ve lezzet deneyimini bambaşka bir boyuta taşıyor. Bu sihirli dokunuş her evi adeta bir lezzet atölyesine dönüştürüyor ve her insan usta bir şefe dönüşme şansı yakalıyor.

13 Mayıs 2024
Türk Gastronomisinin Küresel Başarısı

Lezzetlerin ve tatların harmonisiyle bezenmiş bir dünya mutfağının içinde muhteşem Türk mutfağının yerini hayal edin. İlk 3 arasında diyebilir miyiz? Bence kesinlikle evet ve bizim mutfağımız, yüzyıllara yayılan tarihi, coğrafi çeşitliliği ve kültürel zenginliğiyle sadece ülkemizin değil, dünyanın da en gözde mutfaklarından biri haline gelmiştir. Hadi gelin bu başarının arkasında yatan etkenleri ve öne çıkan bazı özelliklerini birlikte inceleyelim.

Türk lezzetlerinin evrensel dili

Anadolu toprakları, tarih boyunca farklı medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve bu da mutfağına eşsiz bir çeşitlilik kazandırmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun o ihtişamlı saray mutfağı, Orta Asya göçebe kültürünün lezzet gelenekleri ve Akdeniz mutfağının taze ve hafif dokunuşları Türk mutfağının temelini oluşturmuştur diyebiliriz.

Türk mutfağının bu kadar şahane olmasının altında yatan en önemli etkenlerden biri de benzersiz bir lezzet yelpazesi sunan, ülkemizin farklı bölgelerinde yetişen ürünleridir. Trakya’da yetişen kuzuların nefaseti, Ege ve Akdeniz'in deniz ürünleri, Karadeniz'in yöresel otları, Güneydoğu'nun baharatları, İç Anadolu'nun tarım ürünleri gibi daha sayamadığım her bölgeye özgü lezzetler Türk Mutfağına bir nevi hayat veriyor.

Türk mutfağı, sadece lezzetli yemeklerden ibaret değil elbette. Aynı zamanda aile sofralarının sıcaklığı, misafirperverlik geleneği ve paylaşmanın güzelliğiyle de öne çıkar ve inanılmaz bir yemek kültürünü barındırır. Türk toplumunda yemek pişirmek, sadece bir ihtiyaç değil, aynı zamanda sevgi ve saygıyı ifade etmenin de bir yoludur.

Son yıllarda Türk mutfağı, adeta bir lezzet fırtınası gibi uluslararası platformlarda hak ettiği yeri almaya başlıyor. Türk şefler, maharetli elleriyle hazırladıkları lezzetlerle yeni restoranlar açıyor, dünya çapında düzenlenen yarışmalarda ödüller kazanıyor ve lezzet tutkunlarının ilgisini çekmeyi başarıyor. Yurtdışındaki restoranlarımız, dünyanın her köşesinden gelen lezzet severlerin buluşma noktası haline geliyor ve Türk yemekleri farklı damak tatlarına hitap ederek global bir lezzet şöleni yaşatıyor.

Yurtdışındaki restoranlardan örnekler

Finest Lezzet Restaurant, Almanya

“Orta Asya, Mezopotamya ve Akdeniz'in lezzet buluşması”

Almanya'nın gurme kalbine adım attığınızda ‘Finest Lezzet ‘in o olağanüstü mutfağından çıkan lezzetleri bulabilirsiniz. Lokman Yıldırım ve 2 ortağı, restoranlarında Orta Asya ve Mezopotamya tatlarını, Akdeniz mutfağının zarafetiyle harmanlayarak, modern sunumlarla Türk mutfağının en güzel örneklerini sunuyor. "Türk mutfağının tadını en iyi şekilde çıkarın" sloganıyla yola çıkan Finest Lezzet, her damak tadına hitap eden lezzetli menüsü ile kısa sürede Düsseldorf'un en gözde Türk lokantalarından biri haline geliyor. Aydınlık ve ferah atmosferi, modern tasarımı ve samimi hizmetiyle her misafiri evinde hissettiren Finest Lezzet, özel toplantılarınız için de mükemmel bir imkan sunuyor.

Mediator Restaurant, Almanya

“Gurmelerin ve seçkin damakların buluşma noktası”

Mediator Restaurant, 2022 yılı Mayıs ayında kapılarını aralıyor. Ünlü şef Doğan Akdoğan ve eşi Vijdan Taşçı'nın ustalık dokunuşlarıyla hayat bulan bu mekan, kısa sürede şehrin en gözde lezzet duraklarından biri haline geliyor. Sadece Düsseldorf ve çevresindeki lezzet tutkunlarını değil, Almanya'nın tanınmış iş insanlarını, siyasetçilerini ve sanatçılarını da büyüleyen Mediator Restaurant, Türk mutfağının en güzel örneklerini modern bir yorumla sunuyor. Şef Doğan Akdoğan'ın ustalığı ve Vijdan Taşçı'nın sunum mahareti, her tabakta adeta bir lezzet şaheseri çıkarıyor. Uzun yıllar Almanya'da Türk mutfağının en iyi temsilcileri arasında yer alan Akdoğan Şef, Mülheim an der Ruhr'daki Park Trüffel restoranı ile büyük bir ün kazandıktan sonra iki yıl önce de Mediator Restaurant'ı açıyor.

Somatçı, Ulaş TEKERKAYA, Hollanda

“Anadolu'nun Gastronomi Hazinesi Avrupa'da”

Yıllarca Konya’da Mevlevi mutfağı üzerine çalışmalar sunan, kitaplar yazan ve mekânlar açan Ulaş Tekerkaya, Anadolu'nun kadim mutfak kültürünü daha geniş kitlelere tanıtmak amacıyla 2022 yılında yurt dışına açılma kararı alıyor. "Somatçı" markasının uluslararası tescilini alarak bir dünya markası haline getirme çalışmalarına başlıyor. Şef, Avrupa serüvenindeki ilk adımını Hollanda'da "Guler Holding" bünyesinde bulunan "La Quisine B.V." şirketi ile atıyor. Çatalhöyük, Selçuklu ve Mevlevi mutfağı temaları ile Avrupa'da yerini almaya hazırlanan Somatçı'nın Avrupa'daki ilk durağı olan Amsterdam Osdorp, Anadolu'nun zengin mutfak mirasını Avrupa'daki lezzet tutkunlarıyla buluşturmayı hedefliyor. Somatçı, sadece lezzetli yemekler sunmakla kalmayacak, aynı zamanda Anadolu'nun kadim kültürünü ve tarihini de Avrupa'daki misafirlerine tanıtacak.

Etçi Mehmet Steakhouse, İngiltere, Lübnan, Suudi Arabistan, Fas

“Dünyaca ünlü otoriteleri kendine hayran bırakan lezzet”

Türkiye'de ete olan tutkuyu, ustalıkla pişmiş lezzetlere dönüştürerek kısa sürede en sevilen steakhouse'lar arasına giren Etçi Mehmet, sınırlarını aşarak yurt dışına adım atıyor. İngiltere Manchester'daki ilk şubesinden sonra, Birmingham'da ve Liverpool’da da şubeler açan Etçi Mehmet, et severleri buluşturma yolculuğuna devam ediyor. Lezzet durakları sadece Birleşik Krallık ile sınırlı olmayan, Lübnan'ın Beyrut, Suudi Arabistan'ın Riyad ve Fas’ın Kasablanka ile farklı kıtalara da taşınan Etçi Mehmet steakhouse kültürü, dünyaca ünlü lezzet otoritelerini de kendine hayran bırakıyor. Paris'te düzenlenen bir etkinlikte, İngiltere'deki şubesi ile "2020'nin en sevilen alkolsüz steakhouse restoranı" seçilen Etçi Mehmet, bu ödülle uluslararası alanda adından sıkça söz ettirmeye başlıyor.

 

6 Mayıs 2024