Lezzet ve Bereketin Şehri “Adana”

GİRİŞ:
2025-10-13
saat ikonu 09:01
|
GÜNCELLEME:
2025-10-13
saat ikonu 09:01

’ya her gelişimde aynı duyguyu hissederim: bu şehir Akdeniz coğrafyası ve Çukurova denilen mümbit toprakların içinde kokusu, sesi ve insanı ile tam anlamıyla yaşayan bir kültür… Her yıl biraz daha büyüyen ve biraz daha kök salan Adana Festivali de bu kültürün en parlak yansıması, adeta kendisine ayna tutan bir gelenek…

Bu yıl dokuzuncusu düzenlenen festival, “Kuşaktan Kuşağa” temasıyla, geçmişin lezzetlerini geleceğin sofrasına taşıyan bir köprü gibi.

Adana Valiliği himayesinde, Büyükşehir Belediyesi ve ilçe belediyelerinin desteğiyle 10-12 Ekim tarihlerinde Adana Merkez Park’ta gerçekleşen festival, bir karnaval coşkusundan öte lezzet cazibe merkezini andırıyordu adeta.

Festivalin cümbüşüyle yankılanan sokaklarda, yöresel kıyafetlerin renkleri gökyüzüyle yarışıyor, kortej yürüyüşü adeta bir kültür geçidi hâline dönüşüyordu. Ve o an… Mangal ateşi yakıldığında, duman etin değil, geçmişten bugüne taşınan bir geleneğin kokusunu göğe savuruyordu sanki.

“Lezzet, yalnızca damak tadı değil, bir hayat kültürüdür”

Adana Valisi Yavuz Selim Köşger’in sözü bu anlamda kent için çok değerli. Gerçekten de öyle. Adanalı lezzeti bildiği gibi paylaşmayı da bilir; sofraya kebap ve diğer lezzetlerle birlikte değil, dostluğunu, misafirperverliğini, gönül zenginliğini de koyar. Belki de bu yüzden bu şehir, UNESCO Şehri unvanına en layık adaylardan biri… Çünkü burada lezzet, tabakta başlar belki ama insanda, üretimde, emeğin terinde ve toprağın bereketinde saklı olarak devam eder.

Ben de bu yıl yine festivalin bir parçası olmanın mutluluğunu yaşadım.

Her sene üstüne kata kata büyüyen bu etkinlik, sadece Adana’ya değil, Türkiye’nin gastronomi dünyasına da nefes katıyor. Altı ay kadar önce başka bir etkinlik için ile geldiğimde de aynı şeyi düşünmüştüm: Adana, artık bir festival kenti olmayı çoktan hak ediyor.

Bu kez kebapların, ciğerlerin dumanı arasında bir mola verip şehrin en iyi restoranlardan birinde nefis balıklar yedik. Çünkü Adana kebabın yanında engin sularında yetişip yine közde pişen lezzetlerin de şehridir. Balığın yanına şalgam, şalgamın yanına da keyifli bir sohbet yakışır burada.

Kadın kooperatiflerinin birliği

Festivalin bir başka güzel yanı da kadın emeğinin bu büyük şölende yer bulmasıydı. On bir kadın kooperatifi el ele verip bir birlik kurmuş. Ulucami yakınında valiliğin tahsis ettiği alanda kendi ürettikleri ürünleri satma imkânı bulmuşlar. Anadolu’nun bereketli topraklarında kadın eliyle büyüyen bu üretim hareketinin tüm illerde de örnek alınmasını dilerim. Çünkü gastronomi yemek değildir; üretimdir, dayanışmadır, geleceğe kök salmaktır.

Adana artık yalnız yürümüyor

Vali Köşger’in de vurguladığı gibi, Adana artık yalnız yürümüyor; Hatay, Gaziantep, Mersin, Şanlıurfa ve Kahramanmaraş gibi kadim lezzet şehirleriyle birlikte bölgesel bir gastronomi atlası oluşturuyor. Bu birliktelik, gastronomi turizmini olduğu kadar, kültürümüzü de güçlendirecek.

Bu yıl festival geçen yıllardan daha mı iyiydi, yoksa bir tık daha mı sadeydi, tam karar veremedim. Ama şunu biliyorum: Adana’nın sokaklarında gezerken, farklı şehirlerden gelen insanların heyecanına şahit oldum. Her biri bir lokmanın, bir sohbetin, bir kentin hikâyesini arıyordu. Ve buldular da…

Çünkü Adana, arayanın bulduğu, tattıkça anlaşılan bir şehir…

Adana Lezzet Festivali, her geçen yıl olduğu gibi nefis tatlarıyla insanlara dokunuyor. Ateşin başında pişen her kebapta, kadınların tezgâhında sergilenen her ürünle, ustaların terinde bir hikâye var. Adana, lezzetiyle, emeğiyle ve insanıyla bu unvanı fazlasıyla hak ediyor.

Ve ben inanıyorum:

Bir gün Adana, Türkiye’nin ve belki de dünyanın lezzet başkenti olarak anılacak. Kim bilir? O gün geldiğinde, bu ateşin ilk kıvılcımını yakanların emeği, tarih sayfalarında bir gurur vesilesi olarak yerini alacak.

Çünkü Adana’da pişen et değil, pişen kardeşliktir, berekettir, umuttur.