Amaç Kerkük’e ait olmayan kişilerle ‘’Kerkük Kürtlerindir’’ algısı dar bölge seçim sisteminden dolayı daha fazla milletvekili ve meclis üyesi elde etme ve olası gayrimeşru referandum için taban oluşturmak. KYB ise PKK’lılar taşıyarak Kerkük içinde gölge bir silahlı güç oluşturmaya çalışıyor. Oyun içinde oyun…
Irak da her 10 yılda bir yapılması gereken nüfus sayımı, ABD`nin Irak`ı işgal ettiği 2003 yılından sonra yaşanan şiddet olaylarından dolayı gerçekleştirilememişti.
Irak 27 yıl sonra gerçekleşen nufüs sayımında PKK terör örgütü kontrolündeki Mahmur Kampı'ndan ve Sincar bölgesindeb kişilerin yanı sıra Suriye kuzeyinden binlerce kişi Kerkük şehrine getirildi. Evlerde sayımlarda haneler 90-100 kişi sayıldı. Hedeflenen ise Kerkük sözde Kürdistan'dır. Dar bölge seçimlerinde’ bölgede Kürt siyasi grupların daha çok milletvekili çıkartma durumu oluşacak. Öte yandan uluslararası kamuoyunda artık Kerkük’ün Türk şehri olmadığını ispat etmeye çalışacaklar.Yine Söz konusu nüfus sayımının Türkmenlerin Irak'taki varlığı açısından sayıları az algısı oluşturulmaya çalışılıyor.İleri de sayımın Kerkük'te 140. maddenin baz alınması tartışmaları başlatılacak.
Irak Türkmen Cephesinden yapIRAKılan yazılı açıklamada, nüfus sayımı arifesinde Erbil ve Süleymaniye şehirlerinden Kerkük'e yüzlerce ailenin getirildiği bildirildi.Nüfus sayımının özellikle Kerkük'teki gidişatının yakından takip edildiği belirtilen açıklamada, kendilerini Kerkük nüfusuna yazdırmak için yüzlerce ailenin Kerkük şehir merkezine giriş yaptığı aktarıldı.Kerkük'ün Erbil ve Süleymaniye giriş kontrol noktalarında yoğun araç trafiğinin yaşandığına dikkatin çekildiği açıklamada, gelen ailelerin Kerküklü olmadıklarının tespit edildiği vurgulandı.Açıklamada, bu adımın Kerkük'ün gerçek kimliğini ve demografisinin değiştirilmesine yönelik olduğu belirtildi. Bu gelişmeye yönelik sessiz kalınmayacağına işaret edilen açıklamada, başta Irak Federal Mahkemesi ve Irak hükümetinin bu gelişmeye yönelik gereken adımları atması istendi.
IRAK NUFÜS SAYIMINDAN KISA
Türkiye’nin Bekâsı ve Güvenliği Kudüs - Kerkük’ten Başlar. Kerkük Düşerse, Türkiye Düşer!
Türkmen şehri Kerkük, resmî olarak Bağdat yönetimine bağlı bir kent. Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, Irak’tan ayrılmayı öngören gayri meşru bağımsızlık referandumunu 25 Eylül 2017 tarihinde bu oylamayı gerçekleştirdi. Ancak IKBY’nin Irak’ın toprak bütünlüğüne zarar verecek hiçbir şekilde referandum yapması mümkün değildi. Bu gerçeğe rağmen Irak anayasasında sınırları çizilen ve bu sınırlar içinde dahi referandum hakkı olmayan IBKY Erbil, Süleymaniye ve Duhok’un dışında kalan Kerkük başta olmak üzere birçok Türkmen şehri ile Arap topraklarını da kapsayan referanduma yeltenmesi ise tam anlamıyla saldırganlık; iç savaşa yol açabilirdi.
Nitekim referandum kararı, Irak Anayasası’nın 1. ve 143. Maddelerine aykırı olmasına rağmen denendi..
Irak meclisi, yaptığı oylamada IKBY’nin 25 Eylül’de gerçekleşen “ sözde bağımsızlık referandumu” kararını reddetti. Türkiye, AB ve İran başta olmak üzere BRİC ülkeleri; Brezilya, Rusya Federasyonu, Hindistan, Çin ve Güney Afrika sürecini tanımadılar. Kerkük’te Türkmenler’in referandumunu boykot etti
Kerkük Dünya Petrol Rezervinin Yüzde 7,5’ine Sahip
Resmî rakamlar Türkmen kenti Kerkük dünya petrol rezervinin yüzde 7,5’ine sahip olduğunu teyit ediyor. Dış güçlerin hedefi bölgede bir “Kürt - MOSSAD devleti” (ikinci bir İsrail) kurmak. Petrol zengini Türkmen şehri Kerkük olmadan onlar için “ Sözde Kürt devleti” kurmak fikri bir anlam ifade etmiyor. Yani, Irak’ın kuzeyinde bir “Kürt devlet”, Kerkük petrollerine sahip olmadan ayakta duramaz. Kerkük’ün Kürtleştirilmesi ise bu adımların en önemlisidir. Kerkük’ün Kürtleştirilmesinin kabul edilmesi halinde, Kürt grupların “büyük Kürdistan’ın dört yöne (Irak, Türkiye, İran ve Suriye) genişlemesinin önündeki en zorlu engel ortadan kalkmış olacaktır. Türkiye’nin bekâsının güvenliği Kerkük’ten başlar. Kerkük düşerse, Türkiye düşer! Irak Türkleri petrole kurban edilmemeli.
Bir Türkmen yurdu olan Kerkük’ün, 2003 yılından itibaren dış güçlerin göz yummasıyla bölgedeki Kürtler tarafından demografik yapısı hızlı bir şekilde değiştirilmeye çalışılıyor. Türkmenleri, Irak’ın siyasi sahnesinden silmek isteyen Kürtler, Türkmenlerin yaşadıkları bölgeleri Kürtleştirmek ve ele geçirmek, Musul ve Kerkük petrollerine sahip olma sevdasından vazgeçmediler.
Ortadoğu’da PKK terörü ile Erbil- Süleymaniye üzerinden Kürt ayrılıkçılığı her geçen gün büyük ve büyüyen bir tehdit halinde devam ediyor. Türk diyarı Kerkük’ü de Kürt bölgesine dâhil ederek petrolü olan “ MOSSAD-Kürt devleti” kurmak hayalleri peşinde koşuyorlar. Onlar için Kerkük’ü önemli kılan zengin petrol kaynakları.bölgede felaketlerin nedeni de petrol değil midir? Petrol olmasaydı Kerkük bu kadar kıymete biner miydi? Kerkük’ün
Demografik Yapısının Değiştirilmesi
1930’lu yıllardan itibaren Irak’taki yönetimler tarafından bölgeye yönelik olarak sistematik bir şekilde “Araplaştırma” politikası başladı. Bu politika Saddam Hüseyin’in iktidarı döneminde büyük yoğunluk kazandı.
Saddam Hüseyin, Irak’taki Türklerin merkezi durumunda olan Kerkük’te, “Araplaştırma politikasını büyük bir hızla uygulamaya koydu. Bir tarafta güneyde yaşayan Arapları Kerkük’e yerleştirirken, Kerkük’te yaşayan Türkmenleri de göçe zorladı. Kerkük’ün adı Al-Tamim olarak değiştirildi. Saddam Hüseyin, kentin Türk kimliğini ortadan kaldırmak istedi. 1960’lı yılların başlarına kadar Kerkük nüfusunun %95’i Türk iken, bu rakam sistemli göç hareketleriyle ve Kerkük ilinin sınırlarının daraltılması nedenleriyle 1980’li yıllarda %75’e düştü.
Başlangıçta, Araplaştırma politikası ile Türk kimliğini eritme çabaları, günümüzde yani, ABD ve İngiltere’nin Irak’ı işgali ile “Kürtleştirme” politikasına dönüştü. 2003 Nisan ayında ABD ve İngiltere’nin işgalinin hemen ardından Kürt peşmergelerin 10 Nisan 2003’de Kerkük’e girmeleri, Irak’taki bu Türk şehri için sonun başlangıcı oldu. Peşmergeler şehre girer girmez, nüfus ve tapu dairesine saldırarak yaktılar ve yağmaladılar (17 Mart 1991’de aynısını yapmışlardı). Bir anlamda, bunu yaparak, kentin tarihini/hafızasını yok etmek istediler. Bundan sonra, diğer bir deyişle işgalden hemen sonra Kürtler hızla bölgeye/Kerkük’e göç etmeye başladılar. Aslında, göçler bir anlamda teşvik edildi. Boş buldukları arsalarda ev yapmaları için bu göçler, o kadar düzensiz ve acele gerçekleştirilmeye çalışılıyor ki bu kadar göçü kaldıramayan Kerkük’te Saddam Hüseyin döneminde, Araplar ve Kerkük petrol şirketi çalışanları için yapılan konutlara ve hatta Kerkük Stadyumu’nun soyunma odalarına bile Kürtler yerleştirildi. Toplam Kürt göçü 700 bin civarındadır.
Hızlı bir şekilde Kürtleştirilmeye çalışılan Kerkük şehrinin, Türklerin yaşadığı şehir olduğunu belgeleyen/kanıtlayan birçok delil bulunuyor. Bunlardan en dikkat çekeni, BM İnsan Hakları Komisyonu Özel Raportörü Hollandalı Diplomat Max Van Der Stoel’in 74/1991 ve 74/1993 sayılı BM Genel Kurulu kararları doğrultusunda hazırladığı “Irak’ta İnsan Haklan İhlalleri” başlığını taşıyan raporun 5. bölümüdür. Söz konusu raporda, Türkmenlerin karşılaştıkları insanlık dışı eylemler vurgulanırken, çoğunluklu olarak yaşadıkları bölgelerin de altı çizilmektedir. Raporun 114. maddesinde yer alan bir paragrafa göre bu rapor, birçok eserden/belgeden sadece bir tanesidir. Birçok Arap, Türk ve yabancı araştırmacı ve yazarların bu konuyu yani, Kerkük’ün Türklüğünü teyit eden birçok eseri mevcuttur.
SON SÖZ
Yazımı Arif Nihat Asya'nın şiirinin bir dizesiyle bitireyim:
‘’Perdeleri örtük
Lambaları sönük
Sırtında yıllar yük
Hatıraları kırık dökük
Bir yer olacak orada
Adı Kerkük’’
Gündem bizde çok hızlı değişiyor. Dünya TCG Anadolu’ya inip-kalkan Bayraktar SİHA konuşurken biz TBMM İçişleri Bakanı Yerlikaya’yı engelleme girişimini konuştuk. Bazı medya engellendi diye verse de Bakan bey ve ekibi yarma refleksi ile komisyon salonuna girdi. CHP’liler Bakan beye arz hallerini komisyon salonunda ya da daha uygun şekilde iletebilecekler iken eylemsel bir provokasyonu tercih ettiler.
ALİ YERLİKAYA’YI İLK GAZİANTEP’TE TAKİP ETTİM
Yerlikaya, İstanbul Valisi olmadan önce 2007-2010 yılları arasında Şırnak Valisi, 2010-2012 yılları arasında Ağrı Valisi, 2012-2015 yılları arasında Tekirdağ Valisi, 2015-2018 yılları arasında da Gaziantep Valisi olarak görev yapmıştı. Suriye savaşının en şiddetli günlerinde sınır hattında gazeteci olarak görev yaptığım zamanlarda zorlu süreç ki 2016 Fırat Kalkanı Harekâtı gerçekleşmişti. Anteplilerin kendisine olan sevgisini bizzat şahit olmuş biriyim. İstanbul valisi olduğunda yaşanan o kış felaketinde resmi kurumları erken saatlerde mesailerini sonlandırarak daha büyük bir zararı engelledi. Birçok yetkili ortada yok iken sarı çizmeleri ile o kara gece de sahada olan bir İstanbul Valisi'ni gördük. Liste uzun…
NEDEN YERLİKAYA HEDEF? MESELE KAYYUM DEĞİL..
İçişleri Bakanlığı terörle mücadele eden Jandarma, Emniyet, Sahil Güvenlik ve ilgili birimlerin birinci derece amiri. Özellikle Süleyman Soylu döneminde başlayan ve Ali Yerlikaya ile devam eden uluslararası bağlantılı organize suç örgütleri ile mücadele not edilmeli. Bakan Yerlikaya ile çalışanların en çok söylediği söz ise ’’Atom Karınca’’ misali durmadan çalışan bir isim… Son Kayyum atamaları Bakan beyin emri ötesinde devlet aklının ortaya koyduğu bir güvenlik tedbiri.. CHP buradan DEM’den rol çalarak potaya girdi. Peki devlet Esenyurt örneğinde olduğu gibi adeta PKK’lı teröristlerle canlı sohbet hattı kuran bir belediye başkanına aferin iyi mi yapıyorsun diyecek. Ahmet Özer zaten ifadesinde görüşmeleri ve para trafiğini kabul etti..
Durumun özeti..
Akıl PKK’dan senaryo DEM ’den. Meclis tiyatrosu CHP’den..
Elbette bu aziz milletimiz her şeyin farkında işin özeti
Bir teröristler var, birde teröristlerden geçinenler ve en son da geçinenlerden geçinenleri gördük … Mecliste bir maskeli balo izledik..
Sonra sınır boylarında bir ses ile irkildik bir kez daha ‘’Vatan sana canım feda’’ gerisi teferruat…
Dile kolay. Sadece sekiz yılda Türkiye, altı kıta, 54 ülkede Maarif Vakfı eliyle 485 okul açtı ve başarıyla işletiyor. Ancak Türkiye Maarif Vakfına (TMV) bağlı dünyada tek bir üniversite var. Tiran New York Üniversitesi (UNYT). UNYT’nin 2024-2025 akademik yılı açılışı için Tiran yollarına düştük. Üniversitenin yeni yılı açılışını yaptık. Törene Arnavutluk Meclis Başkanı Elisa Spiropali, TMV Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün, Türkiye'nin Tiran Büyükelçisi Tayyar Kağan Atay başta olmak üzere geniş bir katılım oldu.
Tiran New York Üniversitesinin en dikkat çeken özelliği State University of New York ile ortak diploma programının olması. Eğitim dilinin İngilizce olması ve Arnavutluklun 2002 yılında kurulan ilk özel üniversitesi olduğundan Arnavutluk ve Balkanlar’da tanınırlığı en yüksek üniversite durumunda. Belki de en önemlisi mezuniyet sonrası % 95 istihdam oranı ile ülkede lider durumda. 2018 yılında bir işadamından satın alma yoluyla TMV bünyesine geçmiş.
TMV Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün konuşmasında dost ve kardeş ülkelere Türkiye'nin okullarını açmak, oralardaki insanlarla, halklarla Türkiye arasında insani ilişkileri güçlendirmek için çalıştıklarını belirtti. Arnavutluk Meclis Başkanı Elisa Spiropali törene katılarak Türkiye Maarif Vakfının ülkende üst düzey olarak önemsendiğini gösterdi. Spiropali, UNYT’yi bir başarı öyküsü olarak adlandırdı.
Tiran Büyükelçimiz Tayyar Kağan Atay güler yüzü ve sinerjisi ile ay yıldızlı bayrağımız gibi bizi temsil ediyor. UNYT Rektörü Prof. Dr. Ali Güneş ise tecrübeli bir akademisyen bize sürekli okul hakkında bilgi yüklemesi yaptı.
Yine TMV Arnavutluk Ülke Temsilcisi Mesut Özbaysar’ın yönlendirmesi ile üniversite dışında Arnavutluk’un birçok şehrinde açtıkları ve ülkenin en başarılı okulları seçilen, birinciler çıkaran Arnavutluk Uluslararası Maarif Okullarını görme, inceleme imkânı bulduk. Maarif ülkede markalaşmış durumda.
Üç yaşından itibaren en kıymetli varlıklarını, çocuklarını Türkiye Maarif Okullarında geleceğe hazırlamak isteyen aileler, yani Arnavutluk toplumu ile Türkiye arasında en sıcak iletişim eğitim yoluyla, Türkçenin güzelliği ile sağlanıyor. Osmanlı sonrası zayıflayan bağlar, eğitim ve kültür yoluyla yeniden kuruluyor. Geçen asra yön veren üç-beş ülkenin anlı şanlı kurumları, iddiaları koca bir insanlık nezdinde hızla irtifa, itibar, güç kaybederken…
TİKA, Yunus Emre Enstitüsü, Yurtdışı Türkler Başkanlığı ve bu halkanın sonuncusu Maarif. Ve bütün dünyada Türkiye’nin insani politikasını hayata geçiren kamu ve özel diğer güzide kuruluşları… Türkiye Devletinin büyük vizyonunu yeniden ilmek ilmek gönüllere, coğrafyalara adeta nakşediyor. Tam bin yıl önce yapıldığı gibi. Aynı anlayışla Yesevi, Yunus Emre, Mevlana bakışıyla…
Tiran’da bir isimden söz edemeden geçemeyeceğim. Tiran New York Üniversitesi (UNYT) Genel Sekreteri Dr. Rıza Feridun Elgün bizim saha çalışmalarımızda organizasyonda desteklerini esirgemedi. Maarif’te İstanbul Merkezden Arnavutluk’a bize dolu dolu bir günü hazırlayan samimi ve insicam içinde profesyonel bir ekibin desteğini hep hissettik. Liste uzun az gittik, uz gittik İstanbul’dan Tiran’a Maarif ile gittik…sizler için yazacağım….
Türkiye Maarif Vakfına bağlı olarak dünyada faaliyet gösteren tek üniversite ve Arnavutluk’un ilk özel üniversitesi olan Tiran New York Üniversitesi (UNYT) başkent Tiran’da gerçekleşecek törenle yeni yıla başlayacak. Bizde Evliya Çelebi misali Tiran yollarına düştük.
MAARİF NEDİR, NE YAPAR?
Türkiye Maarif Vakfı, altı kıta, 54 ülkede 465 okul, 1 üniversite ve 19 eğitim merkezinde uluslararası eğitim faaliyeti yürüterek dünya eğitim liginde ilk beşte ülkemizi temsil etmektedir. Maarif Vakfı’nın temel faaliyetleri ve etki alanlarından bazıları şöyle:
Türkiye’nin uluslararası eğitim kurumu olarak Türkiye Maarif Vakfı (TMV) 17.06.2016’da TBMM’de çıkarılan 6721 sayılı kanunla kurulmuş bir kamu vakfıdır. TİKA, YEE ve YTB gibi yurtdışında hizmet veren bir devlet kurumudur.
• Maarif okullarında öğrenciler fen, sosyal bilimler, bilişim, yerel kültür, ana dil, Türkçe ve yabancı dil eğitimi alır. Türk kültürü ve medeniyetini öğrenir.
Maarif Okullarıyla dünyada Türkçe bilen, Türkiye dostu gençler yetişmektedir.
• TMV, dünyada Türkçe öğreterek, Türkiye’nin geleceğine yatırım yapmaktadır.
Tiran’da Türkiye Maarif Vakfı Başkanı Prof. Dr. Birol Akgün, UNYT Rektörü Prof. Dr. Ali Güneş, Türkiye’nin Arnavutluk Büyükelçisi Tayyar Kağan Atay, Arnavutluk makamları, veliler ve öğrenciler katılacak.
2002 yılında Arnavutluk Bakanlar Kurulu kararıyla kurulan, eğitim dili İngilizce olan ülkenin ilk özel üniversitesi, TMV bünyesine geçtikten sonra çift diploma, Türkoloji ve Balkan araştırmalarıyla öne çıkıyor.
Üniversitede Ekonomi ve İşletme Fakültesi, Mühendislik ve Mimarlık Fakültesi, Hukuk ve Sosyal Bilimler Fakültesi olmak üzere üç fakülte ve dokuz bölümde lisans ve lisansüstü düzeyde eğitim verilmektedir. UNYT, State University of New York (SUNY) Empire State University (ESU) ile yirmi yıldır devam eden uluslararası çift diploma programı sunmaktadır.
Üniversite bünyesinde kurulan Balkan Araştırmaları Merkezi (BAM), 2020 yılında UNYT bünyesinde Balkanlar’a yönelik sosyal, ekonomik, siyasal, tarihi alanlarda çalışmalar yapılması amacıyla faaliyete geçmiştir. Temel vizyonu Balkanlar ve Türkiye arasındaki ortak kültürel mirası incelemeye yönelik bilimsel araştırmalar yapmak olan BAM’ın, üniversite bünyesinde kurulan Türkçe Öğretimi bölümleriyle ortak faaliyetler gerçekleştirmesi planlanmıştır. İlki 2022 yılında BAM tarafından Tiran’da gerçekleştirilen ve her yıl düzenlenen “Uluslararası Balkanlarda Türkçe Öğretimi ve Türkoloji Sempozyumu’nun ikincisi 2023 yılında İstanbul Üniversitesi ve Türk kurumları iş birliğiyle gerçekleştirilmiştir. Üçüncü sempozyum 13-15 Kasım 2024 tarihleri arasında Saraybosna’da Türkiye Maarif Vakfı, International University of Sarajevo ve Türk Kurumları koordinasyonuyla düzenlenecektir.
UNYT’de 2023-2024 akademik yılında 943 öğrenci eğitim almıştır. Uluslararası iş birliği ve değişim programları kapsamında 18 ülkeden 30’ü Türk üniversitesi olmak üzere 65 üniversite ile ikili anlaşma bulunmaktadır. İki ayrı kampüsle faaliyet göstermekte olan UNYT, fiziki alt yapısını güçlendirerek 2022 akademik yılı Güz döneminde Mimarlık Mühendislik Fakültesi’nin yer aldığı ve modern tasarımıyla dikkat çeken Doğu kampüsünü, 2023 Güz döneminde de şehir merkezinde yer alan ana kampüsünü hizmete açmıştır. 2024-25 akademik yılına başlangıcında erkek öğrenci yurdu açılması için faaliyetler tamamlanmıştır.
Arnavutluk yüksek öğretimi Bologna Süreci çerçevesinde yapılandırılmış olup lisans düzeyinde eğitim süresi 3 yıl iken SUNY/ESU çift diploma programları 4 yıl, Hukuk ve Mimarlık programları eğitimi ise 5 yıldır.
UNYT, 2024-25 akademik yılı Güz döneminde; Türk Dili ve Edebiyatı lisans ve Türkçe Öğretmenliği yüksek lisans bölümlerine öğrenci almaya başlamıştır.
Mottosu geleceğin liderlerini yetiştirmek olan UNYT, sadece öğretimde değil, araştırma ve topluma hizmette de Balkanlar'ın en iyi yükseköğretim kurumu olmak vizyonunu hayata geçirmek için; kurumsallaşma, dijitalleşme, uluslararasılaşma ve araştırma odaklılık olmak üzere dört temel alanda çalışmalarını yürütmektedir.
2018 yılından itibaren Türkiye Maarif Vakfı çatısı altında faaliyet gösteren UNYT, vakfın dünyadaki ilk ve tek üniversitesidir.
‘’Siyonizm Hapishanesi’’
Modern çağ diye adlandırılan içinde bulunduğumuz insanlık tarihi, geçmişten günümüze kadar bu denli insanlık krizlerine sahne olmamıştır. İnsanlığı, içinden çıkılamaz bir sarmala sürükleyen zulmün aktörleri; dünyayı, her geçen gün insani, siyasi, toplumsal, askeri, stratejik boyutlarıyla akıl dışı kapkara bir çağa teslim ediyorlar.
Günümüz dünyasında Ortadoğu’da yaşanan sınırsız boyutlardaki katliama, Amerika ve Batı, sessiz kalmaya devam ediyor. Cani Netanyahu’ nun Birleşmiş Milletler kürsüsünde gösterdiği iki hadsiz haritanın birinde yer alan, Ortadoğu’dan tüm dünyaya akıtmayı vadettiği enerji demiryolu hattı, bu vahşete dünyanın sessizliğinin en temel nedenidir. İkinci haritada ise uluslararası hukuka göre Filistin toprakları olan Doğu Kudüs, Batı Şeria, Gazze şeridinin tamamını, kendi sınırsızlığı içinde çektiği hadsiz sınırlarla İsrail toprakları olarak göstermiştir. Lanet ve lütuf adıyla çizdiği bu sınırsızlığını, tüm dünyaya açıkça ilan etmiştir.
15 Mayıs 1948’de, Filistinliler‘in Nekbe (büyük felaket) diye adlandırdıkları işgalle ve 7 Ekim’de daha da kanlı sahnelere dönüşen İsrail mezalimi ile ne yazık ki dünya, çok katmanlı büyük bir Siyonizm hapishanesine dönüşmüştür. Kendi pencerelerinden baktığı yerden Siyonizm’i besleyen, destekleyen Dünya, İsrail’in kanlı arka bahçelerine dönüşmüştür. Amerika başta olmak üzere Dünya’nın 7 Ekim’den bu yana Gazze’ de yaşananlara sessiz kalışlarının da ötesinde; Dünya, İsrail ve Siyonist temelli yayılmacı politikaları dayatan büyük bir Yahudi lobisine teslim edilmiştir. Güç dengelerinin insanı, insanlığı yok sayan bu yaklaşımının temelinde, İsrail’ i maşa gibi kullanarak elde edeceğini umduğu büyük bir çıkar beklentisi vardır. Batı’nın Ortadoğu üzerinde şu an uygulamaya koyduğu, temeli ekonomik çıkar ya da en güçlü olma takıntısına ve bin yıllık Haçlı Zihniyeti ’ne dayanan Ortadoğu planı adım adım uygulanmaktadır.
Ortaçağ Avrupa’sında kendi çıkar ilişkileri potasında, dini inançlarını istediği gibi yeniden şekillendiren Avrupa, bugün yine kendi çıkar ilişkileri çerçevesinde Netanyahu’nun Arz-ı Mevud masalına elbette sessiz kalacaktır. Günümüz dünyasında son vahşete sessizliği ile yeniden vuku bulan bu riyakâr Batı zihniyeti; Fatih Sultan Mehmet karşısında çağ kapattıran hazmedilmemiş yenilginin sonucu olan Ortaçağdan kalma Netanyahu’ yu şımarık çocuk olarak kullandığı modern çağ Haçlı ütopyasıdır.
GÜÇ, ÖNGÖRÜ VE HAKAN FİDAN
Günümüzde dünyanın en geçerli ilkesi olan güç ve öngörü, kuşkusuz Türk devlet aklında var olan tarihi bir gerçekliktir.
İsrail’ in Siyonizm temelli yayılmacı politikaları aracılığıyla Amerika ve Batılı ülkelerin kendi çıkar beklentileri doğrultusunda, Ortadoğu haritasını yeniden çizdiği ve yenidünya düzeni diye adlandırdıkları bu ‘’kara dünya’ ’düzeninin karşısında net bir biçimde duran Türkiye; savunma sanayi atılımları ve öngörülü stratejileriyle bu oyunu bozmuştur. Mit başkanlığı döneminde Ortadoğu’yu ve dünya güç dengelerinin yayılmacı politikalarını yakından izleyen Dışişleri Bakanı Hakan FİDAN, devlet aklına uygun stratejik tespitleri ile ülke bekasında öngörünün önemliliğini de ortaya koymuştur. Sayın Hakan FİDAN,7 Ekim sonrası yaptığı tespitlerinde ‘’Gazze’de yanan ateş söndürülmezse ateş, tüm bölgeye sıçrayacaktır. ‘’ifadelerini kullanmıştır. İsrail’in yayılmacı politikası ve Batı’nın ikiyüzlü tavrını önceden durum tespiti yaparak vurgulayan Hakan FİDAN, Lübnan işgali sonrasında da durum değerlendirmeleri ve öngörülerini ortaya koyarak Türk devlet aklının, uygun siyasi politikalarla ve stratejilerle hareket ettiğini,31 Temmuz 2024 tarihli Kanal 7 mülakatında açıkça ortaya koymuştur. Mülakatta yeni gelişen olayları da ekleyerek şu tespitleri yapmıştır:
’’…Şu anda Lübnan’a taşımış durumda. Aslında yaptığı hareketlerin yoğunluğuna, operasyonların yoğunluğuna baktığınız zaman, bu harekât başlamış; ama şu anda ciddi bir mobilizasyon yok. Orada da şöyle bir duruş var, İsrailliler şu tekniği kullanıyorlar: Gazze’de baktığınız zaman, altyapıyı ve üstyapıyı yok ettiler. Şimdi Lübnan’la da savaşa girdikleri zaman, Hizbullah’la savaşmayacaklar, Lübnanlı normal sivillerin yaşadığı altyapıyı ve üstyapıyı yok edecekler, yani girdikleri yer bu. Suriye’de böyle bir şey olsa aynısını oraya yapacaklar. Şimdi bu türden bir kurala dayanmayan, hiçbir insani değeri gözetmeyen savaş kültürünüz olduğu zaman, zaten her şey yapıyorsunuz, başka bir şekilde olaya yaklaşıyorsunuz. Hizbullah çeşitli değerlendirmeler yapıyor, onların şu anda ne düşündüğünü açıkçası kestirmek zor; ama bölgede bu gidişatın ciddi bir ‘’yaygınlaşma’’ riski taşıdığını, en baştan beri söylüyorduk zaten, şimdi de ortaya çıkmaya başladı…’’
MİSAK-I MİLLİ’DEN KUDÜS İTTİFAKINA HAKAN FİDAN VE DEVLET BAHÇELİ
Hakan FİDAN’ın açıklamalarında dikkat çeken diğer bir tespit ise şöyle:
’’ Soğuk savaş döneminden sonra bölgemizde devletler birbirlerine güvenmiyor. Bunu çözmenin tek yolu güvenlik paktı oluşturmaktır. Cumhurbaşkanımız da bu konu üzerinde yoğunlaşıyor.’’
Ardından bir önemli açıklama daha geldi. Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Ortadoğu'da barış ve huzur amacıyla Türkiye, Suriye, Irak, Mısır başta olmak üzere bölge ülkelerinin girişimiyle bir 'Kudüs Paktı' oluşturulmalıdır. ‘’açıklamasını yaptı. Bu açıklamalar, Devlet BAHÇELİ destekli, Hakan FİDAN ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üzerinde çalıştığı güvenlik paktının kapsamı hakkında bizlere fikir vermektedir.
ARZ-I MEVUD’A KARŞI GENİŞLETİLMİŞ MİSAK-I MİLLİ
Şairliğinin yanında iyi bir mütefekkir olan Attila İLHAN; 2005 yılında kaleme aldığı ‘’ BİR MİLLET UYANIYOR’’ dizisinde ‘’ Dönem Sevr dönemi, bize düşen Mustafa Kemal Paşa’nın yaptığını yapıp her türlü dünya görüşüne sahip insanı, vatan için bir araya getirmektir.’’ ve ‘’ O yüzden Türkiye’nin Kuzey Irak ve Kıbrıs’a yaptığı müdahaleler meşrudur.’’ ifadelerine yer vermiştir. Çünkü Attila İLHAN’ ın Misak-ı Milli anlayışına göre; Misak-ı Milli, bir sınır değil sınırsızlık belgesidir. ‘’BİR MİLLET UYANIYOR’’ dizisinin arka kapaklarında ise ‘’PAROLA VATAN, İŞARET NAMUS’’ İfadesi yer almıştır. (Cumhuriyet gazetesi yazıları /1996-2005 )
Gelinen noktada, devlet aklının yaptığı stratejik, askeri atılımlar ve operasyonlarla Misak-ı Millî’nin anlamı genişletilmiştir. Devlet aklı, uygun planlamalarla sadece sınır güvenliği açısından değil, aynı zamanda ülkenin bekası ve değişen, bambaşka bir boyut kazanan yenidünya düzeninde doğru adımlar atmıştır. Bunların en başında; TSK’nın 2016’ da başlattığı FIRAT KALKANI, ZEYTİN DALI, BARIŞ PINARI, BAHAR KALKANI harekâtları; 2019-2022 yılları arasında yaptığı PENÇE SERİSİ operasyonları ile sınır güvenliğini tehdit eden terör yapılanması ve göç dalgalarının önüne geçmek için yaptığı güvenlik stratejileri serisi sayılabilir.
Başta Amerika olmak üzere Batı’nın İsrail’i kendi çıkarları doğrultusunda şekillendirmesiyle oluşan Gazze’deki 1 yıllık soykırım ve İsrail’in yayılmacı politikası; bize Dünya’nın büyük bir Siyonizm hapishanesine dönüştüğünü net bir biçimde göstermiştir. İşgalci İsrail’in Filistin’de yaptığı mezalim, son bir yılda bölgesel saldırganlıkla devam ediyor. Siyonizm, Tevrat’ı değiştirerek kendi yazdığı Siyonist hikâyelerle sınırlarını genişletmeye çalışıyor. Bugün sadece Filistin değil; Ürdün ve Suriye toprakları kısmen işgal altında.
‘’Artık Misak-ı Milli’yi güncellemenin zamanı geldi.’’
ARTIK GAZZE ÇANAKKALE, KUDÜSÜ MİLLİDİR
Özellikle Güney hattımızda oluşturulmaya çalışılan Siyonist koridor ve PKK koridoruna karşı, genişletilmiş Misak-ı Milliy’i gündemimize almamız elzemdir. Öngördüğüm haliyle; İsrail, Lübnan saldırılarının ardından Suriye’ye da saldıracaktır ve Davut Yıldızı planını uygulamaya koyacaktır. ABD-PKK terör alanı ile birleşmeyi amaçlayacaktır. ABD’nin planı, terör örgütünü Siyonizm’e lejyoner yapmaktır.
Bütün bunların sonucunda ortaya çıkan şartlar ve durumlar yeni kararlar ve stratejiler oluşturmayı gerektirir. Zaman, birlik- beraberlik, öngörü ve güç zamanıdır. Gelin, GENİŞLETİLMİŞ MİSAK-I MİLLİ stratejimizle Selahattin Eyyubi’nin yaptığını yapalım. Selahattin, Kudüs’ü işgalden kurtarmak için bayrağı altında Türkmenleri, Arapları ve Kürtleri topladı. Bu, komşularımızın topraklarını işgal etmek değildir. Güce kaşı güçtür. Ancak ve ancak Kudüs İttifakı ‘nı kurarak Orta Doğu’da Siyonist mezalimini ve Batı’nın riyakâr planlarını bozabiliriz.
Şimdi Misak-ı Milli zamanı!
Türkiye'de ciddi bir Filistin direnişine destek veren kitle var. İnsanımız hangi düşünceye sahip olursa olsun Filistinli Müslümanları acısını her zaman hissediyor.
Yirminci yüzyılda Ortadoğu’nun petrol ve Filistin olmak üzere iki önemli meselesi oldu. Son zamanlara bakıldığında Gazze Türkiye gündeminden hemen hemen hiç düşmemektedir.
Türkiye’de ciddi bir Filistin direnişine destek veren kitle var. İnsanımız hangi düşünceye sahip olursa olsun Filistinli Müslümanları acısını her zaman hisseder. Hatta Filistin halkını Arap dünyasından ayrı bir yerde tutar. Yine Türk devletinin Kıbrıs gibi bir Filistin stratejisi hep oldu.
7 Ekim’de Aksa Tufanı ile başlayan ve hala Lübnan saldırıları ile devam eden gelişmeler bir Kudüs ittifakına dönüşecek mi göreceğiz. Sadece Kudüs değil işgal altında diğer bölgede İsrail’in saldırganlığı Filistin halkının mücadelesi devam ediyor.
Tarihsel olarak bakarsak; Birinci Dünya Savaşı devam ederken, 16 Mayıs 1916 tarihinde İngiltere öncülüğünde, Fransa ve Rusya’nın da kabul ettiği Sykes-Picot Anlaşması imza altına alındı. Bu üç devlet oluşturdukları taksim haritasında “kahverengi bölge” diye adlandırdıkları Filistin topraklarını, savaştan sonra Avrupa devletleri denetiminde özel bir idareye kavuşturma kararlaştırıldı. Ardından yaklaşık bir buçuk yıl sonra Kudüs, Aralık 1917’de İngilizler tarafından işgal edildi. İngiltere 1917 Kasım’ında, Filistin’de, Yahudiler için bir yurt oluşturulmasını desteklediğini açıkladı. Yine İngiltere, Balfour Deklerasyonu ile de siyonist projeye desteğini açıktan belirten bir ülkedir.. Bunun yanında İngiltere dışında İtilaf Devletleri’nin tamamı da destek vermişlerdir. 1919 Haziran ayında kabul edilen Milletler Cemiyeti Sözleşmesi’nin 22. maddesi ile de Osmanlı Devleti’nin toprağı olan eski Arap vilâyetlerine, İngiliz mandası himayesine girdi. İngiltere, 1920 Nisan ayında yapılan San Remo Konferansı’nda, Filistin’de manda yönetimini tanıyarak kendisi üstlendi. Bu tarihten itibaren Filistin meselesi yeni bir döneme girdi. Yahudilerin örgütlenmelerine, toprak almalarına ve Filistin’e göç etmelerine artmaya başladı. Böylece İsrail devletin gayri meşru şekilde kurulmasının önü açılmış oldu.. İsrail Devleti gayri meşru bir şekilde 1948 tarihinde ilan edildi.,1861’den başlayan 1948 tarihine kadar İngiltere, İsrail Devleti’nin kurulmasını sağladı. Daha sonra destek işini Amerika üstlendi.
Birinci Dünya Savaşı sıralarında Basra, Irak’ın tamamı, Akabe, Kutsal topraklar, Filistin, Ürdün, Lübnan ve Suriye gibi geniş Orta Doğu topraklarının Osmanlı idaresinden çıkmıştır. Günümüzde bu topraklarda gözyaşı dinmemektedir.
1948 sonrası
Filistin sorunu temelinde Osmanlı’nın bölgeden çekilmesi ile başlasa da Ortadoğu’da 14 Mayıs 1948’de David Ben Gurion başkanlığında Tel-Aviv'de Yahudi Milli Konseyi toplandı. Burada gayri meşru İsrail devletini kurduğunu ilan edildi. Günümüzde kadar Ortadoğu’nun uzun soluklu etnik, dini ve toprak paylaşımı temellerine dayalı bir sorunu haline gelen bir insanlık mücadelesi var. 2. Dünya Savaşı sonrası şekillenen yeni dengeler sonucu süreç başladı.
Aynı topraklar üzerinde hak iddia edilmesinden dolayı bakış açısı Filistin işgalini başkalaştırma çabalarının bir ürünüdür. Spesifik olarak, aynı topraklar üzerinde hak iddia eden Filistin ve İsrail toplulukları arasında olan sorun olarak gözükse de yıllara yayılan bir işgal var ortada. Tarafların etnik dini yapısı ve bölgenin jeopolitik öneminden dolayı uluslararası bir sorun haline gelmiş durumda. Arap ülkeleri ve ABD için oldukça hassas olan Filistin meselesi Türkiye için de çok özel ve farklı bir durumdadır. Tarihsel birtakım sorumlulukların yanında Türkiye’de kedini muhafazakâr demokrat, milliyetçi, sosyal demokrat veya sosyalist olarak nitelendiren kesimlerin her biri Filistin davasına farklı anlamlar ve bağlamlar yükleyerek benimseyerek kendilerini konumlamışlardır. Filistin meselesi Kudüs özelinde hiçbir ülkede Türkiye’de olduğu gibi bir amaç birliği oluşmamıştır. Bunun yansıması en son TBMM yayınlanan Filistin ile ilgili kınama metnine HDP’nin imza atmışıdır. Diğer konularda imza koymayan HDP kendine oy veren Filistin duyarlılığı olan kesimi görmezden gelemedi. Özellikle Erdoğan döneminde Filistin meselesinde şüphesiz Türkiye ciddi adımlar attı.. Buna paralel olarak ülkemizde de mesele daha çok gündeme geldi.
MESCİD-İ AKSA’NIN STATÜSÜ
Günümüzde İsrail ve destekçilerinin gücü Doğru Kudüs başkent olan bir Filistin Devleti’nin tüm dünyada tanınmasını engellemektedir. Mekke’de Beytullah, Medine’de Mescid-i Nebevi’ye silahlı girilememektedir. Aksa için silahsızlandırılması ve Filistinlileri koruyucu bir askeri gücünde Doğu Kudüs’e getirilmesi için İsrail zorlanmalıdır. Aynı şekilde Gazze’de bir ateşkes ablukanın kaldırılması için uluslararası baskı artırılmalıdır. Mısır mutlaka Refah kapısını açmalıdır. Tüm bunlar için çok çaba ve etkin diplomasi gerekli. En önemlisi Müslümanların yaşadığı ülkeler daha çok adım atmalıdır.
Anadolu Yayıncılar Federasyonu, Ankara’da bulunan merkezinde siyasetin önemli aktörlerini misafir ediyor. En son Kemal Kılıçdaroğlu ‘nu konuk ettiler. Kimisi, buna katılan meslektaşlarımız için “ayak takımı” dedi. Bazıları ise 'karşı mahalle' ya da onların medyası ile buluşma olarak gördü.
Mesele Kılıçdaroğlu değil sadece?
Konuyu iyi anlatmak için bu Federasyon neler yapıyor bakalım bir tek tek:
Federasyonu, bünyesinde 320 yerel ve bölgesel radyo, televizyon, dijital medya, gazete ve dergiyi barındıran etkin bir sivil toplum kuruluşu.
Federasyon, “Bütün yolculuklar ilk adımla başlar” diyor.
Gezi olayları, 17-25 aralık ve 15 Temmuz darbe sürecinde seçilmiş siyasi iradenin yanında yer aldılar.
15 Temmuz hain darbe girişimine karşı yerel medyayı organize ederek, meydanlardan ve stüdyolarımızdan ortak yayınlar yaptılar. Bir ay boyunca devam eden meydan nöbetlerinin, 7/24 canlı yayınlarla izleyiciye aktarılmasını organize ettiler. Ardından demokrasiye destek için 500 yerel medya temsilcisini Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nde Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan ile buluşturdular.
Sürekli düzenledikleri çalıştay, sempozyum, panel ve benzeri etkinliklerle özel yerel, genelde ise yaygın medyanın sorunlarını gündeme getiriyorlar.
Suriye’de meydana gelen vahim gelişmelerden etkilenen mülteciler için kampanyalar düzenlediler. İnsani yardım görevi ifa ettiler.
Başta Azerbaycan olmak üzere Türk dünyasında birçok faaliyeti düzenli olarak yapıyorlar.
Anadolu’nun çeşitli şehirlerinde “Uyuşturucu İle Mücadelede Medyanın Rolü” başlıklı sempozyumlar düzenlediler. Gerçekleştirdikleri "Anadolu Soruyor" isimli ortak yayın programlarıyla aziz vatanımızın birbirini tamamlayan güzelliklerini, gündemlerini ekranlara taşıdılar.
6 Şubat 2023'te yaşanan depremde seferber olan bir Anadolu basını var. Dezenformasyona karşı çalışmalar yaptılar.
Federasyon, Filistin davasına destek amaçlı 500 gazetecinin imzaladığı ortak bir bildiriyi yayınladı. Ve İstanbul’da 24 saat ortak canlı yayın ile GAZZE mücadelesine destek verdiler. İşgalci israil devleti tarafından 103 gazetecinin öldürülmesi nedeniyle işgalci İsrail'in büyükelçiliği önünde basın açıklaması yapan tek basın meslek örgütü oldular.
Federasyon, gazetecilerin yeşil pasaport talebi için yoğun çalışma yaptı. Her yıl geleneksel olarak Anadolu medya ödülleri düzenliyorlar.
Evet, bizler Anadolu’nun ayak takımıyız. Tek bir şey yapmadık, bizler 28 Şubat döneminde protesto yapan başörtülü öğrencilere ağır küfürler etmedik. Bir de 28 Şubat bildirisine aykırı davrananları fişleyeceğimizi söylemedik.
"SADECE GAZETECİLİK’" yaptık.
Diyarbakır Bağlar’da 19 gün önce kaybolan Narin kızımızın cansız bedenine ulaşıldı. Yıkıldı vicdan iklimimiz. Narin sekiz yaşında. Cennet bakışlı bir melek. Cennetin bakışlarını yok ettiler. Bekledik 19 gün hep bir umutla bir nefes bir iyi haber için gelmedi. Ölüm haberi geldi. Bir dere yatağında çuval içinde cansız bedeni ..Ne desek ne anlatsak şimdi kelimeler isyanda. Gelmedi Narin..
DÜNYA ÇILDIRDI MI
Her yıl yaklaşık 1 milyar çocuk, diğer bir deyişle dünya üzerindeki çocukların yarısı; fiziksel, cinsel veya psikolojik şiddete maruz kalıyor, yaralanıyor, sakat kalıyor ve hayatını yitiriyor.Dünyanın herhangi bir yerinde her beş dakikada bir, şiddet nedeniyle bir çocuğun hayatı sönüyor. Eldeki verilere göre dünyadaki çocukların yüzde 50'si her yıl şiddete maruz kalıyor. Dünyanın herhangi bir yerinde her beş dakikada bir, bir çocuk şiddet nedeniyle öldürülüyor. Her on çocuktan biri 18 yaşından önce cinsel istismara maruz kalıyor.
GAZZE’DE ÇOCUK KATLİAMI
İsrail'in 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda en az 16 bin 715’i çocuk, 11 bin 308’i kadın olmak üzere 40 bin 939 Filistinli öldü, 94 bin 616 kişi yaralandı.Yaşananlaerın "insani felakete" neden olduğu Gazze Şeridi'nde birçok çocuk daha açlıktan öldü.
Üstad Sezai Karakoç ne kadar yerinde anlatmış. "geldik çağı gördük ve ürperdik."
AGAVE’Yİ OKUDUĞUMDA
Agave, yaklaşık bir ay önce Mythos yayınlarından çıkan bir öykü kitabı. Kitap sembolik dili ve güçlü metaforlarıyla postmodern öykücülüğün okuduğum en iyi örneklerinden biri bana göre. Sembolik bir dille kısa kurulmuş cümlelere, derin anlamlar yüklenmiş öykülerde. Yazar Meryem Güneş BERBEROĞLU, ön sözünde bahsettiği gibi az şeyle çok şey anlatmayı başarmış öykülerinde.
Benim bu yazıyı kaleme alma sebebim, bu kitapta en çok dikkatimi çeken ‘’GÖÇ’’ öyküsüdür. Türkiye dışında tüm dünyanın sessizce izlemeyi seçtiği Gazze’de kadın olmanın yokluğu, Göç öyküsünün ana teması olmuş… Göç öyküsünde yazar, diğer öykülerde olduğu gibi bir kadın karakteri ana karakter olarak kurgulamış. Bugün Ortadoğu’da özellikle Gazze’de yaşanan acılardan -bir kadınının yaşayabileceği -en büyüğünü yaşayan Gazzeli bir kadının acısını anlatmış. Bu soykırımda çocuklarını kaybeden bir annenin göçü sembolik bir dille dünyaya haykırılmış.
GÖÇ ÖYKÜSÜNDE ZEYTİN,ÇINAR SEMBOLÜ VE KADIN
‘’Göç, kadının en hüzünlü hikâyesi. Önce kendine göçtü, sonra da kendinden göçtü bir kadın.’’ diye başlıyor öykü… Bir zeytin ağacının gözünden orada yaşanan zulüm resmedilmiş adeta öyküde.
‘’Yıkıntılar arasında ağaçlar bitmez, evlerin bacası tütmez’’ dedi kadın. Bir ağaç, güz yapraklarını sorgusuzca savuruyordu. Alışmıştı vaz geçmelere; sararan yapraklarını feda etmeye rüzgâra, alışmıştı ağaç, birden kararan havaya, birden açan güneşe, birden bastıran yağmura. Yine de yeşilimsi hayaller kuruyordu her gün. Sarılarını yeşile boyayacak, bir daha tomurcuklanacaktı bir zaman sonra. Kafası karışıyordu bazen. Buralarda ağaç olmaktan yorulmuştu. Çünkü bu diyarlarda, mevsim hep sonbahardı. Kendini avutacak bir şeyler buluyordu yine de. ‘’Ne kadar sallansam da fırtınada; köklerim sağlam’’ diyordu. Bir gün büyük bir fırtına koptu. Ağacın kafası iyice karıştı. Sonra bir gürültüyle bir uçak geçti üzerinden, silkelendi köklerinden. Çıkmayı diledi ilk kez topraktan. Bilseydi böyle bir şey dallanmak, ağaç olur muydu hiç? Bilseydi böyle bir şey budaklanmak, olur muydu ağaç hiç? Böyle bir şeydi işte ağaç olmak. Böyle bir şeydi işte yaşamak… Elleriyle düzeltti saçlarını, daha da karıştı kafası, arapsaçına döndü tasası. Umurunda değildi pilotun ağaç mağaç. Kocaman bir bomba attı, zamanın en karanlık yerinden. Bir testereyle kesilmeyi diledi ağaç, yapraklarıyla bedeninden. Daha az kanardı, yeşil gözleri ferinden.’’
Öykünün ilk bölümünde yer verilen yukarıdaki zeytin ağacı betimlemeleri ve sembolleri soykırımın başladığı Ekim ayı sonbahar mevsimini işaret etmiş. ‘’Elleriyle düzeltti saçlarını, daha da karıştı kafası, arapsaçına döndü tasası.’’ betimlemesinde Gazze’nin kendi coğrafyasında bile yalnız bırakılışı, seçilen uygun kelimelerle sembolize edilerek kuvvetli bir biçimde öne çıkarılmış. Özelikle seçilen zeytin ağacı, öyküde tüm dinlerdeki kutsallığını ve bu kutsala yapılan soyut ve somut katliamı gözler önüne seriyor. Zeytin ağacı, insani değerleri, destansı ve dini motifleri barındıran bir sembol öyküde...
Kur’an-ı Kerim’de Nur suresi 35. ayette ‘’ doğuya ya da batıya ait olmayan zeytin ağacının yağı, ateşe değmeden bile ışık verir.’’ ifadesine yer veriliyor.
İlyada destanında ise;
Homeros, bir zeytin ağacına yaslanır. Zeytin ağacı ‘‘Ben herkese aitim ve kimseye ait değilim, sen gelmeden önce de buradaydım. Sen gittikten sonra da burada olacağım.’’ der.
Bu iki örnekteki ifadeler; zeytin ağacının, modern dünyanın insanlığı esir aldığı ekonomik, teknolojik güç dengelerinin üzerine olan kutsallarımızın ve değerlerimizin sembolü olduğunu vurgular. Öyküdeki bölümlerden;
‘’Kayıtsız bir ölüm onlarınki… Kimse onları omuzlarında taşımayacak. Haklarını kimlere helal ettiler? Kimsenin umurunda olmayacak. Alelade bir çukur kazılıp atılıverecekler; bir ağacın koynuna. Bir spiker, adlarını bile okumadan; sayısız ölüden, sayabildikleri üç kişi olarak vurgulayacak akşamleyin. Unutkan seyirciler, sayıları bile aklında tutamayacak. Zaman, olanları karanlıklara gömecek. Kimse kimseye bunun hesabını sormayacak. Hesapsızca çürüyecekler kömürden bir ağacın dibinde. Gün, başlayacak, bitecek. Dünya, daha da kasvetli dönecek. Mevsimler, çiçekleri, ağaçları dallandırıp, budaklandıracak. Bir zaman sonra yok olup gidecekler, onlar da diğerleri gibi… İnsanlık utanmayacak.’’ bölümü ve bu bölümün sonuna eklenen ‘’Bir ağaç soracak; çocukların kuşlarla uçuşan cıvıltılarını, gölgesindeki kadını. ‘’
betimlemeleri, zeytin ağacının simgelediği sonsuz ışıktır. Bu ışık, insanlığın, insani değerlerin, gerçek aydın ve modern insanın temsilidir. Öyküdeki ‘’Ağaç, kömürden bir heykel şimdi.’’ ifadeleri ise Gazze’nin yaşadıklarına sessiz kalan insanlığın bu kapkara çağdaki betimlemesidir. Ne yazık ki bugün bu ışık sönmüştür yazara göre. Zeytin ağacı kutsallığın, bolluğun, adaletin, ,aklın, arınmanın ve yeniden doğuşun; yani insanlık için en önemli erdem ve değerlerin sembolüdür çünkü. En çok da barışın sembolüdür.
Nuh tufanından sonra Nuh peygamberin dünyanın düzene girip girmediğini anlamak için gönderdiği bir güvercin, ağzında zeytin dalı ile geri döner. Anlaşılır ki dünya huzurlu ve düzene girmiş. Oysa Agave’ de yer verilen Göç öyküsünde huzurun ve barışın simgesi olan zeytin ağaçları, kömürden bir heykel haliyle bu vahşetin en canlı sembolüdür aynı zamanda.
Zeytinin ana vatanı Filistin’dir oysa. Ne büyük tezattır ki bugün kömürleşen vicdanların temsili o bölgedeki kara yanık zeytinler, yerini binlerce sabır otlarına/ agavelere terk etmiştir. Sesin sözün dillendiremediği bir acıyla baş başa bırakılan Gazzeli kadınlar, kara lekeli çağın Agaveler’idir.
‘’ Üstü başı yırtık, eli yüzü kapkara. Gözlerini göremiyor. Ama biliyor; uçsuz bucaksız bir çöl gözleri. Orada şehirler yok, ağaçlar yok, çiçekler yok, kuşlar çoktan terk etmiş. Bulamıyor kadın yolu. Bir çölde ne yapılır, diye düşünüyor. Bildiği çöl hikâyelerini geçiriyor aklından.’’ Bu başka, bu bir kum fırtınası…’’ diyor, kendi kendine, kadın. ‘’
Ortadoğu’daki hiç bitmeyen kum fırtınalarında yok olmanın adı, kadın olmak, öyküde.
Öyküdeki en çarpıcı “Küçücük bedenleri, ölmeyi erkenden öğrenmiş; ama ölümü henüz bilmiyorlar.” betimlemesiyle; bu cüce yüzyılda sabır otlarının gölgesinde anne olmanın adıdır Gazze, bu öyküde.
Ve öyküde;
‘’Uzakta bir kuş sürüsü görüyor. Takip ediyor kuşları. Bir yere varıyor sonunda. Günlük güneşlik bir yer. Bahçe içinde bir ev... Bahçede resim yapıyor bir kız çocuğu. Oğlan çocuğu, uçağa yolcuları doldurmuş, uçuyor maviliklere. Mutfak penceresinde bir kadın, çiçekli masa örtüsünü çırpıyor bahçeye. Bir ağaç var bahçede. Dimdik gururla selam veriyor kadına. Çölleri kökleriyle sulamış koca bir çınar o.’’
betimlemeleri ise bana göre öykünün en can alıcı kısmı. Işığın sembolü zeytinle başlayan Göç öyküsü, yine bir ağaç sembolüyle sonlandırılıyor. Dünyanın sessiz kaldığı bu vahşete diplomatik, siyasi, hukuki ve insani anlamda varlık gösteren tek ülke Türkiye devleti, çınar ağacı ile sembolize edilmiş. Sonsuzluğun sembolü çınar ağacı ile Türkiye’nin; geçmişten günümüze zulmün adaletsizliğin, vahşetin, dünyada var olan tüm kötülüklerin köklü bir biçimde karşısında duracağı ve sonsuza dek hep var olacağı ortaya konulmuş. Bana göre bu betimleme ile öyküde zirve yapılmış.
Yapılan zulmün, tüm dünyanın gözlerinin önünde gerçekleşmesi ve dünyanın sessizce izlediği bu vahşetin sabır taşları, en çok kadınlar ve değerlerimizdir öyküye göre.
Yapayalnızlığın, kimsesizliğin, çaresizliğin, yok olmanın ana vatanıdır Gazze, Göç öyküsünde.
Kara lekeli bu çağda ömründe bir kez açabilen sabır otu Agave,Gazze’ de cüce bir yüzyıl şimdi…Dünya sahipsiz, Ortadoğu sahipsiz, Gazze kimsesiz….Agave öykü kitabıyla; dünyanın kaybettiği insani degerleri kadın karakterler gözüyle ortaya koyan ve Göç öyküsüyle günümüz Filistin, Ortadoğu gerçeğini, bir kadın karakter yansımasında iki ağacın gözünden okuma yapan ve büyük resmi öyküde ortaya koyabilen yazarımızı, kutluyor ve teşekkür ediyorum.Ve Agave'yi herkese tavsiye ediyorum.
İsrail keskin nişancılarının doğrudan hedef aldığı TRT ekibine yönelik saldırı ne ilk nede son olacak. 7 Ekim 2023 tarihinde gerçekleşen Aksa Tufanı operasyonun ardından yüzlerce gazeteci bölgeye gitti. İşgal unsurları tarafından en çok Türk gazeteciler hedef alındı.
İşgalci İsrail unsurları özellikle Kudüs ve Gazze yakınlarından yayın yapan Türk gazetecileri yakından takip ediyor. Türkiye aslında bir iletişim koridoru kurmuş durumda. Güney Afrika, “Gazze’de soykırım yaptığı” İsrail aleyhine Uluslararası Adalet Divanı’nda davada Türkiye’nin dijital verileri delil olarak yerini aldı. Aslında Türk gazetecilerin hedef alınması temek nedeni bu. Soykırımı kayıt altına alan bir Türk medyası var.
YA BU DERİN SESSİZLİK?
TRT ekibine yönelik saldırıya tepkiler bir çok kesimden geldi. Siyasetten, STK’lara kadar açıklamalar ve kınamalar ya sessiz kalan meslektaşlarımız. Özellikle her şeye hızlı açıklama yapan ve ekranlarda saatlerce her keseden sallayan
‘’DEĞERLİ MESLEKTAŞLARIMIZ’’
Defalarca sıcak çatışma bölgelerinde bulundum.Hayatı parmak uçlarında yaşarsınız. Bir kare , bir an için hayatınız tehlikededir. Akşam haberlerinden sizin görüntüleriniz haberiniz yayınlanır. Gazze’nin içindeki meslektaşlarımız ailelerini kaybettikleri gün bile haber yapmaya devam ettiler. En dramatik olanı kendi ailelerinin katledilmesini haber yaptılar.
Uzun lafın kısası Gazze bir samimiyet testi. Gazetecilerin katledilmesine sessiz kalan meslektaşlarımızı şiddetle kınamıyorum. Onları kendi kısır döngülerinde bırakıyoruz..
Bilge Kral Aliya İzzetbegoviç derki: Ve her şey bittiğinde hatırlayacağımız şey; düşmanlarımızın sözleri değil, dostlarımızın sessizliği olacaktır.
Ekmeğini taştan çıkaran çocuk
Saf masumiyetin ruhlu çocuk
Yeşil Maçka öte yanı Karadeniz
Vatan yürekli bir çocuk
İyi ki dünyaya geldin
Anasının kınalı kuzusu
Bu yaylalarda büyüdün
Neşe saçardın rüzgarlara
Bıçkın yalın yüreğinle
En güzel horonlar teperdin
Fakir dünyan Allah sevginle zengin
Cabbar çalışkandın annenin yanında
Dağ gibi adamdın sen
Ekmeğini taştan çıkaran çocuk
Kısık derin bakışlarında çilenden
Ellerinde emeğin nasırları çocuk
Bir yanın annen diğer yanında anan gibi vatan
Hayat zor yıllar zor çilen zor EREN
Kuşlarla oynaşan, ceylanlar koşan çocuk
Deli rüzgarların oğlu Karadeniz bakışlı
Yüreğinde şehitlik diledin erkenden
Siper oldun sevdiğin dağlarda ihanete
İyi ki varsın, iyi ki varsınız erenler
Sen oğuzlardan bir ALP idin
Şehadete yürüdün ALPEREN oldun
Tarihte ABD Başkanı John F. Kennedy, Pakistan Başbakanı Benazir Butto, İsrail Başbakanı İzak Rabin ve en son Trump başta olmak üzere birçok lider suikasta uğradı. Bu suikastlar, ülkelerin hatta bölgelerin geleceğini derinden etkiledi. En son Japonya eski Başbakanı Abe Şinzo, bir etkinlikte silahla vuruldu ve hayatını kaybetti. Yine Slovakya Başbakan Robert Fico saldırından yaralı kurtuldu.
BÜYÜK BALIK TRUMP MI?
ABD'nin 35. Başkanı John F. Kennedy, 22 Kasım 1963'te Dallas'ta uğradığı suikast sonucu hayatını kaybetti. En son Trump'a yönelik suikast ve tesadüfen bir baş hareketi ile saldırıdan yaralı kurtulması büyük hedefin Trump mı olduğu sorusunu gündeme getirdi.
Kral Faysal
1964'te tahta çıkan suikasta uğradığı 25 Mart 1975'e kadar Suudi Arabistan'da krallık yapan Faysal bin Abdulaziz, ABD'nin Yom Kippur Savaşı'nda İsrail'e destek vermesi nedeniyle Petrol İhraç Eden Arap Ülkeleri Birliği'nin petrol ambargosu kararı almasında ve tarihte "1973 Petrol Krizi" olarak bilinen olayda önemli rol oynamıştı ve bedelini yeğeni Faysal bin Musad tarafından vurularak öldürülmekle ödedi.
Enver Sedat
Eski Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır'ın ölümünün ardından Mısır'da yönetime geçen Enver Sedat, İsrail ile yakınlaşması nedeniyle suikasta kurban gitti.
Bu dönem Mısır'ın da aralarında bulunduğu Arap ülkeleri ile İsrail arasında 6 Ekim 1973'te "Yom Kippur" Savaşı başladı. Bu savaşın ardından Kahire ile Tel Aviv arasında "Mısır-İsrail Barış Antlaşması"na varıldı.Sedat, 6 Ekim 1981'de, kurşunlanarak öldürüldü.
İzak Rabin
Eski İsrail Başbakanı İzak Rabin de suikasta kurban giden liderler arasında yer alıyor. İsrail ile Filistin arasında barış sağlanması için gösterdiği çabalar Rabin'in sonunu hazırladı.
Rabin, iki devletli çözüm girişimi için Filistin Kurtuluş Örgütü ile İsrail arasında 13 Eylül 1993'te imzalanan Oslo Anlaşması'na imza atan isim oldu.
Aynı zamanda eski İşçi Partisi lideri olan Rabin, 4 Kasım 1995'te Tel Aviv'de katıldığı mitingin ardından İsrailli "aşırı sağcı" Yigal Amir tarafından silahla vurularak öldürüldü.
Refik Hariri
Lübnan'ı "yeniden inşa eden siyasetçi" olarak bilinen eski Başbakan Refik el-Hariri'ye yönelik suikast, ülkenin kaderini derinden etkiledi.Hala ülke normalleşemedi.
Ülkedeki 15 yıllık iç savaşın sona ermesine ciddi katkılar sunduğu gibi savaştan sonra 1992'de yönetime gelen ve savaşın izlerini silmek için yeniden imara öncülük eden Hariri, 14 Şubat 2005'te başkent Beyrut'ta konvoyunun geçişi sırasında patlatılan bir ton bomba yüklü araçla suikasta kurban gitti.
ECEVİT VE ÖZAL'A SUİKAST GİRİŞİMLERİ
Türkiye'de de birçok siyasi lider, suikast girişimlerine maruz kaldı. Eski Başbakan Bülent Ecevit'e yönelik biri ABD'de bir Rum tarafından olmak üzere birçok suikast girişiminde bulunuldu.
Ecevit'in atlattığı suikast girişimlerinden biri de 29 Mayıs 1977'de İzmir'in Çiğli ilçesinde yaşandı. Seçim çalışmaları için İzmir'de yapılacak miting hazırlığı sırasında seçim otobüsüne binmek üzere olan Ecevit'e yaklaşan biri ateş açtı ancak kurşun sıyırarak arkada bulunan bir kişiye isabet etti.
Turgut Özal ise başbakan olarak görev yaptığı sırada partisi ANAP'ın 18 Haziran 1988'de Ankara'da düzenlenen kongresinde kürsüde yaptığı konuşmada, Kartal Demirağ tarafından silahlı saldırıya uğradı.
İSMAİL HANİYE SON MU?
Hamas’ın Siyasi Büro Şefi İsmail Haniye, İran’ın yeni cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin törenine katılmak için gittiği başkent Tahran’da İsrail tarafından düzenlenen suikast sonucu öldürülmesi İsrail’in saldırılarının son perdesi..Durmayacaklar ..Peki sıradaki kim?
SON SÖZ
İsrail’i tanıyan Müslüman ülkeler derhal bunu geri çekmeli işgalci İsrail’e karşı bölgesel güvenlik paktı kurulmalıdır.
TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, "Ben direkt Allah’a bağlıyım"
TFF' da son dönemlerde yaşanan büyük aksaklık ve sorunların tekrar yaşanmaması adına düşüncelerini paylaşan Hacıosmanoğlu adaletin altını çizdi. “Ben de sizin gibi sokaktan geliyorum. Zor bir seçim oldu. Olmaz deneni yaptık. Tek istediğimiz şey var. Adil olmak. Elbette ki bunu siz sahada sağlayacaksınız ama irade çok önemli. O irade bizde var. Kimsenin müdahale etmesi söz konusu değil. Ben direkt Allah’a bağlıyım. Halil Umut Meler Ankara’da yumruk yedi. TFF’nin başında durup hakemlere sahip çıkamazsanız, elbette böyle olur. Biz hakemlerin arkasında dağ gibi duracağız.”
'Başkan yeni dönem için söz verdi'
Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu, “Türk futbolunun ve Türk halkının namusu bize emanet” diyerek, “Başkanların PFDK’ye sevk edilmesini yasakladım. Onlar artık istediği gibi konuşacak. Ben bu sözü size güvenerek verdim. Hakem zammını yüzde 50 değil yüzde 75 olarak güncelledik. İnsani hata olacak. Onu kabul ediyoruz ama VAR’daki arkadaşımızın insani hata yapmasını kabul etmiyorum” dedi.
Merkez Hakem Kurulu’nun (MHK) seminerinde önemli mesajlar verdi. Hakemlere seslenen Hacıosmanoğlu, Kendi evlatlarımıza güvenemeyip yabancı hakem getirdik bu ülkeye. Sadece size olan bir hakaret değil bütün Türk milletine yapılan bir hakaretti. Yapanları kınıyorum” dedi.
TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlunun verdiği mesajlar önemli mesajlar verdi bekleyip göreceğiz.Özellikle hakemlere verilen bu destek çok önemli.Tartışmasız bir lig beklentisi çok yüksek.Son Avrupa Şampiyonasında çeyrek final başarısı elde eden Türk Futbolu özellikle milli duruşun ön plan çıktığı bir döneme girdi.TFF Başkanından ricamız BAL ligi ve amatör liglere daha fazla önem verilmesi.Gençlerin yetişeceği bir futbol tarlası var Anadolu'da.
İbrahim Hacıosmanoğlu'nun listesinde yer alan Cengiz Gökay kimdir?
Hacıosmanoğlu'nun listesinde yer alan Cengiz Gökay, Türkiye'nin önde gelen yatırım şirketlerinden birinin yönetim kurulu başkanlığını yapmaktadır. 1988 yılında Sivas'ta doğan ve Mimarlık Fakültesi'nden mezun olan Gökay, 2022 yılından sonra MKE Ankaragücü'nün yönetim kurulunda görev almıştı.Bu görev belkide yeni dönemde ismini çok duyacağımız bir ismi karşımıza çıkarıyor.
İstanbul dışında şehir takımlarının ön plana çıktığı bir lig belkide kaliteyi artıracaktır. Elbette liglerimizde bir takım şampiyon olacak ama önemli olan Türk futbolunun şampiyonluğudur. Bizi bekleyen bir dünya kupası var. Neden olmasın?
Türkiye’mizin güney hattında Irak, Suriye çok ciddi Türkmen nüfus bulunuyor. Suriye Türkmenlerinin büyük kısmı 2011 sonrası iç savaş şartlarından Türkiye’ye sığınmış durumdalar. Yine Irak’ta başta Kerkük olmak üzere 3 milyon civarında Türk varlığı var. En son Kerkük’te 18 yıl aradan sonra yapılan meclis seçimleri sonrası Türkiye’nin diplomatik girişimleri, belirsizliğin çözüme kavuşmasına yardımcı oldu. Varılan ön mutabakata göre Türkmenler, Kürtler ve Araplar valilik görevini dönüşümlü olarak üstlenebilecek. Böylece 100 yıl sonra Türkiye’nin girişimleriyle Kerkük’te bir Türkmen vali göreve başlayabilir. Ama bu net karara bağlanmış değil. Kerkük İl Meclisi biri azınlıklara verilen kota olmak üzere 16 sandalyeye sahip. Irak'ta 18 Aralık 2023 tarihinde yapılan yerel seçimlerde Kerkük İl Meclisinde Türkmenler 2, Araplar 6, Yurtseverler Birliği Partisi (KYB) 5, Demokrat Partisi (KDP) 2 ve Hristiyanlar da kotayla 1 sandalye elde etmişti.
DÖNÜŞÜMLÜ VALİLİK UYGULANABİLİR Mİ?
Edinilen bilgilere göre Türkmenler 2, Araplar 6, Demokrat Partisi (KDP) 2 toplamda 10 üyeye oluşarak dönüşümlü vali seçilerek bir Kerkük dengesi kurulmaya çalışılacak. Sorun olarak ise kaynaklarımız Yurtseverler Birliği Partisi (KYB) 5, üye ile birinci parti olduğu Kerkük İl Meclisinde uzlaşma içinde olunamaması. (KYB) nin bunu Kerkük’ün istikrarsızlığı için kullanabileceği yönünde görüşler var.Burada gözler Bağdat ve Ankara’ya çevriliyor.
BAĞDAT’IN RAHATSIZLIKLARI
Türkiye başta terör örgütleri olmak üzere Irak ile yeni bir güvenlik mimarisi oluşturuyor. Bunun yanında Kalkınma Yolu’nun ilk toplantısı gerçekleştirildi. Görüştüğümüz Bağdat’daki diplomatik kaynaklarımız gelişmelerde kullanılan ‘’ Türkiye'nin diplomatik çabaları sonucu’’ ibaresinden rahatsızlıklarını dile getirdiler. Bağdatlı yetkililer ‘’Türkiye’nin Türkmen hassasiyetinin farkındayız ama Kerkük bizim iç meselemiz’’ cümlesini 2 kez tekrarladılar. Elbette burada Türkiye tarafından bölgede KYB ve PKK arasında olan ilintilere olan güvenlik kaygılarını hatırlatmak lazım. Yine 2003 sonrası Kerkük’ü işgal eden KYB peşmergelerinin yaptıkları ve 2017 yılında KDP ve KYB ‘nin gayrimeşru referandum denemesi hala hafızalarda.
YA SURİYE TÜRKMENLERİ?
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin en son Suriye Türkmenlerini makamında kabulünün ardından gündeme gelen Suriye’deki Türkmen varlığı ayrı bir değerlendirmeye ihtiyaç duyuyor. Suriye Türkmenleri saha ve siyasi durumlarını ve gelecekleri ile ilgili kaygılarını MHP Liderine ilettiler. Suriye’nin geleceğinin kocaman bir soru işareti olduğu bu dönemde saha da uygulanabilir bir Türkmen stratejisi güney sınırımızın gelecek on yıllarca güvenliği için olmazsa olmaz.
BİRAZDA LÜBNAN TÜRKMENLERİ
Lübnan'da yaşayan Türkmenler pek Türkiye’de gündeme gelmiyor. Türküleri ve Türkçe masalları, manileri nesilden nesile aktarılan Türkmen boyları , asırlardır kültürlerine sahip çıkıyorlar. Köylerine 'oba' ismini veriyorlar. konuştukları Türkçeyi ise 'obaçi' olarak adlandırıyorlar. Biraz Türkiye’de ve Türk Dünyasından anlatılmalı ve tanıtılmalıdır.
ŞİMDİ NE OLACAK?
Son söz olarak bizde Türkmen sihirli kelimedir. Çıkar birileri orada Türkmenler var diyerek mehter edasıyla söylemler ortaya koyabilir. Ama saha çok sıcak ve dinamik …
16 Temmuz tarihinde MHP Genel Merkezine önemli ziyaret gerçekleştirildi. Suriye Türkmenlerinden önemli isimler MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi ziyaret etti. Suriye’nin geleceğinin ne olacağı özellikle Ankara-Şam arasında normalleşme tartışmalarının gündemde olduğu sırada bu ziyareti iyi analiz etmek gerek. Ziyaretin basına yansıyan kısmı şu şekilde;
Suriye Milli Ordusu (SMO)’ya bağlı Müşterek Kuvvetler bileşenleri Hamza Özel Kuvvetler Tümeni komutanı Seyf Polat ve Süleyman Şah Tümeni Komutanı Muhammed Cesim,MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi ziyaret etti. Ziyarette Suriye Türkmen Dernekler Federasyonu Başkanı Tarık Sulo Cevizci’de hazır bulundu.
Seyf Polat görüşme için’’ Bugün büyük bir gururla, tüm Türkmenlerin manevi lideri ve bölgenin güven ve huzur içinde yaşaması için milli çalışmanın önemini ilham eden Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Dr. Devlet Bahçeli'yi ziyaret ettik’’ paylaşımında bulundu. Suriye Türkmenleri Milliyetçi Hareket Partisi Genel Merkezinde, Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Sayın Feti Yıldız, Genel Başkan Başdanışmanı Eyüp Yıldız ve MHP 21. ve 28. dönem Çorum Milletvekili Sayın Vahit Kayrıcı ile bir araya geldi.
MHP Lideri Devlet Bahçeli, Suriye Türkmenleri‘ne Türk devlet ve milleti olarak dün olduğu gibi bugün de ve yarın da desteklerini sürdüreceklerini ifade etti ve MHP olarak Türkmenlerin her zaman yanında olduklarını ve Suriye Türkmenlerinin haklı davalarını Türk devletinin ve milletinin bir parçası olduğunu ve her koşulda Suriye Türkmenlerini her koşulda destekleyeceklerinin altını çizdi.
BAHÇELİ VE TÜRKMENLER
Gelin 2016 yılının Eylül ayına gidelim. Suriye’de rejim güçlerine karşı savaşırken hayatını kaybeden Türkmen komutan Murat Paşa’nın eşi Fatma Paşa ve kızları 6 yaşındaki Elif, 4 gün önce Türkiye’ye sığınmıştı. Ancak aile, kaçak yollardan giriş yaptığı için gözaltına alınarak sınır dışı edilmesi üzerine MHP Lideri devreye girmişti. Sınır dışı edilen anne Fatma Paşa ve kızı Elif’in, daha sonra Türk makamları tarafından Türkiye’de kalabilecekleri belirtildi. Bu gelişme üzerine MHP Hatay Milletvekili Mehmet Ahrazoğlu’nun, anne Fatma Paşa ve kızı Elif’i almak için sınır kapısına gittiği öğrenildi. Anne Fatma Paşa ve kızı Elif, yasal prosedürlerin ardından önceki akşam Cilvegözü sınır kapısında Hatay Valisi Ercan Topaca, MHP Hatay Milletvekili Mehmet Ahrazoğlu, MHP Hatay İl Başkanı Lütfü Kaşıkçı ve Ülkü Ocakları Hatay İl Başkanı Naci Akkaya tarafından karşılandı.
Böyle yüzlerce örnek sayabiliriz. MHP Lideri Türk dünyası üzerine yaptığı bir çok çalışmayı kamuoyu ile paylaşmıyor. Suriye iç savaşında zor günler yaşayan Suriye Türklerinin geleceği için bir çok çalışma yapılıyor. Özellikle ‘’Cumhur İttifakı’’ içinde oluşturulan devlet aklı yeni dönemin kodların inşa ediyor.
Yaklaşık 13 yılını dolduran Suriye iç savaşı 8 aydır devam eden Gazze katliamı sonrası yeni dengeleri ortaya çıkardı. Oluşan yeni gerçeklik üzerine Türkiye’nin en az hasarla süreci sonuçlandıracak adımlar saha da atılmalıdır. Bahçeli'den tam bu sırada gelen Türkmen duruşu belki de Suriye’nin yeni döneminde neler olacak sorularından birinin cevabı olsa gerek..Ne diyelim eli öpülesi adamsın sayın Bahçeli….
Telegram kanallarında yazılanlar dikkat çekici!
Fuad Hüseyinli'nin ismi, Türkiye bağlantılı olarak çok yazılmaya başlandı. İddialar çok ciddi, siz okuyucularımız için derledim. Mutlaka bu konular takip edilmeli.
1. İddia:
Konuyla ilgili Rus VÇK-GPU telgram kanalı haber verdi. İngiltere vatandaşı, aslen Azerbaycanlı iş adamı Fuad Hüseyinli, Türk iş adamına karşı milyon dolarlık dolandırıcılık yaptı.
VÇK-GPU telegram kanalının yer alan iddialar şu şekilde:
“Fuad Hüseyinli, 2020 yılında Mustafa Yiğit Zeren'e Rus petrol ürünleriyle uluslararası petrol ticareti işi organize etmek için güvenilir bir ortağa ihtiyacı olduğunu ifade etti. Hüseyinli, şirketlerini, lojistikteki batı bağlantılarını, bankaları, sigorta şirketlerini ve Zeren'in başlangıç sermayesini kullanarak petrol ve gaz tedariki sağladı. Aynı zamanda kâr dağıtımı hiçbir şekilde yapılmamakta ve sürekli ertelenmektedir.
Ancak Hüseyinli, devlet bankasından para çalınması ve dolandırıcılık suçlamasıyla Azerbaycan İçişleri Bakanlığı'nın emriyle Ağustos 2022'de Moskova'da tutuklandı. 1,5 yıl hapis yattıktan ve cezaevinden çıktıktan sonra, grubun ana Türk şirketinin sermayesi de dahil olmak üzere şirketteki tüm fonları çekmek istedi. Grubun gelirinin 5 milyar dolara yakın olduğu yıllar boyunca Mustafa Zeren'e düşen payı ödemeyi teklif eden ve reddeden Fuad Hüseyinli, yakın zamanda İstanbul'a uçarak tüm borçlarını ödeyeceğini söyledi.
Ancak Zeren'in makamının eşiğinde, Hüseyinli'nin yerine Dağıstan'ın eski Başbakan Yardımcısı Abusupyan Kharkharov ve kendisini Dağıstan'ın başkanı olarak tanıtan Nikolay Katorzhny'nin başkanlığında 30'dan fazla kişiden oluşan bir grup belirdi. Davetsiz misafirler Mustafa Zeren'e "MKB Bank"a yarım milyar dolar borcu olduğunu ve derhal iade edilmesi gerektiğini söyledi.
Şirket ve banka, Zeren'in Rusya'da hiçbir şeyi, mülkü, temsilciliği veya iştiraki olmayan bir Türk şirketine nasıl kredi verebileceği ve bankanın Rusya'da bir bankaya nasıl hesap açıp kredi verebileceği konusundaki sorularına yanıt vermemeyi tercih etti. Zeren'i ikinci kez bulamayan MKB müdürü Nikolay Katorzhnov, Kharkharov'un desteğiyle Zeren'in babası Rıdvan Zeren'i her ay on milyonlarca dolar nakit transfer etmek zorunda oldukları bir sözleşme imzalamaya zorladı. Zeren, dolandırıcılığa ilişkin MKB Bank ve Rusya Merkez Bankası'na şikayette bulundu.
Türk kolluk kuvvetleri bu olayla zaten ilgilendi ve soruşturma başlattı. Rusya Federasyonu Merkez Bankası'nın görüşü ilginç, çünkü Rus bankasının bir Türk şirketine yüz milyonlarca para verip, bu borçları yabancı şirketlere sıfıra satması yönündeki soruların cevabı hâlâ yok.
İddialara göre Hüseyinli, Türkiye'deki birkaç iş adamı ve küçük girişimciyle iş birliği içinde. Bunun nedeni, Türkiye'de kaybolan itibarını, iş adamlarıyla doğru iş birlikleri yaparak yeniden tesis edilmesi. Aynı zamanda Mustafa Zeren ile tartışmalı konuda kendini haklı çıkarmak.”
2- Diğer iddialar:
Çeşitli internet kaynaklarını incelediğimizde Fuad Hüseyinli'ye karşı birçok ülke tarafından çeşitli yaptırımların uygulandığını haberleri var. Ayrıca İngiliz vatandaşı Fuad Hüseyinli'nin, şu anda cezaevinde bulunan Uluslararası Azerbaycan Bankası'nın (ABB) eski başkanı Jahangir Hacıyev ile de birçok gizli ilişkisinin olduğu iddiaları var. Kazakistan'da Jahangir Hajiyev ve Fuad Hüseyinli isimleriyle ilgili uyuşmazlıkların yargı süreci devam ediyor.
Fuad Hüseyinli ile ilgili iddilar bununla da bitmiyor. Rusya'nın Kommersant Haber Ajansı da Fuad Hüseyinli'nin onlarca kişi adına yaptığı dolandırıcılık eylemlerine ilişkin haberlere yer veriyor. Raporda, İngiliz vatandaşı ve Rus vatandaşı olan Hüseyinli'nin, Azerbaycan'ın ABB (Azerbaycan Uluslararası Bankası) fonlarını zimmete geçirmekle suçlandığı belirtiliyor.
Kendisi, suç ortağı Azer Hüseynov ile birlikte Uluslararası Azerbaycan Bankası'nın (ABB) fonlarından 215 milyon dolardan fazla parayı zimmete geçirmekle suçlanıyor. Moskova Şehir Mahkemesi, Moskova Meşçansky Mahkemesi'nin, ceza davasına ilişkin materyallerin mahkemeye sunulmasından kısa bir süre önce Hüseyinli'nin önceki tutuklama tedbirini seçerken kendisine konulan yasakları defalarca ihlal ettiğini beyan eden kararını onayladı.
(https://www.kommersant.ru/doc/5912952)
Azerbaycan'ın "haqqin.az" isimli haber ajansı da Fuad Hüseynli'nin yasadışı eylemleri ve çeşitli kişileri kullanarak büyük miktarlarda para hırsızlığı yaptığına ilişkin haberler yayımladı:
Fuad Hüseyinli ve Azer Hüseynov, Moskova'da "Bankaları" soydular. Bu kişiler, Uluslararası Azerbaycan Bankası'ndan 4,3 milyon dolar ve 233 milyon ruble çalmakla suçlandı. Azer Hüseynov 4 buçuk yıl, suçunu tamamen kabul ederek bankaya zararı ödeyen Fuad Hüseyinli ise 1 buçuk yıl hapis cezasına çarptırıldı. İngiliz vatandaşı, duruşma öncesi gözaltı merkezinde kaldığı süre dikkate alınarak mahkeme salonunda serbest bırakıldı. Cezanın yasal olarak yürürlüğe girmesine kadar ikamet ettiği yerinden ayrılmaması adına “serbest” bırakıldı. Ancak Hüseyinli'nin bu kararı dikkate almadığı da söyleniyor.
(https://haqqin.az/news/310179)
Ortaya çıkan soru aynı. İngiliz vatandaşı Fuad Hüseyinli, yaptırım uygulanan Rus bankasından nasıl 500 milyon dolar kredi alıyor? Hüseyinli Rusya'nın yasaklanan petrol ticaretiyle nasıl başa çıkıyor? Bankalarla sorunları varsa Fuad Hüseyinli'yi nasıl bir ceza bekliyor?
Konuyla ilgili araştırmalarımız devam edecek. Türkiye bağlantıları olup olmadığı ise mutlaka araştırılmalı.
Kaynaklar:
MHP’nin önemli isimlerinden Prof. Dr. Ruhi Ersoy UEFA’nın Merih Demiral’a verdiği cezanın arkasındaki Alman siyasetin kirli hesaplarına dikkat çekti. Bizde bu farklı bakış açısı üzerinden değerlendirmelerimizi yaptık.
UEFA’nın Merih Demiral’a verdiği cezanın takipçisi Alman İçişleri Bakanı Nancy Faeser oldu. Berlin’den gelen bilgilere göre kendisi direkt stadyumda izledikten sonra maç çıkışı UEFA’ya şifayen şikayet ettiği yönde. Zaten Alman gazetesi BİLD bir gün önce 2 maç ceza verileceğini önceden yazdı.
Sözde AB’nin lokomotifi olan Almanların dayatmayla UEFA’ya ceza aldırttı. Mevcut Alman Hükümeti 9 Haziran Avrupa Parlamentosu seçimlerinde ağır bir yenilgi aldı. Alman kamuoyu hükümetinin meşruiyetini tartışıyor.. Fransa’da meclis feshedilmiş, Belçika’da başbakan istifa etmişti. Gelecek seçim şu anki Ampel-Koalisyonu paydaşları kesinlikle hükümet kurabilecek kabiliyette olmadığını gösterdi.
Eski şansölye Merkel’in de partisi olan Hristiyan Demokratlar olduğu bir koalisyon bir sonraki seçimlerde kurulma ihtimali yüksek. Alman siyasetinde tüm partiler yüzde 50 barajının altında kalacakları için koalisyonla hükümet kurulacak. Tam bu sırada Türk Milli Takımı üzerinde nazi çizgisinde bir ırkçılıkla karşı karşıyayız. Almanya'da aşırı sağcı partilere giden AfD örneğinde olduğu gibi oyları almak üzere Alman siyasetçiler bu tür yollara başvuracaklardır. Şu anda Almanya’da Türklere karşı kışkırtmaları halinde ortalık karışacak durumda. Son aylarda ülkede yabancılara artan saldırıları göz ardı etmemek gerekir.
Merih Demiral’lı Bozkurt
Avrupa özellikle işgücü olarak giden aileler 60 yılda Avrupalı Türk sosyolojisini ortaya çıkardı. Dilleri, dinleri ve değerleri ile Almanların komşusu olan Türkler.Milli takımlarımızın başarısı özellikle yeni kuşakta müthiş bir kimlik patlaması oldu. Türk milli takımı Avrupa’ya Türklük onurunu bir kez daha gösterdi. Bir düşünün milli takımında gol sevinciyle bozkurt yapan bir futbolcusu Avrupa’yı bu kadar rahatsız ederken TÜRKİYE YÜZYILI neler yapmaz. Haydi yürüyelim KIZIL ELMA’ya..
Mili futbolcu Merih Demiral, Avusturya'ya attığı gol sonrasında Bozkurt işareti yaptı ve karşılaşmanın son dakikasında kaleci Mert Günok inanılmaz bir kurtarışa imza atarak gurur dolu bir gece yaşandı. Ardından Avrupa’da Türk fırtınası ..Adeta ‘’BOZKRUTLARIN DİRİLİŞİ’’
Dünyanın efsane sporcuları arasına yerleşen Naim Süleymanoğlu kırılamaz rekorlara imza atmadı. Rekortmen bir sporcu olarak değil, Bulgaristan'daki Türklerin gördüğü zulmü dünyaya duyurmasıyla tarihe geçti. Naim Süleymanoğlu, 1988 Seul Olimpiyatları'nda 6 dünya, 9 olimpiyat rekoru kıran ve "Dünyanın en iyi haltercisi" seçilen Naim Süleymanoğlu, 3 Ekim 1988'de "Everybody Wins" başlığıyla Time dergisine kapak oldu. Naim Süleymanoğlu’da defalarca Bozkurt yaparak ‘’Türküm’’ demişti.
"Yol Gösterici, Başarı ve Gurur"
Bozkurt sadece Türkiye'de değil özellikle Azerbaycan, İran'daki Türkler, Suriye, Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan, Kırgızistan, Batı Trakya, Bulgaristan, Bosna Hersek, Irak , Kosova, Makedonya, Kırım gibi ülkelerde bu sembol "başarı ve gurur" için kullanılmaktadır.
Bozkurt Sembolü: Bozkurt sembolü tarihte Türk hakanları tarafından başarı anlamına gelen bir zafer işaretidir.
Batıya göç eden Hun, Kıpçak, Peçenek Türkleri aynı zamanda bu işareti Soy belirtir olarak yani "Ben Türküm" manasında da kullanmışlardır. Öyle ki bu sembole 10. y.y. İranlı Şair Firdevsi'nin Şehname adlı eserinde de rastlanmaktadır.
Türk kadınların minyatürünün yer aldığı bu eserde Bozkurt işareti yapan kadınlar resmedilmiştir. Çin'de çıkarılan eserlere bakıldığında Bozkurt İşareti yapan Türk hakanı Heykeli ilgi çekicidir.
Bozkurt işaretinin, İslamiyet öncesi Göktürk döneminde ve diğer Türk devletlerinde, Türk hakanlarının zafer işareti olduğu, mağaralarda bulunan 6. yüzyıla ait “Türk hakanı heykeli” ile apaçık anlaşılmıştır.
Büyük Önder Atatürk, ilk damga pullarına Bozkurt resmini koymakla onu milli sembol kabul etmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti devlet armasındaki Bozkurt figürü Atatürk tarafından koydurulmuştur.
Atatürk emri ile Bozkurt figürlü 5 TL basılmıştır.
1931 yılında Atatürk tarafından bastırılan, üzerinde Bozkurt, Demirci, Örs ve Çekiç resmi olan posta pulu basılmıştır.
Atatürk döneminde Kahramanmaraş kalesine yaptırılan bayrak tutan Bozkurt heykeli hala gündemdedir.
Atatürk'ün, Malatya Mebusu Dr. Hilmi beye yazdırdığı Bozkurt Cumhuriyet Marşı vardır.
Atatürk dönemi CHP logosunda Bozkurt vardır.
Cumhuriyetimizin 10. yılı dolayısıyla hazırlanan Bozkurt olan bir afiş tüm ülkede asılmıştır.
Günümüzde ilk TBMM'nin açıldığı Ankara-Ulus Heykelinin tabanlarında Bozkurt'lar hala Türklere yol gösterici olarak vardır.
Günümüzde bozkurt işareti başta MHP ve Ülkü Ocakları olmak üzere Türk Milliyetçileri tarafından kullanılmaktadır. Özünde binlerce yıldır ‘’BEN TÜRKÜM’’ demek olan bu kurt başı işareti Avrupa’yı bir kez daha titretti...
AVRUPA’DA GURBETÇİLERİMİZİN 60. YILINDA AVRUPA FUTBOL ŞAMPYONASINDA TÜRK MİLLİ TAKIMI ALMANYA’DA
30 Ekim 1961'den Almanya'nın göçmen işgücü alımını durdurduğu 1973 yılına dek yaklaşık 800 bin kişi Türkiye'den Almanya'ya göç etti. Türkiye'den geleN "misafir işçilerin" Almanya'da çalışacakları, para biriktirip daha sonra ülkelerine dönecekleri düşünülsede çok az dönen oldu.Göç tüm Avrupa ülkelerine yayıldı. Bugün Avrupa’da 10 milyon’a yakın gurbetçi 60 yıl sonra Avrupa’da büyük bir değişim yaşanmasını yol açtı.. İşçi göçü yalnızca ekonomik kalkınmaya destek sağlamadı. Bugün sayıları 3 milyonu aşan Türk gurbetçiler sosyolojileri ile , en fazla Almanya'daki sosyal dönüşümü derinden etkiledi, etnik, dini ve kültürel çeşitliliği zenginleştirdi. .T ürkiye’den Avrupa’ya göç bugün “yeni dalga” olarak anılan hareketliliklerle sürüyor
A Milli Takımının Almanya’da gerçekleşen Avrupa Futbol Şampiyonasına katılması sadece bir futbol turnuvası olarak düşünülmemeli. Gurbetçiler açısından büyük bir motivasyon olarak ortaya çıktı. Dördüncü nesil çocuklarını büyüten gurbetçi ailelerimiz milli takımımızın başarılarıyla Avrupa’da TÜRK olmanın haklı gururunu yaşıyorlar. Sosyal yaşamın içinde Alman komşularıyla Arda Güler’in nefis şut golünün analizini yaparken İtalyan mesai arkadaşlarına Vincenzo Montella’nın kritiğini yaparken ‘’bizim İtalyan hoca’’ diyorlar. Milli takımımız hangi şehirde maç oynasa orada 90 dakika hayat duruyor.’’Aman sessiz olalalım TÜRKLERİN maçı var’’
Ve gençler kendi kuşaklarından Arda Güler’in nefis bilek hareketlerine bakarken abileri Gurbetçi milli takım kaptanı Hakan Çalhanoğlu’nun golü ile çoşkuyu yaşıyorlar. O gençler için yer gök ‘’kırmızı- beyaz’’
Gurbetçi gençlerimiz en değer verdikleri Alman arkadaşına doğum gününde milli takım forması mı yoksa kaşkolü telaşında iken karşısındaki arkadaşında aynı düşünceler içinde..
Avrupa Futbol Şampiyonasında Türk A Milli Takımının olması kimlik sorunu yaşıyor yeni kuşak algısını yerle bir etti. Kendileri gibi Avrupa’da yetişen Türk futbolcularında yer aldığı bu yıldızlar topluluğu sadece sahada başarı değil Avrupa’da artan aşırıcılığa cevap veriyor.
Türkiye yüzyılında Avrupa’da yaşayan Türkler Türk A Milli Takımının futboldaki galibiyetleri ile coşkuyu yaşarken birkez daha gördük ki futbol sadece futbol değildir.
"Türk mü Türkiyeli mi?" tartışması aldı başını gidiyor. Tarihimizde "Türkiyeli diye bir tanım yok, 'Türkiye Milliyetçisi' diye bir tanım da yok. Anayasa m.66 Türk vatandaşlığını, “Türk Devleti’ne vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.” hükmü ile tanımlamıştır. Bu tanım bir ırkı veya ayrıştırmayı ifade etmemektedir. Hükümde; Türklüğün bir ırk değil, Türkiye Cumhuriyeti’nde yaşayan insanların Vatanına, Milletine ve Devletine bağlılığını ifade eden hukuki kavram olarak ele alındığı tartışmasızdır.
Zaman zaman Türk kimliği, Türk varlığı üzerine bu tartışmalar ortalama yılda bir defa gündemimize geliyor.
TÜRKÜN ATASI NE DEMİŞ?
Atatürk’ün Türk Tanımı:
Afet Inan; öğretmeni olan İsviçreli Profesör Eugenne Pittard'ın, kendisine doktora tezi olarak verdiği "Türk Milleti’nin Özellikleri" konusunda Atatürk'ten destek ister. Atatürk; Afet İnan'ın önce kendi görüşlerini yazmasını ve fikirlerini daha sonra belirteceğini söyler. Afet İnan'ın uzun çalışmasına karşılık, Atatürk kurşun kalemle, iki küçük not kâğıdı üzerine kendi tanımını yapar.
"Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahna 7 bin senelik (en aşağı), bir Türk Beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârlarıyla sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı, o çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvelâ korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı, onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu. Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu, şimşek, yıldırım, güneş oldu. Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir. ‘’
EY GÜZEL TÜRKİSTAN
Bugün Anadolu toprakları dışında milyonlarca TÜRK yaşıyor. Ülkemiz dışında en fazla Türkün yaşadığı ülke 40 milyon ile İran. Bağımsız Türk Devletleri yanı sıra bir çok ülke de Türk soylu insanımız var.İran’da Tebrizde yaşayan bir soydaşımız ben İranlıyım demez.’’TÜRKÜM’’ der.
Irak Kerkük’de yaşayan bir Türkmen Iraklıyım demez ‘’TÜRKÜM’’ der.
BALKANLAR, KASKAFLAR ve taaa Urumçi’ya kadar TÜRKÜM diyen 400 milyon insan.Yine bugün tarihsel gelişmelerden dolayı değişik coğrafyalarda Türk dilini konuşamasalarda milyonlarca aşkın Türk soyundan gelen insanlar vardır. Bir örnek Libya’daki Kuloğlu boyunu söyleyebiliriz.
Yine Oğuz Kağan destanı, Mete Han, Çi-Çi Han, Orhun Abideleri, Dîvânu Lugâti’t-Türk, Ali Şir Nevai, Karamanoğlu Mehmet Bey, Yusuf Akçura ve Ziya Gökalp’e Göre Türk Milliyetçilik anlayışı ve Aşıkpaşa ve Aşıkpaşazâde gibi tarihî kişi ve metinlere bakıldığında derin bir tarih penceresi var.
SONUÇ OLARAK
Adı Türkiye olan güzel yurdumuz
Milletin adı Türk Milleti
Bayrağının adı Türk Bayrağı
Ordusunun adı Türk Ordusu
Milli takımlarının adı Türk
Milli marşı Türk
Ezgilerinin adı Türkü olan bu cennet vatanda son sözü TÜRKÜN ATASI söylemiş’’Ne mutlu Türküm diyene’’
MHP lideri, 2022 deki 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü Anma Programı'nda konuşmasında ‘’ “Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı tanıyınız, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı anlayınız, Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ı anlatınız aziz İstanbullular” demişti.
Yine Bahçeli, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada; “Türk Siyasetinde Normalleşme ve Yumuşama iddialarıyla Milliyetçi Hareket Partisi’ne Düzenlenen Siyasi Operasyonlar"
Peki MHP lideri neden bu açıklamayı yapma gereği gördü? 31 Mart yerel seçimlerinin ardından yaşanan gelişmelere toplumda MHP’nin bariyer olduğu algısı oluşturulmaya çalışılması ve yargılaması başlayacak bir cinayet davası ile ilgili tartışmaların Milliyetçi-Ülkücü Hareket’e yönelik itibar suikastine evrilmeye çalışılması bardağı taşıran son damla oldu ve bu açıklama geldi.
ŞİMDİ NE OLACAK?
AK Partin Sözcüsü Ömer Çelik "Ülkemizi karşı karşıya olduğu tehlikelerden korumak ve geleceğe güçlü bir şekilde taşımak için kurulan Cumhur İttifakı kararlılıkla yoluna devam etmektedir" dedi.
Çelik ayrıca "Türkiye Yüzyılı hedeflerine ulaşmak için Cumhur İttifakı olarak, ülkemizi geleceğe taşımak ve milletimize hizmet etmek noktasında güçlü siyasetlere imza atmaya devam edeceğiz. Cumhurbaşkanımız ve Genel Başkanımız Sn. Recep Tayyip Erdoğan’ın vurguladığı gibi bu konudaki irademiz tamdır"
SİZ DIŞARINDAN BİZ İÇERİDEN
Sultan Abdülaziz döneminin önder siyasetçilerinden biri olan Keçecizade Fuat Paşa (1814 İstanbul-1868 Nice),
Anlatılana göre Keçecizade Fuat Paşa, Sultan Abdülaziz’in ile Paris gezisine Dışişleri Bakanı olarak katılmıştır.
Fransa İmparatoru III. Napolyon, Fuat Paşa’ya istediklerini sıralıyor:
“Süveyş Kanalı açılmalı, Girit, Osmanlılardan alınıp Yunanistan’a verilmeli, Kudüs’teki kutsal yerlerden
Katoliklere ait olanların yönetimi Fransızlarda olmalı”...
İmparator adete aba altından sopa gösteriyor:
“Zaten bu sorunlar sizin için büyük bir dert... Yorgun omuzlarınızdan bunları atıp hafifleyiniz...”
Buna karşılık Fuat Paşa gülümsüyor ve hiç istifini bozmadan cevap veriyor:
“Biz hâlâ çok güçlüyüz Haşmetmeab. Tehditlere boyun eğmeyiz.”
İmparator bir kahkahadan sonra:
“Yapmayın” diyor, “devletinizin ne kadar zayıfladığını bütün dünya biliyor.”
Yani “Lafı savaşırız ” demeye getiriyor.
Fuat Paşa’nın verdiği şu cevap tarihe geçiyor:
“Haşmetmeab, siz, bendenize, başka bir devlet gösterebilir misiniz ki, üç yüz senedir, siz (yani dış devletler) dışarıdan, biz (yani hainler) içeriden devamlı tahribine direnebilmiş olsun! Evet, üç yüz senedir, siz dışarıdan, biz içeriden, Osmanlı’yı yıkamadık!”
Cumhur İttifakına dışarıdaki oyun kuruculara ile, içerideki mücadeleyi anlamayanlara duyurulur.
Çiçeği burnunda 22 yaşında
Öğretmen oldu can vatanına
Karanlıklar aydınlık olsun diye
Yıldızla parlıyordu hilal ile yüreğinde
İlk görev ilk heyecan Batman
Müzikle nefes alıyordu türkü diye
Çiçekler açıyordu gülüşlerinde bahar tadında
Şenay Aybüke Yalçın daha ilk baharında
Türküler söylüyordu öğrencileriyle
İçinde sevgi olan, can olan türküler
Sonra hain pusu kurdular yollara
Kurşunlar yağdı dört bir yandan
Türküleri vurdular, Aybüke'yi vurdular
Bak yaralı şimdi vatan yürekli ilk baharında
Sonrası yitip giden gencecik bir öğretmen
Sonra uzaklardan bir ağıt yükseldi
Aybükem, can bükem türkü söylem
Sen ölmedin ölmez türkü söyleyenler
Güngör Yavuzaslan
Türk Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Çin temasları çerçevesinde iki Türk-İslam şehri Urumçi ve Kaşgar'ı ziyaret etti. Fidan'ın ziyareti, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 2012'de Sincan Uygur Özerk Bölgesi’ne gitmesinin ardından, bölgeye yapılan en üst düzey ziyaret olarak kayıt altına alındı.
Hakan Fidan ziyaretini, "Uzun yıllardır, Türk İslam medeniyetinin kuruluşuna katkı veren pek çok tarihi şehri ziyaret etme fırsatım oldu. Mâverâünnehir ve Fergana Vadisi’nin şehirlerini, tarihi Horasan kentlerini ve diğer coğrafyalardaki Selçuklu şehirlerini defalarca görme imkanı buldum. Urumçi ve Kaşgar, içimde hep ukde olarak kalmıştı. Nihayet, Çin’deki temaslarım vesilesiyle bu iki kadim şehri de ziyaret ettim. 'Kitabın adını 'Kutadgu Bilig' koydum. Okuyana kutlu olsun ve ona yol göstersin. Ben sözümü söyledim ve kitabı yazdım. Bu kitap uzanıp her iki dünyayı tutan bir eldir' diye tanımladığı ünlü eserin müellifi, büyük âlim Yusuf Has Hâcib'in aziz ruhuna Fâtiha okudum. Allah bütün âlimlerimize rahmet eylesin" diyerek özetledi.
TİKA BAŞKANLIĞINDAN BAŞLAYAN YÜRÜYÜŞ
Bakan Fidan'ın, özellikle TİKA başkanlığı döneminde, Türk Dünyası'nda adım atmadığı yer kalmadı, diyebiliriz. Ama Fidan, "Urumçi ve Kaşgar, içimde hep ukde olarak kalmıştı" diyerek tarihi ziyareti anlamdırdı.
Bugün Karabağ zaferi ile büyük bir moral bulan Türk Dünyası, Türkistan coğrafyasının en uç noktası Urumçi ve Kaşgar’dan ses verdi. Pekin yönetimine verilen mesaj net: Ülkende soydaşlarımız ve dindaşlarımız var. Egemen bir devlet olan Çin’in iç işlerine karışmadan tüm haklarını özgürce yaşamalarını istiyoruz."
Fidan, "Özellikle Uygur meselesini bir zenginlik meselesi olarak görüp burada herhangi bir sorun alanı görmeden, buradaki özellikle Uygurların kültürel hakları ve yaşamları konusunda dünyada ve İslam dünyasında oluşan algının değiştirilmesi Çin'in de lehine, bizim de lehimize, herkesin lehine. Dolayısıyla bizim dediğimiz her zaman için şu; biz Çin'in tek Çin politikasını destekliyoruz, toprak bütünlüğünü ve egemenliğini destekliyoruz" ifadelerini kullandı
BAHÇELİ DE URUMÇİ'YE GİTMİŞTİ, BU BİR İLK OLDU
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, 2022 yılı Mayıs ayında Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak , Çin Halk Cumhuriyeti'nin resmi davetlisi olarak bu ülkeye gitmişti.
Bahçeli, Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nin başkenti Urumçi’den karayoluyla Turfan’a geçerek önce çocuk parkını gezmiş, burada 1 Haziran Çocuk Bayramı’nı kutlayan çocuklarla sohbet etmişti.
Bahçeli, daha sonra Turfan’daki Eski Şehir’in kalıntılarını gezerken Türk heyeti, Turfan’daki eski yeraltı sulama sistemi olan Kariz’de Uygur danslarıyla karşılanmıştı.
Bahçeli, bölgeyi ziyaret etmekten büyük mutluluk ve heyacan duyduğunu, burayı ziyaret eden ilk Türk yetkili olmaktan da büyük haz duyduğunu söylemişti.
Bölge yetkilileriyle verimli görüşmeler yaptıklarını ifade eden Bahçeli, Türk halkıyla başta Uygurlar olmak üzere bölgedeki etnik grupların akrabalık ilişkileri bulunduğunu belirtmişti.
SON SÖZ
ABD uzun yıllardır, fonlamalarla, Uygur diasporası üzerinde etkili. Çin’i sadece Tayvan üzerinden değil, Uygur Türkleri üzerinden baskılamaya çalışan bir ABD var.
Suriye'nin İdlib bölgesine, büyük sayıda Çin vatandaşı Uygur Türkü bulunuyor. Vatanlarından çok uzaklarda radikal örgütlerde boy gösteren Uygurların, Suriye’deki varlıklarını nasıl sağladıkları iyi sorgulanmalıdır.
Kaşgari'ye giden ilk üst düzey resmi yetkili Bahçeli'ydi. Şimdi Dışişleri Bakanı olarak Hakan Fidan da bölgeye gitti. Tarih dede ise bize fısıldadı: Kaşgar’da 1863 yılında kurulan ve Osmanlı imparatorluğunu matbu tanıyan Atalık Gazi Devleti 1877 yılında Çin orduları tarafından ortadan kaldırıldı. 12 Kasım 1933 Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetinin ve tekrar yine 12 Kasım 1944 Doğu Türkistan Cumhuriyeti kurulsa da varlıklarını devam ettiremediler.
BAYRAK KARDEŞLİĞİ
Doğu Türkistan, 1933 yılında bağımsızlığını ilan ettiğinde, ilk tanıyan ülke, Atatürk’ün başında bulunduğu Türkiye Cumhuriyeti olmuştu.
Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti kurulduktan sonra, Cumhuriyetin Dışişleri Bakanı Kasım Hacı Beyefendi, Hindistan’ın Delhi şehrine gitmişti. Dünyadaki birçok devlete telgraf çekerek bu devletin tanınması için çağrıda bulunmuştu.
Bakanı Hacı, Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti’ne çektiği telgrafta, "Gök Bayraktan Al Bayrağa selam olsun" vurgusunu yapmıştır.
Atatürk bu telgrafı görünce çok memnun olmuştu. Sevinçten gözlerinden yaş gelen Atatürk derhal telgraf çektirerek Doğu Türkistan’a şu mesajı iletti:
"AL BAYRAKTAN GÖK BAYRAĞA SELAM OLSUN!..
Türk Dünyası'nda "bozkurt" Türklüğü temsil eder. Bir insan, bozkurt işareti yapıyorsun “BEN TÜRKÜM” diyordur.
1960 yılların çalkantılı yıllarında Alparslan Türkeş'ın destekleriyle "Ülkü Ocakları" kuruldu. Günümüzde adı Ülkü Ocakları Eğitim ve Kültür Vakfı’dır. Genel Başkanı Ahmet Yiğit Yıldırım’ı uzun yıllardır tanırım. Tam bir beyefendidir. Özü-sözü, bir tek derdi vatan ve turandır.
Anlatmak, yazmak lazım
Ülkücü gençlik mahzundur, efendidir, civanmerttir. Ocaklı çocuklar ellerinde kitabı yüreklerinden turan sevdasını düşürmezler. Suriye’ye gittiğimde Halep sokaklarında Selami Aynur olarak Türkmenlerle el ele karşıma çıktılar. Kerkük sokaklarında gezerken size “can diyen” Yusuf Ziya Arpaçık olurlar. Türkistan şehirlerinde gezerken Anadolu’dan gelen bir genç ağabey, diyerek sarar sizi. Avrupa’da her şehirde bir ocaklı vardır. Vefakar, cefakar, çilekeş bir davanın insanları. Dünyanın dört bir yanına yıldızlar gibi dağılmış bir nesil...
15 Temmuz'un en karanlık anlarında...
Yazmak, anlatmak lazım. 15 Temmuz’un en karanlık zamanında MHP Lideri Bahçeli’nin “MHP ve ÜLKÜCÜLER seçilmiş meşru hükümetin yanındadır” açıklamasından sonra cephe hattında şer ittifakına karşı bozkurt nöbetindedirler. Devletin başı Cumhurbaşkanı, İstanbul’a havaalanına indiğinde ülkücü gençlik en öndedir. Bu kareler ne kadar verilmese de onlar oradaydı. Onlar sessiz, derin duruşları ile vatan yürekli çocuklardır.
Şimdi onları, cuma akşamları Kur’an okurken, okullarda konaklama sorunu olan kardeşlerine kalacak yer ayarlarken, evi yananlara yardım ederken görürüz. Depremin ilk dakilarinda yollara revan olan bir gençlik. Reklam yapmazlar.
Şimdi durup dururken neden bu saldırılar, anlamak lazım. 90’lı ve 2000'li yıllarda "AB-D"den ülkücülere yönelik olumsuz açıklamalar gelmişti. AB-D’liler coğrafya üzerine sadece askeri-istihbarati operasyonlar yapmıyor, toplum sosyolojisini de okuyorlar. Dinamik ve ilkeleri olan bir gençlik AB-D planları önünde bir engel.
Şair boşuna dememiş: “SÖNMEDEN TÜTEN SON OCAK.”
Azerbaycan’ın İstiklal şairi Ahmed Cevad’ı doğumunun 132. yılında saygı, minnet ve rahmetle anılıyor. Türkiye’de Mehmet Akif Ersoy ne ise Azerbaycan’da Ahmed Cevad’da odur. Ahmet Cevad, Türkçülük suçlamasıyla tutuklu bulunduğu Sovyet dikta zindanlarında kurşuna dizilerek şehit edildi.
Azerbaycan Milli Marşı'nın ve "Çırpınırdın Karadeniz" şiirinin yazarı Ahmed Cevad'ın ailesinin isteği üzerine, Türk dünyasına hizmetleri ve Türk milli ülküsüne katkıları dolayısıyla TÜRKSOY tarafından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye madalya takdim edildi. Süreç bununla bitmedi. Bahçeli’nin talimatları doğrultusunda Partimiz bünyesinde Ahmed Cevad Enstitüsü kurulması kararı alındı. Enstitünün amacı başta Ahmed Cevad'ın çok yönlü çalışmaları, kültür, sanat, edebiyat olmak üzere; Türk Dünyası’na katkılarının araştırılması, Türk Dünyası’nda ortak fikir ve duygu birliğinin genişletilmesine hizmet etmesi, Türk Yurdu’nun bütünlüğünün duygu ve fikirle geleceğe taşınmasını sağlayan akademik, sosyal ve kültürel faaliyetlerle Türklük şuurunun gelişimine katkı vermek suretiyle ülkemizde ve Türk akraba topluluklarının ikamet ettiği coğrafyalarda da yürütülen çalışmaların nitelik ve yaygınlık bakımından gelişmesini sağlamak.
Devlet Bahçeli aslında bir cümle ile herşeyi özetlemiş durumda."Ahmed Cavad sözün başlangıcı, geleceğin sonsuzluğudur. "
ÇIRPINIRDI KARADENİZ
Ahmet Cevad, "Yol ver Türk'ün bayrağına" ismiyle de bilinen şiirini 1914'te kaleme aldı. Şiirde, Balkan Savaşları sırasında efsaneleşen Osmanlı savaş gemisi "Hamidiye"nin kahramanlıkları övülüyor.
5 Mayıs 1892'de Azerbaycan'ın Gence şehri yakınlarındaki Şemkir bölgesinin Seyfeli köyünde doğdu. Doğduğu köyde dini eğitim aldı, Arapça ve Farsça öğrendi, 1906'da ailesiyle taşındığı Gence'de eğitimine devam etti.
Cevat'ın bu dönemde yazmaya başladığı ilk şiirleri çeşitli gazete ve dergilerde yayınlandı. 1912'de mezun olan Cevat, Gence Kız Okulunda Türkçe ve Farsça öğretmeni olarak görev yaptı. Aynı yıl arkadaşıyla gönüllü olarak Osmanlı ordusuna yazılarak Balkan Savaşları'na katıldı ve Bulgarlara karşı savaştı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında da Anadolu'da yaşananları yakından takip ederek çeşitli gazetelerde bu konuda haber ve makaleler yazdı.
Bakü'de faaliyet gösteren "Müslüman Cemiyet-i Hayriyesi"ne üye olan Cevad, 1915'te Azerbaycan'dan Batum, Kars, Ardahan, Sarıkamış, Trabzon ve Erzurum'daki Türklere ve Rus ordusuna esir düşen Osmanlı askerlerine yardım götüren heyette yer aldı.
Yazdığı marş 1993'te Milli Marş kabul edildi
Cevad'ın ilk şiir kitabı "Koşma" 1916'da Bakü'de basıldı. Ziya Gökalp, 1918'de Yeni Mecmua'da kitapla ilgili şunları yazmıştı:
"Ruslarla savaştığımız sırada Kafkasya'da intişar eden bir şiir mecmuası elimize geçti. Koşma isimli bu kitabın nazımı Ahmed Cevat isminde bir Türk'tür. Bu milliyetperver şairin bütün şiirleri, Osmanlı Türklerine, ana vatana, orduya ithaf edilmiştir."
Ahmed Cevat, "Koşma" kitabının bir nüshasını da 15 Eylül 1918'de Bakü'yü Ermeni ve Bolşevik çetelerden kurtaran Kafkas İslam Ordusu komutanı Nuri Paşa'ya hediye etti.
Azerbaycan'ın bağımsızlığı döneminde de hem şiirler yazan hem de öğretmen ve gazeteci olarak çalışan Cevad, hükümetin milli marş müsabakasına katıldı. Cevat'ın, ünlü besteci Üzeyir Hacıbeyli tarafından bestelenen marşı beğenilse de Bolşevik ordusunun Azerbaycan'ı işgal etmesiyle kabul edilemedi.
Cevad, iki yıllık bağımsızlığın ardından ülkede Sovyet yönetimi kurulunca baskı görmeye başladı ve defalarca tutuklandı. Bu dönemde de şiir yazmayı sürdüren ve tercümanlık yapan Ahmet Cevad, devrim karşıtlığı ve Türkçülükle suçlanarak idama mahkum edildi. Ahmet Cevad, 13 Ekim 1937'de kurşuna dizilerek şehit edildi.
Sovyetlerin dağılmasının ardından bağımsızlığını yeniden elde eden Azerbaycan'da parlamento, 1993'te Cevad'ın yazdığı ve Hacıbeyli'nin bestelediği marşı Azerbaycan Milli Marşı olarak kabul etti.
Son söz şiirin
Sözün başlangıcı bir hece
Çırpnırdı Karadeniz deyince
Dizildi şiirler tuğlar misali
Devlet bey Ahmet Cevad deyince…
Kuveyt Emiri Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir Es-Sabah, mayıs ayının ilk günlerinde Ankara ziyareti gerçekleşecek. Birkaç gün önce Kuveyt’te idik. Körfezin sakin gücü olan bu ülke modernizmi ve ekonomik gücü ile dikkat çekiyor. Ülkede 5 milyona yakın insan yaşasa da bunların 1.5 milyonu Kuveyt vatandaşı. Başta Asya ve Arap ülkeleri olmak üzere bir çok ülkeden insan burada hizmet sektöründe çalışıyor.
TÜRK ELÇİYE ZİYARET
Türkiye’nin Kuveyt Büyükelçisi Tuba Nur Sönmez’i ziyaret ettik. Ülkede yaşayan vatandaşlarımızın sayısında ve ikili ilişkilerde artan bir ivme gördük. Türkiye dostu Kuveyt'ten pek çok vatandaş ülkemizi ziyaret etmiş. Türk firmaları inşaat alanı başta olmak üzere ülkede aktif olarak yer alıyor.
Ülkemizin burada güven ve huzur sağladığını güler yüzlülüğüyle ortaya koyan Sönmez ile yaptığımız hasbihal ve istişarelerde ikili ilişkiler konusunda bilgiler edindik. Türkiye'de 427 Kuveytli şirketin ticaret ve yatırımı var. Bu yatırımlar, çeşitli alanlara yayılmış 2 milyar doları buluyor. iki ülke arasında karşılıklı ticaret hacminin 2022 yılı itibarıyla 1 milyar dolar iken 2023 yılında bu rakam daha da zenginlik kazandı. Kuveyt devleti ile Baykar arasında milli SİHA Bayraktar TB2 ihracatı sözleşmesi yapıldı. Liste uzun…
Büyükelçi Sönmez Arapça’yı ileri düzeyde konuşuyor. Kuveytli yetkililer ve toplum ile iyi ilişkiler kurarak köprü görevi görüyor. Ülkede yaşayan vatandaşlarımızın sorunları yakından takip edilip çözüme kavuşuyor. Kısa süre önce Kuveyt Emiri Türkiye’de olacak. Irak ile başlayan yeni süreçte Körfez’in kilidi Kuveyt, önemli bir konumda.
Diplomasi dar alanda kısa paslaşmalar değil tam saha presi gerektirir. Kuveyt’den başlayacak ve Umman’a uzanacak bir ulaşım hattı hayata geçiyor. Türkiye, Irak, BAE ve Katar tarafından hayata geçirilen Kalkınma Yolu'na bir de kilit lazım. Bu kilit ülke Kuveyt... Bir düşünün, Kalkınma Yolu'na eklenen Kuveyt ile ver elini Umman. Değme keyfine...
Irak Türklerinin önde gelen isimlerinden Nefi Demirci'nin ölümünü en iyi anlatan bir cümle kursak sanırım bu 'Bozkurt’un ölümü' olur. Kerkük’ten çıkıp İstanbul’da son bulan yaşam öyküsü adeta Orta Doğu‘daki Türk varlığının izdüşümleri gibi...
Kendisiyle İstanbul’da 'Türk dünyası çalışmaları' çerçevesinde tanıştığımızda da karşımda tam bir dava adamı, inanmış bir Türkmen buldum. Her zaman Irak Türkleri ile ilgili yapılacak projeleri fikirleri ve söylemleri vardı.
"Men özüm Türkem"
Özbeöz Türk olan ve bununla diyar diyar övünen Nefi Demirci, TRT'nin 'Ömür Dediğin' adlı programına 2017 yılında verdiği röportajında "Yalnız kalan şehirdir Kerkük" diyerek bizi Kerkük diyarına, duygusal bir iklime götürdü. "Bugüne kadar Kerkük'e neden dönmediniz?" sorusuna şöyle bir cevap verdi: Kerkük benim çocukluğumun, gençliğimin geçtiği özel insanlarla davamızın şehriydi. Şimdi perişan haldeki Kerkük‘ü görmek istemiyorum. Hep hatırladığım hatıralarda kalsın Kerkük...
Öte yandan şimdilerin Kerkük'ü için "Perdeleri örtük, lambaları sönük, sırtında yılların yükü, hatıraları kırık dökük bir yer olacak orada, adı Kerkük." diyen Demirci, adeta bu kadim şehrin halini resmetti.
Bu dünyadan bir Nefi Demirci geçti
Şehit arkadaşlarını hiç unutmaz, onları tek tek anar hatırlarını paylaşırdı. Darağacında üç fidan, yani Saddam diktasında Necdet Koçak ve arkadaşları... İstanbul’daki yaşayan Türk soylar diasporasında, Nefi abisi ve aksakallısı ansızın geldi bu hayata...
Can Azerbaycan’ın 44 günlük vermiş olduğu vatan mücadelesinde de öyle heyecanlıydı ki her gün yayınlarda bize fikirlerini beyan ederdi. Sanki cephede savaşan bir Azerbaycan Türk askeri vardı karşımızda. Şimdi çok şey yapılacak çok şey yazılacak taziyelerde...
Nefi Demirci'yi her zaman hilalin ucundaki yıldıza benzetirdim. Yıldız gibi parladı yıldız gibi kayıp gitti.
Bu dünyadan bir Nefi Demirci geçti.
Tarih Gazze'de tekerrür mü edecek yoksa baştan mı yazılacak?
İsmail Haniye, ailesinden şehit haberlerini duyunca Allah’a sığınarak karşıladı. 6. ayını aşan Gazze Direnişi aslında bir İbrahim bir İsmail gerçekliğidir. "Oğlun İsmail’i kurban et" emrine, baba ve oğlun kabullenişidir Gazze. Sonrası İsmaillerin değil nice koçların şehadetidir Gazze…Tıpkı binlerce Gazzeli aile gibi Haniyeler gibi…
Mesele sadece Gazze mi?
75 yıllık Filistin işgali ve şimdi yaşanan Gazze katliamında ortaya bir direniş sosyolojisi oluştu. Burada Hamas mücadelesi Müslüman liderler, Arap dünyasının önde gelenleri açısından bize yaşananları özetliyor. Hamas yöneticileri ve aileleri hep hedefte... Ya kendileri ya aileleri katledilmeye devam ediyor. Ortadoğu’da farklı bir eksende olan Hamas yani İslami Direniş Hareketi bize meselenin sadece Gazze’yi savunmak olmadığını gösterdi.
Endülüs ve Kudüs Medeniyeti
Endülüs medeniyetinin sonu: Granada'nın düşüşü ve Kudüs medeniyetinin geleceği Gazze… Aksakallı Tarih Dede bize ders vermeye devam ediyor. 2 Ocak 1492 tarihinde İber yarımadasındaki son Müslüman ülke olan Beni Ahmer Devleti'nin Başkenti Granada (Gırnata) İspanya Krallığı'nın eline geçti. Böylece 782 yıllık Endülüs medeniyeti sona ermiş oldu. Granada kuşatması yaklaşık 90 yıl sürdü. Bölgede 1479 yılında Aragon ve Kastilya Krallıkları'nın birleşmesiyle İspanya Krallığı ortaya çıktı. Tıpkı işgalci İsrail ile ABD’nin Ortadoğu’da birleşmesi gibi… 25 Kasım 1491 tarihinde Beni Ahmer Devleti'nin Meliki Ebu Abdullah Muhammed ve İspanya Krallığı arasında teslim antlaşması imzalandı. Tıpkı Filistin yönetimleri ile İsrail arasında imzalanan anlaşmalar gibi… Varılan antlaşmaya göre Granada teslim olacak, karşılığında Müslüman ve Yahudilere hiçbir şekilde zarar verilmeyecek, kimse zorla Hristiyan yapılmayacak, ezan okunabilecek ve kadılık gibi kurumlara müdahale edilmeyecektir. Tıpkı bugünkü Ramallah’taki durum gibi… 2 Ocak 1492 tarihinde Granada teslim oldu ancak İspanyollar antlaşmaya hiçbir zaman uymadı. Çok kısa zamanda Müslümanlara ağır bir zulüm başladı ve İber yarımadasındaki büyük Endülüs medeniyetinin izleri yok edilmeye başlandı. Bugün Gazze’nin yıkılması gibi…
Ve günümüzü anlatan bir gerçeklik; Endülüs düşerken son sultan Ebu Abdullah'ın annesi Ayşe Sultan'ın dilinden döküldü bu cümleler: "Ağla oğlum ağla... Erkekler gibi savaşmadın şimdi otur kadınlar gibi ağla..."
Gazze’de direniş, erkekler gibi savaşıyor. Evlatlarıyla, torunlarıyla imtihan edilirken savaşıyor. Uzaktan ağlaşanlara rağmen….
Soru şu Gazze düşersen Kudüs medeniyeti ne olur… Ya da tarih Gazze'de tekerrür mü edecek yoksa baştan mı yazılacak?
‘’Uzaklardan seni düşünürüm ey Kudüs
Endülüs’ün sessiz minarelerinden
Yürüyorum sessiz adımlarla sana
Bir yanımda Ayasofya bir yanım Aksa
Bir Selahattin kuşatması sarar beni
Şanlı fetih zamanlarından kalan
Seni düşünürüm seni Kudüs
Miraçta en sevgili ile kalan zamanlardan’’
Kırşehir'in Akpınar ilçesine bağlı Aşağıhomurlu köyünde çobanlık yapan Aydın Battal, 31 Mart Mahalli İdareler Seçimleri'nde muhtar adayı oldu. Bu bizim garip Battal, 300 seçmenli köyden 29 oy aldıktan sonra sitemini sosyal medyadan yaptığı açıklama ve paylaştığı şiirle dile getirince, seçimin akılda kalan başlıklarından biri oldu.
Prof. Dr. Ruhi Ersoy ne güzel anlattı: "Anadolu'nun bir köyünde Gazi Paşa'ya, Doğu Türkistan'a şiirler yazan, oğluna Mete adını veren, Selçukludan kalma bir camiyi restore etmek isteyen Türk irfanı..."
Battal, kalbinden geçenleri şiirle dile getirdi: Anadolu İrfanı, garibanlık, fakirlik ve şiir...
Okumda mı yayımda mı bilmiyorum. Saygıda kusur etmiyorum. Bende ne var; ben kör müyüm, görüyorum. Baldızım, bacanağım istemedi ilk önce beni.
Çekil dedi bu yarışta kimin var? Kime içirecek çayın suyun var? Aklı kesse beni köyden de kovar. Akrabam, dostlarım istemedi ilk önce beni.
Ben köyüme kötü falan diyemem. Köyümü tek kalemde silemem. Mahallem, köylüm istemedi ilk önce beni.
Çoban dedi, muhtarlık yapamaz. Devlet deyip daireye varamaz. Enayi dedi, sağını solunu bulamaz. Baldızım, bacanağım istemedi ilk önce beni.
Sanki rakiplerim uzay bilimci. Benim gibi aynı köylü bilinci. Varsın onlar olsun en baş birinci. Baldızım, bacanağım istemedi ilk önce beni.
Acıyormuş bana fakir diye. Her yere gidemezsin topalsın diye. Beni fakir görme bu kibir niye? Baldızım, bacanağım istemedi ilk önce beni.
Umudum tükendi hayalim bitti. Dünya, gücün Aydın'a yetti. Zaten izlemiyorum o film bitti. Mahallem köylüm istemedi ilk önce beni. Baldızım, bacanağım, Homurlu istemedi ilk önce beni.
Battal'ın paylaşımı sosyal medyada en çok paylaşılanlar arasına girdi.
Seçimlerin tartışmalı iklimine tatlı bir başlık açtı, Aydın Battal. Türk medeniyet sayfalarından biraz Dede Korkut , biraz da Neşet Ertaş... Töreyi bozmayalım biz de aşıklar atışmasına şiirle katılalım….
Bir garip BATTALSIN sen, ey gönlü derya
Dersin, "Okumda mı yayımda mı"
Yayın gergin, okun düzdür ey gönlü derya
Demişler sana Çoban, demişler aman aman
Ayağı aksak, dili tutsak demişler
Ey sen şakıyan garip bülbül derya
Fakir demişler hor görmüşler
Kibir dolu sözler demişler
Ah görseler şu yürek pürü derya
Gözler açıkta kalplerde görmemişler
Ey garip BATTAL üzülme
Boynunu büküp gezme
Her gördüğünü dost bilme
Aşık divanında sana yer vermişler
Aşık KERKÜK-Ü
Güngör YAVUZASLAN
Ve sen şimdi gönlümün içine düşüyorsun Filistin. Ey benim dilimin ucunda bekleyen dilsiz suskunluğum feryat etmeyen sessiz çığlığım. Hadi o en zor sözcüklerle konuşan yalancı coğrafya ORTADOĞU hey..
Olmuyor imkansızsın BARIŞ bu coğrafyada. Şimdi gel demeye varmıyor lügatimdeki kelimeler umut diye yazamıyorum...üç noktalı cümlelerim yetmez anlatmaya da gel desem sana FİLİSTİN. Gelme şehrine küstüğüm KUDÜS gelme.. Bu sevda yaşamak kadar ağır boynuma. Ağır senin tutsaklığın bana..
Ah FİLİSTİN! Orta Doğunun yetim ülkesi. Bir bilsen; ben sevdikçe seni yükseliyorsun yeniden ben sana aşık oldukça sana FİLİSTİN. Aldanma sever gibi duranlara sen; bir yanımızda kangren bir kalp taşıyorlar yalancı dostların...Vurgun yetik…sen sürgünsün ..Gazze de hayallerimi saklıyorum ve Şeria da gözlerimin hayalleri yasak. Prangaya vurdular geçmişimize …yarınlarımız göz altındayız. Ve sakın zamanı yaşa deme bana FİLİSTİN tutsakken ey sevgili..
Oy Acılar ülkesi FİLİSTİN! Sen kanatlarında gökyüzünü taşıyorsun ve özgürlüğü. Oysa yeryüzü kadar tutsağım ben. Yeryüzü kadar cehennem. Bir yanımda Filistin adlı bir çocuk var! düşleri yanık. Bir kolu kesik. Diğerinde yüreğini taşır. Bir yanımda Irak düştüğüm nazlı gelin Beyrut durur! Gözleri kör, sesi sağır…Öte yakamdan ENDÜLÜS tutar ağlarım
Ve ben kör düğümleri atarım sevdaya, yasaklar koyarım kendime de Ne olur cemrem düşme bu mevsim gönlümün Ortadoğu’suna. Her gelen çokça hüzün, her giden Çocuklarca ölüm ekti bu toprağa. Yokluğun denizinde hiçliğe çektim kürekleri ve seyir defterimin her sayfasında, yukarıdan aşağıya ve çaprazlamasına intihar yüklü bir “ayaz” gizli. Döndür adımlarını benden yürek sızım. Görmüyor musun? Bu aşkın rotası bizsizliğe kilitli.
FİLİSTİN! Gözleri ela hüzün çiçeğim. Bu kaçıncı hüzün sonbaharın ardından döktüğüm? Kaç “elveda” daha söylenecek sana barış adına. Gelme diyorum ANADOLUYUM sana dair kanayan yaram var. Evet. Ateşim ama yüreğinde cürmüm kadar yer yakamam artık.
Ah gözyaşı tutsaklığım! Vurun beni bu akşam yoksam Şeria da vurun alnımdan da bu CUMA tutsaksa EL AKSA. Miraç a yükselen sevgili aşkına ey FİLİSTİN. Sevdasına yüzümü sürdüğüm gül. Ben yaralandım yüzlerce acılara yattım geceleri.
Ah FİLİSTİN! Ben senin canında can iken derin ve onarılmaz bir acıdır yaşadığın ; sen bana bu kadar yasaklı ve ben bana bu kadar saklıyken ne olur hesabını sorma bana ayakları kopan FATIMA'nın veremem hesabını..
Sen tüm yokuşları ters çevirip yüreğini özgürlüğe dikiyorsun inatla. Oysa ben koşamam sana …prangalar vurdular bize sana varmayalım diye..
OSMANLI tarihten tutar beni. Zeytin dağından baktığım Beyrut ötesi yakar beni. Bir Kızıl Sultan beklerim seni kimselere vermeyen seni artık. Anla FİLİSTİN! Bağışla! Ben sensiz ölüyorum. tutsaklığına yanıyorum mescidi Aksa'yı kurtaracak Selahattin Eyyüp'ü arıyorum şimdi. Tekrar kurtarsın diye seni Kudüs..
Gönlümün Filistin’i tutsak. Acılara orada bugün aldığımız nefes bize yasak.
Başlarken …Yeni bir heyecan ve farklı bir bakış açısı…
Dünya adeta küçük kıyamete hazırlanıyor. Gazze’de devam eden vahşet ve 3. yılına evrilen bir Ukrayna savaşı. Krizler ve kırılganlıklar bitmeden devam ediyor. Dünya merhamet ikliminde çok uzak bir noktada. Gazze bir vicdan terazisi oldu. Kim iyilikler ikliminde kim kötülükler tarafında karşımızda.
Bizimkisi bir AKSA yalnızlığı
Uzaklardan seni düşünürüm Aksa
İçimde büyüyen Kudüs ile
Sen ki göklerinde kuşlarının secde ettiği
Sen ki toprağının Rukiye durduğu Aksa
Senin dağın değil midir kıyama duran
Rüzgarların eser Zeytin dağından zikri tadında
Ey sen aksa tutsak esir yanımı
Bak yine yollarına düştü Selahattin
Duaları yükselir diyarı İslam’dan
Ağlarsın duyarız seni için için
Bekle bizi Aksa bekle
Endülüs’ün yetim minareleri ile bekle
Bekle Şarki Türkistan’da susan ezanla
Bekle ey Aksa gelen biziz
Diyarı Rum'a baş eğdiren Alparslan ile
Fethin şanlı Sultanı Mehmet ile bekle
Bekle Sina çölünde peygamber rehber eden Yavuz'u
Her yanını imar eden Kanuni ile bekle
Tuğlar dizilecek Horasan ellerinde
Türkün sesi yükselecek Fırat boylarında
Tekbirlerle geleceğiz kapına
Dualarla sana sığınacağız ey Aksa
Dönmeyeniz biz bu yoldan
Can benden de çıksa
Bekle bizi ey Aksa bekle….
….sonra sesler yükseldi kulağımızda feryat etti Gazze’de bir çocuk yine ben ölüyorum diye ey DÜNYA….