Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Avrupa'da başlayan ve domino etkisiyle küresel iş dünyasına yayılan "haftada 4 gün mesai" modeli, 2025 yılı itibarıyla pek çok ülkede pilot uygulama aşamasını geçip yasal zemine oturdu. Maaş kesintisi olmadan çalışma saatlerini düşüren, verimliliği ve çalışan mutluluğunu esas alan bu sistemin deneme sonuçları, en katı işverenleri bile şaşırttı. Peki, şu ana kadar hangi ülkeler bu sisteme tam olarak geçti ve Türkiye'de beyaz yakalıların hayalini süsleyen bu model için bir çalışma var mı? İşte çalışma hayatını kökten değiştiren o devrimin detayları ve son durum.
Sanayi Devrimi'nden bu yana kabul gören "Haftada 5 veya 6 gün, günde 8 saat" çalışma ezberi, dijitalleşme ve yapay zekanın iş süreçlerine dahil olmasıyla birlikte 2020'lerin ortasında büyük bir kırılma yaşadı. Tükenmişlik sendromu (Burnout) vakalarının artması ve "Büyük İstifa" dalgası, şirketleri ve hükümetleri yeni arayışlara itti. İngiltere'de başlayan devasa pilot projenin 2025 yılında açıklanan uzun vadeli sonuçları, "Daha az çalışarak daha çok iş üretmek mümkün" tezini bilimsel olarak kanıtladı. Bu sonuçlar ışığında Belçika'dan İzlanda'ya, Almanya'dan Japonya'ya kadar pek çok ülke, çalışma takvimlerini yeniden yazmaya başladı.
Haftada 4 gün çalışma sistemi, sanıldığı gibi "4 gün çalışıp daha az maaş almak" veya "4 güne 10'ar saat sığdırmak" değildir. Bu modelin küresel standardı 100-80-100 kuralıdır. Yani çalışanlar maaşlarının %100'ünü almaya devam eder, mesai süresinin %80'ini (4 gün) kullanır ancak iş çıktısı (verimlilik) olarak %100 performans hedefler.
2025 yılı itibarıyla bu sistemi en başarılı uygulayan ülke Belçika oldu. Belçika hükümeti, çalışanlara "haftada 4 gün çalışma hakkını" yasal olarak tanıyan ilk Avrupa ülkesi oldu. Ancak Belçika modeli, haftalık 38-40 saatlik sürenin 4 güne yayılmasını (günde 9.5 saat) öngörüyor. Yani yoğunlaştırılmış bir mesai söz konusu. İzlanda ise kamu sektöründe başlattığı ve özel sektöre yaydığı modelde, haftalık saati 35'e indirerek gerçek bir devrim yaptı ve ülke ekonomisi bu süreçte büyüme rekorları kırdı.
Avrupa'nın sanayi devi Almanya, yaşlanan nüfus ve nitelikli iş gücü açığını kapatmak için 2024-2025 yıllarında geniş kapsamlı bir "4 gün" deneyi başlattı. 50'den fazla büyük şirketin katıldığı bu programda, çalışanların hastalanma oranının düştüğü, işe odaklanma süresinin arttığı ve enerji maliyetlerinden (ofislerin 1 gün kapalı kalmasıyla) ciddi tasarruf edildiği raporlandı. Almanya'da sendikalar şimdi bu hakkın metal ve teknoloji sektöründe toplu sözleşmelere girmesi için bastırıyor.
İngiltere ise dünyanın en büyük 4 gün denemesini tamamladı. Denemeye katılan şirketlerin %92'si, pilot süre bitmesine rağmen eski sisteme dönmeyi reddetti ve 4 gün modelini kalıcı hale getirdi. İngiliz şirket yöneticileri, "Cuma günleri ofiste verim zaten düşüyordu, şimdi Pazartesi günü herkes bomba gibi geliyor" diyerek sistemin başarısını teyit etti.
Dünyada bu gelişmeler yaşanırken, Türkiye'de de çalışma saatleri ve günleri konusunda beklentiler 2025 yılında zirveye ulaştı. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın gündeminde uzun süredir "Çalışma Kanunu"nda yapılacak köklü değişiklikler bulunuyor. Ancak Ankara kulislerinden sızan bilgilere göre, Türkiye'nin masasında şu an için "Haftada 4 gün zorunluluğu" gibi radikal bir plan bulunmuyor.
Bunun yerine, üzerinde çalışılan modelin "Uzaktan, Kısmi ve Esnek Çalışma" olduğu belirtiliyor. Haftalık 45 saat olan yasal çalışma süresinin 40 saate indirilmesi tartışılsa da, işveren sendikalarının maliyet artışı itirazları bu sürecin yavaş ilerlemesine neden oluyor. Ancak Türkiye'deki bazı vizyoner teknoloji şirketleri ve holdingler, devletin yasa çıkarmasını beklemeden kendi inisiyatifleriyle "Cuma günleri yarım gün" veya "İki haftada bir 4 gün" gibi hibrit modellere geçmeye başladı.
Türkiye gibi emek yoğun sektörlerin (tekstil, inşaat, turizm) ağırlıkta olduğu ekonomilerde, 4 gün sistemine geçiş Avrupa kadar kolay görünmüyor. Bir yazılımcının işini 4 güne sığdırması mümkünken, bir fabrika işçisinin üretim bandında 4 gün çalışması, üretimin %20 düşmesi anlamına geliyor. Bu da işverenin vardiya sayısını artırmasını ve personel maliyetinin yükselmesini gerektiriyor.
Uzmanlar, Türkiye'de bu sistemin genele yayılmasından önce "Sektörel Bazlı" düzenlemelerin gelebileceğini öngörüyor. Yani bankacılık, sigortacılık, bilişim ve reklamcılık gibi sektörlerde 4 gün sistemi teşvik edilirken, sanayi tarafında farklı bir verimlilik modeli kurgulanabilir.
Yapılan anketler, Türk çalışanların %85'inin maaş artışından ziyade "daha fazla boş zaman" talep ettiğini gösteriyor. Haftada 4 gün çalışan bir birey, kendine, ailesine ve hobilerine vakit ayırabildiği için psikolojik olarak daha sağlam kalıyor. Bu da "Sessiz İstifa" (Quiet Quitting) denilen, işte asgariyi yapıp gitme hastalığını tedavi ediyor. 2026 yılı, Türkiye'de de bu talebin daha gür sesle dillendirildiği ve belki de ilk yasal adımların (çalışma saatinin 45'ten 40'a inmesi gibi) atıldığı bir yıl olabilir.