Bozanın faydaları saymakla bitmez. Kış aylarının vazgeçilmezi olan ve Osmanlı'dan günümüze ulaşan, sevilen lezzetler arasında yer alan bozanın tarifi, evde yapılışı ve nasıl yapıldığı havaların soğumasıyla birlikte araştırılmaya başlandı! Peki, boza nedir, nasıl yapılır, boza yapmak için gerekli malzemeler nelerdiir? Detaylar haberimizde...
Boza nasıl yapılır, evde boza yapımı ve faydaları sorgulanmaya devam ediyor. Kış aylarının sevilen lezzetlerinden biri olan; içerdiği besin değeriyle hem tok tutma özelliğine sahip olan hem de vücuda enerji sağlayan geleneksel bir içecek olan bozanın bilinmeyenlerini sizler için yazdık. İşte, bozanın faydaları ve tarifi!
Ülkemizde genellikle darıdan yapılan boza, farklı ülkelerde popüler olan lezzete göre mısır, arpa, çavdar, yulaf, buğday, kara buğday, arnavutdarısı, gernik gibi tahılların unu, bazen de pirinç ve ekmek, nadir olarak da kenevir unu ve karamuk mayalandırılarak yapılmaktadır.
Ana malzemeler
Maya için
Bozanın yapılışı
Püf Noktası
Bozayı bekletirken güneş ve ışık almayan, serin bir ortama koyun! Kalorifer yanında olması, güneş alması, ısıya maruz kalması bozanın fazla ekşimesine yol açacaktır.
Boza, sıklıkla kış aylarında tüketilen geleneksel bir içecektir. Kış aylarında vücuda soğuğa karşı dirennç kazandırması ile bilinen boza, çocuklarda kemik gelişimini güçlendirir ve anne sütünü arttırır. Bağırsaklardaki çalışmayı hızlandıran ve yaşlılarda vücuda güç veren bir şifa kaynağı olarak kabul edilir.
Boza severler bu içeceği genelde kış aylarında; üzerine toz tarçın ilave ederek tüketir. Sarı leblebi de bozanın yanına yakışan bir diğer lezzet olarak bilinmektedir.
Bozanın kelime kökeni Farsça pirinç ve darı unundan yapılan bir tür kıvamlı ve ekşimiş içecek anlamına gelen “bûza/ bûze” kelimesinden gelmektedir. Bûze, aynı zamanda darı anlamına da taşır. Arapça bûza, Bulgar, Hırvat, Macar, Sırp ve Arnavut dillerinde boza, Yunanca bozas, İngilizcede ise boza veya bosa şeklinde karşımıza çıkan boza, Türk Standartları Enstitüsü'ne göre tatlı boza yüzde 0,2-0,5 asit içerir. Evliya Çelebi'nin Seyahatname'sinde geçen tatlı boza, ulemaların dahi içtiği Tekirdağ darısından yapılan beyaz, koyu kıvamlı bozadır.
Boza’nın ortaya ilk çıkışı 8-9 bin yıl önce Mezopotamya’ya dayanmaktadır. Mısır ve Kuzey Afrika sahillerinde Akdenizli tüccar gemiciler aracılığıyla batıya, Hazar Denizi güneyinden doğuya, Asya içlerine ve Çin’e; İran ve Afganistan’a, Kafkaslar’dan kuzeye, Volga Havzası’na doğru geniş bir coğrafyaya yayılmasıyla bilinir.
Boza’nın dünyadaki yayılışı Türklerin göçleriyle gerçekleşmiştir. Yunanlı tarihçi Ksenophon, M.Ö. 401 yılı sonunda Doğu Anadolu’da boza yapıldığını ve hazırlandıktan sonra çömlek kaplarla toprağa gömüldüğünü belirtmiştir. İlk çağlarda darı, arpa gibi hububat fermantasyonları ile elde edilen Boza, çeşitli isimlerle Mısır ve Trakya’da yayılmıştır.
Selçuklular zamanında Bozaya "Bekni" adı verilmiştir. O dönemde Bozanın darı, buğday, mısır, pirinç veya arpadan yapıldığı, olgunlaşması için testide korunduğu ve fermante olduğu bilinmektedir.
Kaşgarlı Mahmut’un Divan-ı Lugati’t Türk adlı eserinde, Karahanlılar’ın darıdan Boza elde ettikleri ve bu içeceğe “Buhoun” dedikleri belirtilir. Aynı eserde bu içeceğin Arapça karşılığı ise “mizr” olarak geçer. 1436 yılında Venedikli seyyah Giosaphat Barbaro tarafından Rusya’nın Rjasan şehrindeki Türkler’in Boza içtikleri ve bu içeceğe “bossoi” dedikleri kaydedilmiştir. Rus askeri F.S. Efromov, 1755 yılında Buhara Özbekleri’nin Bozayı sarı buğdaydan yaptıklarını belirtmiştir. Alman seyyah C. Niebuhr ise 1701-1767 tarihleri arasında yaptığı seyahatlerde Bozanın Kahire, Basra ve Doğu Anadolu’da tüketilmiştir.
Günümüzde Boza, dünyada Türkler’in yaşadıkları ya da Türkler’in egemenliğinde bulunmuş ülkelerde “boza” veya bozayı çağrıştıran isimlerle anılır ve içilir. “Buha-merissa” adıyla Kırım, Volga çevresi, Kafkaslar, Türkistan, Macaristan, Balkanlar, Arap ülkeleri ve birçok zenci kabilesinde tüketilir. Kırım’da darı veya buğday unu, Kazan’da darı, Türkistan’da iri öğütülmüş pirinç unu, Kırgızlar’da buğday yarması, Çerkezler’de darı, Yobol Türkleri’nde arpa, Yugoslavya’da mısır, Mısır’da ise darı unundan yapılmaktadır.
Osmanlı Döneminde Boza:
En parlak dönemini Osmanlı zamanında yaşayan boza ve bozacılık, Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulduğu yıllarda büyük kentlerin temel zanaatlarından biri haline gelerek nam salmıştır. 14. ve 15. yüzyıllarda kent yaşamı üzerine yapılan araştırmalar, bozahanelerin Osmanlı kentinin karakteristiklerinden biri olduğunu göstermektedir.
Fatih devrinde Bozaya ilk olarak Fatih’in sevdiği içecek listesinde rastlanmaktadır. Kanuni döneminde boza ve bozahanelerin de yer aldığı bazı kanunnameler çıkarılmıştır. Mısır Eyaleti Kanunnameleri’nde şehir halkının Bozahanelerde Boza içmek bahanesiyle şaraptan uzak durması gerektiği, Rumeli Eyaleti Kanunnameleri’nde ise şehir Bozahanelerinden her ay on beşer akçe alınması yer almıştır.