Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Güney Kore Pusan Üniversitesi'ndeki bilim insanlarının yaptığı ve Antroposen Çağında Benzeri Görülmemiş Küresel Su Kıtlığının İlk Ortaya Çıkışı başlığıyla bilim dergisi Nature'da yayımlanan yeni bir çalışmada, bölgelere göre Sıfır Günü Kuraklığı'nın, İlk Ortaya Çıkma Zamanı (Time of First Emergence) hakkında çeşitli senaryolara yer verildi. Çarpıcı araştırmada Türkiye'den Adana, Mersin, İstanbul ve Diyarbakır'ın kuraklıkla karşı karşıya kalacağı yıllar belirlendi.
Sıfır Günü Kuraklığı (Day Zero Drought) bir şehrin veya bölgenin içme suyu kaynağının tükendiği, musluklardan suyun akmadığı gün olarak tanımlanıyor. Çalışmada buharlaşma, nehir akışı, su kıtlığı, barajların kuruması için geçen süre başta olmak üzere birçok parametre göz önünde bulunduruluyor.
Buharlaşma ve nehir akışı endekslerine göre dünyanın kuraklığa eğilimli birçok bölgesinde özellikle 21. yüzyılın sonlarına doğru, iklim değişikliği nedeniyle benzeri görülmemiş, şiddetli ve çok yıllık hidrolojik kuraklıklar yaşanması beklenirken, su kıtlığı endeksine göre ise gelecek dönemlerde bölgesel su kıtlığı gözlemlenebilir.
Çalışmada bu parametre ve faktörler ışığında ABD ve Fransa'daki araştırma merkezlerinde geliştirilen 2 ayrı model kullanıldı. ABD merkezli modelde yüksek emisyon, Fransa merkezli modelde ise yüksek ve orta emisyon senaryoları işlendi.
Yüksek ve orta emisyonların birlikte ele alındığı Fransa merkezli modelin projeksiyonlarına göre büyük barajların bulunduğu bölgeler de dahil olmak üzere kuraklığa eğilimli bölgelerin yüzde 51'i, 2100'e kadar benzeri görülmemiş bir su kıtlığıyla karşı karşıya kalacak, yüzde 22'si ise 2020'li ve 2030'lu yıllarda su kıtlığına maruz kalacak.
ABD merkezli yüksek emisyon senaryosuna göre ise kuraklığa eğilimli bölgelerin yüzde 74'ü 2100 yılına kadar benzeri görülmemiş bir su kıtlığı yaşayacak, yaklaşık yüzde 35'i de 2020 ile 2030 yılları arasında su kıtlığıyla karşı karşıya kalacak.
Araştırmada Akdeniz, Güney Afrika ve Kuzey Amerika'nın bazı bölgelerinde daha uzun süreli ve daha sık aralıklarla Sıfır Günü Kuraklığı yaşanacağı öngörülüyor.
Gelecekte akut su kıtlığının ortaya çıkacağının ve toplam su talebinin toplam su arzını aşacağının vurgulandığı araştırmada, su kıtlığından etkilenen bölgelerin genişleyeceği, bu bölgelerin özellikle ABD'nin batısı, Akdeniz, Kuzey Afrika, Güney Afrika, Hindistan, Kuzey Çin ve Güney Avustralya'da yoğunlaşacağı belirtildi.
Çalışmanın yazarlarından Pusan Üniversitesi IBS İklim Fiziği Merkezi ve İklim Sistemi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Christian Franzke, doğru su kullanımında arz talep dengesinin önemli olduğunu söyledi.
Franzke, suyun verimli kullanılmasının, yeni barajlar, tuzdan arındırma veya boru hatları inşa etmekten daha hızlı ve daha düşük maliyetli olduğunu bildirdi.
Çalışmalarında ABD ve Fransa merkezli yüksek emisyon senaryolarına göre bazı önemli noktaların Sıfır Günü Kuraklığı projeksiyonlarını incelediklerini hatırlatan Franzke, "Türkiye'deki bazı bölgelerde kuraklık koşulları 2000'den bu yana artış gösteriyor. ABD merkezli yüksek emisyon senaryosuna göre Adana ve Mersin 2030'da, İstanbul ve Diyarbakır 2050'de Sıfır Günü Kuraklığı ile yüzleşebilir." diye konuştu.
Su kıtlığının tarımda ürün verimini azaltabileceği ve gıda güvenliğini tehdit edebileceğini dile getiren Franzke, "Ekonomik olarak su kıtlığı yaşanan tarım arazilerinin sürdürülebilir sulama ihtiyacı, gıda güvensizliğini hafifletmek için kritik öneme sahiptir. Madencilik de dahil olmak üzere suya bağımlı endüstriler ve hidroelektrik santralleri, operasyonel aksaklıklar, enerji kıtlıkları ve ekonomik kayıplara yol açabilir." diye konuştu.
Uzun süreli kuraklığın, tatlı su ve karasal ekosistemleri bozarak su kalitesini, biyolojik çeşitliliği ve uzun vadeli ekolojik dayanıklılığı tehlikeye atabileceğine değinen Franzke, düşük su kalitesinin su kaynaklı hastalıkların yayılmasına yol açabileceğinin ve halk sağlığı için büyük riskler oluşturabileceğinin altını çizdi.
Bu tür olayların önlenmesi için uluslararası kuruluşlar ve ulusal hükümetlerin evsel kullanım, tarım ve enerji üretimi de dahil olmak üzere tüm önemli sektörlerde sürdürülebilir su yönetimi ve dayanıklılık oluşturmaya öncelik vermesi gerektiğine işaret eden Franzke, başlıca eylem ve tedbirler arasında yönetişim ve düzenlemenin güçlendirilmesi, verimli su altyapısına yatırım yapılması ve iklime dayanıklı tarımın teşvik edilmesinin yer aldığını söyledi.
Türkiye Su Enstitüsü Politika Geliştirme Koordinatörü Dr. Tuğba Evrim Maden de nüfusun yoğun olduğu özellikle yarı kurak ve kurak iklim kuşağındaki pek çok bölgenin "Sıfır Günü Kuraklığı" riskiyle karşı karşıya olduğunu kaydetti. Maden, yakın zamanda İran'da meydana gelen kuraklığın da bu konudaki riskleri bir kez daha gündeme getirdiğini ifade etti.
Küresel su tüketiminin, nüfus artış hızının iki katına çıktığı belirten Maden, bu eğilimlerin devam etmesi halinde, 2050 yılı itibarıyla yaklaşık 5 milyar insanın su stresi ile mücadele edeceğine dikkati çekti. İklim değişikliğinin yağış rejimleri üzerinde çeşitli etkileri olduğunu vurgulayan Maden bu değişimlerin doğrudan Sıfır Günü Kuraklığı olasılığını artırdığı değerlendirmesinde bulundu.