AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. CHP'ye Filistin üzerinden yüklenen Çelik, "Cumhurbaşkanımız Filistin davasını milli dava olarak tanımladığında, içimizden bazıları muhalefet yapmak adına, “Filistin davası niye bizim milli davamız oluyor?” gibisinden bir takım laflar üretmişlerdi. Hiçbir şekilde insanlıkla ve siyasetle bağdaşmayan, hatta maalesef bazıları son derece faşist bir yaklaşım sergileyerek, “Filistin davası bizim davamız değil, Arapların davasıdır” gibisinden ırkçı yaklaşımlar da üretmişlerdi." ifadelerini kullandı.
Çelik'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu vesilesiyle hepimizin gördüğü gibi dünyanın en önemli gündemi Gazze konusundaki gelişmeler. Buna da tabii iki yönlü bir yandan yüreğimizi kanatan Netanyahu hükümetinin katliamları, soykırım siyaseti bütün acımasızlığıyla insanlık tarihinin görmediği bir zulümle devam ediyor. Kuşkusuz artık kuruluşların kabul ettiği gibi bütün bu meseleye mesafeli yaklaşanların bile kabul ettiği gibi açık bir soykırım suçudur insanlığa karşı.
İnsanlığın medeniyet kazanımlarını korumak için bu alçaklığın mutlaka cezalandırılmasından başka yol yoktur. Biliyorsunuz, ilk olarak “soykırım” ifadesini kullanan lider Sayın Cumhurbaşkanımızdır. Sayın Cumhurbaşkanımız bu ifadeyi ilk kullandığında çoğu devlet mesafeli kaldı ve “bunu değerlendirelim” diyerek konuyu ileri bir tarihe erteledi. Ancak diplomasiyle konuşmak, uluslararası değerleri ve uluslararası hukuku hatırlatmakla bu meselenin çözülemediğini bir kez daha gördük. Katliamlar aynen devam ediyor.
Bu durumun ortaya koyduğu tablo şunu gösteriyor: Netanyahu adlı katil ve şebekesinin durdurulması için çok yönlü bir inisiyatif oluşturulmalıdır. Aksi takdirde insanlığa karşı işlenen suçlar ve soykırım suçları maalesef artarak devam edecektir.
O çerçevede bakıldığında, bugün Filistin Devleti’nin tanınmasına yönelik büyük devletlerin attığı adımlar ve ortaya koydukları irade önemlidir. Burada “büyük devlet” derken gayri safi milli hasıla, güçlü ekonomi veya büyük orduyu kastetmiyorum; Avrupa Birliği ya da NATO üyesi devletleri de kastetmiyorum. “Büyük devlet”ten kastım, insanlığı öncelikleyen devletlerdir.
Tabii, Filistin Devleti'nin tanınması konusunda bile görüyoruz ki soykırım şebekesinin failleri, Filistin Devleti'nin tanınması karşısında Batı Şeria ilhaktan bahsediyorlar; daha çok kadın ve çocuk öldürmekten, daha çok insanı katletmekten bahsediyorlar. Dolayısıyla, şimdiye kadar Filistin Devleti’nin tanınmasını “iki devletli çözüm sürecine zarar verir” diyerek erteleyenlerin yaklaşımlarının ne kadar zeminsiz olduğu ortaya çıkmıştır.
İsrail’in bu yaklaşımı, yani “bir gün iyi bir çözüm olsun; o çözümden sonra Filistin Devleti tanınsın. Eğer şimdi Filistin Devleti tanınırsa bu çözüm gerçekleşmez” şeklindeki tezi vardı. Birçok devlet de bu teze atıf yaparak, “Bugün Filistin Devleti'ni tanırsak yarın bir gün iki devletli çözüm konusunda İsrail’i başka bir noktaya sürükleriz” gibisinden bir yaklaşım içerisine giriyordu.
Ama görüldü ki İsrail’in kafasında iki devletli bir çözüm yok. Tam tersine, İsrail’in Netanyahu hükümetinin kafasında “Filistinliler” diye bir kavram yok. Hepsini öldürülmesi gereken, çocukluktan itibaren soykırıma uğratılması gereken insanlar olarak görüyorlar. Daha doğrusu, kendilerinden başkasını insan olarak görmüyorlar. Böylesine hastalıklı, son derece sağlıksız ve katliam zihniyetiyle dolu bir yapı var.
Onun için geçmişte Filistin Devleti'nin tanınmasını iki devletli çözüme zarar vermek adına erteleyenlerin söylediklerinin ne kadar boş olduğu ortaya çıkmıştır. Bugün Filistin Devleti’nin tanınması, soykırım şebekesine verilmiş güçlü, sembolik de olsa güçlü bir cevaptır. Tabii bunun arkasından, Filistin Devleti’nin tanınmasının ardından gelmesi gereken şey, soykırım şebekesi olan Netanyahu ve ekibinin durdurulması için somut eylemlerin hayata geçirilmesidir.
Lakin her gün Uluslararası Ceza Mahkemesi, uluslararası mahkemeler ve uluslararası hukuk hedef alınmaktadır. Bu hedef alınmalar, açıklamalarına göre bundan sonra da devam edecektir. Burada uluslararası toplumun, somut ve hemen hayata geçirilebilir ortak bir eylem düzeni oluşturması gerekir.
O çerçevede, Filistin Devleti'nin bütün ülkeler tarafından, insanlık değerlerine sahip büyük devletler tarafından tanınması gerekmektedir. Burada “büyük devlet” derken, ordusu büyük olanı veya ekonomisi güçlü olanı kastetmiyorum; insanlık değerlerine sahip çıkma konusunda büyük olanları kastediyorum.
Filistin meselesi, Cumhurbaşkanımızın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda da söylediği gibi artık dünyaya mal olmuş bir mesele, insanlığın geleceğiyle ilgili bir meseledir. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Sayın Cumhurbaşkanımız, Filistin davasını “bizim milli davamız” olarak tanımlamıştır.
Cumhurbaşkanımız Filistin davasını milli dava olarak tanımladığında, içimizden bazıları muhalefet yapmak adına, “Filistin davası niye bizim milli davamız oluyor?” gibisinden bir takım laflar üretmişlerdi. Hiçbir şekilde insanlıkla ve siyasetle bağdaşmayan, hatta maalesef bazıları son derece faşist bir yaklaşım sergileyerek, “Filistin davası bizim davamız değil, Arapların davasıdır” gibisinden ırkçı yaklaşımlar da üretmişlerdi.
Ama bugün insanlığın kalbi atıyor; Filistin davası bir insanlık davasıdır, Filistin davası dünyanın davasıdır. Onun için, bunun ilk olarak milli dava olarak tanımlanması, aslında insanlık davasının tanımlanmasına dönük nasıl bir işaret fişeği olduğu ve nasıl bir yol haritası olduğu net bir şekilde ortaya çıkmıştır.
Bundan sonrasında, Filistin Devleti'ni tanıyanların ortak iradeyle ortak eylem planı gerçekleştirmesi, Gazze'deki katliamı durdurması; ikincisi de bu katliam şebekesinin, Batı Şeria da dahil, yeni insanlık suçları işlemeye dönük hazırlıklarının ortadan kaldırılması bakımından son derece önemli olacaktır.
Bir diğer konu arkadaşlar, Cumhurbaşkanımızın Birleşmiş Milletler Genel Kurulu çerçevesinde yürüttüğü diplomatik çalışmaların bütün dünya tarafından ne kadar dikkatle izlendiğini görüyoruz. Bir kere daha görülmüştür ki, bölgesel savaşların sona ermesi, küresel ve bölgesel barışın hayata geçirilmesi için sözü en çok dikkate alınan ve ne diyeceği en çok merak edilen liderlerin başında Cumhurbaşkanımız gelmektedir.
Fakat buna rağmen, Türkiye'nin içinde Cumhuriyet Halk Partisi ve bazı muhaliflerin yegâne işi, Sayın Cumhurbaşkanımızın ortaya koyduğu, dünyanın dikkatle takip ettiği ve dünya tarafından kabul görmüş bu dirayetli siyasetin bir takım yalan ve iftiralarla gölgelenmeye çalışılmasıdır.
Bu çerçevede baktığımızda, çeşitli ülkelerdeki yabancı siyasetçilerin Cumhurbaşkanımızın bu dirayetli siyasetini kıskanarak veya başka türlü rekabetler üreterek, bir takım eleştirilerle gölgelemeye çalışmasını anlıyoruz. Çünkü onlar rekabet üretmeye çalışıyor; biz de onlara gereken cevabı veriyoruz.