Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Bugün memur da şikâyetçi, işçi ve asgari ücretli de huzursuz. Her kesimin ortak talebi aynı: Zam. Daha yüksek maaş, daha fazla ücret, daha büyük artış… Ancak artık acı bir gerçeği açıkça konuşmak zorundayım: Zam talebi, enflasyon düşmeden bir kurtuluş değil; bilakis krizin devamıdır. Türkiye’nin temel problemi bugün gelir seviyesi değil, paranın hızla değer kaybetmesidir. Maaşlar artıyor ama refah artmıyor. Çünkü yapılan her zam, kısa bir rahatlama sağladıktan sonra daha yüksek fiyatlar olarak geri dönüyor. Bu kısır döngü kırılmadıkça ne memur kazanır, ne işçi, ne de asgari ücretli.
Son yıllarda defalarca şunu yaşadık: Maaşlara yüzde 30-40 zam yapıldı.Üç ay sonra kiralar, gıda ve enerji fiyatları bu artışı yuttu. Altın, döviz ve temel tüketim ürünleri yeniden sıçradı.
Sonuç?
Kağıt üzerinde zenginleşen ama gerçekte fakirleşen bir toplum.Burada sorun maaşların düşük olması değil; maaşların satın alma gücünün korunamaması. Enflasyon düştüğünde, bugünkü maaş seviyesi bile insana nefes aldırır. Ama enflasyon yüksekken yüzde 50 zam da alsanız, bu yalnızca birkaç ay süren bir yanılsamadır.
Enflasyon, en çok kime zarar verir biliyor musunuz?
Sabit gelirliye, Maaşla geçinene, Birikimi olmayan kesime.Yani tam da memura, işçiye ve asgari ücretliye. Çünkü enflasyon, herkesten eşit almaz. Gücü olandan değil, direnci az olandan alır. Pazarlık gücü olmayanın, fiyat belirleyemeyenin, kira sözleşmesini değiştiremeyenin cebine göz diker. Bu yüzden enflasyonla mücadele, soyut bir “makro ekonomi” meselesi değil; sosyal adaletin ta kendisidir.
Peki Sürekli Zam Talebi Kime Yarar?
Bu soru rahatsız edici ama sorulmalı: Sürekli zam talebi gerçekten çalışana mı yarıyor, yoksa enflasyonun sürmesinden beslenen bir düzene mi?
Her yüksek zam, Kamu harcamalarını artırır ve bütçe açığını büyütür.Ayrıca Para basma baskısını artırır. Beraberinde Faiz - kur - fiyat sarmalını derinleştirir. Ve en sonunda faturayı yine maaşlı kesim öder. Yani paradoks şudur: Zam isteyen, farkında olmadan enflasyonu besler; enflasyon da o zammı geri alır.
Artık toplumun öncelik sıralaması değişmeli.Talep şu olmalı: Kalıcı fiyat istikrarı, Enflasyonu tek haneye indiren bir ekonomi yönetimi, Ücret artışı değil, alım gücü artışı, Gelecek ayın değil, gelecek yılların hesabını yapan politikalar. Çünkü enflasyon düştüğünde: Maaş zamları anlamlı hale gelir ve birikim yapmak mümkün olur. Bu durum orta sınıfı yeniden ayağa kaldırır ve tabi sosyal huzur güçlenir.
Daha açık bir ifade ile zam Bağımlılığından Kurtulmadan Refah Gelmez. Türkiye’nin bugün ihtiyacı olan şey, daha yüksek sesle zam istemek değil; daha kararlı şekilde enflasyonun düşmesini istemektir. Zam, bir ağrı kesicidir. Enflasyonla mücadele ise tedavidir.
Ağrı kesiciyle yıllarca yaşanır ama iyileşme olmaz. Tedavi ise sabır ister, disiplin ister ama sonunda kalıcı refah getirir. Memur, işçi ve asgari ücretli için gerçek kurtuluş; maaş bordrosunda değil, etiketlerin sakinleşmesindedir.
