Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Azerbaycan ziyareti dönüşü basın mensuplarının sorularını cevapladı.İç ve dış politikada önemli açıklamalarda bulunan Erdoğan'ın gündeminde Suriye'den Gazze'ye, ABD Başkanı Trump ile F-35 görüşmelerinden, Halkbank davasına kadar birçok konu vardı. İşte Erdoğan'ın o açıklamaları...
"Filistinlilerin tamamı bilir ki Türkiye, Filistin'in menfaatini korur ve gözetir. Gazzeli mazlumların hakkını da, Filistin'in diğer bölgelerindeki kardeşlerimizin hukukunu da kendimizi savunur gibi müdafaa ederiz. Gazze'de akan kanın durması, mazlumların güvenliğinin sağlanması için yıllardır çaba sarf ediyoruz. Hamas ile bu süreçte de hep temas halinde olduk. Şu anda yine temas halindeyiz. En makul yolun ne olduğunu, Filistin'in geleceğe emin adımlarla yürüyebilmesi için ne yapılması gerektiğini anlatıyoruz. İşte şu anda arkadaşlarımız Şarm El-Şeyh’teler. Tüm gün oradaydılar. Yarın sabahtan itibaren de görüşmelere başlayacaklar.
Hem Amerika ziyaretimizde hem de en son telefon görüşmemizde Filistin'de çözümün nasıl gerçekleşebileceğini Sayın Trump'a izah ettik. Onun da bizden özellikle Hamas'la görüşme, Hamas'ın ikna edilmesi ricası oldu. Bu konuda muhataplarımızla süratle irtibata geçtik. Sayın Trump'ın barış çabalarını desteklediğimizi ben kendisine söyledim. Bunu ayrıca kamuoyuna da ilan ettik. Hamas verdiği cevapla barışa ve müzakerelere hazır olduğunu bize ifade etti. Yani ters bir söylem içerisine girmedi.
Bu bana göre çok çok değerli bir adımdır. Hamas, İsrail'den önde gidiyor. Niye bunu söylüyorum? Çünkü bu kadar kayıp verdi. 100 binin üzerinde yaralısı var. Bütün kaldıkları yerler yer ile yeksan oldu. Artık başlarını sokacakları herhangi bir yerleri dahi yok. İsrail'in benzer ve yapıcı tavırlar sergilediğini biz şu ana kadar görmedik, görmüyoruz. Zaten onlardan böyle bir tutum da beklemiyoruz. İki devletli çözüm temelinde İsrail-Filistin sorununu ortadan kaldırmaya çalışacağız, gayret edeceğiz. Temennimiz odur ki; inşallah bunu sizlerin de verdiğiniz desteklerle başarırız.
Önceliğimiz acil ve kapsamlı ateşkesin bir an önce sağlanması. Önce bunu başarmamız lazım. İnsani yardımların Gazze'ye bir an evvel kesintisiz biçimde ulaştırılması şart. Gazze'nin İsrail saldırıları neticesinde yok edilen alt yapısının bir an önce ayağa kaldırılması, bu da önceliklerimiz arasında. Bunun için yoğun bir diplomasi trafiği sürdürüyoruz. Gazze'nin Filistin halkının toprağı olarak kalması ise çok çok önemli.
Gazze'yi nihayetinde Filistinlilerin yönetmesi de çok mühim. Güvenliğin hangi yolla sağlanacağı konusu, istikrar gücünün nasıl kurulup işletileceği konusu ayrıntılı olarak değerlendirilebilir. Bunun için ben doğrusu Şarm El-Şeyh'teki müzakereleri çok çok önemsiyorum. Bugün de görüşmeler başladı ama yarınki görüşmeler mühim. Bizim Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımız da orada olacak.
Oradan çıkacak netice büyük önem arz ediyor. “Her türlü çabaya destek veririz” derken tüm ihtimalleri göz önünde bulundurarak bu açıklamayı yaptım. Umarız İsrail verdiği sözleri tutar ve bu barışı sabote edecek adımlar atmaz. Biz kalıcı ateşkes ve barış için umutlu olduğumuz kadar aynı zamanda da ihtiyatlıyız.
Söylediğiniz ilk etaptı. İkinci etapta 14’ü Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı toplam 16 kişi İsrail’den alındı. Ürdün’e geçtiler oradan da İstanbul’a geldiler. Yani iki ayrı parti halinde İsrail’deki Sumud gruplarını almış olduk. Bu filo İsrail'in Gazze'ye uyguladığı hukuksuz ablukanın görünür olmasını sağlamıştır. Bu bakımdan önem arz ediyor. Sadece insani yardım taşıyan gemilerini, Gazze karasularına kadar ulaştırmış ve ablukayı kırmışlardır. Başarının bana göre en önemli yanı bu. Türkiye olarak Sumud Filosu harekete geçtiği ilk andan itibaren insansız hava araçlarımız ve gemilerimizle süreci yakından takip ettik. Örneğin pazar günü Akıncılarımızın elde ettiği görüntülerden, ben de neredeyse sabahtan akşama kadar Sumud Filosunun nerede ne yaptığını, ne durumda olduğunu izledim.
Ekiplerimiz zaten sürekli izliyorlardı. Dışişleri Bakanlığımız ve istihbaratımız bu süreçte gerçekten çok çalıştı. Maalesef İsrail, uluslararası hukuku çiğneyerek uluslararası sularda filoya müdahale etti. Hem kendi vatandaşlarımızı hem de filodaki diğer ülke vatandaşlarını İsrail'in elinden almak için yoğun çalıştık. Kısa sürede de vatandaşlarımızın tahliyesine başladık. Zaten ilk heyet geldiğinde arkadaşlarımız, kendi kızım da dahil olmak üzere, vatandaşlarımız ve diğer ülkelerden gelenler onları karşıladı.
Türk Hava Yolları hepsi için gayet güzel bir şekilde hazırlıklarını yaptı. Onlar için giysiler hazırladı. Vejetaryen menüye varıncaya kadar yemekler sunuldu. “Hiçbir yerde görmediğimiz ilgi ve alakayı Türk Hava Yolları'ndan gördük” dediler. Orada uluslararası diplomasinin ötesinde farklı bir güzellik ortaya çıktı. Bütün arkadaşlardan Allah razı olsun. Türk Hava Yolları yöneticilerinden Allah razı olsun. İkinci etaptakiler de Ürdün üzerinden geldiler. Onlar da yine sahil-i selamete en güzel şekilde çıktılar.
Türkiye'ye ulaşan aktivistlerin yaşadıklarını hem doktor raporları hem hukuki metinlerle kayıt altına aldık. Hem diplomasi hem hukuk cephesinde mücadelemizi sürdürüyoruz. Bundan bir milim geri adım atmayacağız.
Biz bu konuda net bir duruş sergiliyoruz. Suriye'nin yeniden istikrarsızlığa sürüklenmesine asla müsaade etmeyiz. Türkiye, sahadaki tüm gelişmeleri yakından izliyor. Sabırlı, sağduyulu, vakur tavrımız, bir acziyet olarak asla algılanmamalıdır. Suriye Demokratik Güçleri verdiği sözü tutmalı. Suriye ile bütünleşmeyi tamamlamalıdır. Ortak tarih, ortak gelecek ruhuyla hareket edilirse inanıyorum ki birçok sorun çözülür. Daha önce söyledim. Yönünü Ankara'ya ve Şam'a dönenler kazanacaktır. Türk, Kürt ve Arap ittifakı bölgede ebedi barışın ve huzurun anahtarıdır.
Kimse provokasyonlara gelmemeli, yanlış heveslere kapılmamalı. Halep'teki gerginlikte Suriye yönetimi hassasiyetini korumuş ve Suriye Demokratik Güçlerinden 10 Mart mutabakatına uygun davranmasının beklendiğini de ilan etmiştir. Suriye'nin toprak bütünlüğü bizim için olmazsa olmazdır. Bunun aleyhine tutumları kabul etmemiz mümkün değildir. Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve yönetimi de bizimle aynı görüşte. Türkiye olarak Suriye halkının yanında olmaya devam edeceğiz.
Türkiye ile Amerika arasında her alanda olduğu gibi savunma sanayii alanında da bir iş birliği mevcut. Bu ilişkileri geliştirmek amacıyla her iki konuyu da Amerika ile müzakere ediyor ve olumlu sonuçlar bekliyoruz. Sayın Trump'la yaptığımız görüşmede bu yönde müspet mesajlar aldık. F-35 konusunu açık ve net bir şekilde gündeme getirdik. Bunun yanında Türkiye bu projede ortak, parasını ödemiş, yükümlülüklerini yerine getirmiş bir ülke. Bizi bu programdan çıkaran gerekçelerin hiçbir meşruiyeti yok.
Bunu Sayın Trump da daha önce dolaylı olarak dile getirmişti. Somut adımların atılması için gerekli teknik görüşmeler de her düzeyde yapılıyor. Umarız neticede hem F-35 konusu çözülür, hem de CAATSA yaptırımlarının kaldırılması sağlanır. Bunu da başarmamız gerekiyor. Ziyaretimiz, Türkiye-ABD ilişkilerinde yeni bir dönemi başlatmış, aramızdaki diyalog ve dostluğu daha da güçlendirmiştir.
Sayın Trump gerek Amerika'daki temaslarımızda gerek son telefon görüşmemizde “Halk Bankası'nın problemi bizim için bitmiştir” dedi. Tabii bu önemli bir siyasi irade beyanıdır, bizim için de kıymetlidir. Diğer yandan, tamamlanması gereken bazı süreçlerin olduğunu da biliyoruz. Temennimiz, bu süreçlerin bir an önce olumlu şekilde neticelenmesidir.
Meclis açılış resepsiyonu davetine katılanların oradaki yer alışı bizim için çok çok önemliydi. DEM Grubuyla da orada bir araya geldik, sohbetlerimiz oldu. Bu sohbetlerin dışında da geleceğe yönelik neler yapılabilir? Bunları konuşma, görüşme fırsatımız oldu. Bundan sonrası da inşallah hayır olur diye düşünüyorum. Resepsiyonda çekilen fotoğraf karesine gelirsek. O kare, gerçek Türkiye fotoğrafıdır. Birileri Türkiye’yi kamplara bölünmüş, paramparça gibi göstermeye çalışıyor, ancak hakikat oradaki birlik ve beraberlik tablosudur. O tablonun parçası olamayanlar, oturup kendilerini hesaba çekmelidir.
18 yaş altı kişilerin işlediği cinayetler yüreğimizi yaktı, yakıyor. Çocuklarımızı terör örgütlerinin, suç çetelerinin elinden kurtarmakta kararlıyız. Devlet olarak bu konuda topyekün bir mücadele içindeyiz. 11. Yargı Paketiyle cezalarda caydırıcılığı arttırıyoruz. Ama sadece ceza yetmez. Aileyi güçlendirmeden, eğitimi desteklemeden, sosyal dayanışmayı büyütmeden kalıcı çözüm olmaz.
Yalnızca ceza ile, yalnızca eğitim sisteminde yapılacak düzenlemelerle çözülemeyecek kadar komplike bir sorunla maalesef karşı karşıyayız. Ceza düzenlemelerinin yanı sıra yalnızlaşan, şiddete maruz kalan ya da tanık olan çocukların suça bulaşmadan korunmasını önceleyen tedbirler üzerinde çalışıyoruz. Yani suça bulaşan çocukların yanı sıra suça sürükleyen etkenlere de yoğunlaşmış durumdayız."