Geçtiğimiz hafta bir kongre vesilesiyle Kazakistan’ın Türkistan şehrindeydim. Kongre yoğunluğunun ardından, gözlem amacıyla Özbekistan’ın başkenti Taşkent ve tarihî Semerkant şehirlerini ziyaret etme imkânı buldum. Bu üç şehir, sadece tarihi miraslarıyla değil, aynı zamanda geçirdikleri sosyo ekonomik dönüşümle de dikkat çekiyor. Gezi boyunca bana eşlik eden kıymetli genç arkadaşlarım Muhammed ve Ceyda’ya da buradan selamlarımı iletmek istiyorum.
Maneviyatın ve Yatırımın Buluşma Noktaları
Türkistan, Hoca Ahmet Yesevi’nin manevi mirasıyla anılsa da bugünlerde Kazakistan hükümetinin yoğun yatırımlarıyla hızla modernleşen bir merkez hâline gelmiş durumda. Şehirdeki yeni havaalanı, oteller, üniversite kampüsleri ve kültür merkezleri, Türkistan’ı sadece dini turizm değil aynı zamanda bölgesel kongre ve iş toplantılarının da cazibe merkezi yapmış gibi duruyor. Ekonomik olarak hâlâ Almatı ve Astana’nın gerisinde olsa da, devletin stratejik yönlendirmeleri Türkistan’ı bir “manevi başkent” olmanın ötesine taşıyor. Bu, Orta Asya’da şehirlerin kimlik inşasında maneviyat ve kalkınmanın nasıl iç içe geçtiğinin güzel bir örneği.
Özbekistan’ın başkenti Taşkent ise, Sovyet planlı şehir yapısını hâlen hissettirse de yeni dönemde girişimcilik ve hizmet sektörüyle öne çıkıyor. Caddelerdeki hareketlilik, alışveriş merkezlerinin canlılığı ve genç nüfusun dinamizmi, Taşkent’in bir bölgesel ticaret merkezi olduğunu gösteriyor. Son yıllarda yapılan reformlar, dışa açılma politikaları ve yatırım teşvikleri şehirde belirgin bir canlılık yaratmış. Özellikle finans ve bilişim alanındaki adımlar, Taşkent’i geleceğin bölgesel teknoloji üssü hâline getirme potansiyeli taşıyor. Tabi şaşlık kebabı ve ozbek pilavını yemeden ayrılmadık.
Tarih ile Kalkınmanın İç İçe Geçtiği Şehir
Semerkant ise, Timur İmparatorluğu’nun ihtişamını hâlâ yansıtan Registan Meydanı ile büyüleyici bir tarihî dokuya sahip. Ancak şehir sadece geçmişin ihtişamı ile yetinmiyor; aynı zamanda turizm gelirlerini çeşitlendirmeye, ulaştırma altyapısını güçlendirmeye ve üretim kapasitesini artırmaya odaklanıyor buda çok net anlaşılıyor. Özellikle Çin’in Kuşak-Yol girişiminde önemli bir lojistik durak olan Semerkant, gelecekte sadece kültürel değil, ekonomik bir merkez olma yolunda ilerliyor. Şehirde gözlemlediğim en önemli nokta, tarihi mirasın korunmasıyla modern gelişmenin dengeli biçimde yürütülmeye çalışılması oldu. Ve tabi ipek yolunda hiz limitinin 70 olması her kilometrede bir radar bulunması biraz ulaşımımızı aksatsa da keyif almadım diyemem.
Kısacası Türkistan, Taşkent ve Semerkant üçgeni, Orta Asya’nın sosyo-ekonomik dönüşümünü anlamak için önemli bir örnek teşkil ediyor. Türkistan maneviyat ve yatırımı, Taşkent modernleşme ve girişimciliği, Semerkant ise tarih ile kalkınmayı buluşturuyor. Orta Asya’da Türk Devletleri Teşkilatı çerçevesinde gelişen iş birlikleri de bu şehirlerin geleceğini daha da parlak kılacak gibi görünüyor. Bölgeyi gezerken gördüm ki, sadece şehirler değil, toplumlar da büyük bir dönüşümün içinde. Eğitim düzeyindeki yükseliş, girişimcilik ruhunun güçlenmesi ve turizme yönelik uluslararası açılım, Orta Asya’nın önümüzdeki on yıllarda daha da fazla konuşulacağını gösteriyor.