Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Yüzyılın sorunu başladı: Kimsenin kendine ait bir hikayesi kalmadı.
Modern dünyanın en büyük salgını sandığımız virüsler değil; sessiz, görünmez ama her yere sızan çalma hastalığı. Zihinlerin kopyalandığı, yüzlerin çalındığı, kimliklerin birebir taklit edildiği bir çağın içindeyiz artık. Üstelik bu çağın mimarları, tehlikeyi sıradan bir akış gibi normalleştiren ekranlar: diziler, filmler, sosyal medya ve dev bir taklitler evreni.
Aslında her şey yıllar önce televizyonlarla başladı. Senaryoların kopyalanmasıyla, başkasının dramını kendininmiş gibi anlatan yapımların çoğalmasıyla… Hikaye kalmadı… Metafordan uzak, tuzaklarla dolu bir içerik ekonomisi oluşturuldu. İzleyiciye sunulan şey üreticilik değil, sadece paketlenmiş bir taklit kültürüydü.
Sonra sosyal medya devreye girdi. Burası artık fikirlerin, sözlerin, emek verilmiş cümlelerin bedelsiz çalındığı dev bir pazar. Üretici olmak yerine kopyala-yapıştırla büyüyen bir zihin tembelliği… Orijinalliğin en ucuz olduğu çağındayız; ne acı ki en çok da ona ihtiyaç duyuyoruz.
Ve bugün çalma hastalığının en tehlikeli evresi kimliklere sıçradı. İnsanların yüzlerini, hayatlarını, başarı öykülerini çalmak artık bir tuş kadar kolay. Sahte profiller, yapay yüzler… Dijital evren, kim olduğunu çalmak için pusuda bekleyen gölgelerle doldu taştı.
Eskiden hırsızlık kapı kilidini kırarak yapılırdı ancak şimdilerde ruhlarımızın kapısı görünmez eller tarafından çalınıyor.
Bunun daha da korkutucu tarafı ne biliyor musunuz?
Tüm bunları, fark ettirmeden meşrulaştıran yine o yapımlar, o diziler, o filmler…
Bugün dünyayı tehdit eden en büyük sorun belki de bu: Zihin üretiminin yok oluşu.
Hazıra konan bir nesil, düşünmeyen bir toplum ve taklit etmeyi marifet sanan bir çağ…
Hakikatin yerini gösteriş, emeğin yerini kurnazlık, hikayenin yerini kopyası aldı.
Bu yüzden soruyu artık herkes kendine sormalı:
Ben gerçekten bana mı aitim? Yoksa bir başkasının çaldığı bir hikâyenin içinde miyim?
Eğer cevap seni rahatsız ediyorsa, bil ki doğruluk payı var.
Çünkü yaşadığımız çağ artık üretmeyenin değil, üretmiş gibi görünenin yükseldiği bir sahne.
Peki şimdi kaç kişi ruhunu koruyabilecek, işte asıl mesele bu.
