Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Newsweek dergisinde yayımlanan “Adalet ve Refah için Türkiye’nin Diplomatik Vizyonu” başlıklı makalesi, Türkiye’nin yalnızca kendi çıkarlarını değil, insanlığın ortak geleceğini önceleyen diplomasi anlayışını dünya kamuoyuna ilan etti. Makalede Erdoğan’ın dile getirdiği temel ilkeler, bugün Türkiye’nin küresel vizyonunun mihenk taşlarını oluşturuyor.
Tarih boyunca bazı şehirler, taş ve topraktan çok daha fazlasını temsil ettiler. Kudüs ve Şam, bu şehirlerin başında gelir. Birinin kandili sönse, diğerinin ışığı eksik kalır. Bu yüzden Ortadoğu yalnızca haritaların çizgileriyle anlaşılmaz; vicdanın, adaletin ve barışın ölçüsüdür. Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs için gösterdiği her yaklaşımda “Bu şehir barışın kalbidir” tavrı aslında bugüne düşülmüş bir nottur. Osmanlı’nın Kudüs’teki adalet mirası ise Kanuni Sultan Süleyman’ın surlara işlediği taşlardan, vakıfların imarethanelerinden ve bütün dinlere tanınan özgürlükten okunabilir. Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig’de öğütlediği gibi: “Adalet güneştir, onunla âlem aydınlanır.” Bugün Türkiye’nin diplomaside savunduğu vizyon, bu tarihî mirasın çağdaş bir yankısıdır.
BM’nin Tıkanan Çarkları ve Türkiye’nin Çağrısı
“Dünya beşten büyüktür” anlayışı, kâin sisteme yöneltilmiş bir eleştiriden öte, insanlığın müşterek istikbaline dair bir ufkun ifadesidir. Yusuf Has Hacib’in sözüyle birleştiğinde bu ifade, yalnızca siyasî bir slogan değil, insanlık için bir ufuktur.
“Birleşmiş Milletler, asli fonksiyonunu yerine getirememektedir.” Erdoğan’ın bu vurgusu, İkinci Dünya Savaşı sonrası barış için kurulan yapının artık çözümsüzlüklerin adresine dönüşmesinin altını çizer. Osmanlı’nın Kudüs’teki dört yüz yıllık adalet mirasıyla kıyaslandığında, bugünkü uluslararası sistemin zaafları daha net görünür: Osmanlı, farklı dinlerin ve milletlerin birlikte yaşadığı Kudüs’te imarethanelerle, su yollarıyla, vakıf kültürüyle adaletin canlı örneğini sunmuştu.
Türkiye’nin Diplomasi Vizyonu
“Türkiye, dış politikasının merkezine diyalog ve ara buluculuk diplomasisini yerleştirmektedir.” Bu yaklaşım, Karadeniz Tahıl Koridoru girişiminde olduğu gibi, krizlerin çözümünde somut neticeler vermektedir. Türkiye’nin Kafkasya’dan Afrika’ya, Orta Doğu’dan Balkanlar’a uzanan sahadaki rolü, Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’te sergilediği adalet vizyonunun çağdaş bir yansımasıdır.
“Türkiye’nin diplomasi vizyonu insani boyutlarda da kendini göstermektedir.” Erdoğan’ın bu sözü, ülkemizin dünyanın en çok insani yardım sağlayan ülkelerinden biri olmasını açıklıyor. Gazze’ye gönderilen 100 bin tonu aşan yardımlar, yalnızca birer rakam değil, vicdanın ete kemiğe bürünmüş hâlidir.
Filistin ve Kudüs
“Adil bir barış, Filistin halkının 1967 sınırları temelinde, bağımsız, toprak bütünlüğüne sahip ve başkenti Doğu Kudüs olan bir devlete kavuşmasıyla mümkündür.” Bu cümle, tarihten bugüne Kudüs’ün barışın kalbi olduğunu hatırlatan Selahaddin’in mirasıyla birleşiyor. Osmanlı döneminde adaletin kalbi olan Kudüs, bugün Filistin devletinin kurulmasıyla yeniden barışın merkezi olabilir.
“Dünya devletlerine çağrımız nettir: Filistin Devleti’ni tanıyın.” Bu çağrı, yalnızca bir diplomatik beklenti değil; insanlığın onur sınavıdır. İşgal, abluka ve zulme karşı verilebilecek en güçlü cevabın bu olduğunu dile getiren Erdoğan, aslında küresel vicdanın sözcülüğünü yapmaktadır.
Suriye Meselesinde Tutarlılık
“Suriye’nin yeniden inşası ve ihyası kaçınılmazdır.” Erdoğan’ın bu ifadesi, 14 yıldır süren savaşın yaralarını sarmanın tek yolunun Suriye halkının ortak iradesiyle yeni bir düzen kurmak olduğunu gösteriyor. Türkiye, her ortamda dile getirdiği gibi “Suriye’nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine saygı” ilkesinden asla vazgeçmeyeceğini vurgulamaktadır.
Bugün Türkiye’nin diplomaside yükselttiği ses, aslında geçmişten bugüne uzanan bir çizginin devamıdır. Kutadgu Bilig’deki adalet öğüdü, Osmanlı’nın Kudüs’teki adalet mirası ve Selahaddin’in barış vizyonu, hepsi aynı hakikati işaret eder: Adalet olmadan refah da olmaz, düzen de. Erdoğan’ın Newsweek’te dile getirdiği ilkeler, bu tarihî hafızanın çağdaş dünyaya tercümesidir.
Sonuç
Erdoğan’ın makalesi, yalnızca diplomatik bir yazı değil; Türkiye’nin küresel vicdana seslenen bir manifestosudur. Bir yanda beş ülkenin çıkarına hapsedilmiş düzen, diğer yanda “Dünya beşten büyüktür” diyerek adaletin bayrağını yükselten bir irade.
Tarih, er ya da geç Yusuf Has Hacib’in işaret ettiği hakikati bir kez daha doğrulayacaktır: “Adalet, âlemin direğidir.” Osmanlı’nın Kudüs’te bıraktığı miras ve Selahaddin’in hikmeti, bugün Türkiye’nin diplomasisine yön vermeye devam etmektedir..