Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Bu topraklarda devlet kurmak kadar zor olan bir şey varsa, o da devleti korumaktır. Devleti korumak; sadece silahla, orduyla olmaz, salim bir akılla, güçlü bir iradeyle olur. Cumhur İttifakı işte bu iradenin tarihsel devamıdır: birinin ferasetiyle diğerinin dirayeti, birinin gönül diliyle diğerinin devlet aklı birleşmiştir.
Ama bu çağın en ucuz alışkanlığı, hazmedemediklerine saldırmaktır. Oysa başarıyı, güzel olan değerleri takdir etmek büyük bir erdemdir.
Sosyal medyada fikir üretmek yerine “düşmanlık tohumları” ekmek için adeta birileri yarışıyor. Bunun onlarca nedeni sayılabilir, ama bunun temelinde en çok karakter boşluğu var. Bazıları, kendi boşluğunu, başkasına saldırarak doldurmaya çalışıyor.
Erdem ve hikmette yarışanlar ise çağın bu boşluğunu kendilerini ortaya koyarak dolduruyorlar. Bahçeli’nin sessiz kararlılığıyla Erdoğan’ın dirençli liderliği, tam da bu hikmetli, erdemli duruşun çağına ayna tutan temsilleridir.İşte bu duruş, boş sözlerin karşısında dimdik duran devletin sükûnetidir.
Ancak ne yazık ki şu anda da bu karakter boşluğunu doldurmaya çalışanlar devrede:
Bir taraf diyor ki: “Bu ittifak çıkar için kuruldu.”
Oysa çıkar, kısa vadede bir menfaat; ama ittifak, uzun vadede bir emanettir.
Erdoğan’ın siyaseti, tarihi, siyasi bir duruşun içinden süzülerek gelmiş bir halk direncidir; Bahçeli’ninki ise, Türk devlet geleneğinin derin aklıdır. İkisi bir araya geldiğinde, devlet ve hükûmet kendi dengesini bulmuştur. Biri çağları aşan aklın; diğeri direncin, iradenin vücut bulmuş halidir. Bu iki güç bu kadar uyumlu olmasa, millet de yönünü kaybederdi.
Cumhur İttifakı’na saldırmak, aslında Türk milletinin tarihsel refleksine saldırmaktır. Çünkü bu ittifak, Osmanlı’nın çöküşünden sonra Cumhuriyet’in inşasında süregelen o “devlet aklının sürekliliği” ilkesinin güncel adıdır.
Tarihsel olarak bakarsak, Selçuklu’dan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Türkiye Cumhuriyeti’ne geçen her dönemde bir “denge kurucu” akıl vardır. Bahçeli, o aklın soğukkanlı tarafını temsil eder; Erdoğan, onun yürüyen tarafını.
Bu birliktelik aynı zamanda bir fikrin, bir felsefenin de temeline sıkıca bağlıdır.
Birlik, yaşamın en zor formudur.
Bir arada kalmak, aynı olmak değildir; aynı hedefe farklı yollardan yürümektir.
Bugün Cumhur İttifakı’na saldıranlar, bu farkı kavrayamadıkları için saldırıyorlar. Çünkü onlar, birliğin ruhunu, kendi zihinlerindeki dağınıklıkla ölçüyor. Oysa birlik, düşünsel bir konfor değil, bir sorumluluk hâlidir.
İttifak karşıtları, her defasında “otoriterlik”, “sessizlik”, “itaat” diyerek ironik bir özgürlük oyunu oynuyorlar. Fakat bilmezler ki özgürlük; yönsüzlük değil, yönünü bilerek yürümektir. Cumhur İttifakı bu yönü, tarihsel pusulasıyla bulmuştur.
Saldırmak kolaydır, anlamak zor. Anlamak sorumluluk ister, bilgi ister, yürek ister. Bugün Cumhur İttifakı’na saldıranlar, aslında kendi varoluşlarının boşluğuna saldırıyorlar.
Bahçeli’nin her susuşu bir metindir. O sessizliği anlamayanlar, siyaseti sadece bağırmak zannediyor. Erdoğan’ın her çıkışı ise bir derinliktir; çünkü “güç”, onun elinde gösteri değil, milletin sesi olmuştur.
İkisi de birer semboldür: Biri devletin vakarını, diğeri milletin kararlılığını taşır. Bu yüzden onlara saldırmak, milletin hem geçmişine hem geleceğine taş atmak gibidir.
Saldıranların çoğu, kendi zihinlerinin çerçevesinde takılıp kalıyor .Bahçeli “beka” dediğinde onlar “demode” diyorlar. Erdoğan “milletin iradesi” dediğinde onlar “popülizm” diye küçümsüyorlar.
Oysa tarih, tam da bu iki kelime üzerine kuruludur: beka ve irade. Bu iki kelimeyi anlamayanlar, devleti yorumlayamazlar; çünkü devlet, bir fikir değil, bir ruhtur.
Bugün Türkiye, küresel fırtınalar arasında büyük bir gemiyle yol alıyor. Bu geminin direği Erdoğan, yelkeni Bahçeli’dir. Farklı özellikleri olabilir; ama aynı rüzgârı taşıyorlar. Çünkü o rüzgâr, milletin nefesidir. Bu nefese saldıranlar, aslında kendi oksijenlerini kesiyorlar.
Siyaset bir günü kurtarmak değil, bir çağı kurmaktır.
Erdoğan ve Bahçeli bu çağın kurucu figürleridir. Belki anlaşılmaları için zaman geçmesi gerekir; çünkü büyük liderleri çağındakiler değil, gelecek kuşaklar anlar.
Cumhur İttifakı’na saldıranlar, aslında tarihin ilerleyişine saldırıyorlar.
Tarihi durduramazsınız.
Çünkü tarih, o iki elin tuttuğu sancakta dalgalanıyor.
Bir gün herkes susar; ama devletin sesi kalır.
İşte o ses, bugün Erdoğan’ın hitabında, Bahçeli’nin duruşunda yaşıyor.
Ve kim ne derse desin, bu birlik, bu milletin hem refleksi hem duasıdır.
O yüzden diyorum ki:
Cumhur İttifakı’na saldırmak, sadece siyasî bir tercih değildir; ahlâkî bir çöküştür.
Çünkü bu ittifak, insanın en kadim erdemini hatırlatır: vefa.
Vefaya saldıranlar, sonunda kendi sözlerinde yok olurlar.
Tarih onları da yazar elbette; ama küçük harflerle, dipnotlarda.
Çünkü büyük harflerle yazılanlar;
Birlik olanlardır,
Devlet kuranlardır.
