Katil Netanyahu’nun liderliğindeki İsrail hükümeti, yalnızca sivillere bomba yağdırmıyor; aynı zamanda insanlık vicdanını da hedef alıyor. 21. yüzyılın ortasında çocuk cesetlerini meşrulaştırmak için dünyaya dayatılan "antisemitizm" kalkanı, artık bir propaganda silahına dönüşmüştür. Netanyahu, eleştiriye tahammül edemeyen bir anlayışla, her haklı itirazı “Yahudi düşmanlığı” ilan ederek, dünyanın Hitler sonrası inşa ettiği evrensel hukuk ve ahlâk düzenini sarsmaktadır.
Oysa gerçek yalındır ve acıdır: Bu çağda bir halk, sistematik şekilde yok edilmektedir. Ve buna ses çıkaranlar değil, sessiz kalanlar tarih önünde yargılanacaktır.
İsrail’in Gazze’de İşlediği Savaş Suçları
İsrail, Gazze Şeridi’nde uluslararası hukuku, vicdanı ve insan haklarını sistemli biçimde ihlal etmektedir. Sivillere yönelik ayrım gözetmeyen saldırılar, Cenevre Sözleşmeleri'nin açık ihlalidir. Hastaneler, ibadethaneler, okullar ve mülteci kampları bombalanmakta; binlerce çocuk, kadın ve yaşlı hayatını kaybetmektedir.
Bu eylemler, savaş suçu ve insanlığa karşı suç kapsamındadır. Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin (UCM) yürüttüğü ön soruşturma bu suçların belgelenmesi açısından kritik önemdedir. Ancak ne yazık ki, güç dengelerine esir olmuş küresel sistem, hâlâ Netanyahu’nun kanla çizdiği kırmızı çizgilere dokunamamaktadır.
Antisemitizm Kalkanı: Eleştiriyi Susturmanın Aracı
İsrail’in politikalarını eleştiren herkesin “antisemit” olmakla suçlanması, gerçek antisemitizmin tanımını da itibarsızlaştırmaktadır. Eleştiri, bir halkın varoluşuna değil; bir devletin işlediği savaş suçlarına yöneliktir. 1940’ların karanlık günlerinde Yahudilere yapılan zulmü insanlık nasıl lanetlediyse, bugün Filistinlilere yapılan soykırımı da aynı kararlılıkla lanetlemek zorundadır.
Netanyahu’nun liderliğindeki aşırı sağcı hükümet, Holokost’un tarihsel utancını siyasallaştırarak, yeni bir “kara çağ” inşa etmektedir. Bu çağ, Gazze’de ölen çocukların gözlerinden okunmakta; bu çağ, insan haklarını bayraklaştıran ülkelerin çifte standartlarında görünmektedir.
Türkiye’nin Tavrı: Sessizliğe Karşı Direnişin Sesi
Türkiye, bu vahşete karşı sessiz kalmamış; uluslararası alanda hukuki ve diplomatik mücadeleyi kararlılıkla sürdürmüştür. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “İsrail bir terör devletidir” diyerek yalnızca siyasi değil, ahlaki bir duruş da sergilemiştir. Türkiye, hem yardım tırlarıyla hem diplomasi masalarında Filistin halkının yanında yer almaktadır.
Dışişleri Bakanlığı ve Türkiye'nin BM nezdindeki temsilcileri, İsrail’in işlediği savaş suçlarının belgelenmesi, soruşturmaya dönüşmesi ve yargıya taşınması için aktif rol üstlenmektedir. Bu duruş, sadece Türkiye’nin değil; suskun kalan dünyanın vicdanıdır.
Türkiye’nin Gazze İçin Attığı Diplomatik ve Hukuki Adımlar
1. Birleşmiş Milletler Nezdinde Girişimler:
Türkiye, BM Genel Kurulu ve Güvenlik Konseyi toplantılarında İsrail’in saldırılarını savaş suçu olarak tanımlamış; Gazze’ye insani yardım ulaştırılmasını sağlamak için acil eylem çağrılarında bulunmuştur.
2. Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne Destek:
Türkiye, UCM’nin Gazze’de işlenen suçlara ilişkin yürüttüğü soruşturmaları desteklemekte; delil toplanması ve belge sunulması konularında sivil toplum kuruluşlarıyla koordineli çalışmalar yürütmektedir.
3. İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) Toplantılarında Lider Rol:
Türkiye, İİT olağanüstü zirvelerinde Gazze’deki durumu gündeme taşımış; üyeleri somut adımlar atmaya ve İsrail’e karşı kolektif tepki göstermeye çağırmıştır.
4. İnsani Yardım Faaliyetleri:
Türk Kızılayı ve AFAD öncülüğünde Gazze’ye ilaç, gıda ve su temini için yardım koridorları oluşturulmuştur. Türkiye, hem kara hem hava yoluyla ulaştırılan yardımlarda başı çekmektedir.
5. Uluslararası Medya ve Diplomasi Platformlarında Kamuoyu Oluşturma:
Türkiye, Gazze’deki gerçeklerin dünya kamuoyuna ulaştırılması için aktif medya diplomasisi yürütmekte; TRT World ve Anadolu Ajansı gibi platformlarla katliamı belgelemekte ve ifşa etmektedir.
Uluslararası Hukuka Göre İsrail’in İhlal Ettiği Temel Maddeler
1949 Cenevre Sözleşmeleri (IV. Sözleşme):
Sivillerin, özellikle de hastaların, çocukların ve kadınların korunması zorunludur. İsrail’in saldırıları bu sözleşmeye açıkça aykırıdır.
Birleşmiş Milletler Şartı, Madde 2/4:
Devletlerin başka bir devlete karşı kuvvet kullanmasını yasaklar. İsrail’in, abluka altındaki Gazze’ye yaptığı saldırılar bu maddeye aykırıdır.
Roma Statüsü (UCM Kurucu Anlaşması):
Savaş suçları, insanlığa karşı suçlar arasında; sivil öldürme, altyapıyı hedef alma, yardımın engellenmesi gibi eylemler açıkça suç sayılır. İsrail’in eylemleri bu tanımlara doğrudan uymaktadır.
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme:
Çocukların yaşam hakkı, eğitim hakkı ve savaşta korunma hakkı garanti altındadır. Gazze’de binlerce çocuğun ölümü bu sözleşmenin ağır ihlalidir.
Tarih Not Tutuyor, Gazze Öksüz Değil
Bugün Gazze’de yaşananlara gösterilen her suskunluk, yeni bir suçun ortağı olmaktır. Çocuklar ölürken “iki taraf da itidal göstermeli” diyenler, aslında katliamın ortaklarıdır. Gazze, yalnız bırakılmış olabilir ama sahipsiz değildir. Türkiye, tarih boyunca nasıl mazlumun yanında olduysa, bugün de Gazze’nin yanındadır.
Netanyahu ve onun "kara çağ" zihniyeti elbet bir gün hukukun ve tarihin önünde hesap verecektir. Ve o gün geldiğinde, bu çağın zalimlerinin ve sessizlerinin adları bir utanç defterine yazılacaktır.
Gazze, dünyanın öksüz çocuğu olabilir; ama Türkiye, onun sesi ve vicdanı olmaya devam edecektir.