Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Türkiye’de üniversite eğitimi giderek daha fazla dijital altyapı üzerinden yürütülmektedir. Ancak dijital erişimdeki eşitsizlik, öğrenciler arasındaki fırsat makasını her geçen yıl daha da açmaktadır. Tam da bu noktada MHP’nin üniversite öğrencilerine yönelik teknolojik cihazları kapsayan kanun teklifi, eğitimde dijital uçuruma doğrudan müdahale eden bir sosyal politika aracı olarak öne çıkmaktadır.
Teklife yönelik kamuoyunda oluşan yoğun ilgi, Türkiye’de gençliğin karşı karşıya olduğu temel gerçekliği bir kez daha görünür kılmıştır: Dijital erişim artık bir konfor değil, eğitim sürecinin asli unsuru hâline gelmiştir. Üniversite öğrencileri açısından cep telefonu, bilgisayar veya tablet günümüzde, yalnızca bir iletişim aracı olarak değerlendirilemez; araştırma, ödev, veri tabanlarına erişim, çevrim içi dersler, yazılım ve tasarım uygulamaları, hatta staj ve iş başvuruları dahi büyük ölçüde dijital platformlar üzerinden yürütülmektedir. Bu tablo, teknolojik donanıma sahip olmayan öğrencilerin eğitim yarışına başlarken geriden başladığını açık biçimde ortaya koymaktadır.
Teklifin temel hedefi bireysel tüketimi teşvik etmek değil; dijital eşitsizliğin eğitim üzerindeki belirleyici etkisini azaltmaktır. Bu yönüyle düzenleme, sosyal devletin klasik “nakit destek” yaklaşımından farklı olarak, doğrudan araç temelli fırsat eşitlemesi anlayışını yansıtmaktadır. Devlet, desteği doğrudan eğitim ve üretim süreçlerinde kullanılan teknik araçlara yönlendirmektedir.
Bugün dijital donanıma erişemeyen bir öğrenci, yarının mesleklerine, üretim süreçlerine ve küresel rekabet ortamına da hazırlıksız girmektedir. Bu nedenle söz konusu düzenleme, orta ve uzun vadeli beşerî sermaye yatırımı olarak okunmalıdır.
Kanun teklifi kapsamında belirlenen temel şartlar şu şekildedir:
26 yaşını aşmamış olmak
Üniversite öğrencisi olmak
Alınacak cihazın sıfır olması
Yerli veya yabancı cihaz ayrımı yapılmaması
En az iki yıl kullanım taahhüdü verilmesi
Bu haktan yalnızca bir kez yararlanılması
Bu maddeler, teklifin popülist bir dağıtım modeli yerine hedef kitleye odaklanan, sınırlı ve denetlenebilir bir yapıda kurgulandığını göstermektedir. Özellikle iki yıllık kullanım taahhüdü ve tek seferlik yararlanma sınırı, uygulamanın piyasada spekülasyona dönüşmemesi açısından rasyonel güvenlik mekanizmalarıdır.
Bu teklif yalnızca öğrenci bütçesine kısa vadeli bir katkı sunma olarak okunmamalıdır. Aynı zamanda teknoloji piyasasında kayıtlı satış hacmini artırma, yerli üreticiler açısından talep istikrarı oluşturma ve dijital donanım kullanımını yaygınlaştırma potansiyeli taşımaktadır. Ancak daha önemlisi, bu destek üretken insan kaynağına yapılan dolaylı bir kamu yatırımıdır.
Günümüz ekonomilerinde büyümenin temel motoru artık bilgiye erişebilen ve teknolojiyi kullanabilen insan gücüdür. Bu yönüyle söz konusu teklif, klasik sosyal destek yaklaşımının ötesinde, üretkenlik artırıcı bir kamu politikası olarak değerlendirilmelidir.
Teklif, gördüğü yoğun toplumsal ilgi nedeniyle artık yalnızca bir partinin girişimi olmaktan çıkmış, gençliğin ortak beklentisine dönüşmüştür. Bu noktada gözler Cumhur İttifakı’nın diğer ortağı olan Adalet ve Kalkınma Partisi’ne çevrilmiştir. Gençlik tabanında oluşan bu güçlü talebin yasama sürecinde karşılıksız kalmayacaktır.
Gençler bu düzenlemeyi bir “lütuf” ya da “imtiyaz” olarak değil, çağın eğitim altyapısının asgari gereği olarak görmektedir. Bu algı farkı, düzenlemenin kamu vicdanında neden bu kadar güçlü bir karşılık bulduğunu da açıklamaktadır.
MHP’nin sunduğu bu kanun teklifi, doğru uygulandığı takdirde üç temel alanda eş zamanlı etki üretme potansiyeline sahiptir:
Eğitimde fırsat eşitliği, dijital okuryazarlık kapasitesinin yaygınlaşması, uzun vadeli insan kaynağı yatırımı.
Bugün dijital donanıma erişemeyen bir öğrenci, yarının üretim gücünü kaybedecektir. Bu nedenle tartışılan mesele bir “cihaz meselesi” değil, doğrudan Türkiye’nin beşerî kalkınma rotasıyla ilgilidir.
Gençliğe yapılan her rasyonel yatırım, bütçede bir kalem olmaktan çok, geleceğe açılmış stratejik bir kapıdır.
