Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
İlim…
Sadece öğrenmek değildir; bazen bir milletin yeniden ayağa kalkışının adı olur.
Kâğıtla kalem arasında değil, insanın vicdanında doğar.
İlim Yayma Cemiyeti’nin 75 yıllık hikâyesi, işte bu vicdanın, bu yeniden doğuşun hikâyesidir.
1951 yılında birkaç idealist insan, bu toprakların en derin ihtiyacını fark etti: İlim, kimliğinden kopmadan öğrenilmeliydi.
“Eğitim” yalnızca teknik bilgi değil, ruh terbiyesiydi.
Bu düşünceyle yola çıkan kurucular, henüz kuruluşlarından altı gün sonra Türkiye’nin ilk imam hatip okulunu açarak bir medeniyet seferberliğini başlattılar.
Bugün o kıvılcım, 186 şube, 158 yurt ve 112 eğitim merkezinde binlerce gencin kalbinde yanıyor.
Genel Başkan Yusuf Tülün, 75. yıl basın buluşmasında bu ruhu şöyle anlattı:
“İlim Yayma Cemiyeti yalnız bir dernek değildir. O, bu toprakların mayasıyla mayalanmış, medeniyet hamlesinin adıdır.”
Bu söz, geçmişi değil; bir gelecek tasavvurunu anlatıyor. Çünkü bu topraklarda ilim hiçbir zaman kuru bir bilgi aktarımı olmamıştır. Her zaman “kendini bilmekle” başlamış, “insanı bilmekle” olgunlaşmıştır.
Yedi Nesil İlkesi: Zamanın Ötesine Taşan Sorumluluk
Bugün dünyada “Yedi Nesil İlkesi” diye bilinen bir anlayış vardır. Kızılderili bilgeliğinden gelen bu öğreti, bir karar alırken yedi nesil sonrasının etkisini düşünmeyi öğütler.
Yani bir insan, bir millet, bir kurum… Eğer attığı adımı sadece bugünü kurtarmak için atıyorsa, ilimden pay alamamıştır.
Gerçek ilim, geleceğe karşı sorumluluk duyan bilgeliktir.
İlim Yayma Cemiyeti’nin 75 yılı, tam da bu ilkenin Anadolu’daki karşılığıdır.
Kurucularının açtığı ilk okul, yalnız o dönemin çocuklarına değil; bugünün torunlarına da yön vermiştir.
O yüzden bu cemiyet, yalnız bir eğitim hareketi değil, yedi nesle yayılan bir irfan zinciridir.
Bugün onların inşa ettiği okullarda okuyan gençler, geleceğin mühendisleri, öğretmenleri, hekimleri olarak yalnız kendi hayatlarını değil, bu ülkenin ufkunu da şekillendiriyor.
Bir yurt, bir sınıf, bir gönül… Her biri bir tohum gibi atılıyor toprağa.
Ve her tohum, “kendini bilen bir insan”a dönüşüyor.
Yunus’un Sözünde Saklı Hakikat
Yunus Emre, yüzyıllar önce şöyle seslenmişti:
“İlim ilim bilmektir, ilim kendin bilmektir;
Sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır?”
Bu dizeler, İlim Yayma Cemiyeti’nin 75 yıllık yolculuğunun en doğru özeti gibidir.
Çünkü “kendini bilmek”, sadece benliğini tanımak değil; Allah’ı, toplumu, sorumluluğunu bilmek demektir.
Bugün dijital dünyanın hızlı, yüzeysel ve gösterişli bilgisinin içinde kaybolan bir nesil, tam da bu derinliğe muhtaçtır.
Ve İlim Yayma Cemiyeti, işte bu ihtiyaca cevap veren bir “ruh mektebi”dir.
Cemiyetin geliştirdiği “Marifet Okulu” programları, gençlere sadece akademik başarı değil; erdemli yaşama bilinci kazandırıyor.
İstanbul’daki “Fatih Sahn-ı Seman Eğitim Merkezi” ve “Valide-i Atik Eğitim Merkezi” projeleri, geçmişin ilim geleneklerini bugünün dünyasına taşıyor.
Tülün’ün söylediği gibi, amaç “dünyayı doğru okuyabilen bilim insanları yetiştirmek.”
Ama bu okuma, yalnız zekâyla değil; kalple yapılan bir okumadır.
İlim ve Ahlâkın Kesiştiği Nokta
İlim, eğer adaletle birleşmezse, insana zulüm getirir.
Bunu en iyi tarihin bize bıraktığı izlerden biliriz.
Bu yüzden İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Bilal Erdoğan, konuşmasında sadece geçmişi değil, vicdanı da hatırlattı:
“Bu cemiyeti kuran insanlar, milletin uçurumun kenarından alınmasına vesile olmuştur.”
Bu cümle, sadece bir teşekkür değil; bir vefa borcunun itirafıdır.
Çünkü bu millet, eğitimle dirilmiş, ilimle şahlanmış, irfanla yeniden kimliğini bulmuştur.
Bugün Türkiye, bölgesinde ve dünyada kendi kararını verebilen bir ülkeyse, bunun temelinde işte bu gönüllülerin 75 yıl önce yaktığı meşale vardır.
Bilal Erdoğan’ın Filistin konusunda söylediği şu cümle, ilmin vicdanla birleştiği noktayı gösteriyor:
“Soykırım yaptığı sabit olan taraf tazminat ödemelidir. Çünkü adalet, bir milletin onurudur.”
Bu söz, sadece politik bir açıklama değil; ilmin ahlâkla birleştiğinde nasıl bir bilince dönüştüğünün örneğidir.
Bir Nesli Değil, Bir Asrı Yetiştirmek
Bugün Türkiye Yüzyılı denilen hedef, aslında “bir nesli değil, bir asrı yetiştirme” ülküsüdür.
İlim Yayma Cemiyeti’nin 75 yıllık birikimi, bu hedefin en sağlam temellerinden biridir.
Çünkü onlar, sadece öğretmen yetiştirmediler; öğreten vicdanlar inşa ettiler.
Sadece okul binaları yapmadılar; kalplerde medeniyetin izlerini yeniden kazıdılar.
Kızılderili bilgesi demişti:
“Bir ağacı dikerken gölgesinde oturamayacağını bilsen de dik.”
İşte bu cemiyetin 75 yıllık yolculuğu da böyledir.
Her okul, her yurt, her öğrenci; o ağacın gölgesine katkı sunar.
Belki kurucuları göremedi, ama bugün milyonlarca genç o gölgeden serinliyor.
Kendini Bilen Nesiller İçin
Bugün dijital çağ, bilgiyi kolaylaştırdı ama hikmeti unutturdu.
İlim Yayma Cemiyeti ise bize hatırlatıyor:
Gerçek ilerleme, kendini bilen insanla başlar.
Yunus Emre’nin asırlar öncesinden seslenen sözü, hâlâ en çağdaş eğitim felsefesidir:
“Sen kendini bildiğin gün, insanlık da seni anlayacaktır.”
Ve belki de bu çağda en büyük görevimiz, sadece çocuklara bilgi vermek değil;
onlara “kim olduklarını”, “ne için yaşadıklarını” hatırlatmaktır.
Çünkü ilim, kendini bilenin elinde nur; bilmeyenin elinde ateştir.
İlim Yayma Cemiyeti’nin 75 yılı, sadece bir kurumun değil, bir milletin kendini bilme serüveninin yıl dönümüdür.
Ve biz, bu serüvende bir neslin değil, yedi neslin sorumluluğunu taşımaktayız.