Savaşın eşiğindeki kıyamet

GİRİŞ:
2025-12-01
saat ikonu 10:01
|
GÜNCELLEME:
2025-12-01
saat ikonu 17:13

Pasifik’in Gölgesi, Atlantik’in Ateşi:

Dünya haritası bugün sessiz.

Bu sessizlik aslında bir sahne hazırlığıdır; güçler, hareket etmeden önce birbirlerini tartar.

Ama bu sessizlik, fırtınadan önce doğanın tuttuğu o derin nefes gibi…

Rüzgâr esmiyor, gazeteler başka şeylerle oyalanıyor, piyasa kendi derdine gömülüyor.

Küresel sistemin merkezindeki aktörler, bu sessizlik anlarında planlarını hızlandırır; görünmeyen diplomasi trafiği en yoğun hâline ulaşır.

Fakat kıtanın bir köşesinde, kimsenin açıkça söylemediği bir gerçek var:

Venezuela’ya operasyon an meselesi.

Bu bir siyasi kriz değil.

Bu bir diplomatik gerilim değil.

Bu, küresel güçlerin yıllardır hazırladığı bir savaş senaryosunun ilk perdesi.

Latin Amerika’da her güç değişimi, 20. yüzyıldan bu yana küresel krizleri tetiklemiştir. Bu defa tetiklenmesi beklenen şey yalnızca bölgesel bir kırılma değil, dünya düzeninin fay hatlarının eşzamanlı kırılmasıdır.

Ve savaşın üç sebebi var.

Üçü de öyle çıplak değil;

üçü de devletlerin karanlık koridorlarında şekillenen akıl yürütmelerinden doğuyor.

Bugün ile Venezuela arasında bir ilişki yok…

Bir kader ortaklığı var.

Bu ortaklık, klasik diplomatik bağların ötesinde; , finans, teknoloji ve askeri hatlarda iç içe geçmiş bir stratejik bağımlılık oluşturuyor.

Ekonomik anlaşmalar,

askeri işbirlikleri,

uydu istasyonları,

petrol sahaları…

Venezuela, Çin’in Batı yarımküredeki “görünmez üssüne” dönüştü.

Bu üs, Çin’in Pasifik dışındaki en kritik jeostratejik dayanağı olarak Washington’ın kırmızı çizgisine dönüşmüş durumda.

Amerika’nın bütün stratejiyi Pasifik üzerine kurduğu bir dönemde arkasını döndüğünde gördüğü tek şey şu:

Latin Amerika’da Çin’in gölgesi büyüyor.

Bu, Pentagon’un kabul edemeyeceği bir durum.

’nin Monroe Doktrini geleneği, Latin Amerika’nın hiçbir dış gücün nüfuz sahasına dönüşmesine izin vermez; Çin’in varlığı bu doktrinin en sert ihlallerinden biridir.

Çünkü Pasifik’te Çin ile çıkacak bir savaşın kaderi

arkada bırakılan bu coğrafyada belirlenecek.

Washington’ın masasında şu cümle var:

“Pasifik’te kazanmak için Latin Amerika’yı temizle.”

Bu, bir plan değil;

bir zorunluluk.

Jeopolitik teoride buna “arka cephe temizliği” denir. Büyük güçler, büyük bir savaşa hazırlanırken kendi arka bahçelerini tam hâkimiyet bölgesine çevirmek ister.

Venezuela’ya saldırı, Çin’e doğrudan bir mesajdır:

“Pasifik’te karşıma çıkacaksan,

arka bahçemde varlık gösteremezsin.”

ABD’nin Venezuela’yı hedef almasının birinci sebebi budur.

İkinci Sebep: ÇİN’İN NEFESİNİ KESME OPERASYONU

Bugünün dünyasında savaş silahla değil;

enerji akışını kontrol etmekle kazanılır.

Enerji, küresel rekabette orduların mermisi, ekonomilerin oksijenidir.

Çin dev bir üretim makinesi.

Ama petrol olmadan Çin sadece büyük bir metal yığınıdır.

Venezuela ise dünyanın en büyük petrol rezervlerinin sahibi.

Bu rezervlerin büyük bölümü artık Çin’in ekonomik kontrolü altında.

Bu, ABD açısından yalnızca ekonomik değil, askeri bir tehdittir; çünkü Çin’in savaş kapasitesi doğrudan enerji güvenliğine bağlıdır.

Bu, Amerika için kırmızı çizgidir.

Çünkü Çin’in büyümesini sağlayan iki şey vardır:

ucuz enerji,

kesintisiz ticaret akışı.

ABD Venezuela’ya saldırdığında aslında şunu hedefliyor:

→ Çin’in petrol damarını kesmek.

→ Ekonomiyi yavaşlatmak.

→ Üretimi çökertmek.

→ Pasifik savaşına Pekin’i enerjisiz sokmak.

Bu dört hedef, ABD’nin “uzatmalı savaş” stratejisinin ana kolonudur. ABD doğrudan Çin ile savaşmadan, Çin’i ekonomik olarak boğmak istiyor.

Wall Street’in kapalı odalarında konuşulan cümle budur:

“Çin’i durdurmanın en ucuz yolu, petrolü felç etmektir.”

Bu yüzden Venezuela da bir savaş alanı değil;

Çin ekonomisinin kalbine saplanacak hançer olarak görülüyor.

Tarihsel örneği de vardır: Japonya’nın 1941’de Pearl Harbor’a saldırmasının ardındaki temel neden ABD’nin petrol ambargosudur. Bugün aynı oyun Çin’e karşı uygulanıyor.

Saldırı Latin Amerika’da yapılır,

faturası Pekin’de kesilir.

Üçüncü Sebep: ABD İç Dengeleri

EPSTEIN DOSYASI PATLADI, GÜNDEMİ ANCAK SAVAŞ DEĞİŞTİRİR

Bugün Amerika'yı sessizce yakan bir başka dosya var:

Epstein.

Bu dosya, Amerikan siyasi elitinin en zayıf halkasıdır; çünkü içerdiği isimler partiler üstü bir skandal boyutundadır.

İçinde kimler olduğu artık tartışma konusu değil;

tartışılan tek şey şu:

“Bu dosya kimi bitirecek?”

Trump’ın çevresi bu dosyanın

seçimi, gücü ve devlet içindeki dengeleri

tepetaklak edeceğini biliyor.

ABD iç siyasetinde her büyük skandalın ardından gelen refleks aynıdır: dış düşman oluşturmak ve iç gündemi bastırmak.

Ve Amerikan tarihinde bir şey daha bilinir:

Savaş çıktığında dosyalar kapanır.

Gazeteler manşet değiştirir.

Siyaset hizaya girer.

Kamuoyu tartışmayı bırakır.

Başkan etrafında bir “ulusal birlik” görüntüsü oluşur.

Trump bunu biliyor.

CIA bunu biliyor.

Pentagon bunu biliyor.

Ve bu üçlü bir konuda anlaşmış durumda:

“Epstein konuşuluyorsa, savaş çıkarmak zorundasın.”

Bu tür krizlerde ABD’nin dış politika refleksi, iç politikayı gölgelemek için uluslararası gerilimi tırmandırmaktır. Vietnam, Irak ve Balkanlar bunun tarihsel örnekleridir.

Bu yüzden Venezuela’ya operasyon,

sadece dış politikanın değil,

ABD iç siyasetinin karanlık reflekslerinden doğuyor.

Savaş sadece Venezuela’da da başlamayacak.

Latin Amerika zincirleme reaksiyona en açık bölgedir; Kolombiya, Brezilya ve Bolivya’da dengeler bir anda değişebilir.

Bu operasyon gerçekleşirse:

Latin Amerika yanacak,

Çin–ABD ilişkileri kopacak,

Petrol fiyatları uçacak,

Küresel enflasyon büyüyecek,

Avrupa ikinci bir çöküş dalgası görecek,

Pasifik’te gerçek savaş saatleri hızlanacak.

Ama en önemlisi:

Dünya yeni bir ’a değil,

yeni bir Sıcak Kaos Çağı’na girecek.

Bu çağ, devletlerin yalnızca askeri gücüyle değil, enerji, veri, finans akışlarını kontrol eden merkezlerle belirlenecek bir dönemdir.

Bu çağın ilk ateşi Venezuela’da yanacak.

Ama alevi Çin’i yakacak,

dumanı Washington’a dolacak,

gürültüsü bütün gezegene yayılacak.

Ve bugün kimse bunu yüksek sesle söylemiyor ama

bir gerçek artık saklanamaz hâle geldi:

“Venezuela düştüğü gün, Pasifik’te savaşın fitili tutuşmuş demektir.”

NOT : Bu Satırları Kayıtlara Geçin…

Sizleri defalarca yazılarımla uyarmıştım;

2026, sadece takvimlerde bir tarih yaprağı olmayacak;

dünya ekonomisinin kırılma eşiği olacak.

Bu kırılma, 1929, 1973 ve 2008 krizlerinden daha geniş ölçekli bir sistem sarsıntısıdır.

2026, yalnızca bir kriz yılı değil;

küresel ekonomik düzenin çatırdayacağı eşiktir.

Doların güveni sarsılacak,

ABD tahvilleri kırılacak,

Avrupa’nın bankacılık sistemi nefesini kesecek,

Asya üretim zincirleri duracak,

enerji piyasaları çıldıracak.

Bu kriz, klasik bir borsa düşüşü değil; devlet bilançolarının çöküşü olacak.

Bugün birçok ülke, borç/GSYH oranında tarihinin en yüksek seviyelerine çıkmış durumda; en ufak sarsıntı domino etkisi doğuracak.

Kimin hazırlığı varsa ayakta kalacak.

Kimin hazırlığı yoksa, konuşmaya fırsat bile bulamayacak.

Hazır olun:

2026, ekonomik fırtınanın yılı değil; fırtınayı doğuran kırılmanın yılı olacak.