Suriye halk devriminin 1. yılında DEAŞ gerçekliği

GİRİŞ:
2025-12-08
saat ikonu 16:02
|
GÜNCELLEME:
2025-12-08
saat ikonu 16:02

Arap baharının etkisiyle birçok ülkede olduğu gibi ’de de önce protestolar başladı. Sonra silahlar kullanıldı. Süreç uzadıkça kriz kanlı bir iç savaşa evirildi. Küresel, bölgesel ve devlet dışı aktörlerin katılımıyla Suriye sahası büyük devletlerin hesaplaşmasına sahne oldu. Suriye halkının çoğunluğunu oluşturan Müslüman bir kitlenin iktidara geleceği endişesiyle tüm zulümlere göz yumuldu. Kimyasal silahlar var şüphesiyle Irak’ı işgal edenler, işkencelerle, konvansiyonel ve kimyasal silahlarla yüz binlerce insanın katledilmesine rağmen Suriye rejimine karşı harekete geçmedi.Şimdi yıkılmış bir ülke, legalize edilmeye çalışılan örgütleri( PKK_YPG_PYD ve ), katledilmiş 1 milyon insan, bir o kadar da engelli, yurdundan koparılan milyonlarca mülteci, on binlerce parçalanmış aile, binlerce yetim ve öksüz ile insan ölümlerinin haber değerini yitirdiği acımasızlık kaldı.Ama 27 Kasım’dan başlayarak 8 Aralık 2024 dünya tarihinin en hızlık halk devrimlerinden biri gerçekleşti.

YA DEAŞ NE OLACAK?

29 Aralık 2022 tarihinde, CENTCOM DAEŞ ile mücadele hakkında 2022 yılında yürütülen operasyonların başarısına dair bir basın açıklaması yayınladı. Yayımlanan basın açıklamasında, CENTCOM’un yerel partnerleri ile beraber Suriye ve Irak’ta DAEŞ’e karşı mücadelesi ve operasyonları hakkında bazı önemli sayısal veriler paylaşılmaktadır.

DAEŞ’e yönelik yapılan değerlendirmede ise DAEŞ’ın üçe ayıran bir tanım yapılmaktadır. Birinci grup olarak DAEŞ’in mevcut mensupları ve yönetici kadrosu olduğu aktarılmaktadır. İkinci grup olarak ise hapishanelerdeki DAEŞ mensupları sayılmaktadır. Mevcut olarak Suriye’deki hapishanelerde 10 bin ve Irak’taki hapishanelerde 20 bin DAEŞ mensubunun olduğu ifade edilmektedir. Hapishanedeki DAEŞ üyelerinin kaçma ve dışarıdan baskınla kaçırılma teşebbüsleri önemli bir risk olarak tanımlanmaktadır.

Üçüncü grup olarak ise El Hol kampında ve benzer daha küçük kamplarda bulunan 25 bin çocuktan bahsedilmektedir. DAEŞ ailelerinin çocukları olan bu nüfusun kampta ciddi bir radikalleşme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu ve gelecekteki potansiyel yeni DAEŞ jenerasyonunun buradan çıkabileceği belirtilmektedir.

Yapılan bu açıklamalar ve tanımlardan sonra her ne kadar DAEŞ ile mücadele için CENTCOM’un çalışmaya devam edeceği ve de-radikalizasyona önem vereceği ifade edilse de, CENTCOM’un kendi verileri ve tanımları DAEŞ ile mücadeledeki sorunları göz önüne sermektedir.

Diğer önemli bir sorun ise CENTCOM’un kendi üçlü grup tanımına rağmen, DAEŞ ile mücadele bağlamında sadece birinci grup ile mücadele yürütmesidir. Örneğin ikinci grupta yer alan toplamında 50 bin civarındaki hapishanedeki DAEŞ mensubu ve onların kaçma ve baskın sonucu kurtarılma tehlikesine karşı ne yaptığı meçhuldür. Ayrıca hapishanedeki bu DAEŞ mensuplarına yönelik – özellikle Suriye’de – hangi kanunlara dayalı hangi yasal süreçlerin işletildiği ve bu süreçlerin ne denli başarılı olduğuna dair ciddi endişeler bulunmaktadır.

Bu endişelere yönelik en önemli kıyaslama ve örnek ise Irak’taki Camp Bucca hapishanesinin geçmişidir. Nitekim Irak’ı ve DAEŞ’i yakından takip eden uzmanların bildiği üzere, DAEŞ’in yeniden ortaya çıkması ve Irak ile Suriye’de birçok bölgeyi ele geçirmesinin altında eski Irak İslam Devleti üyeleri ile eski Baas partisi kurmaylarının Camp Bucca’da bir araya gelmesidir. Camp Bucca hapishanesinde DAEŞ’in sözde ilk halifesi Ebu Bekir el Bağdadi ile eski Baas partisinin üst düzey kurmayları tanışmış ve orada Baas parti mensupları DAEŞ (o zamanki adıyla Irak İslam Devleti)’ne katılmıştır. Buna ilaveten, o dönemde Irak hapishanelerinde olan Irak İslam Devleti üyelerinin hapishanede daha da radikalleştiği, DAEŞ’e yol açan yeni fikirler, yöntemler ve stratejiler geliştirdikleri bilinmektedir. Tekrar buna benzer bir sürecin yaşanmayacağına dair hiçbir garanti bulunmamaktadır.

En son olarak, yine CENTCOM tarafından belirlenen üçüncü grup ciddi bir sorundur. DAEŞ’in gelecek jenerasyonu olma potansiyeline sahip bu grubun mevcut durumu büyük bir risktir. Nitekim El Hol kampında yaşayan DAEŞ aileleri, kamp içerisinde otoriteyi sağlamaktadır. Kampta DAEŞ’e bağlı kadın yapılanmasının hakimiyeti bulunmaktadır. Hatta zaman zaman kampta DAEŞ’ten uzaklaşan kadınlara karşı infazlar dahi gerçekleştirilmektedir. Özellikle kamp içerisinde yaşayan Suriyeli, Iraklı ve dünyanın diğer ülkelerinden olan çocuklara yönelik hiçbir vizyon bulunmamaktadır.

Yıllardır kampta yaşayan bu çocuklar hayatlarında kamp hayatı veya DAEŞ altında yaşamaktan başka bir tecrübeleri bulunmamaktadır. Pasaportları ve kimlikleri olmayan, herhangi bir resmi statüye sahip olmayan bu çocukların radikalize olmaması istisna olacaktır. Bu nedenle El Hol kampını ‘ yeni nesil terörist yetiştirme kampı’ olarak nitelendirmek yanlış olmayacaktır.

Kısaca, CENTCOM’un DAEŞ ile mücadelede gibi bir terör örgütü ile beraber çalıştığı gerçeği göz ardı edilse bile, yine CENTCOM’un ortaya koyduğu kendi tanımları bağlamında ne denli başarısız ve ne denli yanlış bir mücadele biçimi olduğu anlaşılmaktadır.

Soru şu ABD konrol ettiği binlerce DEAŞ’lıyı nerede kullanacak?