Türk Aydınlanma Süreci ve Erhan Afyoncu

GİRİŞ:
2025-08-24
saat ikonu 10:41
|
GÜNCELLEME:
2025-08-24
saat ikonu 10:41

“Üstte mavi gök çökmedikçe, altta yağız yer delinmedikçe Türk milleti, senin ilini töreni kim bozabilir?” Orhun Kitabeleri’nden yükselen bu ses, Türk aydınlanmasının en eski çağrısıdır. O çağrı, aydının rolünü de belirlemiştir: hafızayı diri tutmak, devleti tarihle konuşturmak ve topluma geleceğin yolunu göstermek. Bizde aydınlanma masa başında değil; cephelerin gölgesinde, göçlerin yorgunluğunda, bozgunların yarattığı hafıza kırılmalarında doğdu.

boyunca bu zincirin halkaları farklı biçimlerde aynı görevi üstlendi. Hoca Ahmet Yesevî hikmetleriyle irfanı halka taşıdı; Yusuf Has Hacib adaleti aklının merkezine yerleştirdi; Kaşgarlı Mahmud dili kimliğin temel taşı yaptı. Fârâbî aklı, İbn Sînâ ilmi, Kâtip Çelebi bilgiyi temsil etti. Modern çağda İsmail Gaspıralı “Dilde, fikirde, işte birlik” diyerek bütünleşme stratejisi sundu; Gökalp sosyolojik çerçeve çizdi; Mehmet Âkif vicdana seslendi; Necip Fazıl metafiziği sorguladı. Hepsinde ortak bir nokta vardı: aydın, hafıza ile devlet aklı arasında köprü kurdu.

Bugün bu zincirin günümüzdeki halkalarından biri Erhan Afyoncu’dur. Onun tarih anlayışı, geçmişi tozlu raflara hapsetmez; bugünün sorularına tercüme eder. Afyoncu için tarih, “olmuş bitmiş olaylar” toplamı değil; bugünü kavramanın ve yarını inşa etmenin anahtarıdır. Üç temel yaklaşımı vardır: hafızayı diri tutmak, devleti tarihle konuşturmak, gerçekliği romantikleştirmeden görmek. Bu yönüyle, Yesevî’nin halkla kurduğu bağ, Kâtip Çelebi’nin belgeye yaslanan tavrı ve Gökalp’in toplumsal projeksiyonu onda birleşir.

Afyoncu’nun en çok üzerinde durduğu konu nüfustur. Onun gözünde , yalnızca istatistik değil; üretimin motoru, savunmanın kaynağı, kültürel sürekliliğin taşıyıcısıdır. Tarih, bu ilişkinin sayısız örneğini sunar: 17. yüzyıldaki Celali isyanlarının ardında nüfus-üretim dengesizliği vardı; 19. yüzyıldaki Balkan göçleri Anadolu’yu yeniden şekillendirdi; Osmanlı’nın son yüzyılındaki nüfus kaybı askerî kapasiteyi daralttı; 1927 Cumhuriyet nüfus sayımı, savaşlarla tükenmiş Anadolu’nun fotoğrafını ortaya koydu.

Bugünün Türkiye’sinde ise tablo daha kritik. Doğurganlık oranı 1960’lardaki 6,9’dan bugün 1,48’e düşmüş durumda. Afyoncu bu tabloyu “atom bombası yemekten daha tehlikeli” sözleriyle tarif ediyor. Birleşmiş Milletler verileri, 2100’de Türkiye nüfusunun 38 milyona gerileyebileceğini öngörüyor. Bu, yalnızca ekonomik küçülme değil; şehirlerin boşalması, kültürel sürekliliğin kırılması ve savunma kapasitesinin daralması demektir. Afyoncu’nun ifadesiyle: “Türkiye yarın ürettiği silahları kullanacak insan bulamayabilir.”

Türk aydınları tarih boyunca farklı tipolojilerle öne çıktı. Yesevî ve Yunus halkçı aydınlar olarak bilgiyi halkın diline indirdiler. Yusuf Has Hacib ve Nizamülmülk, devlet aklına seslenen aydınlardı. Gaspıralı, Gökalp ve Âkif ise millî kimlik inşa eden aydınlardı. Afyoncu bu üç çizginin kesişiminde duruyor. Akademik bilgiyi topluma tercüme ederek halkçı geleneği sürdürüyor; nüfusu devletin stratejik geleceği açısından yorumlayarak devlet aklına sesleniyor; Türk kimliğinin tarihî sürekliliğini vurgulayarak millî kimlik inşasına katkı sağlıyor.
Bugün Türkiye Yüzyılı vizyonu tartışılırken, mesele teknoloji ya da diplomasi kadar nüfusun stratejik geleceğidir. Genç nüfusun azalması, beyin göçünün artması, şehirleşmenin taşrayı boşaltması, göçmen dalgalarının toplumsal dokuyu dönüştürmesi yalnızca ekonomik değil; millî güvenlik ve kültürel kimlik sorunudur. Afyoncu’nun uyarıları, bu vizyonun merkezine konulması gereken asıl meselenin nüfus olduğunu gösteriyor. Tarih bize şunu hatırlatıyor: hafızasını kaybeden toplum kimliğini, nüfusunu kaybeden devlet direncini, devlet aklını kaybeden millet geleceğini yitirir. Türk aydınlanma sürecinin zinciri, bugün Afyoncu’nun sözlerinde yeniden duyulmaktadır.

İşte bu yüzden, onun tarih anlayışı yalnızca arşivlerde kalmış belgeler değil, geleceğe yön veren bir pusuladır. Toplumu uyarırken serinkanlı, devleti uyarırken belgeli konuşur. Benim gözümde Erhan Afyoncu, yalçın kayalıklarda bir deniz feneri; fırtınalı denizlerde bir pusula olan ilim insanlarımızın biridir.