Zekânın Yeni Savaş Alanı: MİT’in “Kongre” Perdesi

GİRİŞ:
2025-10-12
saat ikonu 10:43
|
GÜNCELLEME:
2025-10-12
saat ikonu 10:43

İstanbul’da sahnelenen “Uluslararası Kongresi”, bir akademik toplantıdan çok daha fazlasıydı.
Kâğıt üzerinde görünen program, istihbaratın bilgiyle buluştuğu bir “entelektüel forum”du; ancak perde arkasında işleyen mekanizma çok daha derin, çok daha stratejikti.

’in bu kongreyle yapmak istediği şey, bir vitrinden çok bir manifestoydu: , artık sadece sahada operasyon yürüten değil, masada kavram üreten, kendi doktrinini inşa eden bir istihbarat aklını dünyaya ilan ediyor.

Bu bir güç gösterisi değil, bir zihin vitriniydi.
İstihbarat dünyasında en gürültülü mesajlar çoğu zaman en sessiz toplantı salonlarında verilir. MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Kahire’deki müzakere masasından kalkıp İstanbul’daki bu açılışa bizzat katılması da bu sessizliğin içindeki en yüksek sesti. Bu tesadüf değil, zamana karşı dikkatle örülmüş bir stratejik senkronizasyondu.

Kuruma yeni bir kimlik kazandırma çabası, bu buluşmanın satır aralarında gizliydi: Saha refleksiyle masadaki kavramsal kapasiteyi aynı bünyede birleştirmek.
Türkiye, bu hamleyle hem rakiplerine hem müttefiklerine “artık yalnızca bilgi toplayan değil, bilgiyi şekillendiren bir aklın sahibiyim” mesajı veriyor.

Listeye bakın: , Nörobilim, Medikal İstihbarat, Finansal İstihbarat.
Bu başlıklar, akademik merakın değil, geleceğin güç haritasının koordinatlarıdır.
“Medikal istihbarat”, bir virüsü tahmin etmekten çok, bir liderin sağlık raporundaki bir notu uluslararası politikada ne zaman kullanacağını bilmektir.
“Nörobilim” ise, kitle psikolojisini çözerek bir toplumun korkularını ve arzularını yönlendirebilme sanatıdır.

Bu kongre, yeni çağın “silahsız silahlarının” sergilendiği bir fuar gibiydi.
Demirden değil, veriden; barutla değil, bilinçle çalışan silahlar…

Kamuoyuna “akademikleşme” olarak sunulan bu vizyon, aslında iki hedefe yöneliyor:
Birincisi, Türkiye’nin uluslararası istihbarat mimarisinde yeni bir konum alması.
İkincisi ise içeride, insan kaynağını dönüştürmesi.
MİT artık sadece cesur saha ajanlarını değil; veri analistlerini, sosyologları, davranış bilimcileri, hatta felsefecileri de kendi evrenine davet ediyor. Bu, istihbaratın “zihin mühendisliği” evresine geçişinin ilanı.

Kongredeki “ismi açıklanmayan 19 ülke temsilcisi” detayı da en az içeriğin kendisi kadar anlamlı. Çünkü mesele kimlerin geldiği değil, bu çağrıya kimlerin dahil edilmediği. Bu bir yoklama: Türkiye, hangi ittifak kümesine dahil olacak veya kendi eksenini mi kuracak? Gizlilik burada güvenlik değil, diplomatik bir koz olarak işlev görüyor.

Dünya artık bilek güreşinden, veri güreşine geçti.
Tanklar, tüfekler, gemiler hâlâ sahnede; ama oyunun yönünü artık bir yazılım güncellemesi, bir algoritma, bir psikolojik analiz değiştirebiliyor.
Bir ülkenin kaderi, bir “Finansal İstihbarat” hamlesiyle, bir seçim verisinin manipülasyonuyla şekillenebiliyor.

MİT, bu yeni çağın mantığını erken okuduğunu göstermek istiyor: “Savaşın biçimi değiştiyse, aklın biçimi de değişmek zorunda.”
Kongre, işte bu dönüşümün sembolüydü.
Artık “reaktif” değil, “proaktif” bir akıl devri başlıyor.
Yani bir tehdidi beklemek yerine, tehdidi doğuracak zemini henüz tohumken analiz edip yönlendirme çabası.
Bu, daha az kan dökülen ama daha fazla akıl teri dökülen bir dönem anlamına geliyor.

Sonuçta bu kongre, Türkiye istihbarat tarihinin yeni bir sayfasını açacak.