Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Küresel ekonominin en güçlü seslerinden biri olan Mohamed El-Erian, yapay zekâ alanında yaşanan yatırım dalgasına dair dikkat çekici bir uyarıda bulundu. Sistemin genel olarak sağlam olduğunu vurgulayan El-Erian, yine de AI yatırımlarına yönelen sermayenin giderek daha riskli bir zemine kaydığını düşünüyor. Ona göre yatırımcılar, “biraz fazla cesur” davranıyor ve bunun sonu pek hoş olmayabilir.
El-Erian, mevcut tabloyu anlatırken “hamamböcekleri var ama termitler yok” benzetmesini kullandı. Bu ifade aslında göründüğünden daha sert. Çünkü aynı benzetmeyi geçtiğimiz haftalarda JPMorgan CEO’su da özel kredi piyasasındaki bozulmaları anlatırken kullanmıştı. Yani ortada sistemi çökertecek bir temel sorun yok belki ama yüzeyde beliren aksaklıklar sinyal veriyor. Ve işte o sinyaller, bir noktadan sonra rahatsız edici bir tabloya dönüşebilir.
Cambridge Üniversitesi Queens’ College Başkanı ve Allianz’ın Baş Ekonomi Danışmanı olan El-Erian, sistemik bir kriz beklemiyor. Ama yatırımcıların “ek getiri uğruna gereğinden fazla açıldığını” ve gevşek finansal koşulların bazı fonları dikkatsiz risklere yönelttiğini düşünüyor.
El-Erian, Nobel ödüllü ekonomist Mike Spence ile birlikte yapay zekâ alanında bir balon oluştuğunu kabul ediyor; hem de “rasyonel bir balon”. Çünkü oluşan değerin büyüklüğü, yatırımcıların risk almaya isteğini artırıyor. Hatta ona göre piyasadaki aşırı yatırım bile belirli açılardan mantıklı görülebilir.
Fakat hikâyenin devamı o kadar parlak değil:
El-Erian, tabloyu 2000’lerin başındaki dot-com dönemine benzetiyor. O dönemde olduğu gibi bugün de birçok şirket yatırım çekebilmek için kendini “AI şirketi” olarak lanse ediyor. Büyük modeller geliştiren dev şirketlere akın eden sermayenin her projeyi ayakta tutamayacağı konusunda ise oldukça net: Bu yarışta herkes kazanamayacak.
El-Erian’ın dikkat çektiği bir başka nokta ise yapay zekânın iş dünyasına yayılması. ABD’nin, Çin ve Birleşik Arap Emirlikleri kadar kapsamlı bir ulusal AI stratejisine sahip olmadığını söylüyor. Bu eksiklik, Amerika’nın yapay zekânın gerçek potansiyelini tam anlamıyla ortaya koymasını zorlaştırabilir.
Kurumsal şirketlerde de benzer bir sıkıntıya işaret ediyor. Birçok şirketin yapay zekâyı hâlâ “maliyeti azaltan bir araç” olarak gördüğünü, oysa asıl gücün iş gücünü geliştirme ve verimliliği artırma tarafında olduğunu vurguluyor. Yani şirketlerin bakış açısı değişmedikçe, büyük dönüşümün önü kesilebilir.