Geçmişi Türk-İslam devletlerine kadar uzanan “tuğra” kelimesi, Osmanlı padişahları başta olmak üzere pek çok sultanın resmi imzasını ifade eder. Zarif hat sanatıyla oluşturulan bu özel damga, devlet yazışmalarında ve resmî belgelerde padişahın mührü görevini üstlenmiştir. Tuğra nedir, tuğra ne demekgibi sorular, hem tarihi merakları hem de hat sanatıyla ilgilenenlerin gündeminde önemli bir yer tutar. Bu yazıda, tuğranın Osmanlı dönemi ve diğer Türk-İslam devletlerindeki kullanımına, taşıdığı sembolik anlamlara ve tuğra eş anlamlısına ilişkin detayları ele alacağız.
Tuğra, Osmanlı kültürünün özgün estetiğini ve devletin resmi kimliğini yansıtan en önemli sembollerden biri. Kökleri Orta Asya Türk devletlerindeki hanlık işaretlerine uzanan bu imza, özellikle Osmanlı padişahlarının isimlerini, unvanlarını ve “el-muzaffer daima” (daima muzaffer olsun) gibi dualarını içerir. Hat sanatının incelikleriyle şekillenen tuğralar, hem devletin gücünü simgeler hem de sanat tarihinin değerli parçaları olarak kabul edilir. Tuğra neyi ifade eder dediğimizde, padişahın adına düzenlenmiş, fermanlar ve beratlar üzerine çekilerek yazılı belgeleri resmîleştiren bir nişan akla gelir. Günümüzde pek çok müzede veya tarihi belgede tuğra örneklerine rastlamak mümkün.
Tuğra, hükümdarın veya padişahın imzası olarak işlev gören, hat sanatının incelikli çizgileriyle oluşturulan bir semboldür. Türk devlet geleneğinde hakanın, sultanın veya padişahın bizzat onayladığını gösteren bu işaret, belgelere otorite kazandırırdı. Özellikle Osmanlı’da her padişah tahta çıktığında kendine özgü bir tuğra hazırlanır, ferman, berat gibi resmi yazışmalarda bu tuğra kullanılırdı. Böylece söz konusu belgenin, padişahın bizzat iradesiyle düzenlendiği anlaşılırdı. Bazı tuğralar, padişahın babasının adını da içine alacak biçimde tasarlanır ve belgenin ait olduğu dönemi kolayca anlamamıza yardımcı olur.
Türkçede tuğra için doğrudan bir eş anlamlı sözcük yaygın kullanıma sahip değildir. Ancak “padişah mührü, hükümdar imzası” ya da “alâmet-i şerif” gibi ifadeler zaman zaman benzer anlamlarda kullanılabilir. Bazı kaynaklarda “tuğral” gibi farklı biçimlere de rastlanabilir; fakat bunlar “tuğra” kelimesinin varyantları veya hat sanatı terimleri içerisinde yer alan isimlendirmelerdir. Osmanlı belgelerinde bazen “nişan-ı hümayun” yahut “alâmet-i hümayun” şeklinde de geçebilir, ama bunlar “tuğra” kadar yerleşik ve doğrudan eş anlamlı kavramlar değildir.
Tuğra, resmi belgelerde padişahın varlığını ve yetkisini sembolize eder. Bu şekil, yalnızca imza düzeyinde kalmayıp, aynı zamanda devletin gücünü, sanat anlayışını ve hat sanatının zarafetini de gözler önüne serer. Örneğin, Kanuni Sultan Süleyman’ın tuğrası, hem devletin çeşitli yazışmalarında hem de hat sanatının eşsiz örnekleri arasında sayılır. Tuğranın üst bölümleri, aşağı sarkmaları ve kolları, padişahın isim ve unvanlarını şifreli biçimde taşır. Bu sanat formu, zamana göre küçük farklılıklar gösterse de temel bölümleri (beyze, tuğ, zülfe vb.) korunmuştur.
Bir hükümdar değiştiğinde, yeni padişah için hat sanatçıları yeni bir tuğra hazırlardı. Bu tuğra, padişahın adını ve babasının adını içerir, ardından “han bin han el-muzaffer daima” gibi ifadelerle sonlandırılırdı. Böylece, belgeyi gördüğünüzde hangi padişah dönemine ait olduğunu kolayca anlayabilirdiniz.