Türk kahvesi yüzyıllardır kültürümüzün vazgeçilmez bir parçası. Ancak bu eşsiz lezzet hakkında halk arasında dolaşan bazı bilgiler, aslında gerçeği yansıtmıyor.
Türk kahvesi sadece bir içecek değil; bir kültür, bir gelenek ve misafirperverliğin simgesidir. Ancak bu eşsiz mirasın hakkını verebilmek için doğru bilgilerle hazırlanıp tüketilmesi gerekir. Yukarıdaki yaygın yanlışları öğrenerek, kahve keyfinizi daha bilinçli bir hale getirebilirsiniz.
Köpük, kahvenin doğru ısıda ve yavaşça pişirildiğinin göstergesidir. Ancak köpük miktarı kahvenin kalitesini değil, pişirme tekniğini gösterir. İyi bir kahve, hem lezzetiyle hem de kokusuyla kendini belli eder. Köpük, görsel bir unsur olarak değerlendirilmelidir.
Cezvede uzun süre kaynayan kahve, acı bir tat alır ve aromasını kaybeder. Türk kahvesi kaynamaya başladığında hemen ocaktan alınmalıdır. Kahve kabarmaya başladığında köpüğüyle birlikte fincana alınmalı ve gerekirse kalan kısım tekrar kaynatılmadan eklenmelidir.
Her ne kadar "Türk kahvesi" olarak anılsa da bu pişirme yöntemi Osmanlı döneminde Arap Yarımadası’ndan alınarak geliştirilmiştir.
Bugün Yunanistan, Ermenistan, Arnavutluk ve Orta Doğu ülkelerinde benzer yöntemlerle kahve yapılmaktadır. Ancak UNESCO tarafından "Türk Kahvesi" 2013 yılında Somut Olmayan Kültürel Miras olarak tescillenmiştir.
Araştırmalar, günde 1-2 fincan Türk kahvesinin kalp sağlığından hafızaya kadar birçok alanda faydalı olduğunu ortaya koymuştur. İçeriğindeki antioksidanlar ve düşük kafein oranı sayesinde Türk kahvesi, sindirimi kolaylaştırır, zihni açar ve metabolizmayı destekler. Elbette ölçülü tüketim önemlidir.