Yenidoğan Çetesi davası 9. gününde tutuksuz sanıkların ifadeleriyle devam ediyor. Özel hastanelerdeki bebek ölümleri ve haksız kazanç elde etmeleri gerekçesiyle yargılanan sanıklar savunmalarını yapıyor. Şimdiye kadar mahkemede verilen ifadelerle gelen itiraflar, yenidoğan çetesinin elebaşı Fırat Sarı'nın yalanlarının ortaya çıkmasıyla sürüyor. Sanıklardan hemşire Renginar Molla, mahkeme kürsüsündeyken tansiyon yükseldi. Hastane müdürü Mustafa Kazan savunmasını verirken, savcının sorusu üzerine itiraz eden sanık avukatının ''Bebeklerin hastaneye alınması ticari bir iştir'' demesi ise dikkatlerden kaçmadı.
Yenidoğan çetesi davası, özel hastanelerde yaşanan bebek ölümleri ve haksız kazanç sağladıkları öne sürülen 47 sanığın ifadeleriyle 9. günde de devam ediyor. Duruşmada tutuklu ve tutuksuz sanıklar hazır bulundu. Bugün görülecek celse, tutuksuz sanıkların savunmasıyla ilerliyor. 18 Kasım'da başlayan ve 22 tutuklunun savunmalarını yaptığı duruşma bugün tutuksuz sanık Renginar Molla'nın savunmasıyla başladı. Hemşire Molla, daha önce sadece ismen duyduğu ve bir kez gördüğü çetenin elebaşı Fırat Sarı ile arasında geçen para diyaloğunu anlattı.
Hemşire Molla, suçlamaları kabul etmediğini, ''Doktorun yönlendirmesiyle yoğun bakımda çalışma'' yaptığını söyledi. Kendisine Fırat Sarı'nın ve Hasan Basri Gök'ün hasta bakımı yapmasını söylediklerine dair ifade veren Molla, ''Fırat Sarı ve Hasan Basri Gök hastanede başlayınca evrak işlerinin onlarda olacağını söylediler. Hasan Basri Gök dosyaları benden alıyordu, epikriz yazacağım diyordu. Gök, ona söylediklerimi Sarı'ya ileteceğini söylüyordu. Gıyasettin Mert Özdemir'i erişkin yoğun bakımından tanıyorum" dedi.
Hemşire Renginar Molla, paraya sıkıştığını yurt dışına çıkmak için Fırıt Sarı'dan para istediğini parayı geri vermek istediğinde ise Fırat Sarı'nın kabul etmediğini iddia etti.
Ayrıca Fırat Sarı'nın oksijen alan bir bebeği oksijen almadığı şeklinde yazdırdığını öne sürdü.
Mahkeme başkanı, tape kayıtlarında sanık Hasan Basri ile aralarında geçen denetim konuşmalarını sordu. Sanık Molla, şu cevabı verdi:
"Bana denetimle ilgili dikkat edilmesi gereken şeylerin bilgisini verdi Basri. Hasan Basri benim basamakları değiştirmemi istedi. Bunu da ona Fırat Sarı'nın söylediğini düşündüm. Basamak çekmek anladığım bir şey değildi. Denetime geldiklerinde bana sürekli epikrizler soruldu. Benim takip ettiğim hastaların epikrizleri yazılmamıştı. Bunları Hasan Basri'nin yazması gerekiyordu. Hasan Basri Gök'ün hemşire olarak çalıştığından yönetimin haberi vardı. Fırat Sarı gelmeden önce epikrizleri doktorum yazıyordu. Daha sonra Fırat Sarı yazmaya başladı.''
Mahkeme başkanı sanık Renginar Molla'ya tape kayıtlarında yer alan Hasan Basri Gök'ün "Epikrizleri düzenliyorum, normale çekiyorum" konuşmasını sordu. Sanık Molla, "Başka bir hastanede yaptığı işlemleri bana anlatıyordu" diye cevapladı.
Mahkeme başkanı, "Basamakların değiştirilmesiyle ilgili hiç sorgulamadın mı neden değiştiriyor diye?" sordu. Sanık cevabında, "Hayır sorgulamıyordum çünkü basamak yazmak benim görevim değildi" dedi.
Mahkeme başkanı, "Hepimiz Türkçe biliyoruz, konuşuyoruz. Senin Türkçen zayıf olabilir ama anlamadığın şeylere neden onay verdin. Neden Hasan Basri'ye, 'sen asistansın neden doktorun yapması gereken şeyleri yapıyorsun demedin' dedi. Sanık, "Ben elimden geleni yaptım" diye cevapladı.
Cumhuriyet savcısı ise "Neden yenidoğan yoğun bakımı doldurma peşindesin ve sürekli hasta gönderilmesini istiyorsun hastaneye" diye sordu. Sanık Molla, "Benim hasta doldurma derdim hiçbir zaman olmadı, böyle bir yetkim de yok. Bebek yatması gerekirken yatmıyordu bundan bahsetmiş olabilirim, başka bir niyetim yoktu" diye cevapladı.
Tutuksuz sanıklardan hastane müdürü Mustafa Kazan, istifa ettiğini ve şehir dışına taşındığını söyledi ve iddianamede işletme Müdür Yardımcısı olarak geçtiğini sözlerine ekledi. Kazan, "Kesinlikle imza yetkim yoktur. Tıbbi süreçlere yetkim bulunmamaktadır." dedi.
Hakkındaki iddiaları reddeden Kazan, "Böyle bir örgütü gözaltına alınınca öğrendim. Hiç kimseyi tanımıyorum, telefon görüşmem yok. Para alışverişim de bulunmamaktadır." ifadelerini kullandı.
Hastane müdürü Mustafa Kazan savunmasından:
"Sadece telefon görüşmelerimin olduğu Gıyasettin Mert Özdemir var. Hasta getirmesi karşılığında para ödeyeceğimize dair görüşmem var. Ben yönetimin kararını paylaştım. Yöneticimiz Cem Öztürk ticaret amaçlı böyle bir karar almıştı.
Bir konuşmamızda hasta başı 10 bin TL olarak konuşuyoruz, diğerinde 50 bin fix, hasta başı bin TL gibi konuşuyoruz. Ama olumlu dönmüyor. Ben Mert'in kendisine ödeme yapmadım, hastanenin muhasebesinden yapıldı.
Hastanenin yoğun bakımlarında ve muhasebesinde yetki sahibi değildim. Üzerime atılı suclamaları kabul etmiyorum. Böyle bir örgütün varlığını kabul etmiyorum. Bu örgütün ismini de gözaltı sürecinde öğrendim. Bahsi geçen örgütle bir para alışverişim yoktur, bu banka hareketlerinden görülebilir. Buradaki isimlerle bir araya hiç gelmedim. Ne para aldım, ne para verdim. Sadece iki kez Gıyasettin Mert Özdemir'le konuştum.''
Savcı, Kazan'a "Bebekleri nasıl, nereden getirdiklerini biliyor muydun?" diye sorunca ''Hayır'' cevabını verdi. Savcı soruyu genişletti ve ''Yoğun bakım ihtiyacı olan, ölebilecek bir bebeğin mal gibi para karşılığı alınıp satılması seni rahatsız etmedi mi, ben çok rahatsız hissediyorum. Sen demedin mi nasıl geliyor bu bebekler, şikayet ettin mi, aksiyon aldın mı?" diye sorduğunda ise sanık avukatları itiraz etti.
Sanık Kazan, ''İş bulur bulmaz ayrıldım'' diye cevap verdi. Savunmanın bu kısmında Gıyasettin Mert Özdemir'in avukatı savcının sözlerine itiraz etti:
"Bu çok yanlış şimdi dışarıda basın bunu böyle anlatacak. Zaten baskı var."
Savcı, ''Kendisi söyledi para karşılığı bebeklerin alındığını. Beni ilgilendirmiyor dışarıda nasıl anlatıldığı.'' dedi.
Sanık Mustafa Kazan'ın avukatı da Savcının "bir bebeğin mal gibi para karşılığı alınıp satılması" sözüne itiraz etti, "Bebeklerin hastaneye alınması tamamen ticari bir iştir. Yoğun bakımda bebek ölümü olmamıştır" dedi.
Avukatın "ticari bir iştir" sözleri dikkatlerden kaçmadı.
Mustafa Kazan'ın hastane müdürü olarak görev aldığı hastanede başhekim olarak çalışan Semiha Yavuz'un savunmasına geçildi. Savunmasında üzerine isnat edilen suçlamaları kabul etmediğini belirten Yavuz, hastane denetimlerine dair şunları söyledi:
"Hastanedeki süreçlerde uygulama yaparken denetimlere de önem verirdim. Aksayan sorunları sahada aktif olarak çözmeye gayret ederdim. Sağlık Bakanlığı tarafından detaylı denetimlerden geçtik. Bizim görevimiz denetimlerde istenen evrakları sunmaktı. Denetimlerde bir hafta önce bilgi mailleri gelirdi, hastanenin hazır olması konusunda uyarılar alırdık. Ekibimle bu denetimlere hazırlandık.
Mustafa Kazan bilgi verirken 'Tek uygunsuz hastane Bağcılar Şafak Hastanesi' dedi. Yanlış söyledi sanırım, en uygun hastane bizim hastanemizdi. Denetime aniden geldiklerinde tüm yetkililere gerekli bilgileri detaylı bir şekilde verdim. Hastaların çarşaf dosyalarını teslim ettim. O kadar uzun sürdü ki bu denetim, gecenin yarısına kadar devam etti. Denetimin başındaki kişi Hasan Basri Gök'ü arayıp, her şeyin tam olduğunu ve ne istediğini sordu, hastanenin her şeyinin tam olduğunu söyledi. Görevimi yaparken sorumluluğumun bilincinde olarak hareket ettim. Yenidoğan ünitesine kabul ettiğim her hastayı karşılar, ben takip ederdim. Bizzat aileye ben bilgi verirdim.''
Mahkeme başkanının "Bebek sevki ile ilgili para alındığı iddialarına ilişkin ne diyeceksin?" sorusu üzerine sanık Yavuz, "Bu tür iddiaları ilk kez burada duydum. Ben böyle bir şey yapmadım. Ayrıca benim bu tür şeylere ihtiyacım da, böyle paraları almaya da ihtiyacım yoktu. Yönetimin böyle bir talebi varsa benim bundan haberim yoktu" diye konuştu.
Mahkeme başkanının "Başkasının kaşesini kullanmak olağan ve etik bir şey midir?" sorusu üzerine ise Yavuz, "Prensip olarak böyle bir konuşma içerisinde hiç bulunmadım. Bu kaşe bizim mahremiyetimizdir. Benim ünitemde, benim sürecimde epikrizler zamanında ilerlerdi. Bunu yapmasaydım bu kadar başarılı olamazdım" cevabını verdi.
Savunmasına devam eden sanık, "Benim yönetimimde olan hastanede hastalardan yoğun bakım ünitesi için ücret alınmazdı. Çünkü bunu SGK karşılardı. Gıyasettin Mert'i ilk kez burada gördüm. Mustafa Kazan'ın hasta sevkiyle ilgili bir görevi yoktu. Camiada Fırat Sarı'nın çok iyi bir doktor olduğunu biliyorum, bunu söylemekten asla çekinmiyorum" ifadelerini kullandı.
Suriyeli bebeklerle ilgili tape kayıtları sorulan sanık, "Yabancı uyruklu bebeklerin anne ve babalarının İstanbul'da ikamet ediyor olması lazım. İstanbul dışı olduğu zaman SGK ödeme yapmıyor" dedi.
Duruşmaya sanığın savunmasının ardından 40 dakika ara verildi.
Duruşmada savunma yapan tutuksuz sanık hemşire yardımcısı Batuhan Çetin ise kan donduran ifadelerde bulundu. Çetin, Kaya bebek için Rıza Keykubat’ı aradığında, ''Çek tüpünü gitsin'' dediğini aktardı. Çetin'in savunmasındaki kan donduran ifadeler şu şekildeydi:
''Ben hemşire yardımcısıyım. Güney Hastanesi’nde yenidoğan yoğun bakımda çalışıyordum. Yapılan usulsüzlükler hakkında bilgim yok. Bütün hastanenin bildiği gibi yenidoğan yoğun bakımın işletme olduğunu biliyordum. Denetim gelmeden önce hastanenin bilgisi oluyordu. Normalde doktor yoktu, denetim olacağında doktor geliyordu. Kaya bebek gece doğdu. Bebek doğduktan sonra hiçbir doktor müdahalede bulunmadı. Elini bile sürmediler bebeğe. Yoğun bakıma alındı bebek. 2. günün gecesinde bebek çok kötü kanıyordu. Aspirasyon sonucu kanıyordu. Hemşire Damla Atak’a haber verildi ama hastaneye gelmeye tenezzül etmedi. 3 tane hemşire yardımcısı bulunuyordu bebeğin vefat ettiği gün.''
''Bebeği teslim aldığımızda çok soğuktu monitör okumuyordu. Nabzı düşüktü. Bebek akşam 18.00’da 3 tane hemşire yardımcısına bırakıldı. Ben sorumluluğu kabul etmedim. Damla Atak bana ‘ben gidiyorum çok yorgunum bugün beni arama’ dedi. Muhtemelen kendine kalmasın diye akşam ölsün diye gündüz yaşatmaya çalıştı. Gece, doktor Rıza Keykubat’ı aradım. Bir vizit attı. Rıza Keykubat’ın da haberi vardı durumdan. Bebek gece 03:00 gibi daha da ağırlaştı.''
''Keykubat’ı aradım ‘hocam nabzı alamıyorum artık’ dedim. Bana ‘500 gram zaten bebek yaşamazsa çek tüpünü gitsin’ dedi. Ben de sorumlu olarak vicdanımı rahatlatmak için kalp masajı yaptım. Bebeği yaşatmak için yapılabilecek müdahaleleri yaptım. Ben de bundan dolayı yargılanıyorum şu an. Ben çoğu şeye tanık oldum ama sanık olarak yargılanıyorum. Kalp masajı yapmasam da ölecek bir bebek ama kalp masajı yaptığım için yargılanıyorum.''
''Şeyhmus Hoca bebeği hiç görmedi. Gelip gittiği çok nadirdir yenidoğan servisine. Sadece kaşesini kullandıran bir doktor. Bebek öldükten sonra başhekim, başhemşire beni bir odaya aldılar. Tehdit ettiler beni. Normalde yoğun bakımda kamera vardı. Ben inanmıyorum kamera kayıtlarının olmadığına. Yok etmişler. Nöbet listeleri bile yalan yanlıştı. Denetime gelenlere yalan nöbet listelerini verdiler. Kaya bebek öldükten sonra denetim geldi. Damla Atak beni aradı ‘Doktor geldi müdahale etti diyeceksin’ dedi. Denetimin geleceğinden nasıl haberleri oluyordu bilmiyorum.''
Duruşma tutuksuz sanıkların savunması ile sürüyor.