İnovasyon kelimesi bugünlerde o kadar fazla kullanılıyor ki neredeyse içi boşaldı. Her basın toplantısında, her ürün lansmanında, her reklam filminde duyuyoruz: “Yepyeni, devrim niteliğinde, inovatif ürünümüzle tanışın!” Ama işin gerçeğine baktığımızda, o devrim dedikleri şey çoğu zaman sadece ürünün rengine yeni bir isim vermekten ibaret. Gri demek yerine füme sis bulutu dersen inovatif mi oluyorsun?
Biraz sert olacak ama söylemek lazım; birçok şirketin yaptığı şey inovasyon değil, kocaman bir illüzyon. Tüketiciyi kandırmak için yaratılan kurnazlıklar. Çünkü gerçek inovasyon; yeni bir renk, ambalajdaki ufak değişiklik ya da menüye eklenen “XL boy” değil. Gerçek inovasyon, insanların hayatına dokunan, alışkanlıklarını değiştiren, iş yapış biçimlerini dönüştüren şeydir.
İşin ilginç yanı, sahte inovasyonun çoğu zaman çok iyi bir pr stratejisiyle paketlenmesi. Mesela telefon üreticileri… Her yıl neredeyse aynı telefonu çıkarıyorlar. Kameranın bir pikseli artıyor, batarya %5 daha uzun gidiyor, ama reklamda öyle anlatıyorlar ki sanki elimizdeki cihazla uzaya çıkacağız. Oysa çoğu insan, iki yıl önce aldığı telefonla zaten fazlasıyla idare edebiliyor.
Ya da kahve zincirlerini düşünün. Her sezon yeni bir “özel tarif” çıkarıyorlar. İçinde zaten olan kahveyi, süte biraz farklı bir şurup ekleyerek yeniden sunuyorlar. Sonra da bunu sosyal medyada “yeni nesil kahve deneyimi” diye pazarlıyorlar. Evet, tadı fena değil ama bu inovasyon değil; bu bildiğin tatlı bir aldatmaca.
Neden bu kadar sahtecilik Var? Çünkü gerçek inovasyon zor, pahalı ve zaman alıyor. Bir ürünü kökten değiştirmek, yeni bir teknoloji geliştirmek ya da sıfırdan yepyeni bir iş modeli inşa etmek yıllar sürebiliyor. Ama pazarlama departmanı yeni bir şey istiyor. Yatırımcılar sürekli büyüme görmek istiyor. Mış gibi yapmaya da çok meraklı bir millet olduğumuzdan en kolayını seçiyoruz. İşte bu baskı, şirketleri kısa yoldan parlayan ama uzun vadede etkisiz illüzyonlara yönlendiriyor. Her yaptığımı işte farklı ve sıra dışı konseptler yapmaya çalışmamızın sebebi de bu zaten. Olayın ruhuna uygun, dünyaya göre sıra dışı olmayı tercih ediyoruz. Fark yaratmak, düşünce biçimini değiştirmek istiyoruz. Bu çoğu zaman zihnen engellere takılmıyor mu sanıyorsunuz? Hem de nasıl?
Bir başka sebep de tüketici psikolojisi. İnsanlar yenilik istiyor, ilk ben denedim hissini seviyor. Dolayısıyla şirketler de bu açlığı kullanıyor. Sahte inovasyon aslında arz talep meselesi. Biz, tüketici olarak da bu oyunun bir parçasıyız.
Gerçek inovasyon, farkı rakamlarda değil, yaşam tarzında yaratır. Örneğin internet. Önce hayatımıza yavaş yavaş girdi ama sonra iş yapış biçimlerimizi, eğlence anlayışımızı, hatta ilişkilerimizi kökten değiştirdi. işte bu gerçek bir inovasyondu.
Ya da elektrikli araçları ele alalım. Evet, hala gelişmesi gereken yönleri var ama dünyayı fosil yakıtlardan uzaklaştırma potansiyeli taşıyor. Bu sadece yeni bir ürün değil, yepyeni bir düzen inşa ediyor.
Gerçek inovasyonu yakalamak için bazı tüyolar verebilirim.
İnsanların hayatında kalıcı bir alışkanlık değiştiriyor mu?
Yeni bir pazar veya iş modeli yaratıyor mu?
Toplumsal bir etki bırakıyor mu?
Eğer cevabın evet ise doğru yoldasın. Zira emek verdiğin şey inovasyon adayı olabilir. Yok eğer sadece ambalajda %20 daha fazla parlaklık ise, kusura bakma ama bu sadece illüzyon.
Kısa vadede şirketler bu oyunla kazanıyor olabilir. Ama uzun vadede tüketici güvenini kaybediyorlar. Çünkü insanlar kandırıldığını anlıyor. Bugün sahte inovasyonla piyasayı domine eden bir marka, yarın gerçek inovasyonla gelen küçük bir girişim karşısında yerle bir olabilir. Tarih bunun örnekleriyle dolu. Nokia’nın akıllı telefonları küçümsemesi, Kodak’ın dijital fotoğrafçılığı görmezden gelmesi… Bunlar, illüzyona güvenip inovasyonu es geçen devlerin hikayesi.
Peki ne yapmalı, ne etmeli? Çözüm basit ama cesaret istiyor! Gerçekten inovatif olmak. Bunun için de şirketlerin sadece kısa vadeli karı değil, uzun vadeli toplumsal faydayı da düşünmesi lazım. Pazarlama departmanının yeni renk bulduk heyecanına kapılmak yerine, Ar-Ge departmanının sıkıcı ama dünyayı değiştirecek projelerine yatırım yapmak gerekiyor.
Ayrıca biz tüketiciler de sorgulamayı öğrenmeliyiz. Yeni diye karşımıza çıkan şeyin aslında ne kadar yeni olduğunu sormalıyız. Eğer fark yaratmıyorsa, “Buna inovasyon demeyin kardeşim” deme cesaretini göstermeliyiz.
İnovasyon, kelime oyunlarıyla parlatılacak bir etiket değil. Gerçek inovasyon, bir toplumun kaderini değiştirebilir. Ama sahte inovasyon sadece anlık bir illüzyon yaratır, etkisi geçince de geriye koca bir hayal kırıklığı bırakır.
O yüzden soruyu hep aklımızda tutalım:
Karşımıza çıkan şey gerçekten inovasyon mu, yoksa sadece parlak bir illüzyon mu?