Tarih kitaplarını açıp ekonominin evrimine bakarsak, aslında hepimiz büyük bir tiyatro oyununun figüranları gibiyiz. Bir gün mağarada taş takas ederken, ertesi gün 'altın mı, gümüş mü?' diye kafa yoruyoruz. Sonra banknotlar, kredi kartları, hatta tıkla ve öde kolaylığıyla hayatımıza giren dijital cüzdanlar. Ama şimdi sahneye öyle bir oyuncu çıktı ki, bildiğimiz tüm kuralları altüst ediyor ve etmeye devam edecek. Sadece finans gurularının değil, sabah çay, kahvesini yudumlayan senin, benim, hepimizin hayatını baştan yazacak bir devrim. Cüzdanınızdaki paranın bile bir kişiliği olacak!
Hani eskiden internette bir şeye bayıldığımızda, beğendiğimizde ne yapardık? Kocaman bir like basardık, değil mi? Maksimum ego tatmini, belki bir iki kalp emojisi... Ama, o günler geride kaldı! Artık 'like' atmak falan hikaye, yeni moda 'token' atmak yada türevleri olacak. Dijital dünyadaki her etkileşiminiz, her değer yaratımınız, her ödüllendirmeniz artık gerçek bir ekonomik karşılık bulacak. Yani o boş 'like'lar yerine, cebinize giren bir şeyler olacak. Şaka değil, gerçek. Kulağa garip gelse de ödül mekanizmaları, sadakat programları zaten bu durumu yaşatmıyor mu?
Düşünsenize, o çok sevdiğiniz müzisyen spotifydan aldığı kuruşlar yüzünden neredeyse sokak müzisyenliğine geri dönecek. Ama şimdi ne yapıyor? Kendi tokenını çıkarıyor! Artık dinleyiciler sadece şarkı dinlemekle kalmıyor, sanatçının geleceğine yatırım yapıyor, müziğini destekliyor ve hatta belki de bir sonraki albümün adını belirleme hakkı kazanıyor. Sanatçı kazanıyor, dinleyici kazanıyor, herkes kazanıyor! Resmen bir win win durumu, ama bu sefer tokenlarla.
Ve bu sadece müzikle sınırlı değil. Futbol kulüpleri, oyun şirketleri, o çok takip ettiğiniz influencerlar, hatta mahallenizdeki emlakçı bile tokenlaştırılabilir. Bir gün bakmışsınız, favori futbol takımınızın bir tokenını almışsınız, gol attıkça değerleniyor. Ya da yeni çıkan bir oyunun tokenıyla, oyunun başarısından pay alıyorsunuz. Hatta belki bir gün, oturduğunuz apartmanın %10'una tokenlarla sahip olacaksınız. 'Ben bu binanın %10'una sahibim!' diye hava atarken, kimse size 'deli misin?' demeyecek, aksine 'vay be, ne vizyon!' diyecek. İşte bu kadar ters köşe bir dünya!
Şu son bir kaç satır için ya yok canım o kadar da olmaz diyenler ya da bunlar zaten var diyeler olmalı, zira bazılarını biz yazıyoruz bile...
Hani şu, aracıları aradan çıkaran, işleri hızlandıran ve sınır tanımayan pazarlar olsa ya! Eskiden bir şey alıp satarken, araya bir sürü kişi girerdi: banka, kredi kartı şirketi, ödeme sağlayıcı... Resmen bir orkestra şefi gibi yönetirlerdi paranın akışını. Ama şimdi, tokenlar ve blockchain sayesinde o orkestra şefi emekli oldu, sahne tamamen sanatçıların! Yani senin ve benim gibi küçük esnafın!
Düşünsene, Kayseri'den bir el dokuması halı ustası, Japonya'daki bir samuray kılıcı koleksiyoncusuna NFT satıyor. Ödeme? Kripto! Transfer süresi? Göz açıp kapayıncaya kadar! Komisyon? Bankaların o şişkin komisyonlarının yanında devede kulak bile değil, resmen pire kulağı! Bu sadece bir alışveriş değil, bu küresel ticaretin yeniden doğuşu, hem de bebek adımlarıyla değil, roket hızıyla!
Artık küçük bir Instagram butiği bile, dünyanın öbür ucundaki bir müşteriye ulaşabiliyor. Coğrafi sınırlar mı? Onlar artık sadece haritalarda var. Dijital pazarlar sayesinde, hayallerimizdeki o küresel ticaret ağı, cebimizdeki akıllı telefona sığdı. Yani anlayacağınız, artık kimse 'ben küçük esnafım, ne yapabilirim ki?' demesin. Çünkü bu yeni düzende, küçük balıklar bile okyanusları fethedebilir!
Tabii bu dijital para partisi sadece girişimcilerle, teknoloji delileriyle sınırlı kalmadı. Devletler de bir noktada 'Durun bakalım, bu oyunda biz de varız!' dedi ve sahneye merkez bankası dijital para birimlerini sürdü. Hani şu, 'kripto paralar çok havalı ama kontrol bizde olsun' diyenlerin rüyası!
Çin, dijital yuanıyla çoktan pilot aşamayı geçti, milletin cüzdanına sızdı bile. Avrupa Merkez Bankası 'dijital euro' için harıl harıl çalışıyor, yakında cebimizden euro yerine dijital euro fışkırabilir. ABD ise hala 'yapsak mı, yapmasak mı?' diye düşünüyor, çünkü işin içinde sadece teknoloji değil, bir de jeopolitik güç savaşı var. Yani kimin parası daha dijital, kimin parası daha izlenebilir, mevzu bu!
CBDC'lerin en büyük farkı ne mi? Kripto paralar gibi özgür ruhlu değiller. Onlar devlet kontrolünde, yani bir nevi 'dijital kelepçe' gibi düşünebilirsiniz. Bir yandan 'güvenli, istikrarlı' diye pazarlanıyorlar, diğer yandan 'kimin neye harcadığını daha kolay izleyebiliriz' diye fısıldıyorlar. Yani o 'nakit paranın özgürlüğü' dediğimiz şey, yerini 'tam şeffaf, her harcamanın fişlendiği dijital cüzdanlara' bırakabilir. Düşünsenize, bir gün devlet size 'dün gece o çiğ köfteye harcadığın para çok fazlaydı, biraz kıs' diyebilir. Ters köşe değil mi?
kulağa hoş gelen vaatlerle dolu bir sepet gibi: Daha adil bir ekonomik dağılım, sanatçılara ve küçük girişimcilere daha fazla kazanç, küresel ticarette ışık hızı ve düşük maliyet... Hatta bankasız milyonlarca insana finansal erişim vaat ediyor. Yani fakir fukara da bu dijital şölene katılabilecek, ne güzel!
Ama her güzelin bir kusuru olduğu gibi, bu yeni düzenin de riskleri var, hem de öyle böyle değil! Regülasyon eksikliği, dolandırıcıların ekmeğine yağ sürüyor. Dijital paraların devlet kontrolüne geçmesi, bireysel özgürlüklerimizi kısıtlayabilir. Yani bir gün bakmışsınız, devlet size 'dün gece o çiğ köfteye harcadığın para çok fazlaydı, biraz kıs' diyebilir. Ve tabii ki, teknolojiye erişemeyenler, bu dijital trenin dışında kalabilir. Yani interneti olmayan teyzem, bu yeni düzende nasıl para kazanacak, orası biraz muamma. Fırsatlar bol, ama riskler de kapının ardında pusuya yatmış bekliyor, aman dikkat!
Ekonomi 5.0 bize aslında şunu fısıldıyor: Para artık sadece o sıkıcı 'harcama aracı' değil, aynı zamanda kimlik kartın, ait olduğun topluluk, hatta güç dengelerinin yeni anahtarı. Yani o bildiğin, yıpranmış, belki de biraz kokan cüzdanın, gelecekte bambaşka bir hal alacak.
Gelecekte senin cüzdanında sadece o bildik TL ya da dolar olmayacak. Belki biraz dijital euro, belki favori spor kulübünün tokenı, belki de o çok sevdiğin influencerın topluluk tokenı olacak. Ve sen sadece o klasik 'tüketici' rolünden sıyrılıp, aynı zamanda bir 'yatırımcı' ve 'paydaş' olacaksın. Yani artık sadece bir ürün alıp geçmeyecek, o ürünün, o sanatçının, o projenin bir parçası olacaksın. Düşünsene, bir gün torunlarına 'Ben gençken, bir zamanlar sadece kağıt parayla alışveriş yapılıyordu' diye anlattığında, sana uzaylı görmüş gibi bakacaklar. İşte o kadar farklı bir gelecek bizi bekliyor!
Para artık sadece o sıkıcı alışveriş aracı değil, aynı zamanda değer yaratmanın, paylaşmanın, hatta belki de yeni bir dünya inşa etmenin sihirli değneği. Tokenlar mı? Onlar yeni sosyal sermayemiz, yani kiminle takıldığını gösteren dijital rozetler. Dijital pazarlar mı? Onlar yeni ticaret meydanlarımız, hani o eski çarşılar, pazarlar vardı ya, işte onların dijital versiyonu, ama bu sefer dünyanın her yerinden insanlarla dolu. CBDC'ler mi? Onlar da devletlerin bu sihirli dünyadaki son kozu, sahnedeki en büyük kartı.
Önümüzdeki yıllarda o klasik 'cüzdanında ne var?' sorusu, yerini 'hangi ekosistemin bir parçasısın?' sorusuna bırakacak. Yani artık sadece ne kadar paran olduğu değil, o parayla kiminle, neyin içinde olduğun önemli olacak. Ve bu yeni para düzeninde, en büyük kazanan kim mi olacak? Tabii ki değişime ayak uydurabilenler, yani o 'ben hep böyleydim, değişmem' diyenler değil, 'ben bu oyuna varım!' diyenler.
Peki sen Token ekonomisinin bu çılgın partisine katılmaya hazır mısın, yoksa hala o eski, nakit dolu, belki de biraz küflenmiş cüzdanını cebinde mi gezdiriyorsun?