Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Dünya tarihinin büyük dönüşümleri çoğu zaman sessiz adımlarla gelir. Sanayi devrimi bir fabrikanın bacasından yükselen dumanla başlamadı; elektrik devrimi bir ampulün yanmasıyla tüm kıtaları değiştirmedi. Bugün ise insanlık yeni bir kırılma anının içinden geçiyor: Yapay zekâ, küresel güç dengesini petrolün gölgesinden çıkarıp yeni bir dengeye zorluyor. Ancak bu denge öyle basit bir “teknoloji yükseliyor, petrol çöküyor” hikâyesi değil. Aksine, dünya sahnesinde kurtarıcı rolü biçilen AI yani yapayzeka ile hâlâ şantaj gücünü koruyan petrol arasındaki karmaşık bir tehdit dengesi oluşuyor. Petrol, son yüz yılın en güçlü silahıydı. Devletleri diz çöktüren ambargolar, ekonomileri altüst eden fiyat şokları, küresel ittifakları şekillendiren enerji bağımlılıkları… Tüm bu düzen petrolün jeopolitiğinden doğdu. Bugün hâlâ birçok ülke için refahın, istikrarın ve hatta rejimin ayakta kalmasının temel taşı. Ancak sahnede yeni bir aktör var: Yapay zekâ ekonomisi. Bu ekonomi, petrol gibi bir hammaddeye değil; işlemci gücüne, verilere, algoritmalara ve insan yaratıcılığına ihtiyaç duyuyor. Üstelik büyüme hızının sınırı neredeyse yok. Bir varil petrolü bir kez kullanırsınız; ama bir iyi model, sonsuz kez işlenebilir. Bu nedenle birçok ülke, AI’yi adeta “ekonomik kurtarıcı” olarak görüyor. Petrol sonrası dünyaya hazırlanmanın tek gerçekçi yolu olarak… Üretimde otomasyon, ihracatta katma değer, savunmada akıllı sistemler, finansal piyasalarda verimlilik… Yapay zekâ, ülkelerin refah üretme kapasitesini geometrik olarak artırabilecek bir güç. Dolayısıyla kamu politikaları, strateji belgeleri, yatırım eğilimleri giderek petrolün değil, AI ekosisteminin etrafında şekilleniyor.
Fakat bu tabloyu fazla romantikleştirenler ciddi bir yanılgıya düşüyor: AI’nin yükselişi, petrolü sahneden silmiyor; onu daha tehlikeli bir araç hâline getiriyor. Çünkü petrol artık sadece ekonomik bir ürün değil; yavaş yavaş stratejik bir “denge bozucu”ya dönüşüyor. AI ekonomisine geçişin ilk yılları, enerji talebinin devasa ölçekte artacağı yıllardır: Veri merkezleri, çip üretim hatları, elektrik ihtiyacı, soğutma sistemleri… Kısacası, yapay zekâ enerjiyi tüketir; enerji hâlâ petrolle desteklenir. Bu yüzden petrol üreten ülkeler, yeni dönemde eski güçlerini kaybetmek yerine, geçiş döneminin kırılganlığını leverage ederek daha sert pazarlıklara yönelebilirler.AI bir ülkeyi üretimden savunmaya kadar her alanda bağımsızlaştırabilirken, petrol krizleri aynı ülkeyi birkaç ay içinde diz çöktürebilir. İşte tam da bu noktada “kurtarıcı AI - tehdit petrol” dengesi ortaya çıkıyor. Bir taraf geleceğin geniş ufkunu, diğer taraf bugünün risklerini temsil ediyor. Ülkeler, bir yandan yapay zekâ investisyonlarıyla geleceği inşa ediyor; diğer yandan enerji güvenliğini kaybetme korkusuyla yarına ulaşamama riskini hissediyor.
Türkiye gibi stratejik konumdaki ülkeler için bu ikili denge çok daha kritik. Bir yandan genç nüfus, teknoloji yatırımları, girişimcilik ekosistemi gibi avantajlarla AI ekonomisinde büyük bir sıçrama potansiyeli var. Öte yandan enerjiye bağımlılık hâlâ yüksek ve petrolün jeopolitiği Türkiye’nin dış politikasından bütçe dengelerine kadar birçok noktayı etkiliyor. Yani Türkiye’nin geleceği, yapay zekâ ile enerji güvenliği arasında kurulacak doğru dengeye bağlı.Bugünün dünyasında asıl devlet aklı, bir şeyi anlamaktan geçiyor: Yapay zekâ refahı büyütür, petrol ise o refahın kaderini belirler. AI’yi kurtarıcı olarak görmek doğrudur; ama petrolün hâlâ bir tehdit denklemi olduğunun farkında olmak zorunludur. Çünkü dünya yeni bir yarışa hazırlanırken, eski silahlar henüz ortadan kalkmadı. Belki de 21. yüzyılın en büyük meydan okuması tam burada yatıyor: Kurtarıcıyla tehdit arasındaki dengeyi kim daha akıllı kurarsa, geleceğin lideri o olacak.
