Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Bazı başarılar vardır; rakamlarla anlatılır ama asıl anlamı rakamların çok ötesindedir. Türkiyede böyle hikaye oluştu bence. 455 bin yeni konutun iki yıl gibi kısa bir sürede tamamlanıp teslim edilmesi, tam da bu türden bir başarıdır. Bu, sadece betonun, demirin ve asfaltın hikâyesi değildir. Bu, devlet kapasitesinin, siyasi iradenin ve toplumsal dayanışmanın bir araya gelince neler başarabileceğinin güzel bir örneğidir.
Dünyada bir çok büyük depremler yaşandı. Japonya’da, Şili’de, Meksika’da, İtalya’da… Ancak bu ölçekte bir yıkımın ardından, bu kadar kısa sürede, bu kadar yüksek sayıda kalıcı konut üretmek, açıkça söylemek gerekir ki dünyada eşi benzeri az görülen bir organizasyon ve yönetim başarısıdır bence.
Deprem, sadece binaları değil; güven duygusunu, geleceğe dair umudu ve toplumsal psikolojiyi de yıkar. Asıl mesele, enkazdan sonra ne kadar hızlı ve kararlı ayağa kalkabildiğinizdir. Türkiye, bu sınavda yalnızca hızla değil, ölçekle ve kapsayıcılıkla da fark yaratmıştır. 455 bin konut demek; milyonlarca ton malzeme, yüz binlerce çalışan, binlerce şantiye, eş zamanlı altyapı, ulaşım, okul, hastane ve sosyal alan demektir. Bu büyüklük, sıradan bir inşaat hamlesi değil; tam anlamıyla bir seferberliktir.
Bazıları konuyu yalnızca bütçe kalemleri üzerinden tartışmayı sever. Oysa bu süreç, ekonomik açıdan da onarıcı bir rol oynamıştır. İnşaat sektörü canlanmıştır. Yan sektörler (çimento, demir-çelik, lojistik, mobilya, beyaz eşya) hareketlenmiştir. Ayrıca istihdam korunmuş, hatta genişlemiştir. Özellikle bölgesel ekonomik çöküşün önüne geçilmiştir.
Göç kalıcı hale gelir, üretim düşer, sosyal yardımlar kalıcılaşır, travma derinleşirdi. Hızlı konut, aynı zamanda hızlı normalleşme demektir. Bu sürecin en az konuşulan ama en önemli boyutu ise psikolojik ve toplumsal onarımdır. Devletin “yanındayım” duygusunu sadece sözle değil, anahtar teslimiyle göstermesi; vatandaş-devlet ilişkisinde hayati bir eşiktir. İnsanlar şunu gördü:
“Yıkıldık ama unutulmadık.”
Bu, hiçbir sosyal yardım programının, hiçbir söylemin tek başına sağlayamayacağı bir güven duygusudur.
Elbette eksikler, aksaklıklar, yer yer sorunlar olmuştur. Böylesi devasa bir organizasyonda olmaması zaten mümkün değildir. Ancak bütüne bakıldığında, iki yıl gibi kısa bir sürede 455 bin konut teslimi; eleştirilmesi değil, hakkının teslim edilmesi gereken bir gerçektir. Dünyada birçok ülke, çok daha küçük afetlerden sonra bile yıllarca geçici çözümlerle yetinirken, Türkiye kalıcı konut üretiminde yüksek bir iddia ortaya koymuştur.
Bu mesele, günlük siyasetin dar penceresinden bakılarak değerlendirilemez. Bu, yarın ders kitaplarına girecek, kriz yönetimi literatüründe örnek olarak anılacak bir süreçtir. Çünkü burada şunu gördük: Devlet doğru yönetilirse yapar, Kaynak bulunur, Organizasyon kurulur. Kısacası, Deprem yıkar; ama güçlü irade, doğru yönetim, hem şehirleri hem gönülleri yeniden inşa eder. O yüzden bence Türkiye, bu sınavdan başını öne eğmeden çıkmıştır.
