Devlet, sadece hükmetmek değil; yaşatmak, sadece yasayla yönetmek değil; adaletle var olmaktır. Çünkü devlet, hafızaya, inanca, vakara ve sadakate yaslanan bir canlı organizmadır. Bu organizma, tarihi boyunca birçok kez sarsılmış, ama erdemli şahsiyetler eliyle yeniden doğrulmuştur.
Ve devlet, her çağda kendine sadık, kendinden daha büyük bir fikre omuz veren şahsiyetlerle ayakta kalır. Devlet Bahçeli, işte o fikir hamilerinden biridir. Onu anlamak, bugünün haber manşetlerini okumaktan çok; Türk tarihinin derinliklerinde sabırla örülmüş devlet aklının izini sürmekle mümkündür. Çünkü o, sadece bir partinin genel başkanı değil; Anadolu’nun bin yıllık devlet terbiyesinin zamana örülü şekil verdiği sessiz bir mimardır. Onun suskunluğu bile derin izler taşıyan güncel bir hafızadır; geçmişten bugüne taşınan devlet disiplininin sükût-u lisanının tecrübesidir.
Bahçeli, makamlardan değil, merhametten güç alır. Sözü, yalnızca zamanı geldiğinde söyler; çünkü bilir ki her söz, devleti ya inşa eder ya da yıkar. Onun dilindeki her kelime, bin yılın tecrübesiyle tartılır. Dede Korkut destanlarında olduğu gibi; sözü bilge söyler, acele eden değil. Bahçeli'nin sözlerinde işte o destansı irfanın izleri vardır: Az konuşur ama çok şey anlatır.
Tarihte devlet adamlığı sadece karar vermek değil, karar almayı beklemektir. Abbasî halifelerinin ardındaki sessiz bilge kadrolar, Osmanlı sarayındaki Enderun terbiyesi, Selçuklu sarayında Nizâmülmülk’ün gözle görülmeyen ama akışa yön veren kudreti… Hepsi aynı gerçeği anlatır: Devleti yaşatmak için, bazen susmak en güçlü direniştir. Bahçeli'nin susuşu, bu tarihî çizginin devamıdır. O, sesini yükselttiği yerde de kuru söz kalabalığı ile değil; bin yıllık devlet geleneğinden beslenen bir vakarla konuşur. Türk devlet geleneğinde buna “erkân-ı devlet” denir. Bu erkân, devletin gövdesi değil; ruhudur. Çünkü cisim fani, ruh bakidir.
Selçuklu sultanı Melikşah ne kadar adaletli ve dirayetliyse onun arkasında duran veziri Nizamülmülk de bir o kadar akıllı ve basiretlidir. Melikşah fethedendir, Nizamülmülk koruyandır. O koruyuculuk, sadece orduyla değil; fikirle, sabırla, derin siyasetle olur. Aynı formül Osmanlı’da da devam eder. Yavuz Sultan Selim Doğu’ya sefere çıktığında, onu destekleyen şey yalnızca ordusu değil; içerde kurduğu istikrar ağıdır. Aynı mantık bugünün Türkiye’sinde de geçerlidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan sahada milletle yürürken, Devlet Bahçeli içerideki devlet aklını korur. Biri mızraktır, diğeri kalkandır. Biri hareketin sesi, diğeri vakarın sessizliğidir. Bu sadece siyaset değil; Türk devlet aklının çağlar üstü yürüyüşüdür.
Bahçeli’yi anlamak için onu bir siyasi aktör gibi değil; Farabi’nin “erdemli şehir” teorisindeki faziletli yönetici modeli gibi okumak gerekir. Farabi’ye göre şehir, ancak hikmet, şecaat, ilim ve adalet erdemleriyle yönetilirse huzur bulur. Bu erdemler şahsiyette değilse, devlette de olmaz. Bahçeli’nin her kriz anında yaptığı “önce ülkem, sonra partim” vurgusu; işte bu fazilet zincirinin bugünkü çevirisidir. Devletin uzun ömürlü olması için bireysel hırslardan, partisel kazanımlardan, geçici zaferlerden arınmak gerekir. Bahçeli, bunu yapmıştır. Çünkü o bilir: Makam fani, ahlak bakidir. İnsanı yaşatmadan devleti ayakta tutamazsın.
Göktürk Yazıtları’nda Bilge Kağan şöyle der:
“Üstte gök çökmedikçe, altta yer delinmedikçe, ilini töreni kim bozabilir?”
Bahçeli’nin “Devlet ebed müddet” şuuruyla sürdürdüğü siyaset, bu kadim mesajın günümüzdeki tezahürüdür. Göktürkler ’den Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan o kopmaz devlet zinciri, Bahçeli’nin durduğu yerle halkın vicdanında tekrar anlam kazanmıştır. Çünkü devlet bir zincirdir; her halka bir sadakatle bağlanır. O sadakatin kopmaması için bazı insanlar orada basiretle durur. Bahçeli, o halkadır. Sustuğunda yıkılmaz, konuştuğunda güç verir.
Şeyh Edebali’nin öğüdünde yer alan
“İnsanı yaşat ki devlet yaşasın”
ilkesi, Bahçeli’nin düşünce kodlarına işlemiştir. Çünkü o bilir: Devlet, sadece yapılarla değil; insanla, kültürle, vicdanla kurulur. Devletin ruhu, milletin vicdanında yaşar. İşte bu yüzden onun her adımı, önce milletin nabzını tutarak atılır.
İbn-i Haldun’a göre devletin ömrü, kurucu neslin ahlâkına bağlıdır. Bahçeli, bugünkü kurucu karakterdir. Siyasette reklamı değil, ahlakı tercih eder. Göstermeyi değil, göstermeden yapmayı önemser. Çünkü bilir: Görünür olmak kolaydır; fakat basiretle devleti taşımak, bir irade sınavıdır.
Cengiz Aytmatov’un Devlet Ana eserinde anlatılan Türk kadını gibi, Bahçeli de devleti bir emanet olarak taşır. O emaneti taşımak için sadece bilek değil; yürek, sabır ve vakar gerekir. Aytmatov’un “Devlet, insanın içindeki onurdur” sözü, Bahçeli’nin siyasi duruşunu tanımlar. O, bu onuru yalnızca temsil etmez; korur, büyütür, kuşaklara aktarır.
Divânü Lügati’t-Türkte Kaşgarlı Mahmud,
“Türk budunu devletli olsun!”
diye dua eder. Bahçeli, bu duanın yaşayan temsilcisidir. Türk’ün devletsiz kalmaması için geceyi gündüze katar, gerektiğinde susar, gerektiğinde haykırır. Ama ne yaparsa yapsın, Türk milletini merkezde tutar.
Bugün terör örgütünün dağ yapısı çöküyorsa, dış odaklar Türkiye’ye artık eski dille müdahale edemiyorsa; bunun ardında yalnızca askerî değil, felsefî ve tarihî bir birliktelik vardır. Erdoğan’ın liderliğiyle Bahçeli’nin duruşu, bu stratejik uyumu mümkün kılmıştır. Devletin hem içini, hem dışını, hem geçmişini hem geleceğini birlikte koruma iradesiyle bu ikili; bugünün değil, tarihin mesuliyetini üstlenmiştir.
Platon’un “Devlet” adlı eserinde belirttiği gibi,
“Devletin en büyük düşmanı, kendi çıkarı peşinde koşan yöneticilerdir.”
Bahçeli, bu çağda çıkarın değil; sadakatin, vefanın ve feragatin temsilcisidir. O, gösterişten uzak ama gösteren bir liderdir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk’ta ;
“Bir gün herkes gider ama millet kalır.” Der.
Milletin varlığı, bağımsızlığı ve onuru için çalışmayanlar yalnız kendini değil, devleti de felakete götürür. Bahçeli’nin ısrarla yürüttüğü siyaset, milletin bağımsızlığı ve devletin onurunun bir neferi gibi savunulmasıdır. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in temelini oluşturan halk-devlet bütünlüğünü yeniden anlamlandıran ve onu yeni yüzyıla taşıyan bir bilinçtir.
Bu hikâye, bir liderin hikâyesi değil; bir devletin kendini koruma refleksinin hikâyesidir. Bu, makamların değil törenin, geleneğin, milletin yazdığı bir metindir. Ve milletler, değer hafızası olan şahsiyetleri unutmaz. Devlet Bahçeli, tarihe belki en çok susarak not düşen, ama o suskunlukta devleti yaşatan isimlerden biridir. Onu anlamak, bugünü değil; bin yılı okumaktır. Ve bu okumayı yapabilenler bilir: Türkiye’nin kaderi, vakarlı bir sadakatle belirlenir. Ve bu sadakatin hikayesi bizimle yazılır .
Devlet Bahçeli’yi anlatmak, sadece bir siyasetçiyi tarif etmek değildir.
O, bir milletin asırlık basiretinin adıdır.
Ve biz biliriz: Bazen bazı kişileri ne kadar anlatsanız da bir şeyler eksik kalır ve ancak şiirle tamamlanır.
DEVLETİN GÖLGESİNDE YÜRÜYEN BOZKURT
Bozkurt yürür sessizce, iz bırakmaz taşta,
Devlet büyür , onun olduğu başta.
Söz bilmez sanırlar, hâlbuki sır başka:
Akıl görünmez olur, devleştiği yaşta.
Vakarlı olur, devletin duruşu,
İlimle başlar bir çağın dönüşü.
Kızıl Elma’dır Türk’ün asırlık ülküsü,
Müjdedir anlayana, gürleyen yürüyüşü.
Kuru söz değil, destandır onun hikayesi,
Yön verir millete; gösterir istikameti.
İz bilir yol sürer, bulur hakikati,
Ülküsü millet, şiar-ı devlettir meşakkati.
Taş devrilmez eğer gölge yerindeyse,
Devlet eğilmez, akıl derindeyse.
Millet bazen dua olur dizdeyse,
Ve kurt nöbettedir, sükût evrendeyse.
Milletini geleceğe vakarla ulaştıran,
Çıkmasa da öne, sözü zamanı aşan,
Ne alkış bekleyen, ne de sahneye taşan;
O bilgeliğin bekçisidir, özüyle yaşayan.
Gölgeyi bilir, ateşe koşmaz,
Kudret taşır, yolu boşlamaz.
Zamane çarkına vurur da yön değiştirmez,
Devlet ebedî bir niyettir, günü kurtarmaz.
Bozkurt bilir dağ nereye devrilir,
Söz değil, sezgi ona rehber gelir.
Millet yandığında o, derinleşir,
Yüzü görünmez ama iz hep belirir.
Zaman eskidikçe , sabır onu şekillendirir,
Devletin diliyle sözler derinleşir.
Alim kişi onun yolunda akıl devşirir,
Bozkurt yürüdükçe devlet aklı keskinleşir.
İleri bakmazsan geçmiş yiter,
Bir millet, hafızasıyla dirilir, yeter.
Eksik akıl fayda vermez, zamanla biter,
Kulak ver bilgeye, adı Devlet’tir, sözü kader.
Bilemezsin konuşur mu, yoksa susar mı,
Her susuşta bin asrı yorumlamaz mı?
Devlet’e her çağda akıl danışılmaz mı?
O susarsa hain ihanetini haykırmaz mı?
Bu millet yürür, Devlet’in yolu çok,
Bilir, hisseder, gözü gönlü tok.
Devlet söylerse olmayacak yok,
Bozkurttur, yenilmez cihana, bunu aklına sok.
Görünmeyen harita, sezilen iz,
Gölgemiz düşer, tarihin dizine biz.
Devletin en kadim hâli bu giz,
Ne gece okunur, ne de gündüz.
Gür çıkar sesi, çünkü zamane değil,
Vurur hedefi sözleri, kör kurşun değil.
Devlet’ e güven, yalnızca vatan icin eğil,
Bu millet yenilmez, sevdası heves değil.
Çınar devrilmez, kökü sağlamsa,
Bir millet çözülmez, akıl danesi varsa.
Gölgesi konuşur, cismi sussa da
Bilir ki devlet bakidir, makam olmasa da.
Bir iz kalır ondan gecenin omzunda,
Bilir Bozkurt,, yürünmez kalabalıkla,
Tek başınadır, onca insanın ortasında,
Adı anılmaz sırdır vatanına,
Ama o vardır, milletinin hep duasında.
Bu bizim hikâyemizdir.
Çünkü bu devlet bizim.
Ve Devlet Bahçeli, bu milletin kendi içinde anlamlandırdığı
en sessiz, en vakur, en derin şiiridir.