Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
4 Ekim 2025… Gazze hâlâ yorgun, hâlâ yaralı, hâlâ direniyor. Taş sokakların sessizliği, duvarların çatlaklarından sızan ışık, her biri bir zamanın ve direnişin tanığı. Bugün farklı bir nefes var havada; bir sessizlik içinde umut kıpırtısı hissediliyor. Hamas, ABD’nin sunduğu barış planını kısmen kabul etti; rehineler serbest bırakılacak, insani yardımların önü açılacak. Trump’ın takdiri ne kadar samimi olmasa da bu adımın kaynağı dışarıdaki diplomasi değil; Gazze sokaklarında yürüyen çocuklar, annelerin duaları, taş sokaklarda direnen halk ve Sumud ruhudur. Bu, büyük bir zafer değil, ama uzun bir mücadelenin, kararlılığın ve Sumud ruhunun hedefe ulaşan ilk adımıdır.
Gazze’nin taş sokaklarında çocuklar, elleriyle kumlara çizdikleri haritalarla geleceğe yön veriyor. Annelerin sessiz duaları, ocaklardan yükselen duman, pencerelerden taşan ekmek kokusu… Hepsi, yaşamın ve direnişin sessiz ama güçlü kanıtlarıdır. İnsanlık, en karanlık zamanlarda bile birbirine destek olabiliyor; acıyı paylaşmak, umutları çoğaltmak ve birlikte nefes almak, en büyük dayanışmanın simgesidir.
Limanlarda bekleyen gemiler, sUmud dolu yolcularla dolu. Dalgaların ritmi, taş duvarların yankısıyla birleşiyor; bir halkın vazgeçmediğini, direnişin hâlâ canlı olduğunu fısıldıyor. Sokak lambalarının altında yürüyen gölgeler, ay ışığıyla birleşiyor. Bir köyde direnen eller, bir şehirde yürüyen ayak sesleri… Hepsi, birbirine bağlı halkalar gibi zincir oluşturuyor; kırılmadı, aksine karanlıkta daha parlak bir ışık hâline geldi.
Küçük detaylar büyük hikâyelerin tanıklarıdır: bir çaydanlıktan yükselen buğular, pencereden sızan rüzgâr, toprağa düşmüş bir avuç el izi… Hepsi bir halkın, bir direnişin ve Sumud ruhunun sessiz kanıtlarıdır. İnsanlık bazen en sessiz anlarda kazanır; umut parçalarında, küçük direniş anlarında hayat bulur, direnir ve varlığını sürdürür.
Bugün Gazze’deki kazanım, dışarıdaki diplomasiye bağlı değil; bu, yılların birikmiş acısına, direnen halkın sabrına ve Sumud ruhuna verilen bir ödülün somut göstergesidir. Limanlarda bekleyen gemiler, taş sokaklarda yürüyen çocuklar, annelerin duaları… Hepsi, insanlığın en karanlık anlarda bile dayanışma ile kazandığının sessiz ama güçlü göstergesidir. Bu adım, Sumud’un kararlılığıyla ve halkın direnişiyle elde edilmiştir; diplomatik takdirler, sadece sürece eşlik eden yankılardır.
Bu şiiri tüm Sumud aktivistlerine ve Filistin davasına destek verenlere ithaf ediyorum. Şiir, Sumud ruhuna, Gazze’deki her bir annneye, limanlardaki bekleyişlere, taş sokaklarda yürüyen çocuklara ve insanlığa hediye olsun.
Ben Seni Bu Davada Seviyorum
demir raylarda sabaha yürüyen tren sesleri
bir istasyonun çürümüş banklarında
çocukların kumla çizdiği haritalar
Filistin’in taş sokaklarında yankılanan türküler
ben seni bu davada çok seviyorum, duydun mu
annemin sesinde yoğrulan bir dua
ocakta tüten kara bir çaydanlık
pencereden giren rüzgârın taşıdığı ekmek kokusu
bir avuç toprağa düşmüş ellerimizin izi
memleket kokulu sahillerde, ellerimiz birleşiyor
ben seni bu davada çok seviyorum, duydun mu
bir meydanın ortasında rüzgârla çarpışan pankart
Gazze kıyılarında bizim şarkımızla yol alan gemileri bekleyen çocuklar,
denizler dev bir okyanus, s/Umud yüklü yolcularla dolu.
biz, sessiz ama yılmaz yolcular,
gizli bir notanın kenarında kalan mürekkep
ben seni bu davada çok seviyorum, duydun mu
bir zeytin ağacının altında saklı defter
yarım kalan çayların buğusunda kalan sözcükler
bir çekmecede saklanmış, mürekkebi solmuş eski yazılar
uzaktan gelen direniş şarkıları
denizlere açılan filolar, gecenin içinden
ben seni bu davada çok seviyorum, duydun mu
kıyısız bir denizin ortasında çırpınan yelken
bir limanın taş duvarına yaslanan gölgelerimiz
çağlar üstü bir direnişe yerleşmiş eski tahta bir sandalye
karanlığa atılmış, yanmayan bir kibrit
çocukların ellerinde çiçek gibi taşlar
ben seni bu davada çok seviyorum, duydun mu
sokak lambalarının altında asılı kalan eski afişler
yağmurun toprağa düşünde titreyen metal kapılar
perçeminden sızan ay ışığı
boş parkların kaldırımlarında uzayan adımlar
bir köyde tanımadığımız insanların avuçlarında ellerimiz,
bir şehirde insanlık şarkısına karışan ayak seslerimiz
ben seni bu davada çok seviyorum, duydun mu
hiçbir şey söylemiyorum şimdi
Bir Ekim sabahından sana siirler okuyorum biteviye
Güz degil bu, yeni bir sabah insanda
İstanbul’un bütün sokaklarının, bütün dillerin yasasından geliyorum
bir tek sana, bir tek davamıza varmak için
ben seni bu davada çok seviyorum, duydun mu