İnsanlık Kazandı: Sumud’un Adımı ve Gazze’nin Direnişi

GİRİŞ:
2025-10-06
saat ikonu 10:07
|
GÜNCELLEME:
2025-10-06
saat ikonu 10:07

4 Ekim 2025… hâlâ yorgun, hâlâ yaralı, hâlâ direniyor. Taş sokakların sessizliği, duvarların çatlaklarından sızan ışık, her biri bir zamanın ve direnişin tanığı. Bugün farklı bir nefes var havada; bir sessizlik içinde umut kıpırtısı hissediliyor. , ABD’nin sunduğu planını kısmen kabul etti; rehineler serbest bırakılacak, insani yardımların önü açılacak. Trump’ın takdiri ne kadar samimi olmasa da bu adımın kaynağı dışarıdaki diplomasi değil; Gazze sokaklarında yürüyen çocuklar, annelerin duaları, taş sokaklarda direnen halk ve Sumud ruhudur. Bu, büyük bir zafer değil, ama uzun bir mücadelenin, kararlılığın ve Sumud ruhunun hedefe ulaşan ilk adımıdır.

Gazze’nin taş sokaklarında çocuklar, elleriyle kumlara çizdikleri haritalarla geleceğe yön veriyor. Annelerin sessiz duaları, ocaklardan yükselen duman, pencerelerden taşan ekmek kokusu… Hepsi, yaşamın ve direnişin sessiz ama güçlü kanıtlarıdır. İnsanlık, en karanlık zamanlarda bile birbirine destek olabiliyor; acıyı paylaşmak, umutları çoğaltmak ve birlikte nefes almak, en büyük dayanışmanın simgesidir.

Limanlarda bekleyen gemiler, sUmud dolu yolcularla dolu. Dalgaların ritmi, taş duvarların yankısıyla birleşiyor; bir halkın vazgeçmediğini, direnişin hâlâ canlı olduğunu fısıldıyor. Sokak lambalarının altında yürüyen gölgeler, ay ışığıyla birleşiyor. Bir köyde direnen eller, bir şehirde yürüyen ayak sesleri… Hepsi, birbirine bağlı halkalar gibi zincir oluşturuyor; kırılmadı, aksine karanlıkta daha parlak bir ışık hâline geldi.

Küçük detaylar büyük hikâyelerin tanıklarıdır: bir çaydanlıktan yükselen buğular, pencereden sızan rüzgâr, toprağa düşmüş bir avuç el izi… Hepsi bir halkın, bir direnişin ve Sumud ruhunun sessiz kanıtlarıdır. İnsanlık bazen en sessiz anlarda kazanır; umut parçalarında, küçük direniş anlarında hayat bulur, direnir ve varlığını sürdürür.

Bugün Gazze’deki kazanım, dışarıdaki diplomasiye bağlı değil; bu, yılların birikmiş acısına, direnen halkın sabrına ve Sumud ruhuna verilen bir ödülün somut göstergesidir. Limanlarda bekleyen gemiler, taş sokaklarda yürüyen çocuklar, annelerin duaları… Hepsi, insanlığın en karanlık anlarda bile dayanışma ile kazandığının sessiz ama güçlü göstergesidir. Bu adım, Sumud’un kararlılığıyla ve halkın direnişiyle elde edilmiştir; diplomatik takdirler, sadece sürece eşlik eden yankılardır.

Bu şiiri tüm Sumud aktivistlerine ve davasına destek verenlere ithaf ediyorum. Şiir, Sumud ruhuna, Gazze’deki her bir annneye, limanlardaki bekleyişlere, taş sokaklarda yürüyen çocuklara ve insanlığa hediye olsun.

Ben Seni Bu Davada Seviyorum

demir raylarda sabaha yürüyen tren sesleri

bir istasyonun çürümüş banklarında

çocukların kumla çizdiği haritalar

Filistin’in taş sokaklarında yankılanan türküler

ben seni bu davada çok seviyorum, duydun mu

annemin sesinde yoğrulan bir dua

ocakta tüten kara bir çaydanlık

pencereden giren rüzgârın taşıdığı ekmek kokusu

bir avuç toprağa düşmüş ellerimizin izi

memleket kokulu sahillerde, ellerimiz birleşiyor

ben seni bu davada çok seviyorum, duydun mu

bir meydanın ortasında rüzgârla çarpışan pankart

Gazze kıyılarında bizim şarkımızla yol alan gemileri bekleyen çocuklar,

denizler dev bir okyanus, s/Umud yüklü yolcularla dolu.

biz, sessiz ama yılmaz yolcular,

gizli bir notanın kenarında kalan mürekkep

ben seni bu davada çok seviyorum, duydun mu

bir zeytin ağacının altında saklı defter

yarım kalan çayların buğusunda kalan sözcükler

bir çekmecede saklanmış, mürekkebi solmuş eski yazılar

uzaktan gelen direniş şarkıları

denizlere açılan filolar, gecenin içinden

ben seni bu davada çok seviyorum, duydun mu

kıyısız bir denizin ortasında çırpınan yelken

bir limanın taş duvarına yaslanan gölgelerimiz

çağlar üstü bir direnişe yerleşmiş eski tahta bir sandalye

karanlığa atılmış, yanmayan bir kibrit

çocukların ellerinde çiçek gibi taşlar

ben seni bu davada çok seviyorum, duydun mu

sokak lambalarının altında asılı kalan eski afişler

yağmurun toprağa düşünde titreyen metal kapılar

perçeminden sızan ay ışığı

boş parkların kaldırımlarında uzayan adımlar

bir köyde tanımadığımız insanların avuçlarında ellerimiz,

bir şehirde insanlık şarkısına karışan ayak seslerimiz

ben seni bu davada çok seviyorum, duydun mu

hiçbir şey söylemiyorum şimdi

Bir Ekim sabahından sana siirler okuyorum biteviye

Güz degil bu, yeni bir sabah insanda

İstanbul’un bütün sokaklarının, bütün dillerin yasasından geliyorum

bir tek sana, bir tek davamıza varmak için

ben seni bu davada çok seviyorum, duydun mu