İsrail’in Son Kartı: Samson Seçeneği ile Ortadoğu’yu Nükleer Rehin Alma Stratejisi Mi?

GİRİŞ:
2025-06-20
saat ikonu 14:04
|
GÜNCELLEME:
2025-06-20
saat ikonu 14:10

İsrail son kozunu masaya koydu: Samson Seçeneği.
“Yok olacaksak, birlikte yok olacağız” mesajı artık fısıltı değil, yüksek sesle söyleniyor. Bu blöf değil, bir devlet aklının, varoluş tehdidini gören gözünün kararmış refleksidir.
Adını İncil’deki Samson’dan alıyor. Samson, düşmanlarıyla birlikte kendi sonunu hazırlamıştı. İsrail ise düşmanlarıyla birlikte dünyayı sona erdirmeye hazır bir senaryo üzerinde duruyor.
Bugün, İsrail’in nükleer caydırıcılığı artık sadece savunma değil, açık bir tehdit mekanizmasıdır.
Samson Doktrini, klasik nükleer karşılıklılıktan farklı olarak, önleyici yok ediş esasına dayanıyor. “Bizi yok edecekseniz, biz de sizi yok ederiz” değil artık mesele.
“Bizi tehdit etmeyi düşünüyorsanız bile, sizi önce biz bitiririz.”
Bu düşünce, stratejik akıl değil, varoluşsal travmalardan doğan bir paranoyanın ürünü.
İsrail’in Negev Çölü’ndeki Dimona Nükleer Tesisi bu doktrinin kalbidir.
Bu tesisin vurulması, sadece bir askeri tesisin değil, İsrail’in ikinci vuruş kapasitesinin yok olmasıdır.
Ve bu, doğrudan nükleer karşı saldırı emri anlamına gelir.
İsrail’in resmi olarak nükleer güç olduğunu kabul etmemesi, durumu değiştirmiyor.
Dünyadaki tüm başkentler, Tel Aviv’in nükleer kapasitesini biliyor.
İsrail de bunu biliyor.
Ve bu "bilinen sır" Samson Seçeneği’nin temelidir.
Bugün Ortadoğu’da tablo çok katmanlı.
İran, Hizbullah, Yemen ve bölgesel milis unsurlar İsrail’i çevrelemiş durumda.
Ancak Samson Seçeneği yalnızca bu çevreyi değil, bazı Avrupa başkentlerini bile potansiyel hedef olarak değerlendiriyor.
Yani tehdit sadece Lübnan’ın, İran’ın, Gazze’nin ötesinde.
Bu strateji ile Berlin, Paris, Tahran, Riyad, hatta Moskova bile zihinsel hedef haritasının içinde olabilir.
İsrail’in elinde kara, hava ve denizden fırlatılabilecek başlıklarla üç kademeli bir nükleer saldırı yapısı bulunuyor.
Denizaltılar, gizli füze siloları ve havadan taşınabilen taktik başlıklar…
Bu kapasite bugün yalnızca bir dosyada değil, bir refleksin içinde çalışıyor.
Bir yanlış radar algısı…
Bir sahte istihbarat raporu…
Bir provokasyon…
Tetiklenmesi için çok fazla gerekçe gerekmiyor.
Ve o andan sonra dünya artık aynı dünya olmayacak.
İsrail için bu sadece bir askeri doktrin değil.
Bu, bir varoluş teminatı.
Holokost’tan, Arap-İsrail savaşlarına kadar yaşanan her şeyin üzerine inşa edilmiş bir zihinsel savunma duvarı.
Ancak bu savunma, artık sadece kendini değil, tüm bölgeyi hatta gezegeni tehdit ediyor.
Putin’in meşhur cümlesi burada kendini hatırlatıyor:
“Rusya yok olduktan sonra dünya neden var olsun ki?”
Bugün bu cümle Tel Aviv’de başka bir biçimde yeniden yazılıyor:
“Eğer İsrail yok olacaksa, kimse var olmasın.”
Bugün dünya bu tehdidi, diplomatik nezaketle izliyor.
Ama bu bir oyun değil.
Bu, nükleer rehin alma stratejisi.
İsrail’in iç siyasette Netanyahu’nun köşeye sıkıştığı, dış siyasette İran’ın yükselen saldırı potansiyeliyle birleştiği bir denklemde, Samson Seçeneği artık raflardan inmiş durumda.
Buradan açıkça söyleyelim:
Samson Seçeneği masada durduğu sürece, Ortadoğu’da barışın adını bile anmak saflıktır.
Çünkü bu seçenek, yalnızca caydırmak için değil, uygulamak için hazırlanmıştır.
Ve bu doktrin, bir sabah dünyayı kül eden ilk emir olabilir.
Dünya başkentleri, bu akıl dışı senaryoya karşı artık gerçekçi bir duruş geliştirmelidir.
Yoksa bir gün, hep birlikte yok oluş senaryosunun figüranı oluruz.
Ve tarih, sadece susar.
Çünkü Samson bir masal değil, artık bir plan.