İzet Naniç ve Yeni Direniş Yüzyılı

GİRİŞ:
2025-08-07
saat ikonu 15:55
|
GÜNCELLEME:
2025-08-07
saat ikonu 15:55

Bazı insanlar vardır, yaşadıkları çağın değil; kendi varlıklarıyla çağ açıp kapattıkları bir direnişin temsilcisidirler.

İzet Naniç, bu adanmışlığın adıdır.

Onu yalnızca bir Boşnak komutan, yalnızca bir asker olarak tanımlamak, eksik bir tanım olur. O, savaşın en sıcak günlerinde bile sadece cephe hattını değil, milletin onur çizgisini koruyan bir duruşun adıydı. Henüz 30 yaşına gelmeden toprağa düşen bu genç adam, bin yıllık bir hafızanın yüküyle şehadete yürüdü.

Aliya İzzetbegoviç, o unutulmaz sözünde boşuna demedi:

“İzet olmasaydı, Krayina olmazdı. Bosna olmazdı.”

Çünkü bazı isimler, sadece zaferi değil, varlığı mümkün kılar.

İzet Naniç’in adını Krayina’nın dağlarına, Bosna’nın kalbine yazan şey; silahından çok vicdanı, kararlılığından çok inancıydı, bugün onu anmak, geçmişe dönük bir methiye değildir.

Bugün İzet Naniç’i anmak, aslında yarın hangi dünyayı kurmak istediğimizi hatırlamaktır.

Bosna, Bir Coğrafyadan Fazlasıdır

1990’ların başında yaşanan Bosna Soykırımı, modern Avrupa’nın göbeğinde, insan hakları nutuklarının yükseldiği bir dönemde işlenmiş en büyük insanlık suçlarından biridir.

Ve dünya, o yıllarda "medeniyet” kisvesi altında sessizliğe gömülürken, bir avuç onurlu insan, tüfekle değil imanla direnmenin ne demek olduğunu gösterdi.

İşte bu yüzden Bosna bir ülke değil, bir sınavdır.

Batı’nın ikiyüzlülüğüyle, Doğu’nun yalnızlığıyla ve milletlerin sessiz çığlığıyla yüzleşme sınavıdır.

Ve o sınavda alnının akıyla çıkanların en önünde yürüyenlerden biri İzet’tir.

Bir Komutan Değil, Bir Yürüyen Manifesto

İzet Naniç’in yaşamı, Müslüman coğrafyaların nasıl savunulması gerektiğine dair canlı bir ders niteliğindeydi.

O, modern savaşın sadece silahla değil; inanç, örgütlenme, strateji ve ahlakla kazanıldığını gösterdi.

Cephedeki başarıları kadar, askeri disiplini, halkla kurduğu bağ, savaşın içindeki insani yönü onu “komutan” sıfatının ötesine taşıdı.

Bugün onun gibi yürüyen her adam, sadece düşmana değil; zulme, unutulmuşluğa ve teslimiyete karşı yürür.

O yüzden Naniç, yalnızca Boşnakların değil; her çağın onurlu direnişçisinin adıdır artık.

Bugün ’nin , Kafkasya, Orta Doğu ve Afrika'da izlediği dış politika hattı, sadece diplomatik değil; tarihi ve ahlaki bir çizgidir.

TİKA’nın inşa ettiği köprüler, Yunus Emre Enstitüsü’nün açtığı kültürel merkezler, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Libya ve Karabağ’daki varlığı, aslında “bir zamanlar İzet’lerin yürüdüğü yolda” yeni bir stratejik varoluşun işaretleridir.

Türkiye, artık yalnızca kendi sınırlarını koruyan değil; mazlumun ruhunu gözeten bir ülke olarak konumlanıyor.

Bu dış politika; Naniç’in cephede taşıdığı bayrağın, bugün küresel diplomasi masalarında dalgalanmasıdır.

Mavi Vatan’dan Afrika Açılımı’na, Orta Koridor’dan Gazze’ye uzanan bu strateji; tankla değil, duruşla yazılmaktadır.

Bir Milletin Hafızası

Unutmayalım ki her milletin haritası vardır, ama her milletin yönü yoktur.

Yön, yalnızca pusulayla değil, hafızayla çizilir.

İşte o yönleri belirleyenler, Naniç gibi adamlardır.

Bugün Krayina’da toprağa düşen o delikanlının gömüldüğü yer, sadece bir mezar değil; bir milletin yüzünü doğuya, adalete ve dirilişe döndüğü mihraptır.

Ruhun şad olsun komutan.

Senin yürüdüğün yolda artık iz değil, izzet var.

Ve bil ki, senin adım attığın o topraklarda bugün sadece hatıralar değil, bir milletin geleceğe yürüyüşü filizleniyor.

Çünkü bu çağda gerçek strateji; güçlü ordular değil, sağlam inançlar ve adil duruşlardır.

Ve Türkiye, geçmişin şehitlerini anmakla kalmıyor; onların bıraktığı mirası, bölgesel güce ve küresel vicdana dönüştürüyor.

İzet Naniç’in taşıdığı bayrak, artık sadece Krayina’nın değil; Anadolu’dan Gazze’ye, Türkistan’dan Trablus’a uzanan direniş halkasının simgesidir.

Ve o bayrak bugün Türkiye’nin elindedir.

Bu yüzden Naniç’i anmak, geçmişe değil; geleceğe yapılan bir yatırımdır.

Onun izinden yürümek, yalnızca hatırasını yaşatmak değil;

adalet merkezli yeni bir dünya kurma iradesinin ilk adımıdır.