Nuh’un Gemisi ve Gazze’nin Küçük Kıyameti

GİRİŞ:
2025-09-05
saat ikonu 17:18
|
GÜNCELLEME:
2025-09-05
saat ikonu 17:18

Tufan, insanlık tarihinin en eski hafızalarından biridir. Gılgamış Destanı’ndan Tevrat’a, Kur’an’dan Yunan mitlerine kadar farklı kültürlerde aynı hikâye tekrar eder: İnsanlık adaletsizliğe, zulme ve çürümüşlüğe gömüldüğünde, sular yükselir; kurtuluş ise bir gemiye sığınanlarla mümkündür. Nuh’un Gemisi, bu yüzden yalnızca bir kurtuluş aracı değil, bir sorumluluk sembolüdür: canlıları, hafızayı ve insanlığın geleceğini taşıyan bir umut mekânı.

Bugün ’de gökyüzünden yağan bombalar, susuz bırakılan çocuklar, boş tencerelerin başında sessizleşen anneler bize gösteriyor ki tufan yeniden başlamıştır. Gazze, yalnızca bir şehir değil, insanlığın sınav kâğıdıdır. İki milyon insanın üzerine çöken bu “küçük kıyamet”, sekiz milyarlık bir kalabalığın vicdanını tartıyor. Bir yanda açlığa, kuşatmaya rağmen varlığını haykıranlar; öte yanda suskunluklarıyla zulmü meşrulaştıranlar. Filistinli yazar Elias Sanbar’ın dediği gibi: “Yeryüzünde hiçbir halk, yok sayıldığında bile varlığını bu kadar ısrarla savunmamıştır.” Gazze, bu sözün ete kemiğe bürünmüş hâlidir.

Ve işte bu tufanın ortasında, denizde yol alan gemiler beliriyor. Sumud Filosu, Zaytouna-Oliva, El-Awda, Handala, Madleen… Bu tekneler yalnızca yiyecek, ilaç ya da battaniye taşımıyor. Her biri koca bir sorumluluk; insanlığın onurunu, hafızasını ve direncini sırtlıyor. Gemiler kuru yük değil, insanlık taşıyor. Mevlânâ’nın Mesnevî’de : “Gemilere binenler yalnızca bedenlerini değil, ruhlarını da kurtarır.” Der.Bugün Akdeniz’in dalgaları üzerinde yol alan tekneler, insanlığın ruhunu tufandan korumaya çalışıyor.

Bu deniz yolculuğu yeni değil. 2008’de Free Gaza ve Liberty, bütün engellere rağmen Gazze sahillerine ulaştığında bu sıradan bir yolculuk değildi. O küçücük tekneler, büyük devletlerin sessizliğine karşı insanlığın sesini taşıdı. 2016’da kadınların yol aldığı Zaytouna-Oliva, 2018’de El-Awda, 2023’te Madleen ve Handala engellendi. Ama her seferinde aynı şey oldu: baskınlar ve sessizlik, ama aynı zamanda yeniden uyanan hafıza. Filistinli yazar Ghassan Kanafani’nin dediği gibi: “Küçük bir kıvılcım, bütün bir karanlığı teşhir etmeye yeter.” Bu tekneler o kıvılcımı taşımaya devam etti.

Ve hiç unutulmayan bir gece: 2010’da Mavi Marmara’ya uluslararası sularda yapılan saldırı. On Türk aktivistin şehadeti, uluslararası hukukun nasıl yok sayılabileceğini bütün çıplaklığıyla gösterdi. O gün güvertede akan kan, aslında 2023’te başlayacak büyük Gazze yıkımının habercisiydi. Çünkü dünya bu saldırıdan sonra sessiz kalmayı seçti. Sessizlik ise kötülüğün en büyük suç ortağı oldu. Lübnanlı yazar Amin Maalouf’un sözünü hatırlatmak gerekir: “Asıl felaket, insanın başkasının acısını kendi acısı gibi hissedememesidir.” Mavi Marmara’da yaşanan tam da buydu.

Bugün Gazze’de açlık bir silaha, suyun yokluğu bir kuşatmaya, ilaçsızlık bir infaza dönüşmüş durumda. Çocuklar un çuvallarının gölgesinde oyun oynamaya çalışıyor, anneler boş tencerelerin önünde sessizleşiyor. Dünya bu tabloya bakarken diplomatik pazarlıklara sıkışıyor. ABD’nin açık desteği Siyonist yapıyı cesaretlendiriyor; uluslararası mekanizmalar etkisiz, egemen güçler kayıtsız. Fakat halkların vicdanı, kıtalar arası bir dalga gibi ayağa kalkıyor. Paris’ten İstanbul’a, Kuala Lumpur’dan New York’a meydanlarda aynı slogan yankılanıyor: Özgürlük! Bu dip dalga, devletlerin hesaplarını aşıyor; insanlık ittifakı büyüyor.

Bu noktada Türkiye’nin rolü, yalnızca siyasi bir aktör olmanın ötesindedir. İstanbul’dan Akdeniz’e açılan Mavi Marmara, Anadolu’nun vicdanının denize yazdığı bir destandı. O günün hafızası, Türkiye’nin Gazze konusundaki duruşunu bir ülke meselesi olmaktan çıkarıp, insanlığın ortak sorumluluğuna dönüştürdü. Çünkü Gazze, yalnızca ’in değil, insanlığın sınavıdır.

Platon, Devlet’te adaletin kaybolduğu toplumların tufana sürükleneceğini söyler. Ona göre bir düzen, adaleti kaybettiğinde kendi kendini batırır. Gazze’nin yaşadığı kuşatma ve dünyanın suskunluğu, bu kadim uyarıyı doğruluyor. İbn Haldun ise zulmü toplumların çöküşünün en kesin işareti sayar. Bugün Gazze’de yaşanan zulüm, yalnızca bir halkı değil, insanlığın ahlâk düzenini de çökertiyor.

Tarih bize defalarca öğretti: İnsanlık yüzünü vicdandan çevirdiğinde tufanlar kaçınılmaz olur. Gazze, işte bu yüzden yalnızca bir şehir değil; insanlığın hafızasını yeniden yazan bir tufan sahnesidir. Yardım gemileri de bu sahnede yeni birer Nuh’un Gemisi’dir. Belki ablukayı tek başına kıramazlar, ama unutturulmak istenen hakikati haykırırlar: Onurlu bir mücadele, suskunluktan elbette büyüktür.

Gazeteci Fulya Öztürk’ün Tunus’tan söylediği cümle, bütün bu destansı tabloyu özetler niteliktedir:

“İnsanlık için Gazze’den ötesi yok.”

Şair Adonis diyor ki: “Bazen şiir, hayatın ta kendisidir; çünkü şiir, unutulanı hatırlatır.”

Gazze’de bugün şiir, enkazların arasından yükseliyor; denizde yol alan gemiler, bize şiirin en yalın hâlini hatırlatıyor: Yaşamak, direnmek, onurlu kalmak. Unutulan insanlığı hatırlamak ...

Gazze

Gazze bir gemidir tufan içinde,

Vicdanlar yürür, onur peşinde.

Çocuk nefesidir yelken ucunda,

Gazze insana en derin şiirdir.

Kuru gürültü değil, taşır kalbin yükünü,

Unutmaz asla insanlık gününü.

Bir anne gözyaşı çizer yönünü,

Gazze insana en derin şiirdir.

Dalgalar vururken sancak yanına,

Hakikat düşer her bir kıtasına.

Nuh’un Gemisi’dir çağlar başına,

Gazze insana en derin şiirdir.