Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Daha düne kadar siber saldırılar kablolardan yapılırdı; sunucular yanar, sistemler kilitlenir, sonunda ekran kararır ve sistemleri formatlamak atmak zorunda kalırdık.
Bugün ise çok daha sessiz ve bir o kadar da tehlikeli bir dünyada yaşıyoruz dostlar. Çünkü çağımızda yapılan saldırıların hedefi kökten değişiyor. Yani, bu yüzyılda yapılacak saldırılar sadece mala, mülke değil, doğrudan canlıya yapılacak. Yanlış duymadınız. Canlıya saldırı... İnsanın tüylerini diken diken eden sözler bunlar ama şuan bu gelişmelerin de kimse farkında değil...
Evet, dünyamıza yeni bir kavram soktular. Adına da “Biyolojik Siber Saldırı” dediler. Diyorum ya henüz ülkem medyasının manşetlerinde göremiyoruz belki ama akademik makalelerde, istihbarat raporlarında ve devlet iç yazışmalarında sıkça adı geçiyor. Gelişen ve dönüşen dünyamızda daha çok insanı yaşatmak için değil, daha çok insanı yok etmek için yeni bir cephe açma yarışı hız kesmeden devam ediyor. Dolayısıyla da açılan bu yeni cephede savaşların tarzı da tamamen değişiyor.
Yazımın başında da anlattığım gibi, klasik siber saldırıların amacı netti! Ya verilerinizi çalmak ya sistemlerinizi kilitlemek ya da sizi çevrimdışı bırakırlardı. Bu da en fazla ekonomik veya operasyonel bir zarar verirdi ki canımız sağ olsun der geçerdik. Ancak yeni saldırı biçimleri bambaşka yerlere doğru kayıyor. Açık açık diyorlar ki: “Seni hasta edebilirim.” İstersem “Tarımını bozabilirim.” Hatta “Ekinini, hayvanını, ekonomini bile çökertebilirim.”
Peki bunu gerçekten yapabilirler mi? Evet. Yapabilirler. Bu yüzden siz okuyucularımı bu hususta geçen hafta kaleme aldığım: “Doğa Bir Kitapsa, Yapay Zekâ O Sayfaları Yeniden Yazıyor” başlıkla makaleyle, yapay zekâ modellerinin genom dizilimleri üretebildiğini, protein yapıları tasarlayabildiğini, mikroorganizma davranışlarını saniyeler içinde simüle edebildiğini anlatmaya çalıştım. Doğrusu bu bilimsel gelişmelerin hâlâ bir nimet olduğunu düşünüyorum düşünmesine de ya kötü niyetliler için bu gelişmeler ölümcül bir fırsata dönüşürse ne olacak?
İşte, Oxford Üniversitesi’nden Johns Hopkins’e kadar yayımlanan makalelerde “AI-assisted dual use risk” başlığıyla söz konusu durumla ilgili açıkça tartışmalar yapılıyor. Hatta ABD Ulusal Sağlık Enstitüsü, Dünya Sağlık Örgütü ve MIT Broad Institute’un raporlarında şöyle bir uyarı net bir biçimde geçiyor: “Yapay zekâ destekli biyoteknolojiler, biyolojik tehditlerin ölçeğini ve hızını ciddi biçimde artırabilir.” Duydunuz mu? Burada anlatılan şey, laboratuvarda saniyeler içinde tasarlanan, davranışı simüle edilmiş ve kötü amaçla hazırlanmış bir organizma yapabilirler! Ve en korkuncu da böyle bir şeyi yapıp, bir ülkenin tarımını, hayvancılığını yok etmeye yeltenseler, yapılacak saldırın izi bile bulunamayacak… Çünkü bu klasik siber saldırılar gibi IP adreslerinde veya log kayıtlarında kalan bir şey değil.
Bazı ülkelerde konuyla ilgili çok kritik dönüşümler yaşanıyor. Örneğin, ABD Savunma Bakanlığı, yine İngiltere Ulusal Siber Güvenlik Merkezi ve İsrail’in ilgili güvenlik birimleri siber güvenliği yalnızca “dijital” bir mesele olarak görmüyor. Ve bunun için, Biyo-Siber Güvenlik Entegrasyonu birimi kurarak, yapay zekâ, biyoteknoloji ve ulusal güvenliği birlikte ele alıyor. “Kim, hangi dizilimi üretiyor?”, “Hangi yapay zekâ modeli neyi simüle ediyor?”, “Bu çalışmalar hangi etik ve hukuki sınırlarda yapılıyor?” gibi sorulara cevaplar arayan bu masalar artık akademik sorular değil; doğrudan ulusal beka sorunu görülerek hepsi bir masada ortak hareket ettiriliyor.
Türkiye’nin güçlü bir siber güvenlik birikimi olduğunu, savunma sanayisinde yetişen kıymetli insan kaynağımız olduğunu biliyorum. Üniversitelerde biyoteknoloji alanlarında çalışmalar yürütüldüğünü de biliyorum. Ama bu üç alanda tek bir stratejik aklın bir arada olmasının fark oluşturacağı düşüncesindeyim. Ülkemiz bu tabloya göre, hareket ederek, siber ordu anlayışımızın biyolojik güvenlikle hızlı biçimde entegre edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Çünkü yarın tehdidin kaynağı bir virüs değil, bir kod-protein hibriti olabileceği gerçeğiyle yüzleşmeden tedbirli olunması gerektiğinin altını çiziyorum. Dünyada yaşanan bu yeni gelişmelere sessiz kalmamız gerekiyor.
Görünen o ki geleceğin savaşları sadece bomba ve füzelerle değil, laboratuvarlarda yazılan kodlarla da yapılacak. Biyolojik siber saldırılar belki başlamadı ama hazırlıklarının başladığına adım kadar eminim. Ve bu alanda geç kalmak, yapabileceğimiz en büyük hatalardan biri olur.
Haftaya tekrar görüşmek üzere hoşça kalın…
