Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Sanat tarihi, çözülmeyi bekleyen gizemlerle doludur. Bunların en ikoniklerinden biri de 17. yüzyıl Hollandalı ressamı Johannes Vermeer'in 1665 tarihli tablosu "İnci Küpeli Kız"dır. Bu tablonun güzelliği, konusu olan genç kızın kimliğinin, hatta eserin asıl amacının bilinmemesinden kaynaklanıyordu. Kimliği meçhul bu kızın yüzündeki hüzün ve dudaklarındaki o ıslak parlaklık, izleyicileri büyülemeye devam ederken, Hollanda'daki Mauritshuis Müzesi'nin yürüttüğü kapsamlı bir bilimsel araştırma, tablonun arkasındaki sanatsal ve materyal sırları gün yüzüne çıkardı.
"İnci Küpeli Kız," klasik bir portre değil, 'tronie' adı verilen, anonim bir figürün veya karakterin yüz ifadesine odaklanan bir çalışma olarak kabul edilir. Bu nedenle kızın Vermeer'in kızı mı, öğrencisi mi yoksa bir hizmetçisi mi olduğu hala bir muamma. Bilim, bu sorunun yanıtını veremese de, tablonun kendisini oluşturan maddelerin geçmişini aydınlatarak gizeme yeni bir boyut kattı.
Tablonun en çok konuşulan gizemlerinden biri, kızın yüzünün, özellikle de kaşlarının ve kirpiklerinin tamamen pürüzsüz görünmesiydi. Sanat tarihçileri, Vermeer'in bunu bilerek, kızın yüzüne sade, evrensel bir güzellik katmak için yaptığını düşünüyordu.
Mauritshuis Müzesi'ndeki araştırmacılar, tablonun kimyasal yapısını inceleyerek, Vermeer'in 17. yüzyılda kullandığı materyallerin şaşırtıcı coğrafyasını ve uygulama sırasını ortaya çıkardı:
Bu bilimsel bulgular, Vermeer'in dehasının boyaların ötesinde, ışık kullanımı ve fırça darbelerindeki minimalizmde yattığını bir kez daha kanıtlıyor. Ressam, kızı sadece birkaç fırça darbesiyle aydınlatmış ve yüzüne, özellikle dudaklarına ve gözlerine odaklanmıştır. Bu ustalık, tablonun 360 yıl sonra bile izleyicide aynı duyguyu uyandırmasını sağlamaktadır. "İnci Küpeli Kız," çözülen bilimsel sırlarına rağmen, kimliği meçhul kalarak sanat tarihinin en büyük gizemlerinden biri olmaya devam edecektir.