Kategoriler
UYGULAMALAR
İstanbul
Roman, savaşın ve yoksulluğun gölgesinde yaşayan insanların gündelik hayatlarını bir belgesel gerçekliğiyle işlerken, okuru sarsan bir içtenlikle insan onurunun sınırlarını sorgulatıyor. İshak, Remzi, Mukadder Ana ve diğer karakterler, yalnızca bir mahallenin değil; yitirilen bir çağın, unutulmuş bir dayanışmanın da temsilcileri.
Yeni Akit'ten Sebahattin Ayan'ın haberine göre;
Üstüner, klasik realizmin izlerini modern bir dille birleştiriyor. Tasvir ettiği mekânlar, neredeyse canlı birer karakter gibi romanın atmosferini kuruyor. Güngörmüşler Çıkmazı’nda her taş, her nefes, her yoksul sofra, insana dair bir tanıklığa dönüşüyor. Gerçeklikle kurmaca arasındaki o ince çizgide yürüyen yazar, bu kez bir mahallenin dar sokaklarında, gürültülü tankerlerin, kararmış bidonların ve susuz gecelerin tanıklığında; insanın, yoksulluğun ve onurun hikâyesini anlatıyor. Roman boyunca dil, sade ama şiirsel bir yoğunluk taşıyor. Betimlemelerdeki duyusal zenginlik, okuru o sokakların kokusuna, gürültüsüne ve dokusuna ortak ediyor. Gecenin içinden yankılanan tanker sesi, giderek bir simgeye dönüşüyor: kaybolan bir çocukluğun, unutulan bir dayanışmanın ve tükenen bir sabrın sesi gibi.
Romanın asıl başarısı, politik veya toplumsal meseleleri doğrudan söylemeden, sıradan insanların trajedisinde yankılatmasında yatıyor. Üstüner, şehirleşmenin acımasız yüzü, aidiyet duygusunu yitirmiş bireyler, savaşın sessiz mağdurları ve adaletsizliğe karşı direnen küçük hayatları şiirsel ama sert bir dille bir araya getiriyor.
Serkan Üstüner’in kalemi, “Güngörmüşler Çıkmazı”nda hem geçmişle bugün arasında bir köprü kuruyor hem de Türkiye’nin son yıllardaki toplumsal değişimlerine, ekonomik sıkışmalarına ve insan ilişkilerindeki çözülmelere ayna tutuyor.
Toplumsal gerçekçiliğiyle Orhan Kemal, Latife Tekin ve Adalet Ağaoğlu çizgisini çağrıştıran roman, bir yandan geleneksel mahalle kültürünü hatırlatırken, diğer yandan bireysel yalnızlığın derinliğine dokunuyor. Güngörmüşler Çıkmazı, yalnızca bir semtin romanı değil; vicdanın, belleğin ve yoksulluğun iç içe geçtiği bir insanlık anlatısı.
Okurunu sarsarak, unutturulmuş bir ülkenin arka sokaklarına davet ediyor.